• Sonuç bulunamadı

Türk Medya Sektörünün Yeniden Yapılanmasında Devletin

1. TÜRKİYE TELEVİZYONLARINDA HABER ÜRETİMİNİN

1.3. TÜRKİYE’DE MEDYA ENDÜSTRİSİNİN YAPILANMASI

1.3.1. Türk Medya Sektörünün Yeniden Yapılanmasında Devletin

deneme niteliğinde yapılmıştır. Tüm ülkede yayıncılık görevi ise 1961 Anayasasına dayanılarak 359 sayılı Radyo Televizyon Kurumu Kuruluş Yasası çıkartılarak 1 Mayıs 1964 tarihinde Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’na (TRT) verilmiştir (Kejanlıoğlu,2004:174). 1968 yılında TRT’nin Türkiye’de tekel konumundayken ilk televizyon yayınlarını başlatması ile yazılı basın ve radyoya televizyon yayınları da eklenmiştir. 1970’lerin sonuna kadar yayıncılık faaliyetlerinin ekonomideki yeri hem küçüktür, hem Amerika Birleşik Devletleri haricindeki ülkelerde daha çok kamusal ve kültürel bir faaliyet olarak algılanmıştır. Bu anlayış 1980’li yıllarda ABD’den başlayarak, bütün dünyada uygulanmaya başlayan neo-liberal politikalarla değişmiştir (Bulut, 2009: 9 ve Pekman, 1997: 16-59).2

12 Eylül 1980 tarihinde yapılan askeri müdahale ile basın sistemine yasaklar konulmuş, özgürlükler sınırlandırılmıştır. 1982 Anayasası’nın dışında 1980-1983 döneminde “Muzır Yasası”, “Sansür ve Sürgün Kararnameleri” olarak bilinen kararnameler ve “Terörle Mücadele Yasası”, basının faaliyet alanının çerçevesini çizmiştir. Askeri yönetim döneminde televizyon kanal sayısı arttırılmıştır.

Türkiye’de özel televizyon yayınlarının başlaması medya ekonomisinde önemli bir milat olmuştur. Tüm dünyada radyo ve televizyon yayınlarının haberleşme uyduları üzerinden yapılması, 1980’li yıllarda bu yayınların Türkiye’den de izlenmesini ve izleyicilerin TRT dışında yayın olanaklarını fark etmesini sağlamıştır. 1987-1991 döneminde yayıncılık alanında girilen yapısal dönüşüm süreci ilk ürünlerini vermiştir. PTT’nin kablolu televizyon yayınına başlaması, TÜRKSAT

2 Kamu hizmeti yayıncılığından tecimsel televizyon yayıncılığına dünya ve Türkiye’de geçişte

uydu ihalesinin yapılması, radyo televizyon vericilerinin PTT’ye devredilmesi yoluyla güçlendirilen PTT’nin sunduğu hizmetler yoluyla ve hükümet ile devlet bankasından aldığı teşvik ve kredileri de kullanarak yurtdışındaki şirketi aracılığıyla Türkiye’nin ilk özel televizyon kanalı kurulmuştur. Liberal politikaların taraftarı olan ANAP hükümetlerinin politikaları neticesinde, TÜRKSAT’ı beklemeden, 1990 yılında Türkiye’nin de kapsandığı EUTELSAT uydusundan, yasal altyapı kurulmadan Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın oğlunun ortak olduğu Magic Box şirketi ve ilk özel kanal olan Star 1 Türkçe yayın yapmaya başlamıştır. TRT’den yaptığı personel transferleri ve futbol kulüpleriyle yaptığı anlaşmalarla gündeme gelen ve TRT’nin reklam gelirlerine ortak olan özel televizyon kanalı Star1 ile birlikte PTT üzerine yapılan hükümet hesapları, başka bir yolla işlemeye başlamıştır. 1982 Anayasa’sının 133.maddesinde yer alan radyo ve televizyon yayıncılığı alanındaki devlet tekeli, 8 Temmuz 1993 tarihinde çıkarılan 3913 sayılı yasa ile kaldırılmıştır (Kejanlıoğlu, 2004: 341-342 ve Aziz, 2013: 211). Böylelikle devletin yayıncılık tekeli sona ermiştir. 3

1980’li yıllarda, Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde ekonomi alanında izlenen liberal politikalar gazete işletmelerinin sahiplik yapısında bir dönüşüm yaşatmıştır. Gazete işletmeleri medyaya dönüşmüş, medya örgütü sahiplerinin, medyanın dışında bankacılık sektöründen, gıda sektörüne kadar farklı alanlarda faaliyet göstermeleri ve kâr yönelimleri, medya sistemini ve ilişkileri tümüyle değiştirmiştir. Bu dönemle birlikte medya örgütlerinin ekonomik olanaklarını genişletmek için siyasal iktidarlardan destek almaya çalıştıkları, medya ekonomisi için kaynak yaratılmasında kamu kaynaklarının tahsis edilmesinden yararlanıldığı gözlemlenmektedir. Bu çerçevede vergi muafiyeti ve indirimi, KDV indirimi, gümrük muafiyeti, fon kaynaklı kredi gibi teşvikler, ulaştırma haberleşme tarifelerinde indirimler, kâğıt tahsisi tarifelerinden yararlanılması, ilan ve reklam yardımları, taksitli satışlar yönetmeliği ve Milli Piyango İdaresi’nin Talih Oyunları Yönetmeliği önem taşımaktadır (Aktaran: Alver, 2011: 401).

Askeri araştırmaların sonucunda iletişim teknolojileri alanındaki gelişmeler yeni pazarların yaratılmasına, dünyada bütünleşik bir pazar mekanizması

3 TRT’nin elinden yayıncılık tekelinin alınması ve 2954 sayılı yasa sonrası yayıncılıktaki değişimleri daha detaylı görmek için bknz. Cankaya, 2003: 217-254 ve Cankaya, 2015: 321-335)

oluşturulmasına imkân vermiştir. Değişen ve dönüşen endüstri ilişkileri, ABD ve Batı Avrupa’nın arkasından Türkiye’yi de 1990’lı yılların başında etkisi altına almıştır. TRT’nin elinden “yayın tekeli”nin alınması ardından hükümetlerin uyguladığı özelleştirme ve deregülasyon politikaları basın sektörünü de etkilemektedir. Tuncel’e göre, basın ve yayın dışı sermayenin 1990’lı yıllarda bu sektöre girişindeki birbirleriyle ilintili nedenlerin başında kitle iletişim araçlarının dördüncü güç olduğu yaklaşımı yatmaktadır. Medyanın siyasi çevrelerde itibar gören ve kamuoyunu etkileme gücüyle siyasetçilere ve diğer rakiplere karşı baskı unsuru olduğu bir başka ön kabuldür. Medya gücü toplumsal denetime ve diğer sektörlerdeki riskli sermayenin riskinin azaltılmasında da bir işlev görebilmektedir. Kredi alımında ve devlet ihalelerinde nüfuz elde edebilme potansiyeli sermayeyi cezbetmektedir. Reklam harcaması yapmak yerine gazete çıkartmak, radyo-tv kurmak başka bir nedendir. Pazarlama gücü ve para ticareti diğer nedenler olarak sıralanmaktadır (Aktaran Kejanlıoğlu, 2004: 421).

Sermayenin 1980 sonrası dönemde, medya sektörüne girişinin nedenlerini Alver de şu nedenlerle açıklamaktadır; medyanın gücünü paylaşma, siyasi çevrelerde itibar görme ve gerektiğinde elindeki medya gücünü kullanma, diğer sektörlerdeki yatırım etkinliğini arttırma (devlet ihaleleri alma, özelleştirmeden pay alma ve devlet bankası kredilerinden yararlanma), devlet teşviklerinden ve diğer getirimlerden öncelik alma, medyayı banka ve şirketlerinin reklamında kullanma, medyayı kullanarak pazarlama faaliyetlerini arttırma ve güven gerektiren finans sektöründe de medyadan yararlanmak (Aktaran: Alver, 2011: 403).

Görüldüğü üzere, akademisyenlerin, sermayenin medya sektörüne girmesinin nedeni olarak öngördüğü ortak görüş, kapitalist kâr etme mantığı, daha çok kişiye, ürünleri tanıtarak ulaşabilmek, bu amaç için de sermayeyi büyütmek isteğidir. Devlet bankalarından kredi alma ihtiyacı, teşviklerden yararlanma gibi hayati sermaye kanallarına ulaşmak için de medya diğer sektörlerden daha avantajlı bir konuma sahip gözükmektedir. Enformasyon teknolojisinin en ileri örneklerine teknoloji ve insan gücüyle sahip olan medyanın bir üyesi olmak, devlet, hükümet ve siyasi aktörlerle de ilişkilerin anahtarını elde tutmak anlamına gelmektedir.

Türkiye’de özel radyo ve televizyonların kuruluş ve yayınlarına izin veren yasal değişiklik süreci 1993 yılında kamu yayıncılığı tekeline yasal dayanak oluşturan Anayasa’nın 133. maddesinin değiştirilmesiyle başlamıştır. 4Ardından 1994 yılında 3984 sayılı “Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun” yürürlüğe girmiştir. Teknolojinin hızla ilerlemesi ve 3984 Sayılı Kanun’un 2002 yılında 4756 Sayılı Kanun’la değiştirilmesi, özellikle medya sahipliğinin düzenlenmesini içeren maddelerinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi yeni bir kanunu gerekli kılmış ve 3 Mart 2011’de 6112 sayılı “Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun” yürürlüğe girmiştir (Aziz,2013:212-214).6112 Sayılı Kanun’un hazırlanmasının gerekçeleri arasında, Avrupa Birliği’yle düzenlemeler bazında uyum sağlanması hedefi de yer almaktadır.5Bu nedenle kanun hazırlanırken, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği Konseyi’nin 3 Ekim 1989 tarih ve 89/552/EEC Sayılı Görsel-İşitsel Medya Hizmetleri Yönergesi (Audiovisual Media Services Directive)önemli ölçüde dikkate alınmıştır (Sözeri ve Günay, 2011: 19). Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği Konseyi 1997,2007’de yaptığı tekrar gözden geçirmeler sonrasında, Görsel-İşitsel

4 Anayasa’nın 133.maddesindeki değişim ve 3984 Sayılı Yasa’nın çıkmasından sonra yayıncılıktaki

değişimleri daha detaylı görmek için bknz. (Cankaya,2003: 321 ve Cankaya, 2015: 325-333) 5 Avrupa Sınırötesi Televizyon Sözleşmesi (ASTS) en genel haliyle, sınır ötesi nitelikteki televizyon

yayınları için Avrupa’da ortak bir yayın standardı oluşturma ve bu çerçevede yayınların serbestçe yapılmasını sağlama çabasının bir ürünüdür. Sözleşmeye uygun düzenlemeleri yapma ve uygulama sorumluluğu taraf ülkelere aittir. Taraflar, ASTS’ye uygun yayınların alınmasını garanti etmek ve yeniden yayınlanmasını kısıtlamamakla yükümlüdür. Türkiye ASTS’yi 7 Eylül 1992’de imzalamıştır. ASTS’nin onaylanması, 4 Kasım 1993’te 3915 sayılı yasayla uygun bulunmuş; Dışişleri Bakanlığı’nın 11 Kasım 1993 tarihli yazısı üzerine 22 Kasım 1993’te Bakanlar Kurulunca da kararlaştırılmıştır (Aktaran Kejanlıoğlu, 2004: 398). Cem Pekman’ınyaptığı incelemede çeviri hataları ve tanım sorunları da bulunduğu ortaya konulmuş haliyle dahi ASTS’nin onaylanması, Türkiye’de yayıncılığın Avrupa standartlarına yükselmesi, hukuki, toplumsal, vicdani bir yayıncılık altyapısı için çok önemlidir. Ne var ki sözleşmenin bir çok maddesi kâğıt üzerinde kalmakta ve uygulama örnekleri kamuoyunu tatmin etmemektedir. Bunun temel nedenlerinden birisi de 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ürünü olan anayasadır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sının, siyasal ve toplumsal tüm yaşamı, devlet güvenliği açısından yorumlayan maddeleri ASTS’nin özgürlükçü, rekabetçi, insan haklarına saygılı, kamu hakkını demokratik yöntemlerle koruyan mantığı ile temelde çelişmektedir(Aktaran Kejanlıoğlu, 2004: 429-434).Detaylı bilgi için bknz. C.Pekman’ın yazısı:http://www.cumhuriyetarsivi.com/katalog/192/sayfa/1994/5/28/2.xhtml Kejanlıoğlu’nun konu hakkındaki yazısı için: 1980'lerden '90'lara Türkiye'de Radyo-TV Yayıncılığı,http://www.birikimdergisi.com/birikim-yazi/3837/1980-lerden-90-lara-turkiye-de- radyo-tv-yayinciligi#.VtNCEvmLS00

6112 sayılı ‘’Radyo ve Televizyon Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’’ ve daha sonra yasalaşan 2954 sayılı yasada değişiklik yapan 5767 sayılı yasayı detaylı incelemek için bknz: Aziz, 2013: 214-220.

Medya Hizmetleri Yönergesi’ni tekrar düzenlemiş ve 10 Mart 2010 tarih ve 2010/13/EU sayılı kararı ile kabul etmiştir (Aziz, 2013: 221).6

Yeni kanunun hazırlanma sürecinde radyo ve televizyon yayıncılığı alanında faaliyet gösteren meslek örgütlerinden görüşler alınmış, tasarı yürürlüğe girdiği 3 Mart 2011 tarihine kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) internet sitesinde yayınlanarak toplumun görüşüne sunulmuştur. Buna karşın bazı akademisyenler ve sivil toplum kuruluşları görüşlerinin dikkate alınmadığını, kanunun basın özgürlüğü ve çok sesliliği sağlamak yerine yalnızca ticari yayıncılığı düzenlediğini öne sürmüşlerdir (Sözeri ve Günay, 2012). Bu konuda Oya Tokgöz, yasaların yetersizliği ve medya sektörünün yapısındaki çelişkilere dikkat çekmektedir:

“Medya sektörünün yapısı, 1990’lardan itibaren sektördeki tekelleşmenin artmasıyla hatta kemikleşmesiyle birlikte sermaye/teknoloji ağırlıklı olarak değişime girmiştir. Bu değişim içinde sektöre yön veren yasal düzenlemeler, etik/ahlak ilişkileri bozulduğu gibi, sektördeki usta/çırak ilişkisi tümden ortadan kalkmıştır. Radyo ve televizyon alanındaki deregulasyonun getirdikleri, özel radyo/televizyon, kamu yayını yapan radyo-televizyon ayrımını getirmekle birlikte, toplumca istenilen çoğulculuk yerine tek sesliliğin devamını sağlamıştır” (Tokgöz, 2006: 20).