• Sonuç bulunamadı

2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.1. Sosyal Kimlik Teorisi

Sosyal kimlik teorisi; sosyal psikoloji alanındaki birkaç büyük teoriden bir tanesidir. Teori, gruplar arası ilişkileri incelemek amacıyla sosyal psikoloji teorisi olarak geliştirilmiştir. Başlangıçta örgütlerde kullanılmayan teori, 1990’lardan sonra örgütsel psikoloji alanında grup ve örgütsel süreçleri incelemek amacıyla kullanılmaya başlanmıştır (Van Knippenberg ve Hogg, 2003: 249). Tek yönlü teorilerin aksine bu teori oldukça karmaşık, çok yönlü ve dinamik bir teoridir. Bu teoriye yönelik farklı zamanlarda, farklı yönlerde sosyal kimlik teorisini geliştirici çalışmalar yapılmış ve teorinin daha da genişlemesi sağlanmıştır (Ellemers, Haslam, Platow ve Van Knippenberg, 2003: 5). Tajfel ve Turner (1982) tarafından geliştirilen teori; kişilerin kendilerini veya diğerlerini üyelik, bağlılık, yaş, cinsiyet, kültür ve diğer sosyal sınıflara ayırmasını ele almaktadır (akt. Ashforth ve Mael, 1989; Tidwell, 2005: 450). Bu sınıflandırmalar bireyi bir sosyal çevre içerisinde değerlendirmekte ve bu çevre içerisine birey kendini veya diğerlerini dâhil etmektedir.

Sosyal kimlik teorisinin temelini; en alt düzey grup örnekleri çerçevesinde, gruplar arasındaki ayrımların/farklıklıların incelenmesi oluşturmaktadır. Bu örnekler, bireylerin belirli sosyal sınıflandırma çerçevesindeki grup farklılıklarını ele alarak, grup

içerisindeki bireylerin grup dışı üyeleri ayrıştırmalarından oluşmaktadır (Turner, 2000: 8). Sosyo bilişsel bir sürecin ürünü olan sosyal kimlik teorisi sınıflandırmalarla birlikte benlik genişletme üzerinde de yoğunlaşmaktadır. Benlik genişletme kavramı farklı gruplar arasında bireyin kendi grubunun öne çıkan özelliklerini ele alıp benliğini (Scott, 2007: 125) ve dolayısıyla kendi kimliğini genişletmesidir. Genelde gruplar arasındaki ilişkileri inceleyen teori, özelde sosyal çatışmaları ele almaktadır. Geneldeki ve özeldeki ilgi alanlarını üç başlık altında toplamak mümkündür. 1) Bireyler sürekli olarak pozitif benlik oluşturarak motive olmaktadırlar, 2) Benlik sürekli olarak örgütle özdeşleşmenin ortaya çıkmasına neden olmaktadır, 3) Bireyler olumlu sosyal kimliği diğer gruplarla kıyas yaparak kurarlar (Van Dick, Wagner, Stellmacher ve Christ, 2005; Mignonac ve diğerleri, 2006).

Sosyal kimlik teorisi, farklı bir boyut olarak içsel psikolojik süreçlerin iç çatışmalara yol açabileceği fikri üzerinde durmaktadır (Operario ve Fiske, 1999: 42). Teoride, her birey belirli prototip özellikleri çerçevesinde ele alınmakta ve bu özellikler doğrultusunda bir grubun üyesi olarak değerlendirilmektedir (Mael ve Ashforth, 1992: 104). Teoride Tajfel ve Turner (1986) kişiler arası durumsal değişkenlerle (kişinin kontrolü altında olan değişkenler), grup değişkenleri (sınıflandırmaya dayalı süreçler) arasındaki ayrımları ortaya çıkarmışlardır. Sosyal kimlik teorisi daha ziyade grup üyesi olmanın öncülleri üzerine odaklanmakta, bu durumun başlangıcı ve sonucuyla ilgilenmektedir (akt. R. Brown, 2000: 746).

İnsanların olumlu benlik algılamalarına odaklanmaları nedeniyle, kendilerine benzeyen grupları daha olumlu olarak algılamaktadır. Kendilerine benzemeyenlere karşı ise daha olumsuz yaklaşmakta ve bu gruplara uyum sağlayamamaktadır. Daha da ötesi kendilerinden daha yüksek statülü gruplarla birlik olmaya, aidiyet hissetmeye daha fazla eğilim göstermektedir. Buna karşın kendi statülerinden daha düşük pozisyonda olan gruplara aidiyet hissi ise daha düşük düzeyde kalmaktadır (Goldberg, 2003: 561).

Sosyal kimlik teorisi, en düşük düzeydeki grup paradigmaları üzerinde deneysel çalışmalarla tahminler yapmakta ve grupların belirlenmesi üzerinde yoğunlaşmaktadır (Rubin ve Hewstone, 1998: 40). En düşük düzeydeki grup paradigmaları bireylerin gruplar arası davranış sergilemeleri, bir başka ifadeyle kendi gruplarını kayırıp diğer grupları yermeleri ve gruplar arası çatışmaya girmeleri için gerekli ve yeterli olan koşulların değerlendirilmesini kapsamaktadır (Demirtaş, 2003: 137). Birey, grup veya örgüt arasındaki ilişkinin belirlenmesi, sosyal kimlik teorisinin incelediği konular arasındadır (Ravasi ve Van Rekom, 2003: 120). Grup oluşturma düzeyi örgütlerde

rastgele oluşmamakta; kişiler kendilerini örgüt içerisine belirli kurallar çerçevesinde dâhil etmekte veya gruptan ayrılmaktadırlar (Goldberg, 2003: 562).

Sosyal kimlik teorisi, grup üyeliğinin benlik tanımlamasına katkı sağladığı varsayımı üzerine odaklanmaktadır. Kişiler kendilerini bireysel katkıları ve kişilerarası ilişkileri olan “ben” kavramı ile tanımlamamakta, ait olduğu grubun bir parçası olarak “biz” kavramı ile tanımlamaktadır. “Ben” kavramı temelli hareket eden birey kişisel kimlik ve kişisel benlik tanımlaması içerisindeyken, “biz” kavramı ile hareket eden birey, sosyal kimlik ve ortak benlik tanımlamasıyla kendini tanımlanmaktadır (Van Knippenberg ve Hogg, 2003: 245). Teoride benlik kavramının içerisinde, kişisel kimliği de içine alan ve kişisel özellikler, yetenekler, ilgiler ve sosyal kimlik sınıflandırmalarının da olduğu pek çok özel durum da yer almaktadır (Shamir ve diğerleri, 2000: 613). “Biz” kavramı kullanılarak bir bütünlük içerisinde örgütün bir anlamda kişiselleştirilmesi sağlanmakta, bu şekilde örgütün bütününe daha fazla katkı sağlama odaklı hareket etmektedir (Rousseau, 1998: 219).

Sosyal kimlik teorisi grup içindeki davranışları hedef almakta, kişinin aynı duygu ve değer yargılarıyla bir grup üyeliği içinde olmasını ifade etmektedir (Haslam, Eggins ve Reynolds,2003: 84). Teori kimlik kavramını, kişisel kimlikten sosyal kimliğe doğru uzanan bir süreç olarak tanımlamaktadır. Kişisel kimlik kavramı, benlik kavramını eşsiz ve bireye ait özellikler çerçevesinde yansıtmaktadır (ben mükemmel bir piyano sanatçısıyım, ben mükemmel bir aşçıyım vs.). Sosyal kimlik teorisinde, kişisel kimlikten farklı olarak, üyeliği kategoriye dâhil etme söz konusudur (X otelinin bir üyesiyim, Y üniversitesinin bir üyesiyim vb.). Bir gruba veya örgüte aidiyet hissetmek, kişisel kimlik yönünden farklı katkılar sağlaması bakımından önemli hale gelmektedir (De Moura ve diğerleri, 2009: 541). Gruba aidiyet hisseden birey, aynı zamanda benlik sınıflamasını gerçekleştirmektedir. Böyle bir sosyal sınıflama, sistematik olarak diğer kişileri de sınıflandırmaktadır (Ravasi ve Rekom, 2003: 120). Sosyal kimlik teorisi, bireylerin kendilerini çeşitli gruplar içerisinde bir üye olarak görmelerini (iş grupları, örgütleri, kendi işleri ve meslek uzmanları) ve bütün gruplar içerisinde kişinin kendini aynı değerde eşit düzeyde tanımlamasını ifade etmektedir (Dukerich, Golden ve Shortell, 2002: 508; Ashforth ve Mael, 1989: 20).

Demirtaş (2003: 129) sosyal kimlik teorisinin temel varsayımlarını aşağıdaki gibi sıralamıştır.

2. Sosyal çevredeki diğer gruplar, bireye kendi grubunun konumunu değerlendirebilmesi için temel oluşturur.

3. Bireyler, olumlu bir sosyal kimlik elde etmek ve saygınlığını yükseltmek adına diğer gruplarla karşılaştırma yaparlar. Bunu yaparken diğer grupları küçümser ve kendi grubunu yüceltirler.

4. Bireyin bu süreç içerisinde sosyal kimliğinin olumlu olup olmaması, üyesi olduğu grubun kendi iç dinamiklerine bağlıdır. Bu dinamiklerin olumlu olması, olumlu sosyal kimlik; olumsuz olması ise olumsuz sosyal kimlik meydana getirir.

Sosyal kimlik teorisi, örgütsel özdeşleşmenin teorik temelini oluşturmaktadır (Haslam ve diğerleri, 2003: 84). Sosyal kimlik teorisyenleri bireylerin benliklerini farklı gruplar arasında yalnızca bir gruba bağlı veya ait hissederek geliştirdiklerini varsaymaktadır (Mael ve Asforth, 1992). Aynı zamanda sosyal kimlik teorisi, bireyin kendini belirli bir sosyal gruba ait hissetmesi ve bu sosyal grubun bir üyesi şeklinde eğilimler göstermesinden oluşmaktadır. Benlik kavramı ise bu konsepte yardımcı olarak bireyin kendini diğerlerinden farklı hissetmesine veya farklılıkları algılamasına katkı sağlamaktadır (Carmeli ve diğerleri, 2007: 974). Örgütsel özdeşleşmeyi açıklamada kullanılan teori, “insanların, grupları bilgi kaynağı olarak diğerlerini tanımlamak için kullandığı fikrinden hareket etmekte ve bireyler örgüt içerisindeki konumlarını ve sosyal duruşlarını benliklerine değer kazandırmak adına kullanmakta olduğunu” ileri sürmektedir (Cheung ve Law, 2008: 215).

Sosyal kimlik teorisine göre özdeşleşme; kişilerin sosyal bağlılığını oluşturan bir süreçtir (Epitropaki ve Martin, 2005: 570). Bu süreç içerisinde bireyin ve örgütün amaçları bütünlük oluşturmakta veya aynı noktada buluşmaktadır (Hall, Schneider, Nygren, 1970: 176–177). Grup üyelikleri, kişilerin sosyal özelliklerinin ve kendi fikirlerinin sonucu oluşmakta; bahsedilen özellikler grupla uyumlu ise özdeşleşme gerçekleşmektedir (Tyler ve Blader, 2003: 353).

Sosyal kimlik teorisi, özdeşleşmenin gerçekleşmesi için çeşitli öncül motivasyon araçları da belirlemiştir. Bu motivasyon araçları; a) bilişsel ve sosyal anlamada bireyin farklılıklarını tespit ederek bireyin toplum içerisindeki yerini belirlemekte, b) bireyin belirli bir gruba aidiyetini sağlayarak benlik değeri oluşturmaktadır (Epitropaki ve Martin, 2005: 571). Sosyal kimlik teorisi ve onun bir ürünü olan özdeşleşmenin destekçileri sosyal bir dünyada bireylerin kendilerini çeşitli gruplara ayırarak tanımlama ihtiyacında oldukları fikrindedirler. Bu sosyal sınıflama ise teorinin yalnızca bir

boyutudur. Teorinin diğer boyutu ise kıyaslamadır. Bireyler kendilerini üyesi oldukları veya olmadıkları gruplar çerçevesinde gruplandırmaktadırlar (Edwards, 2005: 211).

Yapılan öncül çalışmalardan sonra Tajfel (1978) ile Tajfel ve Turner (1979) Sosyal Kimlik Teorisi’ni aslına bağlı kalarak üç sosyal-psikolojik süreç haline getirmiştir. Bunlar; sosyal sınıflandırma, sosyal özdeşleşme ve sosyal kıyaslamadır (Ellemers ve diğerleri, 2003: 6; Ellemers, De Gilder ve Haslam, 2004: 461; Tüzün ve Çağlar, 2009a: 285). Bu başlıkların neyi ifade ettiği aşağıda açıklanmıştır.

2.1.1. Sosyal Sınıflandırma Teorisi

Sosyal psikoloji alanında, bilişsel süreç dâhilinde 1980-1990 yılları arasında meydana gelen değişmeler, işletme alanında sosyo bilişsel süreç üzerinde de çalışmalar yapılması gerekliliğini beraberinde getirmiştir. Bu çalışmalar aynı zamanda sosyal davranışların da incelenmesi sonucunu doğurmuştur. Çalışmalar bilişsel benlik sınıflandırması, sıradan düşüncelerin incelenmesi ve benlik algılanmasına odaklanan sosyal-sınıflandırma teorisinin ortaya çıkmasına neden olmuştur (Ellemers ve diğerleri, 2003: 9).

Sosyal sınıflandırma teorisi, Tajfel ve Turner tarafından sosyal kimlik teorisi çerçevesinde geliştirilmiş bir teoridir. Sosyal kimlik teorisinin bir bileşeni olarak geliştirilen teori; sosyal kimlik kavramını etkileyen sosyo-bilişsel süreç olarak benlik kavramı ve grup davranışları üzerine odaklanmaktadır. Bu teori temelde sosyal kimlik teorisinden çok farklı bir teori olmamakla birlikte, teoriyi sosyal kimlik teorisinin daha gelişmiş ve önemli yeni bileşeni olarak değerlendirmek mümkündür (Hogg ve Terry, 2000: 123). Hogg ve Terry (2001) sosyal kimlik teorisinin kalbinde, sosyo-bilişsel sürecin bir ürünü olarak; kategoriye ayırma ve benlik genişletme kavramları yatmaktadır (akt. Scott, 2007: 125).

Sosyal sınıflandırma teorisi, sosyal kimlikle (sosyal sınıf üyeliği içinde oluşturulan benlik tanımlaması) kişisel kimlik arasındaki (kişisel veya özel durumlarla ilgili benlik tanımlaması) farka odaklanmaktadır (Turner, 2000: 10). Sosyal düzeyde, insanlar gruplar halinde sınıflandırılmaktadır. Sosyal sınıflandırma, grup içerisindeki sosyal psikolojiyle ilgili bir durumdur (Voci, 2006: 73).

diğerleriyle bir ayrım ortaya koymaktadır. İkinci olarak bireyin belirli bir sosyal çevre içinde tanımlanmasına ve yerleştirilmesine yardımcı olmaktadır. Böylece sosyal sınıflandırma; sosyal kimlik teorisinin temelinde var olan “ben kimim?” sorusuna yanıt oluşturmaktadır (Ashfort ve Mael, 1989; Mignonac ve diğerleri, 2006: 480). Sosyal sınıflandırma ve sosyal kimlik kavramları sadece benliği diğer benliklerden eşsiz ve ayırt edici yanlarını ortaya koymaya çabalamamakta, aynı zamanda belirli sosyal grupları ortak özellikler çerçevesinde birleştirerek genişletmektedir (Van Knippenberg ve Sleebos, 2006: 572).

Sosyal sınıflandırma süreci, kişinin çevresinde bulunan nesneleri, eşyaları ve kişileri belirli sınıflandırmaya tabii tutmasından ileri gelmektedir. Bu süreç, insanları kendi başlarına birer birey olarak değil de herhangi bir grubun üyesi olarak görür (Demirtaş, 2003: 133). Böyle bir sınıflandırma, bireyin kendi benlik tanımlamaları doğrultusunda diğerlerini bilişsel düzeyde bir ayrım yapması için yeterlidir. Benlik tanımlama ile grup üyeleri sosyal bir kategoriye dayandırılmaktadır (Elsbach ve Bhattacharya, 2001: 394). Aynı zamanda bu teori, bireyin kendini bir grubun üyesi olarak görme sürecinin detayına odaklanmaktadır (Vora ve Kostova, 2007: 330).

2.1.2. Sosyal Kıyaslama

Sosyal kıyaslama, sosyal sınıflandırma süreci içerisinde anlamlandırmaya yönelik bir süreçtir. Aynı sosyal kimliği paylaşan bireyler, ait oldukları grupların sahip oldukları veya olmadıkları ile ilgili değerlendirme yaparken, aynı zamanda diğer gruplarla ilgili olarak da bir kıyaslama yapmaktadırlar. Burada, bireylere karar verme aşamasında grubun özellikleri ve davranış normları yardımcı olmaktadır (Ellemers ve diğerleri, 2004: 462).

Sosyal sınıflandırma sürecinde birey, kendi için anlamlı olan gruba yönelik grup üyeliği oluşturmak adına belirgin sosyal bir kimlik meydana getirmektedir. Grubun olumlu algılanması, sosyal kimliğinin de olumlu olacağını gösterir. Olumlu kimlik edinme sürecinde sosyal kimlik oluşturma yönündeki eğilimlerin etkisiyle, kendi gruplarına eşit düzeyde veya kendilerinin biraz daha üstü grupla kıyaslarlar. Bunun sonucunda bireyler kendi gruplarına ait değerleri algılarlar (Demirtaş, 2003: 138).

2.1.3. Sosyal Özdeşleşme

Sosyal özdeşleşme, sosyal kimlik teorisi içerisinde yer almasına ve anahtar rol üstlenmesine rağmen, çok fazla üzerinde durulan ve deneysel çalışmalar yapılan bir kavram olmamıştır (Ellemers, Kortekaas ve Ouwerkerk, 1999: 371). Bununla birlikte sosyal özdeşleşmenin birçok faktörün etkisi altında olduğu ve incelenmeye değer konular arasında yer aldığı literatürde yer almaktadır (Van Knippenberg ve Hogg, 2003: 248).

Sosyal özdeşleşme, bireyin grupla özdeşleşmesinin bir sonucu olarak gruba aidiyet algılaması olarak ifade edilebilir (Bhattacharya, Rao ve Glynn, 1995: 47). Kişi kendini bir grubun gerçek ya da sembolik anlamda üyesi olarak görmektedir. Sosyal özdeşleşme sayesinde birey, kendini örgütün kaderiyle çevrelenmiş hissetmektedir (Ashforth ve Mael, 1989: 21; Wan-Huggies ve diğerleri, 1998). Bu kavram, bireyin herhangi bir fiziksel bağ olmaksızın, özgür bir şekilde kendini grubun ortak paydalarına ait hissetmesi, büyük bir grubun parçası hissetmesi ve psikolojik bağlılık algılaması olarak ifade edilebilir (Van Leeuwen ve Van Knippenberg, 2003: 206).

Ellemers ve diğerleri (1999: 372) Tajfel’in ortaya koyduğu sosyal kimlik teorisinin aslında üç bileşeninin olduğunu belirtmektedir. Bunlar; herhangi bir gruba bilişsel anlamda bağlı olmak-benlik sınıflamasını ifade eden bilişsel düzeydeki bileşen, üyesi olduğu gruba yönelik olumlu ya da olumsuz değerlendirmede bulunmayı içeren değerlendirici düzeydeki bileşen ve duygusal düzeydeki bileşenlerdir. Bu bileşenler arasında yer alan duygusal bileşen boyutu, sosyal özdeşleşmeyi kendi içerisinde değerlendirmiştir. Sosyal özdeşleşmenin duygusal bileşen içerisinde yer alması, çalışanları bilişsel boyutta sınıflandırmaya dâhil etmekten uzak görünmektedir. Bilişsel boyut değerlendirmesinden uzak görünen sosyal özdeşleşmeyi sadece duygusal bileşenleri içeren bir kavram olarak sınırlandırmak doğru değildir. Bireylerin kendilerini belirli şartlar altında belirli gruplar içerisinde üyelik içinde hissetmesi ve birey kendini diğer gruplarla kıyaslama yaparak sosyal özdeşleşmenin doğasında olan psikolojik gerekliliklerin yerine getirilmesi de sağlanmaktadır (Turner, 2000: 8).

Özdeşleşme ise sosyal özdeşleşmenin özel bir şekli olarak değerlendirilebilir (Gautam, Van Dick ve Wagner, 2004: 302; Tak ve Çiftçioğlu, 2009: 102). Özdeşleşme sosyal özdeşleşmenin bir şekli olmasına rağmen, özdeşleşmenin bir boyutuyla kişinin örgütüyle aidiyet algılamasına odaklanması nedeniyle sosyal özdeşleşmeden ayrıldığını

özdeşleşen bireyler, benlik tanımlamalarını örgüt lehine yapmakta, örgütle psikolojik olarak bağlı hale gelmekte, örgütün başarı ve başarısızlıklarını paylaşmaktadırlar.