• Sonuç bulunamadı

2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.3. Etik Liderlik

2.3.1. Etik Kavramı

Tarihsel bir geçmişe sahip olan etik, Yunanca “karakter, ahlâk, gelenek ve alışkanlığı” ifade etmektedir (Bolat ve Seymen, 2003a: 4; Bolat ve Seymen, 2003b: 68; Bektaş, 2008: 2). Saarinen’e göre etik “ felsefenin bir bölümü olarak iyi ve kötünün,

doğru ve yanlışın, adaletin ve bu alandaki diğer kavramların doğası, kökeni ve uygulama alanıyla ilgilenmektedir” (Thoms, 2008: 419). Türk Dil Kurumu Sözlüğüne göre etik ise “töre bilimi, çeşitli meslek kolları arasında tarafların uyması veya kaçınması gereken davranışlar bütünü, etik bilimi, ahlâk, ahlâkla ilgili” kavramlarıyla tanımlanmaktadır (www.tdk.gov.tr). Daha geniş anlamıyla etik, “ahlâk felsefesi olarak; ödev, yükümlülük, sorumluluk, erdem gibi kavramları analiz ederek, doğruluk ya da yanlışlıkla iyi ve kötüyle ilgili ahlâki yargıları ele alan, ahlâki eylemin doğasını soruşturan ve iyi bir yaşamın nasıl olması gerektiğini açıklamaya çalışan bir felsefe dalı” olarak tanımlanabilir (Kozak ve Güçlü, 2006: 21).

Etik kavramı; insanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilere temel oluşturan değer ve kuralların doğruluğunu ya da yanlışlığını ahlâki yönden araştıran felsefi bir disiplindir. Etiğin ilgi alanına insanların davranışlarının ve eylemlerinin temelinde yatan nedenler ve bunlara yönelik araştırmalar girmektedir (Uçkun, Uçkun ve Latif, 2004: 10– 11).

Etik, liderlik alanında çalışan akademisyenler tarafından ahlâk kelimesi ile aynı anlamda kullanılmaktadır. Bununla birlikte etik kelimesinin kökeni Yunanca “ethos” kökeninden olmasına karşın, ahlâk kelimesi Latince “moralitas” kökenine dayanmaktadır. Ahlak, kelime anlamı olarak; karakter, alışkanlık ve sürekli yapılan şeyler anlamına gelmektedir (Chandler, 2009: 70).

Etik, ahlaki faziletin doğasını inceleyen ve insan davranışlarını ahlaki faziletler çerçevesinde ele alan ve değerlendiren bir felsefe dalıdır. Yakın ilişkileri olan etik ve ahlak kavramları arasındaki farklardan bir tanesi, etik kavramının “genel olarak ahlakı konu alan disiplini belirtmesidir” (Kutlu, 2011: 4). Etik, felsefenin bir dalı olan ahlâk felsefesi olarak ya da ahlâk, ahlâki sorunlar ve ahlâki yargıları içeren bir felsefi düşünme şekli olarak değerlendirilebilir (Frankena,1973/2007: 20).

Etik konusunda yapılan araştırmalar incelendiğinde, bu konuda yapılan tanımların sosyal bilimlerdeki birçok tanımlamaya benzer olarak ortak bir tanımlama şeklinde olmadığı görülecektir. Etik kavramı, tarihi süreç içerisinde birçok farklı açıdan tanımlanmasına rağmen, etik düşüncenin temelinde insanları bütünleştiren ilke ve standartlar yer almaktadır (Paine, 1997: 2). Kavram bunun yanında iyi nedir ya da doğru nedir gibi sorulara cevap aramaktadır (Kozak ve Güçlü, 2006: 21). Bu açıdan bakıldığında etik, temel olarak bireysel davranışların diğerleri üzerindeki etkisidir (Zhu, May ve Avolio, 2004: 17).

Etik kavramının liderin görevlerini ne şekilde etkilediği incelenmesi gereken konulardandır. Etik alanında yapılan çalışmalar genellikle bu kavramın; doğru, yanlış, iyi, kötü, erdem, sorumluluk, zorunluluk, hak, adalet, doğruluk, insan ilişkileri ve yaşayan bütün canlılar arasındaki ilişkilerin büyük bir doğruluk içinde yürütülmesi gerektiği üzerinde durmaktadır. Bireyler biçimsel ya da biçimsel olmayan şekilde lider rolü elde ettiğinde, liderden beklenen takipçileriyle eşsiz bir ilişki içerisinde olmasıdır. Bu ilişki ahlaki temelli olarak bazı farklılıkları da içermektedir. Bu farklılıklardan en önemlisi liderin elinde güç bulunması ve bu gücü farklı şekillerde bireyleri etkilemek için kullanmasıdır (Ciulla, 2005: 326).

2.3.1.1. Etik Teoriler

Etik, temel olarak bireylerin faaliyetlerinin diğerleri üzerindeki etkilerine odaklanmaktadır. Kavrama ahlak felsefecileri farklı bakış açıları getirmişlerdir. Bunun sonucu olarak birçok etik teorisi oluşmuştur. Farklı görüşlere rağmen genel kabul gören bazı etik ya da ahlak ilkeleri vardır. Bu ilkeler çerçevesinde her biri çok kapsamlı olan etik teorileri geliştirilmiştir. Bunlara örnek olarak; normatif etik teorileri, betimsel etik teorileri, meta etik teorileri vb. gösterilebilir (Kozak ve Güçlü, 2006: 24). Buna ilaveten Frenkena (1973), etik alanında teleolojik yaklaşım (sonuçsalcı/faydacı) ve deontolojik yaklaşım (haklar teorisi) olmak üzere iki önemli yaklaşımın varlığından söz etmektedir (akt. Zhu ve diğerleri, 2004: 17). Bu etik teoriler diğer etik teorilere kıyasla iş etiği kapsamında en yoğun kullanılan teorilerdir (Kanungo, 2001: 260). Söz konusu teoriler aynı zamanda etik iklim ölçeğinin de oluşmasında katkı sağlayan teorilerdir.

2.2.3.1.1. Sonuçsalcı (Teleolojik) Teoriler

Teleoloji, kelime anlamı olarak; amaçları, hedefleri ve güçleri gözetme şeklinde ifade edilmektedir (Kozak ve Güçlü, 2006: 27). Teleoloji, davranışların sonuçlarıyla ilgilenen bir felsefedir (Rallapalli, Vitell ve Barnes, 1998:158). Teleolojik teori, genel anlamda sonuçları itibariyle neyin doğru neyin yanlış olduğu üzerine odaklanmaktadır. Bu yaklaşımda “son referans, elde edilen veya elde edilmesi beklenen faydanın

karşılaştırılan miktarı, yani kararın sonuçlarının iyi veya kötülüğüdür” (Savran, 2007: 12). Teoriye göre, yürütülen faaliyetler tek başına iyi ya da kötü olarak değerlendirilemez. Yapılan faaliyetlerin sonuçlarını görüp, buna göre değerlendirme teorinin temelini oluşturmaktadır (Nergiz, Kozak ve Balta, 2009: 19). Teori, maddi araçlarla ahlâksal değerlerin birbirinden ayrımı üzerinde hareket etmektedir. Maddi değerler olarak, insanın sahip olduğu metalar değerlenilirken, ahlâksal değerler için başlangıçta herhangi gerçekliği olamamasına rağmen elde edilince değer kazanan şeyler yer almaktadır (Kozak ve Güçlü, 2006: 27).

Literatürde teleolojik teori çerçevesinde oluşmuş birçok etik teori mevcuttur. Bunlar arasında en çok üzerinde durulan iki tanesi egoizm ve yararcılık teorileridir. Etik egoizmde faaliyetlerin ya da yapılanların ahlâki olması ya da olmaması, bireysel çıkarlara hizmet etmesine bağlıdır. Herhangi bir faaliyetin etik olması o faaliyetin bireye sağladığı çıkarın diğerlerine göre daha çok olmasına bağlıdır (Zhu ve diğerleri, 2004: 17).

Frenkena (1973/2007: 71), bireysel egoizmin iyiliğin artmasına önem vermesine karşın, insanlara yeterince önem vermediği üzerinde durmaktadır. Farklı etik türleri arasında yer alan teorilerin eksikliklerinden olan etik değerlere önem vermeme sorununa yararcılık teorisinin bir çözüm şeklinde olduğu söylenebilir. Yararcılık (faydacılık) teorisi, hem insana hem de etik değerlere önem vermektedir.

Zhu ve diğerleri (2004: 17) teleolojik teorinin iki temel ilkesinin varlığından söz etmektedir. Bu ilkeler sonuçsalcı ve hedonist ilkelerdir. Bu ilkeler teleolojik temelli etik teorisi olan yararcılık etik teorisi içerinde yer almaktadır. Sonuçsalcı ilke, faaliyetlerin etik ya da etik olmamasını sonuçları itibariyle ele almaktadır. Hedonist bakış açısı, sonuçları itibariyle mutluluk temelline odaklanmakta ve hedonizm birey üzerinde iyi bir anı olarak kalmayı hedeflemekte, acının ise birey üzerinde kötü bir anı izlenimi bırakması ilkesini temel almaktadır. Bu bakış açısı, hedonizmin kararlarda ve faaliyetlerde “büyük mutluluk ilkesi” çerçevesinde hareket ettiğini göstermektedir.

2.2.3.1.2. Haklar Teorisi (Deontolojik) Teoriler

Immanuel Kant’ın geliştirdiği teoridir. Kant; benlik, ahlâk ve öneriler arasında mutlak fark olduğunu düşünmektedir. Faaliyetler eğer sorumluluk çerçevesinde oluşturuluyorsa ahlâki değer taşıyabileceğini; aksi durumda ahlâki değer taşımayacağını ifade etmektedir (Preuss, 1998: 502).

Deontolojik yaklaşımı sonuçsalcı olmamakla birlikte, doğası gereği zorunluluklar ve verilen kararlarda farklı grupların haklarına odaklanmaktadır (Zhu ve diğerleri, 2004, 17) . Teoride eylemin ortaya çıkardığı sonuç ikinci planda olup; eylemin kendi üzerine ve kendi içindeki tutarlılığına odaklanmaktadır (Aslan ve Kozak, 2006: 50). Deontoloji teorisi, ödevin ve ilkeliliğin etiği olarak ifade edilebilir. Bu teori teleolojik teoriden farklı olarak, yükümlülüğü sonuçların bir fonksiyonu olarak değerlendirmekte ve sonuçların ayrı olarak ele alınması gerektiğinden hareket etmektedir (Savran, 2007: 14; Köprü, 2007: 24 ).

Deontoloji; kural deontolojisi ve hareket deontolojisi olmak üzere iki genel sınıflandırma içerisinde değerlendirilmektedir. Bu iki sınıflandırmada, birbirini takip eden süreçler çeşitli önem düzeylerinde görülebilir. Kural Deontolojisi; tüm şartlar altında bütün normları onaylamaktadır. Motivasyon kaynaklarının, başarı hedeflerinin ve kârın ne olduğuna bakmaksızın kuralları uygulamaktadır. Kural deontolojisinde sonuçlara göre hareket etmek yerine yapılan faaliyetlerin etik ya da etik olmaması temeline göre hareket edilmekte yapılan davranışların sonuçları önemli olmamaktadır. Gelişen sürecin sonucunu kontrol eden diğer yaklaşım Hareket Deontolojisine göre bireyler, davranışlarını sadece özel durumlar için geçerli olmak şartıyla kendi normları çerçevesinde gerçekleştirmektedir (Rallapalli ve diğerleri, 1998:158).