• Sonuç bulunamadı

2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.2. Örgütsel Özdeşleşme

2.2.2. Özdeşleşme Kavramı

Çağdaş yaşama katılım bireylerde birçok psikolojik değişmeyi de beraberinde getirmektedir. Yönetim alanına yönelik olarak oluşturulan birçok çağdaş yaklaşım, insanların birbirlerini ve örgütlerini çalışırken tanıdıklarını ortaya koymaktadır. Bu yaklaşımlar, işyerlerinin birer eğitim alanına dönüşmesine, örgütlerin topluluk oluşturma alanı şekline dönüşmesine etki etmekte ve işgören seçme aşamasının ise performanstan daha ziyade geniş şirketlere uyum sağlayabilme odaklı yerler haline dönüşmesini sağlamaktadır. Aslında bu psikolojik değişikliklerin bireylerle olan ilişkilerinin değişimle bağlantılı olduğu, özellikle işgörenlerle yapılan psikolojik anlaşmaların değişmesine etki ettiği söylenebilir. Söz konusu bu değişmeler de özdeşleşme sürecinin değişmesine ve hatta güçlenmesine katkı sağlamıştır (Rousseau, 1998: 219). Değişme süreciyle birlikte birey-örgüt değer uyumun artması söz konusudur. Böylece bireyin benlik tanımlaması daha kolay hale dönüşmüştür. Örgütlerde meydana gelen değişme hem bireylerle hem de örgütsel yapıda meydana gelen değişmeyle oluşur. Belki de özdeşleşmenin meydana gelmesinde en önemli etkilerden bir tanesi de örgütlerin değişime uğrayarak bireylerle uyumlu hale gelmesidir.

Özdeşleşmenin yakın kavramlardan ayırt edici bir şekilde sunulabilmesi için, öncelikle bu kavramların bir bütün içinde örgütlerde adanmışlığı oluşturan kavramlar içerisinde (bağlılık, sadakat) (Riketta ve Van Dick, 2005: 491; Scott ve diğerleri, 1998: 298) yer aldığını belirtmek gerekir. Adanmışlık, bu kavramları toparlayan bir şemsiye kavram niteliğindedir. Bu kavramların her biri örgüt açısından olumlu sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Adanmışlık şemsiyesi altında bulunan yakın kavramlar birbirlerine benzemelerine rağmen birbirinden farklılıkları söz konusudur.

Tajfel (1978), kişisel ve sosyal kimlik kavramlarını ayrı ayrı ele almış ve özdeşleşmeyi bu temelde değerlendirmiştir. Bu ayrım temelinde sosyal kimlik kavramını; bireyin üyesi olduğu sosyal gruba yönelik benlik kavramı ile değerlerinin ve duygularının gruba yönelik adanmışlık çerçevesinde bütünleştirilmesi olarak ele almıştır. Bu bağlamda sosyal kimlik teorisini yalnızca bilişsel yönüyle değil de, daha kapsamlı olarak inceleyen araştırmacıların teorinin farklı boyutlarına da vurgu yaparak farklı değerlendirmelerde bulunmuşlardır (İşcan ve Karabey, 2009: 43).

diğerleri, 1999: 372; Ashforth ve diğerleri, 2008:328). Bunlar; 1) Bilişsel boyut: Bireyin belirli bir gruba dâhil olmasını ifade etmektedir, 2) Duygusal boyut: Bireyin belirli bir gruba yönelik duygusal adanmışlığını, 3) Değerlendirme boyutu: Bireyin grubun değerlerini onaylamasını ifade etmektedir. Bu bileşenlere ilaveten, Jackson (2002) dördüncü bir boyut olarak davranışsal boyutu özdeşleşmenin boyutu olarak sürece ilave etmiştir. Genel manada bu boyut, örgüt ile birlikte davranma ve hareket etme temeline dayanmaktadır (Çakınberk ve diğerleri, 2011: 93). Özdeşleşmenin bu boyutu daha ziyade etnik kimlikle ilgilidir (Van Dick ve diğerleri, 2004a).

Buchanan (1974:533)’ a göre özdeşleşme, bağlılığın bir bileşeni olarak kendi amaç ve değerlerini örgütün amaç ve değerleriyle uyumlu hale getirme sürecidir. Hall ve diğerleri (1970: 177), herhangi bir bireyin bu özdeşleşme duygusu ile bütünleşebilmesi için, bireyin kimliği ile örgütün sahip olduğu değerlerin aynı olması gerektiğini vurgulamaktadır.

Özdeşleşme bireyin bulunduğu çevrede arkadaş grubuyla etkili bir bağ kurmasına yönelik bir süreç şeklinde de değerlendirilebilir (Foote, 1951: 21). Bu sayede birey, kendi sosyal çevresini ve kendi yapacaklarını belirli bir sınıflandırmaya sokmaktadır (Van Dick ve diğerleri, 2004b: 209).

Özdeşleşme ile birey örgütsel çerçevede yer alan farklı referanslara adapte olmakta ve aynı çerçevede yer alan farklı problemleri ve konuları tanımlamaktadır. Bu şekilde öğrenmiş olduğu örgütsel belirleyicileri kendi karar sürecinde kullanmaktadır. Özdeşleşme aynı zamanda örgüt içinde farklı bireylere yönelik ortak bir kontrol sistemi oluşturmaktadır (Bullis ve Bach, 1989a: 203). Bu açıdan yaklaşıldığında özdeşleşme yönetim açısından avantajlıdır. Çünkü böyle bir durumda bireylerin aldığı birçok karar, herhangi bir gözetime gerek kalmaksızın örgütlerin lehine verilmektedir (Miller ve diğerleri, 2000: 628).

Cheney (1983: 344) özdeşleşmeyi, hem bir süreç hem de bir ürün olarak değerlendirmektedir. Yazar özdeşleşmenin; inanışları, davranışları, niyetleri ve bunların toplamını temsil eden kısmını bir ürün olarak değerlendirmektedir. Aynı zamanda özdeşleşmeyle “nedir ve nasıl olur?” sorularına alınacak cevapla da özdeşleşmenin bir süreç olarak değerlendirilebileceğini vurgulamaktadır. Aynı zamanda çalışmada özdeşleşmeyle ilgili olarak “nasıl olur?” sorusuna yönelik çalışmaların daha fazla olduğu da belirtilmektedir. Bullis ve Bach (1989b: 275) çalışmalarında süreç ve ürün kavramları üzerinde durmuştur. Buna göre örgütlerde sosyalleşmenin bir sonucu olan özdeşleşme, örgüte ait farklı alanların veya sırların oluşturduğu bir süreç olarak da

tasarlanabilir. Bireyler de, örgütlerdeki bu ortak değerler ve farklılıklarla özdeşleşmektedir.

Pratt (1998:183–184) özdeşleşmeyi örgütsel düzeyde iki boyutta elle almıştır. İlk olarak bireyin örgütle özdeşleşmesinin, bireyin bütünsel ihtiyaçlarını tatmin edebilir nitelikte olduğunu belirtmiştir. Diğer boyut da örgütler çalışanlara anlam yükledikleri sürece çalışanlar kendi yaşamlarında aynı duyguyu bulabileceklerini ifade etmiştir. Örgütle özdeşleşmeye neden olan bütünsel ihtiyaçlar arasında, bireyin güvenlik ihtiyacı, bağlılık ihtiyacı gibi ihtiyaçlar gösterilebilir (akt.Van Dick ve diğerleri, 2004a: 173).

Reade (2001), özdeşleşmenin farklı açılardan ele alınarak birkaç farklı tasarım halinde incelenebileceği üzerinde durmaktadır. Değer temelli özdeşleşme Reade (2001)’ nin üzerinde durduğu bir özdeşleşme tasarımıdır. Değer temelli özdeşleşmede bir tarafta bireyin değer ve inancı, diğer tarafta ise örgütün değer ve inançları yer almaktadır. Her değer ve inancın ortak noktada buluşması, psikolojik bağlılığın meydana gelmesine neden olmaktadır. En çok kullanılan ve en geçerli yöntemlerden bir tanesi de bireyin benlik kavramını da içine alan sosyal kimlik temelli özdeşleşmedir. Sosyal kimlik temelli oluşmuş özdeşleşme psikolojik bağlılığın meydana gelmesinde ve bireyin aynı zamanda bilişsel düzeyde özdeşleşme oluşturmasında etkilidir. Kişinin grupla bilişsel anlamda üyelik ilişkisi içinde olması (Kuhn ve Nelson, 2002: 7), değerlerinin ve duygularının bu üyelik içerisinde ön plana çıkması ve grupla birlik içinde hareket etmesi özdeşleşmenin önemli oluşum faktörleri arasında yer almaktadır (Smidts ve diğerleri, 2001: 1051).

Örgütsel davranış literatüründe özdeşleşme çalışmalarının ilk dönemlerinde sadece örgüte yönelik meydana gelebileceği fikri hâkimken; daha sonra yapılan çalışmalarla özdeşleşmenin farklı kaynaklara yönelik de oluşabileceği ortaya konulmuştur (Tüzün ve Kırkbeşoğlu, 2010: 578). Örgütsel özdeşleşmeye yönelik olarak, birçok araştırmacı birbirinden farklı boyutlarda tanımlar yapmış (İşcan, 2006: 162; Dutton ve Dukerich, 1991) ve kavramı farklı kaynaklarla değerlendirmişlerdir (Tüzün ve Kırkbeşoğlu, 2010: 578). Bu kavramlara farklı boyutlarda bakan araştırmacılar genel olarak özdeşleşmeyi; grupla, işle, meslekle, örgütle özdeşleşme gibi ortak boyutlara çerçevesinde değerlendirmiştir. Bununla birlikte özdeşleşmenin farklı boyutlara yönelik değerlendirmeleri bu çalışmada değerlendirilmemiştir.