• Sonuç bulunamadı

2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.2. Örgütsel Özdeşleşme

2.2.7. Örgütsel Özdeşleşme ve Örgütsel Bağlılığın Karşılaştırılması

Örgütsel özdeşleşme ve örgütsel bağlılık; birey ve örgüt veya iş grupları ÖZDEŞLEŞME FAALİYETLER FAALİYET ODAKLILIK KİMLİK Kişi Grup Örgüt İş

doğası tam anlamıyla ortaya konulamamıştır (Herrbach, 2006:631). Bununla birlikte özdeşleşme, adanmışlık şemsiyesi altında bulunan yakın kavramlarla (örgütsel bağlılık, içselleştirme, örgütsel sadakat, kişi örgüt uyumu, örgütsel vatandaşlık vb.) genellikle karıştırılmaktadır (Garmon, 2004:116). Bu konudaki uygulamalı ve teorik çalışmalardaki temel problem, örgütsel özdeşleşme ve örgütsel bağlılık tasarımlarının kafa karışıklığı yaratmasıdır. Bazı teorisyenler özdeşleşme ve bağlılığın birbirine eşit olduğunu, bazıları ise birbirinden ayrı kavramlar olduğunu ileri sürmektedir (Gautam ve diğerleri, 2004:305). Belki de iki kavramın literatürde aynı şekilde kullanılmasının temelinde benzerlikleri yatmaktadır. Çünkü iki kavram da örgütlerdeki bir sosyal kimliğin iki ayrı bileşeni konumundadırlar (Bergami ve Bagozzi, 2000:556). Bununla birlikte her ne kadar birbirine yakın kavramlar olsalar ve literatürde aynıymış gibi izlenim yaratsalar da, birçok teorisyen iki kavramın tasarım açısından farklılıklar arz etmekte olduğunu ortaya koymaktadır (Cheung ve Law, 2008: 215).

Örgütsel bağlılığa yönelik olarak literatürde oldukça fazla çalışma (Tengilimoğlu ve Mansur, 2009; Tayfun, Palavar ve Yazıcıoğlu, 2008; Yazıcıoğlu, 2009; Arı, 2003) yapılmış olup; bu çalışmalarda kavrama ilişkin farklı tanımlamalar yapılmıştır. Ashforth ve diğerleri (2008), örgütsel bağlılığa yönelik en çok kullanılan tanımlamalardan bir tanesinin Mowday, Steers ve Porter (1979: 226)’in yapmış olduğu tanımlama olduğunu belirtmektedir. Buna göre örgütsel bağlılık; “bireyin örgüte yönelik güçlü özdeşleşmeye sahip olması ve örgütle aynı düşünce içinde hareket etmesi” olarak tanımlanmıştır. Mael ve Asforth (1992: 105) çalışmalarında örgütsel özdeşleşme ile bağlılık ve içselleştirme kavramları arasındaki farkı, Mowday ve diğerlerinin (1979) oluşturduğu ölçekten yararlanarak açıklamaktadır. Ölçek, bireyin 1) örgütün amaç ve değerlerini kabul etme ve inanma, 2) örgütte kalmaya istekli olma, 3) üyeliğin devam etmesi isteği örgütsel özdeşleşme olarak nitelendirilmiştir. Yazarlar bu tanımlamaların bağlılığı tanımladığını buna karşın özdeşleşmeyi tanımlamadığını belirtmektedirler. Mael ve Ashforth (1995: 312) oluşturulmuş olan bu tanımlamanın örgütsel bağlılıkla ilgili farklı bileşenlere vurgu yaptığını, fakat bunun özdeşleşme tanımı olmadığını ve söz konusu tanımlamanın; değerleri içselleştirmeyi, davranışsal niyetleri ve olumlu etkileri ifade ettiğini belirtmektedir.

Örgütsel bağlılıkla ilgili bir diğer önemli çalışma ise Allen ve Meyer (1990)’e aittir. Yazarlara göre örgütsel bağlılık; duygusal bağlılık, devam bağlılığı ve normatif bağlılığın oluşturduğu üç bileşenden oluşmaktadır. Çalışmada, bağlılığın duygusal boyutu üç bileşen çerçevesinde incelenmiştir. Bu bileşenler “duygusal adanmışlık,

özdeşleşme ve örgüte dâhil olmadır”. Örgütsel özdeşleşme ve örgütsel bağlılık örgütlerde sosyal kimliğin iki bileşenini oluşturmaktadırlar. Dolayısıyla her iki kavramın da örgütsel psikoloji alanında önde gelen teoriler çerçevesinde örgüt ve bireyi açıklamakta olduğu söylenebilir (Bergami ve Bagozzi, 2000: 556). Ashforth ve diğerleri (2008), yukarıdaki çalışmanın sosyal sınıflandırma ve sosyal kimlik teorileri temelli ve örgüt üyeliği çerçevesinde oluşturulmuş örgütsel özdeşleşme tanımlamalarından oluşmadığını ifade etmektedir. Bu açıklamalar göstermektedir ki, kesin olan örgütsel bağlılığın özdeşleşme kavramını kapsamaktadır. Bununla birlikte kavramlar iki ayrı yapıya sahiptirler.

Örgütsel bağlılıkla örgütsel özdeşleşmenin birbirinin yerine kullanılan ve örtüşen kavramlaradır. Örgütsel özdeşleşmenin örgütsel bağlılıkla neden örtüştüğünün anlaşılabilmesi için özdeşleşmenin örgütsel bağlılığın iki yapısı arasında kullanıldığının bilinmesi gerektiğini söylenilebilir. Söz konusu iki örgütsel bağlılık yapısı üç bileşenden oluşmaktadır. Bunlar; özdeşleşme, örgütün faydasına yönelik işler yapmaya istekli olma ve örgütün üyesi olarak kalmaya istekli olmadır. Bazı araştırmalarda son iki bileşenin örgütsel özdeşleşmenin bir sonucu olduğunun ifade edilmesi, örgütsel bağlılığın örgütsel özdeşleşmeden daha geniş bir kavram olduğunu ortaya koymaktadır (Reade 2001: 409).

O’Reilly ve Chatman (1986) ve O’Reilly (1995) yapmış oldukları çalışmada örgütsel özdeşleşmeyi örgütsel bağlılığın bir boyutu ve bireylerin doyum verici ve kendilerini tanımlayıcı ilişkiler içerisinde diğerlerinin etkilerini kabul etmiş bir süreç olarak ifade etmektedir (akt. Balay, 2000: 100). Bu tanım çerçevesinde bir değerlendirme yapılacak olursa, örgütsel özdeşleşmede değerlerin etkilerini kabul etme yerine değerlerin uyumu söz konusudur. Bireylerin değerleri ile örgütün değerlerinin ortak noktada buluşması örgütsel özdeşleşmedir. Ancak tanım, etkileri kabul etme üzerinde durmaktadır. Bu durum, bağlılıkla özdeşleşmenin farklarından bir tanesidir. Örgütsel bağlılıkta birey; örgütün çalışmak için iyi bir yer olduğunu, yeni bir iş aramanın gereksiz olduğunu, örgüte yönelik pozitif düşüncelere sahip olduğunu ve kendi ihtiyaçları açısından daha iyi bir işveren bulamayacağını düşünmektedir. Örgütle özdeşleşen birey, kendi benlik-imajını örgütün değerleri ve imajıyla yeniden düzenlemekte ve şekillendirmektedir (Miller ve diğerleri 2000: 626).

Her iki kavram da, ortak nokta olarak bireyin duygusal yönünü kullanmaktadır. Bu ortak payda (duygusal yön), bireyin işe yönelik hareket ve davranışlarına

yapıldığında, duygusal bağlılığın diğer bağlılık türleri arasında işe yönelik bireyin duygularını daha fazla ön plana çıkarmakta olduğunu söylemekte yarar vardır. Örgütsel özdeşleşmenin duygusal boyutu, bilişsel ve değerlendirme boyutlarına göre işyerindeki davranışları daha fazla açıklamaktadır. Bu durum, örgütsel bağlılığın duygusal boyutunun, devam ve normatif bağlılığa göre işyerindeki davranışları daha iyi açıklamasıyla aynı değerlendirmeyi taşımaktadır. Bununla birlikte özdeşleşme için henüz bu durumu güçlü bir şekilde açıklayıcı bir çalışma bulunmamaktadır (Van Dick ve diğerleri, 2004a: 174).

Bu açıklama, özdeşleşmenin yoğun olarak duygusal bağılılığı kullanmakta olduğu şeklinde anlaşılmamalıdır. Özdeşleşme daha fazla bilişsel odaklıdır. Bu anlamda bu bilişsel bağ örgüt-birey arasında meydan gelmektedir. Özdeşleşmenin bilişsel yönü onu diğer adanmışlık türlerinden ayıran bileşendir. Özdeşleşmede davranışsal boyut, bireyin örgüt içindeki davranışlarını açıklamakta kullanılmaktadır (Wan-Huggies ve diğerleri, 1998: 725).

Sosyal kimlik teorisi ve bu teorinin örgütsel sürece sistematik bir şekilde dâhil edilmesi, Asforth ve Mael’in (1989) çalışmaları ile başlamıştır. Daha sonraki aşamada Van Knippenberg (2000) teorinin ve dolayısıyla özdeşleşmenin bilişsel yönünü öne çıkararak; bu kavramı işe dâhil olma ve bağlılık kavramlarından ayırmıştır. Buna göre bağlılık duygusal yöne odaklıyken, işe dâhil olma davranışsal odaklıdır (Van Dick, 2001: 271). Özdeşleşme, bireyin duygusal ve davranışsal yönüyle çok fazla ilgili olmamakla birlikte, bireyin bilişsel yönüyle daha fazla ilgilidir. Özdeşleşmenin bilişsel yönü, bireyin duygusal ve davranışsal yönü üzerinde etkilidir (Rousseau, 1998: 218). Özdeşleşmede bilişsel boyuta önem vermek özdeşleşmenin bağlılıktan farkını açıklamakta kullanılan önemli bir bileşendir.

Örgütsel bağlılık ile özdeşleşmenin karıştırılmasında öne çıkan bir diğer husus ise, bağlılıkta var olan; değerleri ve amaçları kabul etme, örgütlerin başarısı açısından fazladan gayret gösterme, belli bir örgüt üyesi olmayı sürdürmeyi kabul etme gibi kavramların özdeşleşmede de var olmasıdır. Burada bir farkı vurgulamakta yarar vardır; örgütsel bağlılık herhangi bir işletmeye karşı hissedilebilirken özdeşleşme yalnızca bir örgüte karşı hissedilebilmektedir (Mael ve Ashforth, 1992: 105; Kreiner ve Ashforth, 2004: 2). Gautam ve diğerleri (2004: 311) kişi-benlik ile örgüt-benlik kavramlarının uyumunun örgütsel özdeşleşmeyi oluşturduğunu ifade etmektedir. Buna karşın bağlılık ise örgütle davranışsal bir bağ oluşturmaktan meydana gelmektedir. Aynı şekilde bireylerin grup oluşturmalarına yönelik süreç incelendiğinde, bireylerin birden çok

gruba üye olduğu, ancak yalnızca bir grupla özdeşleştiği görülecektir (Roccas, 2003: 351).

Birey-örgüt arasındaki ilişkinin benlik çerçevesinde değerlendirilmesi örgütsel özdeşleşmede söz konusu iken; bu durumun örgütsel bağlılıkta yer almaması örgütsel özdeşleşmeyi örgütsel bağlılıktan ayıran önemli farklar arsındadır. Bağlılık, örgütsel değerlerin “kabul edilmesi” üzerine kurulmuştur (Martin ve Epitropaki, 2001: 248). Bununla birlikte örgütsel özdeşleşmede aynı şey geçerli değildir. Özdeşleşmede örgütsel değerlerin ve inançların paylaşılması ve sahiplenilmesi vardır (Epitropaki ve Martin, 2005: 571). Örgütüne bağlılık duyan bireyin örgütün çalışmak için güzel bir yer olduğu inancıyla çalıştığını, yeni bir iş yeri aramanın yersiz olduğunu, örgütüne yönelik pozitif düşüncelerle hareket ettiğini ve kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek daha iyi bir alternatifin olmadığı düşüncesiyle hareket ettiğini söylenebilir. Bunun tersi olarak “özdeşleşen” birey örgütün benlik-imajını yeniden oluşturarak örgüte yeni imaj ve değerler kazandırma çabası içine girecektir (Miller ve diğerleri, 2000: 626).

Van Knippenberg ve Sleebos (2006) örgütsel özdeşleşme ve örgütsel bağlılığı; benlik tanımlama, sosyal değişim ve iş davranışları çerçevesinde kıyaslamışlardır. Yazarlara göre örgütsel bağlılık, örgütsel özdeşleşmeye oranla daha fazla sosyal değişim temellidir. Çünkü örgütsel özdeşleşmede daha fazla benlik belirginleştirme söz konusudur. Örgütsel bağlılık, birey ve örgütün ayrı ayrı psikolojik gereklilikleri olduğunu ileri sürmektedir. Özdeşleşmede ise; örgüt-birey benliğinin içselleştirilmesi sayesinde birey ve örgüt teklik duygusuyla hareket etmektedir. Aynı zamanda özdeşleşmede benlik tanımlama temellidir. Örgütsel bağlılıkta birey ve örgüt psikolojik olarak ayrı varlıklar şeklindedir. Bir başka ifadeyle psikolojik temelde birey ve örgütün birbirinden ayrılmakta ve hareket etmektedir. Örgütsel özdeşleşmede ise birey ve örgüt duygusal anlamda bütünlük (teklik) içindedir.

Örgütsel bağlılıkla ilgili duygunun gelişebilmesi için bireyin diğer bireylerle, üstüyle, iş arkadaşlarıyla ve örgütü ile bir değişim ve bağlılık içinde olması gerekmektedir. Sosyal kimlik yaklaşımında ise herhangi bir etkileşime, bağa ve hatta gelecekte oluşabilecek bir bağa bile ihtiyaç duyulmamaktadır. Bu bakış açısına göre sosyal kimlik yaklaşımında bireyin tek başına kalması veya örgütünden ayrılması halinde bile örgütüyle üst düzey özdeşleşmesi devam etmektedir (Gautam ve diğerleri, 2004: 305).

örgütsel özdeşleşmede, örgütle bütünlük algılaması ve benlik açıklaması olmazsa olmaz kavramlardır. Yine örgütsel bağlılık içerisinde birey “Örgüt içerisinde nasıl mutlu veya tatmin olabilirim?” sorusuna yanıt ararken, örgütsel özdeşleşmede “Örgütle ilgili olarak kendimi nasıl algılamaktayım?” sorusuna cevap aranmaktadır (Ashforth ve diğerleri, 2008). Dolayısıyla örgütle bireyin benliğinin ortak bir noktada birleşmesi özdeşleşme iken, bireyin benliği ile örgütün kimliğinin iki ayrı kavram olması bağlılığa yönelik tutumları oluşturmaktadır.

Yukarıda ifade edilen çalışmalar örgütsel özdeşleşme ile örgütsel bağlılık arasında bir fark olduğunu ifade etmekle birlikte Riketta (2005) ile Gautam ve diğerleri (2004), bu kavramların deneysel açıdan da birbirinden farklı olduğunu ortaya koymuşlar ve özdeşleşmenin diğer kavramlardan farkını doğrulayıcı faktör analiziyle belirlemişlerdir. Gautam ve diğerlerine (2004) göre, bağlılık ve özdeşleşme farklı kaynaklardan türeyen kavramlardır. Özdeşleşme ve bağlılık arasındaki farklılığın en belirgin hali bu noktada ortaya çıkmaktadır. Özdeşleşme benzerlikten (örgüt-birey) faydalanmakta; buna karşın bağlılık ise birey ve örgüt ilişkisi açısından değişim temelli gelişmelerden faydalanmaktadır.