• Sonuç bulunamadı

2.4. SEÇĠM, SĠYASAL PARTĠLER VE MEDYA

2.4.2. Siyasal Partiler ve Medya

Medya, siyasal partiler üzerindeki etkisini, artık daha doğrudan, siyasal partilerin yerine getirmekte olduğu iĢlevlerini teker teker üstelenerek yürütmektedir. Siyasal partilerin iĢlevleri önceki bölümlerde açıklanmıĢ olması nedeniyle bu bölümde tekrar ayrıntılı olarak ele alınmamakla beraber içlerindeki belki en stratejik olanını Duverger‟in sözleriyle özetlemek mümkündür: “(…) partilere ulaşmadan önce

çoğu zaman kanaatler, kendilerinden pek emin değildirler, başkalarınca da paylaşıldıklarının, resmen onaylandıklarının, bir örgütçe benimsendiklerinin görülmesi bunlara otoriter netlik ve kesinlik sağlar.” 342.

Öte yandan Tocqueville‟e göre basın, her parti liderinin kamuoyu önünde yargılanmasını sağlarlar. “Toplum çıkarlarını bazı doktrinler etrafında birleşir ve

partilerin sembolünü formüller halinde ifade eder. Partiler basın sayesinde birbirlerini

342

görmeksizin konuşur ve temasa geçmeksizin anlaşırlar.”343 Dolayısıyla basının varlığı tabii ki siyasal kanaatlerin birleĢmesinde ve partilerin yandaĢları ve karĢıtlarıyla iletiĢim kurarak güçlenmesinden söz etmek yerinde olacaktır. Bu anlamda basının varlığı siyasal partilerin geliĢmesinde ve güçlenmesinde her zaman için önemli bir rol oynamıĢtır.

19. yüzyılın Amerikasındaki basit yapılı tek baĢına güçsüz durumda olan basın gücü, tekrar ve yaygınlık oranında kamuoyu ve siyaseti yönlendirmede güçlü hale dönüĢmüĢtür. Bu durum, o zamankinden çok daha girift bir görünüm arz eden günümüz medyasının siyasal partiler ve siyaset üzerindeki etkisinin nasıl ve ne kadar yoğun bir Ģekilde gerçekleĢtiği yolunda fikirler vermektedir.

Günümüzde gelindiğinde siyasal partilerin kanaatleri birleĢtirme görevi - köksüzleĢtirilmiĢ ve zayıflaĢtırılmıĢ partilere karĢın- güçlü medya kanalları aracılığı ile gerçekleĢtiği, siyasal partilerin ve liderlerin, markalaştığı ve kendisinin

pazarlamasının kendisinin siyasal fikir ve eylemlerinin önüne geçtiği bir dönem

yaĢanmaktadır. Bu durum, ülkelerin demokratikleĢme ve demokrasilerinin kurumsallaĢma seviyesine göre değiĢmekle beraber rejim krizlerini önlememekte ve hatta var olanları pekiĢtirmektedir.

Meyer‟e göre de medya-siyaset iliĢkisinde, etkilenen Ģey sadece siyasetçilerin iletiĢimsel davranıĢı değildir. Öyle ki medya toplumlarında siyasetin bizzat doğasında da kaymalar olmuĢtur: “Siyasal sistemin aktörleri, farklı izleyici

topluluklarının, ana-akım medya344 metinlerini farklı okumalarına yaslanmazlar. Aksine medyanın yönlendirdiği eylem ve söylemlerinde, izleyici, okumalarının ve bunun sonucunda oluşan siyasal davranışın tek belirleyicisi işlevi görürlermiş gibi, ana akım medyanın kodlarına uyarlar.”345. Meyer‟in sözünü ettiği ana akım medya kodları, medya kartelleri tarafından belirlenmekte, iĢlenmekte ve “çoğunluğun görüĢü” bir siyasal parti gibi kamuoyuna sunulmaktadır.

Medyanın etkisi böylece, siyasetin anlatılma ya da temsil edilme düzeniyle siyaseti tamamlayıcı boyutta değil, onun her boyutuyla bizzat siyasal süreci

343

Tocqueville, s.83.

344 Ana-akım medya kodları: (Main-stream media codes) Popüler medya ürünlerini ifade etmektedir. 345

değiĢtirmek Ģeklinde ortaya çıkmaktadır. Daha önce de bahsedilmiĢ olan medya demokrasisi olarak adlandırılan bu yeni durum, Meyer‟in anlatımıyla;

(…) kendi kuralları, seçenekleri, kaynakları, nüfuz kanaları ve sınırları olan yeni bir siyasal rejim ya da oluşumdur. (…) siyasal figürlerin politika düşüncelerini kesin bir biçimde duyurmadan önce medya mahkemesinde „test etme‟ ya da „icra etme eğilimini‟ doğru bir biçimde betimler. Siyasal aktörler ancak çeşitli testlerden, özellikle de sözde odak gruplarının testlerinden geçirdikten sonra hangi politika önerisinin makul ölçüde popüler olabileceğini belirler346.

Medya, siyasal aktörlerin kararlarını eylem sonrası (ex-post facto) iletmek yerine, hangi politikanın benimseneceğinin ve izleneceğinin belirlenmesi sürecinde doğrudan etki ederek yani siyasal karar alma sürecine doğrudan etki ederek dördüncü kuvvet olarak siyaset sahnesinde yerini almaktadır.

Medyanın siyasal partiler üzerindeki etkisi, siyasal partiler sistemi ve kamuoyu ile birlikte değerlendirildiğinde farklı sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Bu durum özellikle herkesin içinde bulunamadığı bir kamuoyundan bahsedildiğinde,

çoğunluğun nasıl düşündüğüne dair, tahminler iki ayrı cephe olarak ortaya çıktığında

daha da belirgindir. Bir toplumda yer alan iki farklı grubun da kendisi gibi düĢünenlerin daha çok olduğuna inanarak tercihleri doğrultusunda hareket etmeleri durumunda, bu cehalet, tek taraflı olabilmekte, bir taraf çevresi hakkında doğru tahminler yürütürken, diğer taraf kendisini gözünde fazla büyütmektedir347.

Kamuoyunun bu Ģekilde ikiye bölünüĢü, diğer bir deyiĢle iki kutuplu oluĢu siyasal dengeler üzerinde doğrudan etkilidir. Çünkü iki kutba bölünmüĢ bir kamuoyu çoğunlukla iki kutba siyasal yoğunlaĢmıĢ bir siyasal eğilim durumunu ifade etmektedir. Ġki kutba bölünmüĢ bir kamuoyunun, özellikle medyanın da etkisiyle iki partili sistemlerde değil de çok partili sistemlerde ortaya çıkması dikkat çekicidir. Duverger, bu durumu Ģu Ģekilde açıklamaktadır348: iki kutupluluk, farklı görüĢlerin aynı anda tartıĢma olanağı bulduğu durumlarda ortaya çıkmaktadır. Ancak iki partili sistemlerde ana akım medya aracılığı ile farklı ve radikal görüĢler söylem olanağı ve

346

Meyer, s.66.

347 “Eğer simetri ağır basıyorsa, yani her cephenin kendini gözünde büyüttüğü kesin bir cepheleşme yaşanıyorsa, ciddi bir çatışmaya doğru yol alınıyor demektir. Asimetri ise bir tarafın büyük tereddütler içinde olduğunu, kararsız kaldığını, fikir yürütemediğini, dolayısıyla savunma gücünün az olduğunu gösterir”. Noelle-Neumann, Kamuoyu…, s.148,149 Burada aktarılan olgu, Allport vd. sosyal bilimciler

tarafından “pluralistic ignorance” olarak tanımlanmıĢ ve ileriki bölümlerde ayrıca incelenmiĢtir. Kavram Türkçe‟ye “karĢılıklı cehaletler” olarak çevrilmiĢtir.

348

kitlelere ulaĢma olanağı bulamamaktadır. Medya, popüler olana, çoğunluğa hitap ederken farklı ve radikal görüĢlere ifade olanağı vermemektedir. Ġki parti sisteminde ise partilerin birbirine benzeme eğilimindedir çünkü her iki parti de açıkça merkeze yönelen ve dolayısıyla aralarında derin bir benzerlik bulunan siyasetler saptama gerekliliği duyacaklardır349. Böylece iki parti sistemi pratikte benzer ideolojileri savunan iki partiye, yani bir tür ideolojik “tek parti” barındırmaktadır. Medya bu süreçte, temelde aynı ideolojinin farklı makyajına sahip iki siyasal partiyi pazarlayan bir araç rolü alırken, seçmenlerin bu partilerin “farklılığına” inandırılmasında özellikle adayların farklılığından yola çıkarak ve bunu vurgulayarak katkıda bulunur.

Kapsayıcı medya, giderek siyasetin daha çok kendi içinde iĢlenir hale gelmesine yol açmaktadır. Buradan yola çıkarak Castells, liderliğin kiĢiselleĢtirildiğini, imaj-yapım (image-making) sürecinin aslında bir tür güç-yapım (power-making) süreci olduğunu belirtmektedir. “Siyasal aktörler ve onların

uygulama alanları gittikçe genişleyen ve çeşitlenen, bilgisayarların da dâhil olduğu medya aracılığıyla iktidar oyununda yer edinebilmektedirler.”350 Castells‟in sözünü ettiği bu durum iki partili sistemlere özgü bir durum değildir. Siyasal seçimler, siyasal partilerin ideolojik temelleri yerine pazarlanan lider adayları üzerinden gerçekleĢtirilmektedir.

Seçimle gelen otoritenin bir kiĢide gövde bulması, bu liderin kiĢisel özellikleri kadar ele geçireceği yetkileriyle de ilgilidir. Duverger, batı toplumlarındaki bu görünümleri Cumhuriyetçi MonarĢiler tanımlarken, bunu “aracı kuruluşların göz

boyama oyunu” olarak açıklamaktadır. Ona göre, “(…) büyük tirajlı basın, radyo ve televizyon, sanatta, sporda, cinayette olduğu gibi, politikada da yıldız peşinde koşarlar. Bu kurumları halkın gözünde daha iyi canlandırmak için, onları bir insan yüzünde yansıtmak yolunu tutarlar.”351

.

349 Bununla birlikte böyle bir durumdaki bir partinin seçim sırasındaki söylemleri ile iktidar olması durumundaki eylemleri arasında ayrım yapmak gerekir. Bunlardan ilki, merkezdeki “yüzen” oyları kazanabilmek için nispeten ılımlı niteliktedir; ikincisi ise daha aĢırı olan militanları -asıl oy tabanını- tatmin etmek için daha az ılımlı niteliktedir. Yine de partilerden her ikisi de çoğunluk yönelimine sahip olmaktadır. Bu durum, her “manevi aile” içerisindeki tali farkları değiĢtirme ve törpüleme eğilimindedir. 350

Castells, s.507.

351 Duverger, Seçimle Gelen Krallar, s.26 Duverger seçim yoluyla bir hükümdar yaratmanın amacının, federasyonun birliğini bir kiĢide toplamak olduğunu ileri sürmektedir.”Kongre bu birliği güvence altına

almıyordu, senatörler ve temsilciler de yöresel seçmenlerinin vekili olarak hareket etmek eğiliminde idiler.” Duverger, Seçimle Gelen Krallar, s.88.

Duverger, orantılı temsil ya da çok partili sistemlerde medya, kamuoyundaki ayrıntılara iliĢkin bölünmeleri büyütmek eğiliminde olduğunu belirtir. Burada normal olarak her parti, temsil gücünü ancak en yakın komĢusu zararına arttırabilir. Her parti, en yakın rakipleriyle kendilerini bundan ayıracak farklara dikkat çeker. Sonuç olarak da siyasal bölünmeler derinleĢir ve çatıĢmalar yoğunlaĢır. KomĢu partiler arasındaki rekabetin böylece kızıĢmasına paralel olarak, sağdaki partiler daha sağa, soldaki partiler daha sola çekilmeleri suretiyle kamuoyunda genel bir aĢırılaĢma görülür. Her iki grup içerisindeki her parti komĢusuyla açık arttırmaya giriĢir352

. Böylece belirgin bir çoğunluğun görüĢü ve göreceli olarak üstün görünen bir siyasal parti bulunmamasıyla, farklı medya gruplarının kendi çıkarları doğrultusunda beslediği bölünen kamuoyu denilen olguyla karĢı karĢıya kalınmıĢ olunmaktadır.

Medyanın siyasal partilerin iĢlevlerini ideal bir demokraside beklenen Ģekliyle yerine getiremeyeceği gerçeğine karĢın, günümüz demokrasilerinde siyasal partilerin geriletildiği, seçim dönemleri dıĢında aktif bir rol üstlenmediği gözlemlenmektedir. Bu süreçte, gerek siyasal iktidar ve gerekse muhalif partilerin geniĢ kitlelere ulaĢmasını sağlayacak araç, yaygın örgüt ağından çok, medyanın bizzat kendisi olmaktadır. Bu durum, özellikle medyanın gücüne karĢı güç dengesinde bulunabilecek -siyasal iktidarın gücünden yoksun- siyasal partilerin medyaya gruplarının manipülasyon alanına kısmen ya da tamamen dâhil olmasını beraberinde getirecektir.

Siyasal partilerin iĢlevlerinin yetersiz kaldığı durumda ortaya çıkan tabloyu “siyasetsiz siyaset” olarak tanımlayan Kılıçbay, bu örgütlenmeleri de “siyaset klanı” olarak tanımlamaktadır.

Siyaset klanının tek amacı iktidarı ele geçirmektir. (…) iktidara gelmenin amacı sorun çözmek değil, ülkenin iktisadi üretimini ele geçirerek, yandaşlarını avantajlı hale getirmektir. Bu nedenle siyaset klanlarının egemenliğindeki toplumlarda „siyaset‟ bir meslek sayılır. (...) ve siyaset dışı tutulan geniş kitle ise uyruk konumunda kalır veya en iyisinden belli aralıklarla sadığa gitmesinin siyasete katılım olduğuna inandırılır353.

Siyasal partilerin tabandan tavana doğru yapılandırıldığı durumlarda ise güçlü bir halk desteği ile demokratik bir yoldan geliĢtirildiği bir ideal durum düĢünüldüğünde, medyanın bu tabandan ve onun siyasal fikirlerinden bağımsız

352

Duverger, Siyasal Partiler, s.500. 353

hareket etmesi düĢünülemez. Ancak günümüz gerçekliklerinde siyasal hayat birey için çoğu kez fazlasıyla karmaşık ve kirlidir. Medyanın siyasete dair bu imajı güçlendirdiği de ayrı bir gerçektir.