• Sonuç bulunamadı

1.1. DEMOKRASĠ ve SĠYASAL HAYATIN UNSURLARI

1.1.6. Kamuoyu

Ġngilizce “public opinion” kavramının karĢılığı olarak kullanılan kamuoyu kavramı, Osmanlıca‟da “efkâr-ı âmme” ya da “efkâr-ı umumiye” olarak geçmektedir. Genel olarak bakıldığında kamuoyu olgusu kamunun genel istenci, fikri olarak değerlendirilse de asıl tartıĢmaların kamuoyunun gerçekliği, gücü ve yanılmazlığı üzerinde döndüğü görülmektedir.

Kamuoyu çalıĢmasına yönelik bir bibliyografya oluĢturan Childs, kamuoyunun -özellikle siyasal alanda- önemini arttıran faktörleri Ģu Ģekilde sıralamıĢtır:97 Demokrasi ve oy hakkının yayılması; yönetime halkın katılımının artıĢı, eğitimde ilerleme ve okuryazarlıkta artıĢ; iletiĢim ve kiĢi iletiĢiminde geliĢmiĢ yöntemler; kitlesel üretime, kitle tüketimine yol açan ve kitle izlenimine vurgu yapan teknik ve endüstriyel geliĢmeler; düzenleme ve uygulamada gittikçe artan halk desteği gerektiren idari eylemlerin hızlı yayılıĢı.

19. yüzyıl boyunca ve 20. yüzyıl baĢında meydana gelen tüm bu değiĢikliklere bağlı olarak, kamuoyu, ekonomik ve siyasal alanda “halkın seçimi, kararı” olarak değerlendirilerek hem tüketimde hem de siyasal mekanizmanın iĢletiliĢinde bir tür koz olarak görülmeye baĢlanmıĢ ve böylece kamuoyunun ne olduğu, ne düĢündüğü ve nasıl ölçüldüğü önemli hale gelmiĢtir.

Kamuoyunu tanımlama çalıĢmalarında siyaset ve sosyal psikoloji alanlarında farklı tanımlamalar ortaya koyulmuĢtur. Siyaset kökenli tanımlamaların, öncelikle “public” ve “opinion” kavramlarını tanımlama giriĢiminde bulunduğu gözlemlenmektedir. “Public opinion” yani kamuoyu olgusunu tanımlamada karĢılaĢılan zorluk da temel olarak “public” yani “kamu” kavramını tanımlamadan kaynaklanmaktadır.

Türk Dil Kurumu (TDK), kamuoyu kavramını “bir konuyla ilgili halkın genel

düşüncesi, halkoyu”98 Ģeklinde tanımlamasına karĢın, halkoyundaki, oy kelimesinin doğrudan kullanımı ile bu kelimenin referanduma karĢılık geldiği görülmektedir.

97

, Harwood L. Childs, A Reference Guide to the Study of Public Opinion, Princeton: Princeton University Press, 1934, s.7.

98 TDK, “Kamuoyu” EriĢim:

http://www.tdk.gov.tr/TR/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CD E&Kelime=kamuoyu(12.01.2007)

Ancak kamuoyundaki oy kelimesi, “düĢünce, kanaat” anlamında kullanılmaktadır. Benzer bir Ģekilde kamu kelimesinin TDK tarafından yapılan üç farklı tanımlaması mevcuttur: “Halk hizmeti gören devlet organlarının tümü; bir ülkedeki halk bütünü,

amme; hepsi, bütün.”99.Böylece kamuoyu kavramını oluĢturan kelimelerin hiçbirinin doğrudan tek bir ifadeyle karĢılanmadığı, kamuoyu kavramının içeriğinin de zaman içerisinde geliĢtiği anlaĢılmaktadır.

Allport100 için kamu kavramın iki farklı anlamı vardır. Kavram, geniĢ anlamda ele alındığında ortaya çıkan “siyasal, coğrafi, topluluk” ya da “bir yerde yaşayan ve

ortak çıkarları bulunan kişiler topluluğu(…)” tanımında kamuoyundan söz

edilemezken, dar anlamda ele alındığında ortaya çıkan “nüfus içerisinde belli bir

çıkar ya da çıkarlar grubu etrafında bir araya gelmiş kişiler(…)” tanımında

kamuoyundan söz edilebilmektedir. Allport, kamunun bu Ģekilde kullanımını “kısmi kapsayıcı” olarak değerlendirmekte ve buradan yola çıkarak kamuyu tanımlamaktadır: “Belirli bir fikri savunan bir kısım insan kamudur ve bu fikri savunan

bireyler de bu kamunun bir parçasıdır.” Ancak bu tanımlama ne kamu ne de

kamuoyu hakkında net bir açıklama getirmektedir.

Kamu kavramın Ġngilizce‟de bilinen ilk kullanımında, “toplumun ortak çıkarı” ile bir tutulduğu ileri sürülmektedir101. Burada, bir araya gelerek ortak çıkarlarını korumak üzere devleti oluĢturan bireylerin toplamına atıf yapılmakta ve bir tür metafor kullanılmaktadır. Önemli olan herkesi ilgilendiren sorunlar ve konuların ele alınmasıdır. Herkesi ilgilendiren sorunlar ve konuların, yine herkese açık olması da beklenen bir sonuçtur. Böylece kamunun “herkese açık” anlamı ortaya çıkarak ileriki dönemlerde kamuoyu kavramına katkı yapmıĢtır. Sennett bu anlamdaki kamuyu, “genel gözleme açık ve ortada olan”102 Ģeklindeki sözleriyle özetlemektedir.

Ancak tarihsel süreçte geriye doğru gidildiğinde Atina demokrasisinde, az önce sözü edilen “kamu” olgusunun, belli bir düzeyin üstünde vergi veren ve bu

99 TDK, “Kamu”, EriĢim:

http://www.tdk.gov.tr/TR/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CD E&Kelime=kamu, (12.01.2007)

100 Floyd H. Allport, “Toward a Science of Public Opinion”. The Public Opinion Quarterly, Vol. 1, No. 1, Jan., 1937, s.23.

101 Richard Sennett, Kamusal Ġnsanın ÇöküĢü, Alfa Yay. 1996, s.31.Online Etymology Dictionary, “Public”, EriĢim: http://www.etymonline.com/index.php?term=public, (13.01.2007).

102 Sennett, s.31. Günümüz anlamındaki “kamu” ve “özel” karĢıtlığının kökenleri 17. yüzyıla kadar inmektedir. Fransızca‟daki „le public‟ sözcüğüne yakın kamu kavramı, “Rönesans döneminde yaygın

olarak ortak çıkar ve politik topluluğu ifade etmiş ve giderek sosyalliğin özel bir bölgesi haline dönüşmüştür.” Sennett, s.32

sebeple aktif siyasal katılımda bulunabilen özgür erkek bireylerle sınırlı kaldığı görülecektir. Böyle bir kamu anlayıĢı çerçevesinde, Aristoteles, kamuoyuna dair fikirlerini “kalabalığın ortaklaşa bilgeliği”103 sözleriyle özetlemektedir. Buna göre kamuoyu, daha yetenekli vatandaĢların doğrudan yönetim sürecinde yer aldığı bir demokraside daha az yetenekli fakat konuyla ilgili vatandaĢların ortaklaĢa görüĢ bildirerek siyasal sisteme dâhil edilme aracı olarak ortaya çıkmaktadır104.

Bu anlayıĢın etkisiyle kamu, daha sonraki dönemlerde de toplumun geneli

hakkında karar veren ve bu kararları uygulayan kesimlerle sınırlı kalmaya devam

etmiĢtir. Ancak sanayi devriminin ardından basının da devreye girdiği ve toplumu dönüĢtürmeye, siyasal ve ekonomik eĢitliğin filizlenmeye baĢladığı 16. ve 17. yüzyıllardan itibaren, kamu olgusu da Ġngiltere‟den baĢlayarak günümüzdeki “kamuoyu” kavramında yer alan anlamına doğru bir dönüĢüm yaĢamıĢtır.

Kamuoyunun siyasal düĢünce üreten kamusal topluluk Ģeklindeki görünümün, ilk kez Ġngiltere‟de, Fransız Devriminin baĢlamasından üç yıl sonra, 1792‟de, Charles James Fox (1749-1806)‟un Avam Kamarası‟ndaki bir konuĢması sayesinde, kamusal eleĢtiri iĢlevi yönünde kabul ve onay gördüğü belirtilmektedir105. Bu konuĢmayla birlikte geliĢen kamuoyu, “(…) halkın eğitim ve iletişim yoluyla,

temellendirilmiş bir düşünceyi kavrayacak duruma getirilmesinden sonra kamusal tartışma içinde oluşur. Fox‟un, „halka bir kanaat oluşturması için gerekli araçları verme‟ şeklindeki düsturu, kaynağını buradan alır.”106.

103

Aristoteles, s.86-87

104 Atina‟da bağımsız yargıçların olmayıĢı ve hukuk uygulamasında vatandaĢ sınıfının yargıç ve jüri üyeliği sorumluluğu alıĢı, kamuoyuna duyulan güveni pekiĢtirmektedir. Roma‟da yaygın olarak kullanılan “Vox Populi, Vox Dei” yani “Halkın sesi, Hakkın sesidir” sözü, kamuoyuna verilen önemi ortaya koymaktadır. Bu bağlamda “Ģeref”, “Ģan” gibi kavramlar bir yöneticinin pozisyonunda kalmasında ya da indirilmesinde ilk faktörlerden biri olarak değerlendirilebilir. Freeman, s.155, 241 105 Charles James Fox: “Kamuoyuna danışmak kesinlikle doğru ve yerindedir.(…) Eğer kamuoyu benimle aynı kanaatte değilse, eğer tehlikeyi kendilerine haber verdikten sonra bu tehlikeyi benimle aynı biçimde görüyorlarsa ya da başka bir tedbirin benimkine tercih edilebilir olduğu inancını taşıyorlarsa istifa etmeyi, Kralıma, ülkeme ve onuruma bir borcum olarak düşünmem gerekir ki daha iyi olduğuna inandıkları bir planı uygun vasıtayla, yani onlarla aynı kanaatte bir insanla tatbik edebilsinler

(…) Ancak orada bir şey çok açıktır; kamuya bir kanaat oluşturabilecek araçları vermeliyim.” 29 Parliamentary History s.974‟den aktaran Jürgen Habermas, Kamusallığın Yapısal DönüĢümü, ĠletiĢim Yay. Ġstanbul, 1998, s.146-147.

106 Habermas, s.147. Kamuoyuna dair değiĢiminin kökleri, Ġngiltere‟de siyasal partilerin doğuĢuna kadar inmektedir. Sanayi devrimi sonrasının Ġngilteresinde sermaye alanlarına sıçrayan eski ve yeni ticari kuĢaklar arasındaki karĢıtlık, zamanla daha geniĢ tabakaları kapsamına almıĢtır. Duruma göre daha zayıf olan partinin siyasal mücadeleyi kamuoyuna taĢımayı düĢünmesiyle birlikte, parti çekiĢmesi, seçim hakkından yoksun olan halka da nüfuz etmiĢtir. Liberal burjuvaların (taĢra partisi Whiglerin) tehdidi altındaki köylülerin ve toprak sahibi kesimin desteğini alan (saray partisi) Torylerin, Kralın parlamentodaki yetkilerini savunduğu bu süreçte basın da siyasal kararların kamusal topluluk denen bu

Halkın, bir siyasal konuda kanaat oluĢturması için gerekli araçlara sahip olduğu varsayıldığında, kamuoyunun sisteme katılım aracından öte bir iĢlevi ortaya çıkmaktadır. 18. yüzyıl düĢünürlerinden François Guizot (1787 -1874) için kamuoyu: “(…) Tüm yurttaşları durmaksızın ve her fırsatta iktidarı fiilen düzenleyecek olan

hakikati, aklı, adaleti aramaya zorlayan, mutlak iktidarın meşruiyetini hiçbir yerde kabul etmeyen sistemin karakteridir.”107. Böylece kamuoyunun, temsili sistemin hem

denetçisi hem de katılımcısı olduğu ortaya çıkmaktadır.

Kamuoyunun denetim iĢlevi toplum açısından her zaman olumlu bir duruma iĢaret etmemektedir. Örneğin 19. yüzyılda Tocqueville, Amerika‟da sayısal çoğunluğun iradesi ile seçilen iktidarın, baskın kamuoyunu oluĢturmasına ve bu kamuoyunun dıĢına çıkılması durumunda bireylerin karĢılaĢabileceği tecrit vb. yöntemler içeren psikolojik cezalarına tanıklık etmiĢtir108. Bu cezalar da özü itibariyle çoğunluk tarafından Ģekillendirilen kamuoyunun, içerik olarak değiĢimini engellemesine yaramaktadır.

Kamuoyuna yönelik bir baĢka benzer güçlü eleĢtiri liberal felsefeci J. S. Mill (1806-1873) tarafından getirilmiĢtir. Mill, bir yandan çoğunluğun diktasıyla ilgili uyarıda bulunurken, diğer yandan da çoğunluğun fikri olarak değerlendirdiği kamuoyunu, birey üzerinde bir tür baskı aracı olarak ele almaktadır. O dönemde kamuoyunun sosyal alanda bireysel özgürlükleri kısıtlarken, çoğunluğun elinde olan fakat henüz farkında olmadığı siyasal güçle, ileride bireysel özgürlükler üzerinde daha büyük bir tehlike yaratacağı noktasında uyarıda bulunmuĢtur109. Mill‟in, 19.

yeni forumunun önüne taĢınmasına yardım eden bir araç haline getirmiĢtir. Fransa‟da ise bu süreç ancak 18. yüzyılın ortasından sonra yaĢanabilmiĢtir. Habermas‟a göre bu gecikmenin nedeni sadece geliĢmiĢ hür bir siyasal gazeteciliğin eksikliği değil, aynı zamanda böyle bir gazeteciliğin etkisi altında yavaĢ yavaĢ halk temsilciğine dönüĢebilecek zümre meclisinin de yokluğudur. Fransa‟da 18. yüzyıl boyunca, Kral‟ın (ve memurlarının) dıĢında kalan herkes, eĢit derecede tebaadır. Ancak 1750‟lerden itibaren yükselen entelektüellerin yardımıyla siyasal düĢünce üreten bir kamu alanı oluĢmaya baĢlamıĢ ve devrim koĢullarını hazırlamıĢtır. Ayrıca, bkz. Habermas, s.135-150.

107

François Guizot, Historie des Origines du Gouvernement Représentatif en Europe, Bruksel 1851, 11, s.10-11‟den aktarandan Habermas, s.199

108 Kamuoyu bağlamında Tocqueville demokrasiyi, despotizmden daha sert bir Ģekilde eleĢtirir: “Tek bir kişinin mutlak idaresinde despotizm, ruha kadar tesir etsin diye, vücuduna haince vuruyordu ve ruh bu darbelerden kaçınarak, yükseliyordu. Fakat demokratik cumhuriyetlerde baskı bu şekilde gerçekleşmemektedir, vücudu terk ederek direkt ruha gidiyor. İktidar artık „ya benim gibi düşüneceksiniz ya da öleceksiniz‟ diyor: ‟hayatınız, malınız ve her şeyiniz size kalıyor fakat bu andan itibaren aramızda bir yabancısınız. (…) Sizin gibi düşünenlere yaklaştığınızda sizden bir yaratıktan kaçar gibi kaçacaklar ve masumiyetinize kani olsalar dahi sizi terk edecekler; zira vaktiyle onlardan da öyle kaçıyorlardı. (…)”. Tocqueville, s.101-102.

109

“Çoğunluk, güçlerinin hükmedici gücünü ya da iktidarın fikrinin, onların fikri olduğunun henüz

farkında değildir. Bunu gerçekleştirdiklerinde, bireysel özgürlük, kamuoyu tarafından uğradığı işgale, iktidar tarafından da açık hale gelebilecektir.” John Stuart Mill, On Liberty, Chapter 4, (1869) , EriĢim: http://ebooks.adelaide.edu.au/m/mill/john_stuart/m645o/chapter4.html, (20.10.2007).

yüzyılın ikinci yarısından sonra ortaya koymuĢ olduğu bu öngörüsü, 21. yüzyılda çoğunluğun sesini duyuran medya ve “(…)halkın iktidarı kavramından başka bir

şeye dayanmayan bir demokrasi teorisi (…)110” ile birlikte gerçekleĢmiĢ

görünmektedir.

Godkin‟in 1898 tarihli, “Demokrasinin ÖngörülmemiĢ Eğilimleri” adını taĢıyan çalıĢmasında111 kamuoyunun kendini ifade etmesinin yalnız iki yolu olduğunu belirtir:112 “Seçimler” ve “Gazeteler”. Ancak Godkin‟in de tespit ettiği gibi seçimler, oy verme davranıĢı binlerce konu içerisinden ancak sınırlı bir kısmına göre yapılmakta, kamuoyu seçim sırasında değerlendirilemeyen ya da göz yumulan diğer belirli konularda kendini ifade olanağı bulamamaktadır. Gazeteler ise o dönemin koĢulları çerçevesinde, kamuoyunun biçimlendirildiği araçlar olmaktan çok, okuyucuların kanılarını güçlendirici alanlar olarak değerlendirilmiĢtir113. Ancak bu değerlendirmenin biyolojik, ekonomik, sosyo-ekonomik ve demografik değiĢkenlere bağlı olarak, geçerli ya da geçersiz olabildiğini belirtmek gerekir.

19. yüzyıl sonlarında, kamuoyunu “bir demokrasideki çekişmeli konularda

akılcı tartışmalar”114 Ģeklinde ifade eden rasyonalizmin etkisiyle birlikte, Lowell‟in Birinci Dünya SavaĢı hemen öncesinde kaleme aldığı kitabı, modern kamuoyu kavramının ele alıĢında önemli bir adımdır. Lowell, tespitlerinde kamuoyunun, hem bir fikir hem de kamuya ait olması noktasında vurgusunu yaparken, onun, her zaman “sayısal” çoğunluğun görüĢü olmadığını da eklemiĢtir115.

110 Sartori, Demokrasi…, s.33.

111 Bu çalıĢmada Godkin, iki tür kamuoyunun varlığından bahseder: Birincisi, genel doğruluk ve dürüstlük gibi değerlere iliĢkin çok uzun süreli yerleĢik fikirlere dairdir; ikincisi ise güncel konularla ilgilidir ve değiĢkendir. Dönemin demokrasi anlayıĢı çerçevesinde, burada sözü edilen ikinci tip kamuoyunun kaynağı erkeklerin çoğunluğudur ve bunlar uzun vadede kamu sorunları hakkında doğru kararları alarak içerik bakımından doğru bir kamuoyu oluĢturabilecektir. Edwin L. Godkin, Unforeseen Tendencies of Democracy, Cambridge: Houghton, Mifflin & Co., 1898, ss.185-186. Godkin, kadınlara henüz seçme ve seçilme hakkı tanınmamıĢ olmasının sonucu olarak siyasal hayatla birlikte kamuoyu üzerinde bir etkide bulunmasını da beklememektedir. Bu anlayıĢın kökleri daha önce de belirtildiği üzere, Atina demokrasisine kadar gitmekte ve sınırlı bir “kamu” anlayıĢına dayanmaktadır.

112

Godkin, ss.186-187 113

Godkin, s. 188

114 James Bryce, The American Commonwealth, Macmillan and Co., Londra:1890‟dan aktaran, Elisabeth Noelle-Neumann, “Public Opinion and Rationally”, Public Opinion and the Communication of Consent, Editör: T.L. Glasser, C.T. Salmon, The Guilford Press, NY, London, 1995, s.35.

115

, A. Lawrence Lowell, Public Opinion And Popular Government, American Citizen Series, New York: Longmans, 1913, s.4.

Lowell‟a göre kamuoyu etkililik anlamında niteliksel çoğunluğun görüĢüdür ki kamuoyu ölçümleri yapılırken göz önüne alınması gereken bir noktadır116 ve “doğru

bir kamuoyu”, iknalardan oluĢan açık bir uyum ya da çatıĢma içeren bir soru üzerine

var olabilir117. Ancak kamuoyuna dayanan demokratik akılcı bir toplum anlayıĢının fazlasıyla idealist ve gerçek dıĢı bulan siyaset bilimciler de yer almaktadır.

Örneğin Mills, konuyla ilgili olarak Ģunları ifade etmektedir: “Kamuoyuna

dayanan liberal demokrasi anlayışı, kısaca, on dokuzuncu yüzyıl düşünürlerinin temelsiz iyimserliklerini yansıtmaktadır.”118 Nitekim çok geçmeden, pek çok etkenin yanında oy hakkının da geniĢlemesiyle birlikte kitle toplumuna119 doğru yaĢanan dönüĢüm, kamuoyuna dayalı demokrasi anlayıĢında temkinli bir tutumu da beraberinde getirmiĢtir.

Allport‟un tüm bu dönüĢümlerden sonra ulaĢtığı kamuoyu kavramı, kitle içerisindeki dağınık halde olup belirli konularla ilgili fikri bulunan, farklı zamanlardaki aynı ya da farklı bireylerin durumunu ifade eder. Buna göre bireyler, kesin bir duruma, kiĢi ya da önemi yaygın bir öneriye iliĢkin olarak destekleme ya da yanında yer alma (ya da desteklememe/yanında yer almama) Ģeklinde kendilerini ifade ederler ya da kendilerini ifade etmeye çağırabilirler. Söz konusu kendini ifade etme durumu, ilgili konuya yönelik dolaylı ya da dolaysız eylemleri etkileme olanağı yaratacak güçte ve tutarlılıktadır120. Bu tanımla kamuoyu, ilgili konunun siyasal olması durumunda bireylerin siyasal katılma aracı olarak düĢünülebilir. Ancak siyasal katılım aracı olarak kamuoyu bu sefer, Atina demokrasisinden farklı olarak halkın bütününe açıktır.

Kamuoyu ve demokrasi ile arasındaki organik bağ, onun diğer rejimlerdeki varlığını tartıĢmalı hale getirmektedir. Örneğin Speier için kamuoyu “(…) hükümet

dışı ancak hükümetin karar, eylem, personel ve yapılarını etkileme hakları olduğunu iddia eden insanların, ulusla ilgili bir sorun üzerine kamu içinde ve özgürce açıklayabildikleri fikirleridir.(…) Kamuoyu öncelikle vatandaş, hükümet, ikinci sırada

116 Kolayca fikrini değiĢtirmeye müsait çok sayıda birey bulunabilir ya da hukuk belli bir konuda belli bir yönde düĢünmeye sevk ediyor olabilir. Ancak Lowell‟in kamuoyu kavramı için “oybirliğini” Ģart koĢtuğu anlamına da gelmeyip, kamuoyu için “oybirliğini” gerekli bile görmemektedir. Lowell, s.5-7.

117 Lowell, “sorunun kendisi” ile “baĢka bir konu” ile ilgili kamuoyu arasındaki ayrıma dikkat çeker ve aslında kitlelerin bu ayrıma dikkat etmeksizin ve hatta tereddüt etmeden oy verebileceğini ileri sürer. Bu durum özellikle seçim dönemlerinde önem kazanmaktadır. Lowell, ss.8–14.

118

Mills, s.421

119 Kitle Toplumunun ayrıntılı açıklaması ve göze çarpan nitelikleri için bkz: Mills, s.425-427 120 Allport, “Toward…”, s.23

da vatandaş-vatandaş arası bir iletişim şeklidir.”121. Böylece Speier, otokratik rejimlerde kamuoyu olmadığını ancak baskılanmıĢ, gizli fikirlerin olduğunu ileri sürmektedir.

Kamuoyunu özü itibariyle demokrasilerin baĢat unsuru olduğu yargısına varıldığında, demokrasi ve kamuoyu arasındaki karĢılıklı iliĢki daha da önem kazanmaktadır. Ancak bu iliĢkide, günümüz kitle toplumlarının iletiĢim aracılığını üstlenen medyadır ve Meyer‟in de belirttiği gibi, “yeterli zaman verilen ve

kısıtlamalardan kurtarılan bir kamuoyu, neyin gerekli, adil, sürdürülebilir ve sorumluca olduğu konusunda makul ölçüde aydınlanmış bir konsensüse eninde sonunda ulaşabilir.”122.

Kamuoyunu, “(…) bir halka [kamuya] veya birden çok halklara ait

düşüncelerin [kanaatlerin] res publica‟nın123 durumuna ilişkin bilgi akışıyla karşılıklı etkileşmesi (…)”124 olarak değerlendiren Sartori için basın, kamuoyunun Ģekillenmesinde önemli bir araçtır. Ona göre basın, haberlerin ve haber yaprakçıklarının ortaya çıkmalarına olanak sağlayıncaya değin anlamlı bir kamuoyu oluĢturulamamıĢtır. Bu bağlamda basının, günümüz terminolojisiyle medyanın, siyasal iktidar ve kamuoyu iliĢkisinde önemli bir iĢleve sahip olduğu görülecektir.