• Sonuç bulunamadı

Medya Pazar Ekonomisi ĠliĢkisi ve Bu ĠliĢkinin Toplum Üzerindeki Etkisi

2.3. SĠYASAL ĠKTĠDAR VE MEDYA

2.3.3. Medya Pazar Ekonomisi ĠliĢkisi ve Bu ĠliĢkinin Toplum Üzerindeki Etkisi

Günümüz medyasının vardığı nokta, onların kâr amacı güden ticari Ģirketler olduğu gerçeğinin, onun kamu görevi niteliğini geride bıraktığı gerçeği üzerine kuruludur. Medya kitleselleĢtiği oranda reklâm gelirlerini de arttırmakta, bu hem yan dallarındaki satıĢı arttırmakta hem de bizzat medyanın daha büyük bir ticari kuruluĢ olarak varlığını sürdürmesine olanak tanımaktadır.

Öte yandan medya kuruluĢları, kâr marjını yükseltmek ve yatırım, üretim maliyetlerini düĢürmek için de büyük holdingler bünyesine katılmakta ya da büyük holdingler kârlı bir alan olarak gördükleri medya sektörüne her gün daha fazla nüfuz ederek, küçük medya Ģirketlerini kendi bünyelerinde toplamaktadır. Aynı zamanda, Meyer‟in de önemle vurguladığı gibi; “medya ürünlerinin „çapraz satışı‟ firmalara her

bir iletişim aracını diğer tüm araçların ürünlerini satma işiyle meşgul ederek bir ürünün tüm kazanç potansiyellerinden yararlanma olanağı verir.“319.

Günümüzde artık bir gazetenin baĢarısının ya da baĢarısızlığının reklâmcıların talep ettiği koĢula göre -tatmin edici bir alıcı sayısının üstüne iletilmesiyle- değerlendirilmeye baĢlandığına dikkat çeken Williams320, basının kendini bu kapitalist zorunluluklara uyarlamasına dikkat çekmiĢtir. Bu süreçte medyanın, devlet ve Ģirketlerin elinden alınarak halk denetimine geçmesini isteyen ve bunun için mücadele eden Immediast grubu geliĢmiĢ ve sürece karĢı bir bildirge sunmuĢlardır. Siyasal iktidar ve medyanın ekonomik çıkar ortaklıklarının gerçek hayattaki etkisi bildirgede Ģu sözlerle özetlenmektedir; “(…) medya, kamu çıkarlarına

319

Meyer, s. 53. 320

değil, devletin ve diğer şirketlerin çıkarlarına hizmet eder. Medyanın saldırı ve ayartma ekranı, olası en büyük halk kesimini tutsak almak üzere düzenlenmiştir(…) Her birimiz, kitle iletişim araçlarının geniş bir saldırısına maruz kalmanın, insanları bir duygusuzluk ve bulantı içinde donuklaştırdığını görebiliriz.”321

.

Ekonomi-politik çerçevesinde gerçekleĢen bu manipülasyonun araçlarından biri olan hükümet reklâmcılığı, büyük ve ciddi bir iĢ alanı olmuĢtur, Bağımsız gazetelerin, radyo ve televizyon istasyonlarının pek çoğu ayakta kalabilmek için ilan- reklâm gelirlerine muhtaç olduğu için, hükümetin reklâmı kesme tehditleri amacına ulaĢmaktadır322.

Devlet reklâmcılığının daha az göze çarpan ama hiç de önemsiz sayılmayacak bir örneği olarak siyasal liderlerin, televizyon ve radyo mülakatlarında kayrılarak yansıtılmasını veren Keane, bu iki güç arasındaki çekiĢmeyi Ģu Ģekilde açıklar; “Radyo televizyon gazetecileri, hükümetin icraatı konusunda halkın neyi

bilmeye ihtiyacı olduğunun kendilerinden sorulacağı kanısındadırlar; devlet yetkilileri ise enformasyon, basın danışmanları ve yapımcılara sorulacak sorular ve yansıtılacak görüntüler konusunda avukatça pazarlık eden diğer görevliler ordusunun desteğine sahipler.”323.

Günümüzde, siyasal iktidar bir kenara bırakıldığında, medya ve toplumla ilgili asıl gerilimin, kâr maksimizasyonunu amaçlayan ticari Ģirketler olarak medyanın rolü ile bilinçli bir özerklik yolunda temel sağlanması için medyaya duyulan ihtiyaç arasında yattığı ileri sürülmektedir324

. Aslında beraber düĢünülmesi gerekirken, çeliĢki yaratan iki unsurdan biri, medyanın bir yandan “özgürleĢmesinin” gereği, diğeri de medyanın negatif özgürlüğünün sosyal faydayı yaratması yolundaki gereğidir. Ancak McChesney‟in belirttiği ve günümüzde pek çok yerde gözlemlendiği üzere, “(…) medya politikası üretim ya da düzenleme çalışmalarının çoğu, doğal ve

321 Noam Chomsky, Medya Denetimi, Ġmmediast Bildirgesi, Tüm Zamanlar Yay. Ġstanbul:1991, ss.7-8. 322 Örneğin Ġngiltere‟de devlet erkinin kendisini tanıtma bütçesi yılda 200 milyon sterline yaklaĢmaktadır. Devlet, Unilever‟in ardından ikinci en büyük reklâmverendir. Reklâm kampanyaları k her türlü siyaset konusunu kapsamakta, devlet reklâmcılığının hızla büyümesi, tüm demokratik seçimle gelmiĢ hükümetlere muazzam bir Ģantaj olanağı vermektedir. Ayrıca bkz: Keane, s.107

323

Keane; 107. 324

amansızca ortaya çıkan serbest piyasa sistemlerinde, sadece mülkiyet hakkını korumak içindir.”325.

Medya bir yandan ekonomik olarak hükümetlerin Ģantaj ve tehditleri altında bağımlı bir profil çizerken, diğer yandan da hükümetler, “demokrasi” ve “medyayı özgürleĢtirme” adına medya kartellerinin mülkiyetini haklarını garanti altına alacak düzenlemelerde bulunmaktadır. Diğer bir deyiĢle, hükümetler, çok sayıda ve farklı medyalar yerine, ekonomik çıkarlarıyla kontrol edebileceği az sayıda medya kartellerini tercih etmektedirler.

Böylece oluĢan karĢılıklı çıkar iliĢkisi, medyayı toplumdan çok iktidara yakınlaĢtırmakta ve onun sözcülüğünü yapmaktadır. Ancak bu çıkar iliĢkisi, sadece iktidarın değil, medyanın da kontrol edebildiği bir iliĢki olmasından ötürü, sürecin tersine iĢleyip siyasetçilerin, medyanın siyaseti yönlendirebildikleri birer araç haline dönüĢebilmektedirler.

Yine “Kurucu Babalar”dan biri olan Thomas Jefferson, Edward Carrington‟a yazdığı, 1787 tarihli ünlü mektubunda Ģöyle demektedir; “Hükümetimizin temeli,

insanların fikridir [fikrine dayanır] ve öncelikli hedef, bu hakkı korumak olmalıdır ve eğer gazeteler olmaksızın bir hükümete mi yoksa hükümet olmaksızın gazetelere mi sahip olmalıyız kararı bana bırakılsa, ikincisini seçmekte bir an bile tereddüt etmemeliyim.”326. Bu alıntı, sonraki yıllarda oldukça sık kullanılıp, “basının özgürleĢtirilmesinin” bir tür propagandası haline gelmiĢtir.

Ancak bu alıntının, çoğunlukla atlanılan devamında yer alan Ģu sözleri ayrı bir öneme sahiptir: “Fakat bununla, her kişinin o gazeteleri alması ve onları

okuyabilmesi gerektiğini kastetmeliyim.”. McChesney‟e göre, bu sonuç cümlesindeki

saklı anlam, basın sistemini negatif korumanın yeterli olmadığıdır: “Herkese açık

bilginin evrensel olarak vatandaşa dağıtımını garantiye olmak için aktif destek

325

McChesney, s.18. 326

"The basis of our governments being the opinion of the people, the very first object should be to

keep that right; and were it left to me to decide whether we should have a government without newspapers or newspapers without a government, I should not hesitate a moment to prefer the latter. But I should mean that every man should receive those papers and be capable of reading them."17

Ocak 1787. Thomas Jefferson (1743-1846) ABD, III. BaĢkanı (1801-1809) ve Bağımsızlık Bildirgesinin yazarı. Edward Carrington (1748-1810) ABD Askeri ve Virginia Eyaleti Devlet Adamı. Virginia University Library, “Thomas Jefferson on Politics & Government”, EriĢim:

gereklidir. Başka bir deyişle, halkın farklı sesler duyma ve farklı mesajları benimseme hakkı, bir demokrasinin yapı taşıdır.”327.

YaklaĢık bir asır sonra yine Amerika‟da, New York Times yazarı olan John Swinton, basın özgürlüğü adına kadeh kaldırması için kürsüye davet edildiğinde Amerika‟daki basın özgürlüğünün, Jefferson‟un konuĢmasından bu yana geldiği noktayı özetlemektedir328:

Dünya tarihinin şu anına dek, Amerika'da bağımsız basın diye bir şey olmamıştır. (…) Hiçbiriniz düşündüklerinizi olduğu gibi yazmaya cesaret edemezsiniz. Bunu yapmaya kalktığınızda yazdıklarınızın basılmayacağını önceden bilirsiniz. Çalıştığım gazete özgür düşüncelerimi gazeteden uzak tutmam için haftalık ücret ödüyor. İçinizde benzer biçimde benzer ücret alan başkaları da vardır ve düşüncelerini açıkça yazacak kadar ahmak olan herhangi biriniz sokaklarda başka bir iş arıyor olacaktır.(…) Bizler, sahnenin arkasındaki zengin adamların araçları ve kullarıyız. Bizler zıplayan oyuncak kuklalarız. Onlar ipleri çekiyorlar ve biz dans ediyoruz.

Medyanın üreticisi durumunda olan medya çalıĢanları, kapitalist dünya ekonomisinde sermayenin bilgi iĢçileridir. Bu iĢçilerin ulaĢtıkları haberler de öncelikle kendi bilgi kapasitelerinde değerlendirilmektedir. Ancak günümüzde özellikle gazete çalıĢanlarına verilen ücretin azlığı, saat ve yer sınırlaması olmaksızın çalıĢma koĢulları ve kimi zaman güvensiz ortamlar, mesleğin popüler ve talep görür bir meslek olmaktan çıkmasını da beraberinde getirmektedir. ĠĢsizliğin çok olduğu ülkelerde bir gazetede çalıĢmak; yorum, araĢtırma, değerlendirme ve sunumdan ziyade basit ve popüler haberlerin editöre sunumu sürecinde alınan bir role

327

McChesney, s.31.

328 Metnin orijinali :”There is no such thing, at this date of the world's history, in America, as an independent press. You know it and I know it. There is not one of you who dares to write your honest opinions, and if you did, you know beforehand that it would never appear in print. I am paid weekly for keeping my honest opinion out of the paper I am connected with. Others of you are paid similar salaries for similar things, and any of you who would be so foolish as to write honest opinions would be out on the streets looking for another job. If I allowed my honest opinions to appear in one issue of my paper, before twenty-four hours my occupation would be gone. The business of the journalists is to destroy the truth, to lie outright, to pervert, to vilify, to fawn at the feet of mammon, and to sell his country and his race for his daily bread. You know it and I know it, and what folly is this toasting an independent press? We are the tools and vassals of rich men behind the scenes. We are the jumping jacks they pull the strings and we dance. Our talents, our possibilities and our lives are all the property of other men. We are intellectual prostitutes.” John Swinton (1830-1901, Gazeteci, Ġktisatçı), New York Sun gazetesinde haftada bir yazarlık yaparken bir toplantıdaki konuĢması. Richard O. Boyer ve Herbert M. Morais, Labor's Untold Story, by, published by United Electrical, Radio & Machine Workers of America, NY, 1955/1979‟den aktaran, Jon Roland, Constitution Society, 2002, “John Swinton on The Independence Of The Press”, EriĢim: http://www.constitution.org/pub/swinton_press.htm, (22.09.2007)

indirgenmektedir. Sermayenin bol reklam alabileceği popüler gazetecilik, düĢük ücretle yapılan düĢük kalitede iĢlerin bir toplamı olarak ortaya çıkmaktadır.

Dolayısıyla medya manipülasyonu daha birinci elde, gazete çalıĢanlarının kalitesinin ve eğitimin düĢük düzeyde tutulmasıyla baĢlamaktadır. Parenti bu durumu kasıtlı olarak görmekte ve Ģu Ģekilde değerlendirmektedir; “Medya

çalışanları bütün gerçekliği algılayamayacak kapasitede yetiştirilmektedir. Onların işleri bilgilendirmek değil, yanlış bilgilendirmedir, demokratik söylemi geliştirmek değil, onu yanıltmak ve susturmaktır. Onların görevi, günün olayı ile ilgili vicdani her görünümü sunmak ve çok az şey anlatırken çok fazla şey söylemektir.”329. Bu tür

haberler aslında birkaç satırda/dakikada özetlenebilecek haberler olup aslında toplumun genelinden çok özelini ilgilendiren konulardır ve tekrar eden laf kalabalığı içerisinde söylenen “hiçbirĢey”e yöneliktirler.

Muhabirlerin sosyo-ekonomik özellikleri onların, topluma neyin bildirilip bildirilmeyeceğini belirlenmesi noktasında, medya kurumlarındaki editörden sonra gelen eĢik bekçiliği nitelikleri açısından önemlidir. Lippmann‟a göre, ”(…) okuyucuya

ulaşan her gazete, neyin ne kadar büyüklükte basılacağı, hangi öğenin vurgulanacağı gibi bir dizi seçimin ürünüdür.(…) Muhabirlerin haber seçim kuralları büyük ölçüde birbirleriyle örtüştüğü için, okuyucular üzerinde bir tür onay etkisi yaratan bir ses uyumu yaşanır. „sahte bir dünya‟ oluşur.(…)”330

.

Ancak Lippmann‟a göre burada doğrudan gazetecilerin bilinçli bir tercihi doğrultusunda oluĢturulmuĢ bir manipülasyon söz konusu değildir, gazeteciler gerçekten de gördüklerini haber yapmaktadırlar. Gerçekliğin sahiden ne olduğunun önemi yoktur artık, önemli olan varsayımlardır ve beklentileri, ümitleri, çabaları, duygu ve davranıĢları yalnızca bu varsayımlar belirler. Fakat bunlar da kendi içlerinde reel oldukları için reel sonuçlar doğurur, yeni gerçeklikler yaratırlar331

. Muhabirler kendi bilinç düzeyleriyle algılayabildikleri kadarını haber olarak sunabilirler, okuyucular ise dünyayı, büyük kısmını medya tarafından iletilen bilinç aracılığıyla kavrar ve açıklar332.

329 Michael Parenti, “Monopoly Media Manipulation”, Mediterranean Quarterly, Spring 2002, s.66. 330 Walter Lippmann, Public opinion, (Orj.Basım 1921), The Project Gutenberg E-Book, 2004, Part VII, Chapter XIII, 5, Yazarın burada kullandığı terim: “Pictures in our heads”-“Kafamızdaki görüntüler” 331 Yazarın burada kullandığı terim; “Self-fulfilling prophecy”- “kendi kendini gerçekleĢtiren kehanet” 332

Farklı sesleri duyma ve farklı mesajları benimseme ve hatta daha da önemlisi bunları ifade edebilme hakkı, devletle karĢılıklı çıkar iliĢkilerinden bağımsız medyalar aracılığı ile mümkündür. Ancak günümüzde medyanın, siyasetçilerle olan bu çıkar iliĢkilerinin bir sonraki adımı, Ġtalya örneğinde görüleceği üzere medya kartelinin bizzat siyasal iktidarın kendisine dönüĢümüdür. Artık burada medyakrasinin bir baĢka formundan söz edilebilir, ancak ekonomi-siyaset iliĢkisi çerçevesinde geliĢen bu iliĢkilerin, demokrasi adı altında yönetilen rejimlere geri döndürülmez kayıplar verdiğini söylemekle yetinmek gerekir.