• Sonuç bulunamadı

2.3. SĠYASAL ĠKTĠDAR VE MEDYA

2.3.2. Medya Aracılığıyla Sosyal Denetim

Medya araçlarının teknolojik devrimiyle birlikte, toplum ve iktidar arasındaki iliĢki de evrime uğramıĢtır. Medyanın bireyi özgürleĢtireceği, içerik ve çeĢitliliğinin yaygınlaĢması ile demokrasinin çoğulcu bir yapıya evrileceği varsayımı da söz konusu teknolojik devrim sayesinde gittikçe Ģiddetlenen bir tartıĢma konusu olarak yer almaktadır. Liberal görüĢün uzantısı olan medya çoğulculuğu ideali ve onun demokratik sisteme katkısı, kapitalist sistemin bir çıktısı olarak medya kartelleri karĢısında özellikle sol kanattaki birçok yazar tarafından artık inandırıcı bulunmamaktadır.

Devlet tarafından gerçekleĢtirilen medya politikası üretim ya da düzenleme çalıĢmalarının çoğunun, sadece medya tekellerine ait mülkiyet hakkını korumak için olduğu ileri sürülmektedir. Böylece demokrasilerde medyanın bireyi özgürleĢtireceği kavramı yanıltıcı hale gelmektedir. McChesney‟e göre de bu özgürlük, “(…) daha

çok üstün konumdaki şirketleşmiş aktörlerin çıkarlarına hizmet eden hükümet düzenlemeleri ifade eder.”305. Fakat toplum açısından bakıldığında, “basın özgürlüğünün” bu Ģekildeki uygulaması, alternatif seslerin duyulmasını engelleyen ciddi bir denetim Ģeklidir ve halkın ifade özgürlüğü adına yapılan belirli medya politikalarından kaynaklanır

Teknolojik geliĢmelerle birlikte görünürde çeĢitlilik artmakta ancak gerçekte bu çeĢitliliği yaratan kaynaklar daralmaktadır. Kaynakları kontrol eden medya

304

Russell, s.134. 305

kartelleri ve bu kartellerin siyasal iktidar tarafından kontrol edilebilirliği, sistemin demokrasiyi geliĢtirmekten çok, onu daha önce sözü edilen totalitarizmin yeni bir türüne dönüĢtürmektedir.

Virilio da özellikle yeni teknolojilerin geliĢmesiyle birlikte sosyal denetim alanını arttığını ve sosyal katılım alanlarının azaldığını belirtmektedir. Siyasette giderek ordu, devlet ve teknoloji tarafından belirlenmektedir. ”Dünyaya sahip olmak,

bir bölgeyi elinde tutmak, aynı zamanda onu koruyabilmek ve savunabilmek için en iyi gözetim araçlarına da sahip olmak demektir.”306 Gerçek zamanlı teknolojilerin küresel yayılımı, bizi sürekli gözetim biçimleri altına sokarak yeni bir totalitarizm safhası olasılığını arttırmaktadır307.

Sosyal iktidarın sıklıkla dolaylı olduğunu belirten Dijk‟e göre bu iktidar insanların zihinleri yoluyla iĢler: “(…) örneğin insanların kendi eylemlerini planlamak

ve icra etmek için ihtiyaç duydukları zorunlu enformasyonu ya da kanaatleri idare ederek.”308. Daha önceki bölümlerde ele alınan “yeni totalitarizm” de bu kanaat ve zorunlu enformasyon kaynaklarını kontrol ederek dolaylı bir Ģekilde ortaya çıkmaktadır.

Benzer bir Ģekilde düĢünen Chomsky‟e göre de devletin amacı, geniĢ halk kitlelerini kendi politikaları doğrultusunda Ģekillendirmektir ve bu süreçte amacı en yüksek kârı elde etmek olan Ģirketler için de halk, tüketici niteliğinden ibarettir. Bu amaçlar için en uygun araç medyadır. Böylece ortaya çıkan ortaklıkta, medya bir araç, ideoloji ve ürün alıcısı halktır. Chomsky‟e göre aslında Amerikan tipi demokrasiden de beklenilen budur; “Yurttaş bir tüketicidir, bir gözlemcidir ama bir

katılımcı değildir. Halkın başka yerlerde hazırlanan politikaları onaylama hakkı vardır, ancak bu sınırlar aşılırsa demokrasi kalmaz ve şöyle ya da böyle çözülmesi gereken „demokrasi krizi‟ ile yüz yüze gelinir.”309

.

306 Paul Virilio, “Military Space”, Reading Virilio, Oxford:1998, s.24‟ten aktaran, Nick Stevenson, Medya Kültürleri, s.325.

307 Paul Virilio, Polar Inertia, 2000‟den aktaran Nick Stevenson, Medya Kültürleri, Ütopya Yay., Ġstanbul:2008, s.325.

308 “Ayrıca sosyal iktidarın uygulanması ve korunması ideolojik bir çerçevesi ön gerektirir. Sosyal olarak müşterek bir grubun ve üyelerinin çıkarla ilişkili temel bilişlerinden oluşan bu çerçeve esasen iletişim ve söylem yoluyla kazanılır, onaylanır ya da değiştirilir…” Ayrıca bkz. Dijk, ss.271-327.

309

Öte yandan bu felsefenin aslında Amerika‟nın kuruluĢundan itibaren geçerli olduğu da belirtilmektedir. Hofstadter‟in aktarımına göre, “Kurucu Babalar”310 (Founder/Founding Fathers) içlerinden pek çoğu klasik öğrenim görmüĢ, zamanlarının yakıcı problemlerini çözmekte tarih, politika ve hukuk kitaplarını okudukları geniĢ bilgilerden yararlanan bilge kiĢiler, bilimciler ve aydın insanlardı.311 Duverger de Amerikan siyasal rejiminin, “Başkanlık Monarşisi” olduğunu belirterek, baĢkanlık sisteminin halka fazla inmemesine gayret ettiklerini ileri sürer. Duverger‟e göre “(…) 1787 Anayasası‟nı yapan büyük burjuvalar fazla Cumhuriyetçi bir

Cumhuriyetin kurulmasından endişe duyuyorlar ve bu Cumhuriyetin, mal sahibi olmayanların eline geçmesinden korkuyorlardı.(…) 1787 Amerikan kuralları aristokratik bir toplumun eskimiş düzenlerini, burjuva bir topluma uyguluyordu.”312.

Chomsky de Amerikan demokrasisinin özellikle ilk yıllarında çok ender istisnaların dıĢında temsilcilerin, “(…) işyerinden evine gidip dönenler arasından

değil, tam tersine, iş çevrelerine, yönetim kurullarına ve ayrıcalıklı kesimlere hizmet eden hukuk bürolarından (…)”313 çıktığını belirtmektedir. Bu geliĢmeler ıĢığında Amerikan devletinin kuruluĢ aĢamasında Jakoben bir süreç yaĢandığını ve yine bunun halk adına halk için yapıldığını gözlemlemek mümkündür.

Halk adına yukarıdaki temelde Ģekillenen Amerikan tipi demokraside de Chomsky tarafından Ģu Ģekilde değerlendirilmektedir: “Halkın sesinin çıkması,

insanların ağızlarından doğru sözcüklerin çıkmasını sağlayarak çözülecek bir problem olarak değerlendirilmektedir. Genel anlayış, halkın liderleri değil, liderlerin halkı denetlediği şeklindedir.”314. Diğer bir deyiĢle kuruluĢ aĢamasındaki jakoben anlayıĢ bir Ģekilde hale varlığını sürdürmektedir. Ancak bunun halen halk adına ve halk için olduğunu söylemek en azından Chomsky için mümkün değildir.

310 Amerika‟nın kurulmasını sağlayan bir dizi olay içerisinde yer almıĢ kiĢilerden oluĢan bu grup, 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık bildirisine imza atmıĢlar, Amerika‟nın Ġngiltere‟den bağımsızlığını elde etmesini sağlayan devrimde rol almıĢlar, 1787-1878 yılları arasında Amerikan Anayasası‟nı biçimlendiren ve kabul edenlerin bulunduğu 100‟den fazla üyeden oluĢan gruptur. ve 7‟si, tüm bu süreçte anahtar role sahiptir. Benjamin Franklin, George Washington, John Adams,Thomas Jefferson, John Jay, James Madison ve Alexander Hamilton‟dur. Ayrıca bkz: Richard B. Morris, Seven, Who Shaped Our Destiny: The Founding Fathers as Revolutionaries, Harper & Row, New York:1973. 311 D. Richard Hofstadter, Anti-Intellectualism in American Life, New York:1964, s.145‟ten aktaran Neil Postman, Televizyon Öldüren Eğlence, Çev.Osman Akınhay, Ayrıntı Yay.,2004, s.53.

312 Duverger, Seçimle Gelen Krallar, Kelebek Yay. Ġstanbul:1986s.26, 27. 313

Chomsky, s.37.

314 Chomsky‟e göre Amerika, “kendisine bağlı -ya da bağlamak istediği- ülkelerde „demokrasiyi tahsis etmek için‟ genellikle şiddete başvurmaktadır. Ülke içerisinde ise daha ince araçlar kullanması gereklidir: „Aptal kitleleri‟ gerekli yanılsamalarla aldatarak rızanın üretilmesi; medyanın ve Kongre‟nin hasıraltı edilemeyecek kadar görmezlikten geldiği üstü örtülü operasyonlar…” Chomsky, s.31-32

Liderlerin halkı denetlediği bir ortamda medyanın rolü, nelerin konuĢulup nelerin göz ardı edilmesi gerektiğine, nelerin ne Ģekilde ve hangi tarafla konuĢulacağına karar vermekle ortaya çıkmaktadır. Tıpkı radyo ve televizyonlarda çok sık tekrarlanarak benimsetilen ve hatta sevdirilen Ģarkıcı ve Ģarkılarından oluĢan “top” listelerinin aslında “dinleyicilerin beğenileriyle oluĢtuğunu” ileri sürmek kadar yanıltıcı bir süreçtir bu. Sonuçta dinleyiciler/izleyiciler, kendilerine sunulan sınırlı sayıdaki Ģarkı içerisinden tekrarlar sonucu en çok aklında kalanı en yüksek oranda talep etmektedir.

Medya, sosyal denetimi gerçekleĢtirirken, kamunun konuya dair bilgisizliğinden doğan güçsüzlüğü ile medyadan kamuya tek yönlü söylem akıĢından yararlanır315. Kamuoyu, hem medya kartelleri hem de ortak söylemleri karĢısında aciz ve sürekli alıcı konumuna gerilemiĢ olur. Ancak kamuoyunun mutlak bir Ģekilde medyanın söylemini doğrudan kabullendiğini de ileri sürmek yanıltıcı olacaktır. Kamuoyunun Ģekillenmesinde, medyanınki kadar olmasa bile, kanaat liderlerinin, sosyal geliĢmelerin, çevresel ve sosyo-ekonomik faktörlerin de rolleri bulunmaktadır. Buradaki problem, medyanın gücünün ölçüsünün bazı durumlarda bir siyasal iktidar gibi ya da siyasal iktidarın bir kolu gibi siyasal hayatı doğrudan yönlendirici etkinliğe ulaĢabilmesidir.

“Amerikan tipi demokraside”, her ne kadar halka ve onun yönetimine sıkça atıf yapılsa da ironik bir Ģekilde halkın aslında karar verebilme ehliyetine sahip olamayacağı düĢüncesi yer almaktadır, asıl olan da rıza üretmektir. Demokratik söylemlerin en çok yükseldiği zamanların seçim zamanları olması ve seçimlerin, adayların bir tür Ģov yarıĢına dönüĢmesinin arkasında da temel olarak bu yer almaktadır.

Yukarıdaki düĢünceler çerçevesinde, (büyük medya kartellerinden biri Murdoch‟un diğer medya kartelleri ile paylaĢtığı stratejisi) “bulvar gazetesi” türü yayınlar yapılırken, siyasete dair medya sunumlarında yer alan kamuoyu

315 Dijk‟in anlatımıyla “… sosyal denetim uygulamasının önemli bir koşulu, söylemin denetimi ve bizzat söylem üretimidir. Bundan dolayı merkezi sorular şunlardır: Hangi durumlarda, kim, kime, ne söyleyebilir, ne yazabilir? İnsanlar daha güçsüz oldukları sürece çeşitli metin ya da konuşma biçimlerine daha az erişme imkânına sahip olurlar. Nihai olarak, güçsüz olanların „söyleyecekleri hiçbir şey‟i konuşacakları hiçbir kimseleri yoktur ya da çocukların, mahkûmların, davalıların ve hatta kadınların durumunda olduğu gibi daha güçlü olanlar karşısında sessiz kalmaları gerekir… Çoğu biçimsel, kamusal ya da basılı söylem tipleri açısından (kitle iletişim araçlarına ait söylem tipleri dâhil) daha güçsüz olanlar sıklıkla yalnızca alımlayan konumdadırlar.” Dijk,s s.319-320.

yoklamaları da bunların okuyucusu tek tek bireyler üzerinde nasıl düĢünmesi gerektiği yolunda da bir denetim geliĢtirilmektedir.

Keane‟ye göre de günümüzde tüm demokratik rejimlerin göbeğinde despotizm çekirdekleri bulunmaktadır: “Siyasal otoriteler, medyanın devlet

cephaneliğine aksesuar olmaktan öte yararlı ya da meşru bir işlevi olmadığını düşünürler. Medya gayet belirgin bir siyasal rol oynamak durumunda kalır.“316. Keane‟nin bu iddiaları, medyayı bir dördüncü kuvvet olarak görmekten ziyade, onun araçsallaĢtırılması üzerine kuruludur. Bu araçsallaĢtırılma sürecinde iktidarın da farklı teknikleri vardır. Örneğin iktidar, medyaya bazı imkânlar sunar:

(…) mülakat, fotoğraf çekme, günlük bültenler, basın toplantıları,

brifingler gibi. Ancak bunu yaparken, hangi muhabirlerin alınacağı, ne soracağı, nerelere kadar sorabileceği önceden belirlenerek çerçevenin çizildiği (…) Dahası bazen “içeriden bilgi sızması” şeklinde kasıtlı yönlendirici haber de yaptırılabildiği; bu potansiyel yalan söyleme yöntemleri de işe yaramazsa, haksız ya da aleyhte olarak algıladığı haberler için medyayı cezalandırabildiği (...) 317 belirtilmektedir.

Bu bağlamda Keane‟e göre, kimi gazetecilerin mesleki ilerlemeleri ile hükümet hakkındaki eleĢtirel görüĢleri arasında bir seçim yapmaları istenmekte, en uçtaki durumlarda da yönetime düĢman görülen medya kuruluĢlarının resmi kaynaklara eriĢmesi önlenmektedir. Genel olarak siyasal iktidar için medya, toplumun eriĢebileceği bilgileri denetleme araçları Ģeklinde bir görünüm kazanmaktadır. Demokrasilerde de durumun farklılaĢmadığı gözlemlenmektedir:

İletişim sürecinde, temsil etme gücünü elinde bulunduranlar, temsil edileni kendi söylemi doğrultusunda bizzat inşa etmekte ve medya profesyonelleri tarafından oluşturulan bu gerçeklik „halktan daha çok halk olma‟ çabalarını ortaya koyarken, aslında temsil edilen halkın çıkarlarını değil, aksine belli bir ideolojik ve ekonomik yapılanmanın sonucu olarak ortaya çıkan bir medya manipülasyonuna dönüşmektedir318.

316 Keane‟e göre, “Erken modern mutlakıyetçi devletlerin, parlamentolar tarafından yönetilen geç modern anayasal devletlere –eksiklikleri olsa da- tarihsel dönüşümü sona erdi. Artık yeni bir siyasal sansür dönemine, Demokratik Leviathan diyoruz. Bu çağda hayatın yaşamsal parçaları çeşitli eski ve yeni kalemlerle donatılmış, sorumsuzluk siyasal kurumlar tarafından biçimlendirilmekte(…) Yurttaşlar arasındaki bunalım duygusunu kolektifleştirerek ve bunalımın –ki medya aracılığıyla olayı bunalım olarak tanımlayanlar da kendileridir- tedavisi için sıkı önlemler alınması gerektiği yolundaki resmi iddiaları yayarak, örtük açık bunalım haline dönüşmesini sağlarlar.” Ayrıca bkz. Keane, ss.99-100. 317

Keane, s.105. 318

Son aĢamada da eriĢilen bilgilerin denetimi, toplum siyasal tutum ve davranıĢlarının çerçevesini oluĢturacağı düĢüncesinden hareketle, toplumun bizzat kendisinin denetimini ortaya çıkaracaktır. Ancak buradaki kritik soru, medyanın bu süreçteki rolünün, özne mi yoksa nesne mi olduğu üzerinde yoğunlaĢmaktadır. Bu sorunun kaynağında da medyanın dördüncü güç olarak ekonomik motivasyonları doğrultusunda faaliyet gösterirken, siyasal iktidarın bu güç karĢısında kendi olanaklarıyla direnmek ve hatta bu gücü kontrol altına alıp araçsallaĢtırma utku yer almaktadır

2.3.3. Medya - Pazar Ekonomisi ĠliĢkisi ve Bu ĠliĢkinin Toplum