• Sonuç bulunamadı

2.3. SĠYASAL ĠKTĠDAR VE MEDYA

2.3.1. Medyanın Rıza Üretici Rolü

Henüz daha 1968‟de yapılan bir araĢtırmaya göre medya, ulusal siyasal konuları öğrenmek için birincil baĢvuru kaynağıdır ve aynı zamanda çoğu kiĢi için de medya, herhangi bir değiĢime uğramıĢ siyasal gerçekliklerin en iyi ve tek kolay ulaĢılabilir tahmini sağladığını ortaya koymuĢtur299

. Bu bağlamda günümüzün dört bir kanattan saran medya kartelleri, gündem koyma iĢleviyle bireyler üzerinde bilgi edinebileceği tek araç olarak sadece neyi düĢünmesi gerektiği değil, aynı zamanda

297

Meyer, s.23.

298 Medya, dördüncü kuvvet olarak değerlendirildiği gibi, bu görüĢe karĢı çıkarak medyayı sadece kültürün bir parçası olarak değerlendiren kuramcılar da bulunmaktadır. Buna göre, kültürel anlamlar çeĢitli iletiĢim kanallarının ve davranıĢ biçimlerinin içinde gizlidir, medya da bizim davranıĢımızı belirleyen toplum dıĢı bir otorite değil; aksine bizim kültürümüzün bir parçasıdır; dolayısıyla medyayı anlamak toplumu anlamanın yollarından biridir. Williams medyayı kültürü oluĢturan bir erk olarak değil; kültürün yansıdığı zeminlerden biri olarak kabul eder. Ayrıntılı bilgi için bkz. Bilal Arık, “Raymond Williams, Hayatı ve Kuramlarına Genel Bir BakıĢ”, Kadife Karanlık 2, Ġstanbul: Su Yayınları, 2006, s.123. ancak bu kuramın, medyanın ekonomi politiğini yadsığına dikkat çekmek gerekir

299

Evereth Maxwell, Malcolm McCombs & Donald L. Shaw, “The Agenda-Setting Function of Mass Media” The Public Opinion Quarterly, Vol. 36, No. 2. (Summer, 1972), ss. 176-187.

hangi önemde ya da öncelik sırasına göre düĢünmesi gerektiğini de bireye aktarabilecektir.

Öte yandan çalıĢmanın baĢında da aktarıldığı üzere, iktidar, güç ve rızayı içermektedir. Rızanın olmadığı durumda iktidar, konumunu korumak için yalın halde bulunan gücünü devreye sokması beklenebilir. Bu durum, totaliter devletler için söz konusudur ancak demokratik bir devlette iktidarın meĢruluğunu korumak için rızaya (ya da dolaylı olarak rıza üretmeye) ihtiyacı vardır. “Sembolik olarak genelleştirilmiş

iletişim aracı”nı ifade eden Luhmann‟ın iktidar kavramı, doğrudan rıza üretimi ve rıza

alımı sürecine vurgu yapmaktadır.

Luhmann‟a göre “(…) egemen iletişim, birisinin haber verme (duyurma,

bildirme) eylemi ile ötekinin eylem hakkında verdiği karar tarafından karakterize edilmektedir. İktidar sahibi, egemen iletişime güdülenirken ve iktidara tabi olan, ilkesel olarak egemen iletişimi kabul ya da reddetme konusunda açıkça karar verebilir.”300. Ġktidar ve yönetilenler arasında gerçekleĢen bu karar verme süreci sonucunda ortaya çıkacak kabul ya da reddetme sonucuna bağlı olarak iktidarın meĢruluğu sağlanacak/yenilenecek ya da meĢruluğu kalmayacaktır.

Ġktidarın meĢruluğu, siyasal rejimin türüne göre değiĢen yollardan sağlanmaktadır. Diğer bir deyiĢle rızanın ortaya çıkıĢ süreci rejimin niteliğini belirler ve ideal olarak demokrasilerde, totaliter devletlerin aksine, rıza, üretilmez ancak kazanılması beklenmektedir. Demokratik ve totaliter devletlerin karĢılaĢtırmasını yapan Chomsky‟nin belirttiği gibi demokratik sistemlerde gerekli yanılsamalar zorla dayatılamaz ve “halkın ne düşündüğü” önemlidir. Ancak Chomsky, rızanın demokrasilerdeki kazanım sürecini “ideal” boyutuyla değil, gerçekteki görünümünden yola çıkarak eleĢtirel açıdan açıklamaktadır. Öyle ki, totaliter devletlerin tersine, demokratik devletlerde “(…) halkın zihnine daha ince araçlarla

kazınmalıdırlar.(…) Demokratik bir politik düzende her zaman bağımsız bir düşüncenin politik bir eyleme dönüştürülebilmesi tehlikesi vardır, dolayısıyla bu tehdidi kökünden kazımak [iktidarın devamı için] büyük önem taşır.”301.

Chomsky‟nin, “ĢaĢkın sürü” olarak tanımladığı halkın bir demokrasideki iĢlevleri etkin katılım değil, seyirci olmaktır. “(…) „Senin, liderimiz olmanı istiyoruz‟

300 Füsun Alver, “Niklas Luhmann‟ın Hayatı”, Kadife Karanlık 2, Ġstanbul: Su Yayınları, 2006, s.159 301

demelerine izin verilir. Çünkü bu demokrasidir, totaliter bir devlet değil. Buna seçim denir.”302

. Bu bağlamda, halkın, yönetilenler olarak Ģeffaf bir duvar içerisinde

“düĢünme hürriyeti” ile “seçim hakkı” bulunmaktadır ve medya da böyle bir ortamda, Ģeffaf duvarı ören devletin ideolojik araçlarından biri olarak ortaya çıkmaktadır.

Althousser de devletin ideolojik araçların iĢlevsel analizini “üretim iliĢkileri” düzeyinde gerçekleĢtirdikten sonra, ikinci aĢamada, bu araçların nasıl iĢlediğini Ģu Ģekilde açıklar: “Her biri bu tek hedefe özgü yoldan katkıda bulunur: siyasal aygıt

bireyleri devletin siyasal ideolojisine uydurur -bu ya „demokratik‟, dolaylı (parlamenter) ideolojidir ya da dolaysız (plebisit ve faşist) ideoloji.(…)”303. Althousser, rejimler arası fark görmeksizin meydanın her Ģekilde iktidara rıza üretmek üzere iĢlev gördüğünü ileri sürmektedir. Medyanın demokrasideki rolü de böylece rıza üreterek iktidarın meĢruluğunu sürekli kılmak Ģeklinde ortaya çıkacaktır.

Karma medya sistemlerinde günümüz medyasını oluĢturan devletin resmi kanalı dıĢında ve onlardan çok daha güçlü “medya grupları” bulunmaktadır. Bu Ģartlar altında siyasal iktidarın kontrol edebildiği ve “rıza üretebildiği” medya dıĢında özel Ģirketlere ait medya gruplarıyla istekleri doğrultusunda yayın yapmaları için karĢılıklı çıkar anlaĢmalarına yönelmesi gerekecektir. Böyle bir anlaĢmanın sağlandığı durumda ise bireyler, siyasal konularla ilgili edindiği bilgisini iĢlerken, medya da gerek bizzat kaynak gerekse siyasal elitlerin taĢıyıcısı olarak, bu siyasal bilgilenmenin tutuma aktarım sürecinde, ancak siyasal iktidara rızasını sürdürecek sınırlar içerisinde bir değiĢime izin verir. ĠĢte bu, yukarıda sözü edilen Ģeffaf (ideolojik) duvarları oluĢturmaktadır.

Ġktidarı ellerinde bulunduranlar, medya kartellerinin ilgilenebileceği baĢka değerlerin dağıtım gücünü de kontrol etmektedirler. Kontrol gücü, pazarlık gücünü de beraberinde getirmektedir. Böylece iktidar, kamuoyunu etkileyebilme olanağını, medya aracılığıyla tekrarlamanın gücü sayesinde kazanırlar. Bununla birlikte

302 “Fakat ağırlıklarını bir kez uzmanlaşmış sınıfın şu ya da bu üyesine verdiler mi, geriye çekilmeleri ve eylemin katılımcıları değil, seyircileri olmaları beklenir. İşte bu düzgün şekilde işleyen bir demokrasidir. Bunun ardında belli bir mantık yatar. Hatta dayatılan bir tür ahlaki ilke bile vardır. Dayatılan ahlaki ilke, halk kitlesinin olanları kavrayamayacak kadar aptal olmasıdır(…) Şaşkın sürüyü evcilleştirmek için bir şeye gereksinimimiz var, bu şey de demokrasi sanatındaki yeni devrimdir: Rıza üretmek(…) En fazla eylemin seyircileri olmalarını sağla, ara sıra şu ya da bu gerçek lidere ağırlık vermelerine izin ver ki, bunların arasından seçim yapsınlar.” Ayrıca bkz. Chomsky, s.34-35

303 Althusser tarafından devletin ideolojik araçları arasında sayılan Kiliseler, partiler, sendikalar, aileler gibi haberleĢme kurumlarının çoğu “özel” olmasına karĢın iĢleyiĢleri itibarıyla, ideolojik araçtır. Ayrıca bkz. Louis Althusser, Yeniden Üretim Üzerine, Ġthaki, Ġstanbul: 2006 ss.382-338

Russell demokrasinin, yöneticilik açısından üstünlüğünü, avantajını Ģöyle açıklamaktadır: “(…) sıradan vatandaşın hükümete „kendi‟ hükümeti gözüyle

bakması sayesinde, bu vatandaşları daha kolay kandırır hale getirebilmesidir.(…) Demokrasilerde, çoğunluğun bir hükümet aleyhine dönmesi için önce o çoğunluğun, önderlerini seçerken yanılmış olduklarını kendi kendilerine kabul etmeleri gerekir ki, bunu kabul etmek zor, hem de tatsız bir şeydir.”304. Russell‟ın belirttiği gibi demokrasi, kamuoyunun rızasıyla ayakta durabildiği için medyanın kamuoyunu Ģekillendirici rolü, iktidarın sürekliliği ve sağlamlığı açısından önemlidir. Bu bağlamda medya siyasal iktidarın pazarlık gücüne açık olduğu sürece kamuoyu rızası üretmeye ve iktidar iliĢkileri çıkar iliĢkisine dönüĢmeye daha çok meyilli olacaktır.