• Sonuç bulunamadı

B. AKIL HASTALIĞININ CEZA HUKUKUYLA İLİŞKİSİNİN TARİHSEL

2. Roma Hukuku

Özel hukuk alanında ayrıntılı bir düzenlemeye sahip Roma hukukunda ceza hukuku alanı için aynı durumun söz konusu olmadığı rahatlıkla söylenebilse260 de bu duruma rağmen, Roma ceza hukukunda akıl hastalığına ilişkin düzenlemeler mevcuttu.261

258 ŞENSOY Cezai Mesuliyet, s. 118.

259 ŞENSOY Cezai Mesuliyet, s. 118, FOUCAULT, s. 83; ÜNVER, Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı, s. 57.

260 A. WILLINSKI, “Roma Ceza Hukuku ve Ceza Usul Hukukuna Bir Kuşbakışı” (Çev.:

Belgin ERDOĞMUŞ), Dicle Üniversitesi Hukuk Fakütesi Dergisi, C. 1, S. 1, s. 329;

İÇEL, s. 69.

Carrara’nın, Romalıların dev bir özel hukuk meydana getirdikleri, suç hukukunun ise cüce kaldığı biçimindeki yargısı, bütün hukukçularca paylaşılmamıştır. Sami SELÇUK,

“Eski Çağlarda Suç Hukuku”, Prof. Dr. Nevzat Toroslu’ya Armağan C. II, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 2015, s. 1050.

261 ÜNVER, Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı, s. 58. Roma Hukukunda akıl hastalarıyla ilgili hükümlere XII Levha Kanunu’nda rastlanmıştır. Andreas SCHWARS, Roma Hukuku Dersleri (Çev.: Türkan RADO), C. 5, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınevi, İstanbul 1963, s. 57.

91 Roma hukukunda akıl hastası ve çocuk birbirine eş olarak görülmüş ve akıl hastalığı olan bir kişiye suç işlemesi durumunda suçlu muamelesi yapılmamıştır.262

Roma hukukunda “furor” olarak ifade edilen akıl hastalığının kapsamıyla ilgili iki görüş mevcuttur: Bir görüşe göre, kavram yüksek ateşten kaynaklanan zihin bulanıklığını dahi kapsayan çok geniş bir kavramken diğer görüşe göre birçok ruhsal bozukluk, kavrama dahil olarak ele alınmalı fakat bu durum ceza sorum luluğunun tamamen kaldırılmasını değil, kavrama dahil olan durumlardan birine sahip kişinin sorumluluğunu azaltacak şekilde etki etmelidir.263

Eğer yargılama esnasında suç işleyen kişinin akıl hastalığı olduğu ortaya çıkarsa hâkim, bu kişinin sorumluluk durumunu değerlendirir. Hâkim, bu dönemde akıl hastalığı olan kişilere karşı sahip olunan ön yargı sebebiyle akıl hastalarından korkulduğu için söz konusu akıl hastası kişinin çevresine zarar vermesini engellemek amacıyla kendi evinde belirlenen kişiler tarafından veya başka bir şekilde korunma altına alınmasına karar vermek zorundadır. Hâkim kararıyla akıl hastası kişiyi koruma görevi verilen kimseler korumada gerekli hassasiyet ve özeni gösterme hususunda ihmalde bulunurlarsa bu kişiler hakkında da çeşitli yaptırımlar öngörülmüştür.264

262 ŞENSOY, “Cezai Mesuliyet”, s. 119; ÜNVER, Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı, s.

58; Ayhan ÖNDER, Ceza Hukuku Genel Hükümler C. I, Beta Yayınları, İstanbul 1991, s. 57; İÇEL, s. 414.

263 ŞENSOY, “Cezai Mesuliyet”, s. 119; ÜNVER, Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı, s.

58; ÖZDEN, s. 57.

264 ŞENSOY, “Cezai Mesuliyet”, s. 119, ÜNVER, Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı, s.

58; Naci ŞENSOY, “Ceza Hukuku Bakımından Akıl Hastalığı”, İÜHFM, C. 12, S. 2-3, İstanbul 1946, s. 470; Orhan Münir ÇAĞIL, “Garp Hukuk Tarihinde Cermen Devri”, İstanbul Hukuk Fakültesi Mecmuası, C. 23, S. 1-2, 1958, s. 57.

92 3. Cermen Hukuku

Cermen hukukunda ceza sorumluluğunu salt neticeye göre belirleme anlayışının benimsenmesi dolayısıyla suçla fail arasındaki psikolojik ilişki dikkate alınmadığından, akıl hastalığının ceza hukuku açısında bir önemi yoktur.265 Cermen hukukunda sadece Ren Nehri’nin kıyısında yaşayan barbar Cermen halkından olan Lombardlar, ceza hukuklarında akıl hastalığına yer vermişlerdir.266 Akıl hastası kişinin fiili sonucu verdiği zararın, kuduz bir köpek veya başka bir hayvan tarafından verilen zarardan farklı olmadığını ifade ederek, söz konusu akıl hastası kişilere suç isnat edilemeyeceği düzenlemesine yer vermişlerdir. Bu görüşün de doğal bir sonucu olarak, kuduz hayvanın öldürüldüğü gibi akıl hastası kişi de öldürülebilirdi.267

4. Kilise Hukuku

Kilise hukukunda akıl hastalarının cezai sorumluluklarının olmadığı düşüncesi ön plana çıkmaktadır268 ve bu kişiler irade özgürlüğüne ve temyiz kudretine sahip olamadıklarından, onlara ceza vermek yerine merhamet gösterilmeliydi.269 Kilise hukukunda akıl hastalığı çok dar bir kapsamla sınırlandırılmamış aksine, çok yüksek ateş,

265 İÇEL, s. 414; BAYINDIR, Türk Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı, s. 36.

266 Paul the DEACON, History of the Langobards (Çev.: William Dudley FOULKE), University of Pennsylvania Press, Pensilvanya 1974, s.

267 ŞENSOY, “Cezai Mesuliyet”, s. 120.

268 Nur CENTEL/ Hamide ZAFER/ Özlem YENERER ÇAKMUT, Türk Ceza Hukukuna Giriş, B. 10, Beta Basım Yayın, İstanbul 2017, s. 416.

269 ŞENSOY, Cezai Mesuliyet, s. 120.

93 uyurgezerlik gibi kişinin irade ve hareket özgürlüğünü etkileyen durumlar da bu kapsamda değerlendirilmiştir. Kilise hukuku sisteminde her ne kadar akıl hastası kişileri işledikleri suçlardan dolayı cezalandırmama sistemi benimsense de suç işlediği esnada akıl hastası olduğu için cezalandırılmayan kişiye, iyileştikten sonra daha önceden akıl hastasıyken işlediği suçlardan dolayı birtakım sınırlamalar getirilebileceği öngörülmüştür.270

5. Orta Çağ Dönemi

Orta Çağ Dönemi’nde diğer alanlarda olduğu gibi psikiyatri alanında da bir gerileme söz konusu olmuştur.271 Dönemin hayvanları, eşyaları suç faili kabul eden ve hatta ölüleri yargılayan anlayışının bir yansıması olarak Orta Çağ’da akıl hastalarının sorumsuzluğu kabul edilmemiştir.272 Skolastik düşüncenin etkisiyle, çok sayıda insan şeytanla ilişkisi olduğu iddiasıyla yakılmak suretiyle öldürülmüş, öldürülmeyenlerse zindanlarda tutularak, türlü işkencelere maruz bırakılmışlardır.273

270 Bu istisnai uygulamanın sebebi, dönemde hâkim olan “Akıl hastalığı bu hastalığı sahip kişinin kendi hatasından kaynaklanır.” anlayışıyla açıklanmaktadır. ŞENSOY, Cezai Mesuliyet, s. 120.

271 BAYINDIR, Türk Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı, s. 37.

272 ŞENSOY, “Ceza Hukuku Bakımından”, s. 471.

273 Aydın ANKAY, Ruh Sağlığı ve Davranış Bozuklukları, Nobel Yayınevi, İstanbul 2013, s. 18. Manzini, Roma Hukukunda akıl hastasını, küçükler gibi kabul ederek sorumlu tutmama yönündeki eğiliminin 13. yüzyıl başlarında tekrar canlandığını ve Orta Çağ İtalyan Ceza Hukukuna hâkim olduğunu ifade etmektedir. Manzini, Trattato di diritto pénate Italiano, C. II, Torino 1920 ‘den akt. ŞENSOY, “Cezai Mesuliyet”, s. 124.

94 6. 18. Yüzyıl Sonrası Ceza Hukuku

Aydınlanma felsefesinin etkisiyle akılcı yaklaşım, bilimsel bilginin yaygınlaşmasına ve klinik çalışmaların artmasına sebep olmuştur; uygulamalı bilimlerin önem kazanmasıyla cadılık, cin çarpması, kötü ruhların etkisinde olma gibi batıl inançlara dayanarak açıklanan akıl hastalığı kavramı, günah, kabahat, uğursuzluk olarak nitelendirilmek yerine hastalık olarak görülmeye başlanmıştır.274 Böylece o zamana kadar oldukça kötü şartlarda yaşamlarını sürdürmek durumunda bırakılan akıl hastaları, modern psikiyatrinin öncüsü kabul edilebilecek Philippe Pinel’in “Eğer insanlar eşit haklara sahipse zavallı akıl hastaları da hak sahibi olmalıdırlar. Onlar sevgi ve mantıklı bir hürriyet içinde yaşamalıdırlar.” sözleriyle ifade ettiği görüşlerinin etkisiyle, çeşitli alanlarda meydana gelen değişiklikler sayesinde zincirlerinden kurtulmuşlardır.275 Bu görüşlerin etkisiyle Belçika Ceza Kanunu, Alman Ceza Kanunu, 1810 tarihli Fransız Ceza Kanunu ve bazı diğer ceza kanunlarında, kapsamları değişiklik göstermekle birlikte akıl hastalığı olan kişilerin ceza sorumluluğuna ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.276

Bu dönemdeki tüm gelişmelere rağmen, akıl hastalarının sorumluluklarının kapsamı konusunda tıp dünyası ve hukuk dünyası arasında ciddi görüş ayrılıkları söz konusuydu. Hukukçular, tıpçıların aksine akıl hastalığının çok dar bir kapsamla sınırlanması gerektiği görüşündelerdi. Tıpçılar da akıl hastalıklarının birçok çeşidi olduğundan bahisle, bu kapsamın geniş tutulması gerektiği görüşündeydiler. Nitekim zamanla bu görüşün haklılığı tıp biliminin ilerlemesi sayesinde çeşitli yöntemlerle

274 Nil SARI ve diğerleri, Tıp Tarihi ve Tıp Etiği Ders Kitabı, İstanbul Üniversitesi Matbaası, İstanbul 2007, s. 63.

275 SARI ve diğerleri, s. 63; HAKERİ, s. 65.

276 HAKERİ, s. 65.

95 kanıtlanmış ve akıl hastalığı kavramı hukuk dünyasında da daha geniş bir kapsamla kendine yer bulmuştur.277

277 ŞENSOY, “Cezai Mesuliyet”, s. 126, 127.

96 İKİNCİ BÖLÜM

TÜRK CEZA KANUNUNDA AKIL HASTALIĞINA İLİŞKİN DÜZENLEMELER

I. 765 SAYILI TÜRK CEZA KANUNU ÖNCESİNDE VE DÖNEMİNDE AKIL HASTALIĞI

A. 765 SAYILI TÜRK CEZA KANUNU ÖNCESİ DÖNEM

Osmanlı’da 1858 tarihli Ceza Kanunu’nun yürürlüğe girmesine kadar olan süreçte, failin suçu işlediği anda akıl hastalığının olması durumunda failin sorumluluğu İslam Hukuku hükümleri çerçevesinde tespit edilmiştir.278 Kanun’un 41. maddesinde yer alan “Mücrimin bir cürmü hin-i irtikabında cinnet halinde279 bulunduğu sabit olur ise mücazat-ı kanuniyeden mafuv tutulur.” ifadesinden akıl hastalığının ceza verilmesine engel teşkil eden bir sebep olduğu ve akıl hastalığı olan kişilerin sorumluluklarının nasıl belirleneceğine kanunda yer verildiği kabul edilmektedir ancak düzenleme son derece sınırlıdır.280

278 TANER, s. 362; Ayşe NUHOĞLU, Ceza Hukukunda Emniyet Tedbirleri, Adil Yayınları, Ankara 1997, s. 46.

279 Kanunda yer alan cinnet hâli ifadesi, akıl hastalığının kapsamını daraltan bir ifade olması sebebiyle eleştirilmiştir. TANER, s. 363.

280 Said Nuri AKGÜNDÜZ, “Tanzimat Dönemi Osmanlı Ceza Hukukunun Kaynakları”, Abant İzzet Baysal Üniversitesi İlahiyat Dergisi, C. 4, S. 8, 2016, s. 10; Ahmet GÖKÇEN, Tanzimat Dönemi Osmanlı Ceza Kanunları ve Bu Kanunlardaki Ceza Müeyyideleri, Kendi Yayını, İstanbul 1989, s. 123.

97 B. 765 SAYILI TÜRK CEZA KANUNU DÖNEMİ

1858 tarihli Kanun’daki düzenlemenin akıl hastalığının kapsamını sınırlı tuttuğu tartışmaları; 765 sayılı TCK’da akıl hastalıklarının kapsamının geniş tutulmasının hedeflenerek maddede “ruhi zaaf” kavramının yer almasına neden olmuştur. Fakat “ruhi zaaf” kavramı da akıl hastalığının kapsamını gereğinden fazla genişlettiği eleştirisiyle karşılaşmış ve 1953 yılında Kanun düzenlemesinde bir değişikliğe gidilerek bu kavram yerine “akli maluliyet”281 ifadesi getirilmiştir.282 Sonrasında akli maluliyet ifadesinin iyileşmesi ve tedavisi mümkün olan akıl hastalıklarını da ifade edecek şekilde kullanımının yanlış olduğu düşüncesiyle, son olarak bu ifade de “akıl hastalığı” ifadesiyle değiştirilmiştir.283

281 Akli maluliyet kavramının devamlı bir durumu ifade ettiği ve zekâ gerilikleri ve bunama gibi durumlarda kullanılabileceğine ilişkin bkz. Mustafa ÖZKAN/ Hakan HAKERİ, “Ceza Hukuku ve Ruhsal Bozukluklar”, Kamu Hukuku Arşivi Dergisi, S. 2, 1998, s. 90.

Maluliyet kavramı, hastalık kavramından daha geniş olduğu ve bazı ateşli hastalık ya da zehirlenmelerden kaynaklı geçici delirme durumlarını da kapsayacağı için; bu kavramın kullanılması, sayılan durumlarda da akıl maluliyeti hükümlerinin uygulanabilmesinin önünü açmaktadır. EREM/ DANIŞMAN/ARTUK, s. 514.

282 TANER, s. 363.

283 ÜNVER, Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı, s. 111.

Bu değişik söz konusu 765 sayılı Kanun’un yalnızca 46. maddesinde uygulanmış, aynı kanunun 47. maddesinde akli maluliyet kavramı yer almaya devam etmiştir:

Mülga TCK m. 46: “Fiili işlediği zaman şuurunun veya harekatının serbestisini tamamen kaldıracak surette akıl hastalığına duçar olan kimseye ceza verilemez.”

m. 47: Fiili işlediği zaman şuurunun veya harekatının serbestisini ehemmiyetli derecede azaltacak surette akli maluliyete müptela olan kimseye verilecek ceza aşağıda yazılı şekilde indirilir.

98 Dönemin ceza hukuku doktrini tarafından, 765 sayılı TCK’da yer alan “akıl hastalığı” ve “akli maluliyet” kavramlarının ikisini de içerecek şekilde “akıl sakatlığı”

kavramının kullanıldığı dikkat çekmektedir.284 Yine başka yazarlarca hastalık sadece bir maluliyetin sonucunda ortaya çıkabileceği için akıl hastalığı ve akıl zayıflığı ve benzer durumları kapsayacak şekilde “akli maluliyet” kavramının kullanıldığı da görülmektedir.285

765 sayılı Kanun’da akıl hastalığı tam akıl hastalığı ve kısmi akıl hastalığı olarak düzenlenmiştir.

Kanun’un 46. maddesinde yer alan “Fiili işlediği zaman şuurunun veya harekatının serbestisini tamamen kaldıracak surette akıl hastalığına duçar olan kimseye ceza verilemez.” düzenlemesi, tam akıl hastalığı olarak ifade edilen durum söz konusu olduğunda ceza sorumluluğu olmayacağına ilişkindir. Bu kişilerin, ceza sorumluluğuna ilişkin belirleme yapıldıktan sonra maddenin devamında haklarında uygulanacak olan güvenlik tedbirlerine ve bu tedbirlerin nasıl uygulanacağına yer verilmiştir.286

284 ALACAKAPTAN, Suçun Unsurları, s. 131.

285 EREM, Adalet Psikolojisi, s. 104.

286 765 sayılı TCK m. 46: “Fiili işlediği zaman şuurunun veya harekatının serbestisini tamamen kaldıracak surette akıl hastalığına duçar olan kimseye ceza verilemez.

Ancak bu şahsın muhafaza ve tedavi altına alınmasına hazırlık tahkikatında Sulh Hakimi, ilk tahkikatta Sorgu Hakimi ve son tahkikatta vazifeli mahkeme tarafından karar verilir.

Muhafaza ve tedavi altında bulundurma müddeti şifaya kadar devam eder. Yalnız maznuna isnadolunan suç, ağır hapis cezasını müstelzim ise bu müddet bir seneden az olamaz.

Muhafaza ve tedavi altına alınan şahıs; muhafaza ve tedavinin icra kılındığı müessesesinin sıhhi heyetince, şifası tebeyyün ettiğine dair verilecek rapor üzerine aynı kazai mercice serbest bırakılır.

99 Buna ek olarak 47. maddede akıl hastalığı nedeniyle azalan isnat yeteneğine ilişkin kısmi akıl hastalığı düzenlemesi yer almaktadır. Bu maddede; “Fiili işlediği zaman şuurunun veya harekatının serbestisini ehemmiyetli derecede azaltacak surette akli maluliyete müptela olan kimseye verilecek ceza”ların “ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası yerine 15 seneden aşağı olmamak üzere hapis, müebbet ağır hapis yerine 10 seneden 15 seneye kadar hapis, amme hizmetlerinden müebbet memnuiyet yerine muvakkatı memnuiyet” cezalarına hükmedileceği ve “diğer cezaların da üçte birden yarıya kadar indirileceği” düzenlenmiştir.

Kanun koyucunun 47. maddede “failin algılama veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede etkilenmesi”ni aramasının sebebi, somut olayda karşılaşılan tüm ruhsal dengesizliklerin isnat yeteneğinin azalmasına sebebiyet vermeyeceğini vurgulamak isteğinden dolayıdır.287

Kanun’da kısmi akıl hastalığı olan kişiler bakımından cezada bir indirime gidilmiş fakat bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine ilişkin bir düzenleme yapılmamış olması eleştiri konusu olmuştur.288

Bu husustaki rapor ve kararda, hastalığın ve isnadolunan suçun mahiyeti gözönünde tutularak, içtimai emniyet bakımından şahsın tıbbi kontrola ve muayeneye tabi tutulup tutulmıyacağı, tutulacaksa müddet ve fasılası da gösterilir.

Tıbbi kontrol ve muayene; Cumhuriyet Müddeiumumilerince, kararda gösterilen müddet ve fasılalarda bu şahısların bulundukları mahalde yoksa en yakın salahiyetli mütehassısı olan hastane sıhhi heyetlerine sevk edilmeleri suretiyle temin olunur.

Bu tıbbi kontrol ve muayenede nüks arazı gösterenler hakim veya mahkeme karariyle yine muhafaza ve tedavi altına alınıp aynı muamelelere tabi tutulurlar.”

287 EREM/ DANIŞMAN/ ARTUK, s. 519.

288 ŞENSOY, “Ceza Mesuliyet”, s. 147 vd.; ÖNDER, Ceza Hukuku Dersleri, s. 286;

ÜNVER, Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı, s. 124.

100 5237 sayılı TCK’da da tam akıl hastalığı ve kısmi akıl hastalığı ayrımının kabul edilmiş olduğu görüşünde olan yazarlara289 karşın bazı yazarlar da mülga Kanun’da olduğundan farklı olarak TCK’nın bu ayrımı kabul etmediğini ifade etmektedirler.290 Akıl hastalığının tam ve kısmi olması gibi bir ayrım psikiyatri bilimi bakımından yerinde bir ayrım değildir. Akıl hastalığının kişinin davranışları üzerindeki etkisi tam veya kısmi olabilir.291

II. 5237 SAYILI TÜRK CEZA KANUNU’NDA AKIL HASTALIĞI

A. İSNAT YETENEĞİNİ KALDIRAN BİR NEDEN OLARAK AKIL HASTALIĞI (TCK M. 32/1)

1. Genel Olarak

Türk ceza hukukunda akıl hastalığının düzenlendiği TCK m. 32’de; ölçüt olarak zihinsel sağlık kriteri belirlenerek akıl hastalığı, isnat yeteneğini ortadan kaldıran veya azaltan bir neden olarak düzenlenmiştir.

TCK m. 32/1’de akıl hastalığının isnat yeteneğini kaldıracak nitelikte olması durumuna ilişkin bir düzenleme mevcuttur. Bu düzenlemeye göre; “akıl hastalığı

289 TOROSLU/ TOROSLU, s. 415; HAFIZOĞULLARI/ ÖZEN, s. 397, 398.

Doktrinde Kanun’un akıl hastalıklarına ilişkin düzenlemeleri; işlenmiş olan fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılamaya engel olan, fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğini önemli derecede azaltan ve davranışları yönlendirme yeteneği önemli derece olmamakla birlikte azaltan akıl hastalıkları olarak üçe ayırdığına ilişkin görüşler için bkz.

CENTEL/ ZAFER/ ÇAKMUT, s. 371; SOYASLAN, s. 422; Öztekin TOSUN, Suç Hukuku El Kitabı, Üniversiteliler Yayınevi, İstanbul 1979 s. 273.

290 ÖZGENÇ, s. 372; ARTUK/ GÖKÇEN/ YENİDÜNYA, s. 502.

291 YALÇIN/ KÖPRÜLÜ, s. 602.

101 nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye” ceza verilemeyecek ancak “bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine” hükmolunacaktır.

Madde metninden, akıl hastalığının varlığı durumunda TCK m. 32/1 hükmünün uygulanabilmesi için bulunması gereken şartlar çıkarılmaktadır. Bu şartlar; akıl hastalığının varlığı, akıl hastalığının suçun işlendiği anda bulunması, failin fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamama veya fiille ilgili davranışları yönlendirme yeteneğinde önemli ölçüde azalma ve nedensellik bağıdır.

2. Akıl Hastalığının Varlığı

TCK’da karma sistem benimsendiğinden 32. maddenin uygulanmasının söz konusu olabilmesi için ilk şart akıl hastalığının varlığıdır. TCK’da akıl hastalığı hususunda herhangi bir açıklama yer almadığı için, eğer bir durum psikiyatri bilimi açısından akıl hastalığı sayılıyorsa, hukuken de bu şekilde kabul edilebileceğine ilişkin görüşler mevcuttur.292 Söz konusu düzenlemeyle ilgili olarak ele alınması öncelikli olan durum daha önce de değinildiği üzere akıl hastalığı ifadesinin tercih edilmiş olmasıdır.

Akıl hastalığı ifadesinin, kişinin anlama ve isteme yeteneğine etki eden fakat tıp bilimi

292 ARTUK/ GÖKÇEN/ YENİDÜNYA, s. 498 vd.; CENTEL/ ZAFER/ ÇAKMUT, s.

370; ÖZBEK/ DOĞAN/ BACAKSIZ, s. 361.

Akıl hastalığı kavramının akıl ve zekâya ek olarak iradeyi de içeren tüm patolojik durumları kapsayacak şekilde geniş yorumlanması gerektiğini bu nedenle bu kavramın kullanılmasının herhangi bir sorun ya da eksiklik teşkil etmeyeceği yönünde görüşler için bkz. DÖNMEZER/ ERMAN, s. 208, 209; Ali PARLAR/ Muzaffer HATİPOĞLU, Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler, B. 3, Seçkin Yayınları, Ankara 2010, s.

599.

102 alanında akıl hastalığı olarak sayılmayan durumların olabilme ihtimallerini göz ardı eden bir nitelendirmeye sahip olduğuna ilişkin eleştiriler bulunmaktadır.293

Akıl hastalığı ifadesi yerine ruhsal bozukluk kavramının kullanılması önerisinde bulunan yazarlar mevcuttur.294 765 sayılı TCK’da akıl hastalığı ifadesi kullanımının yanında ilgili diğer maddede yer alan akli maluliyet ifadesi daha doğru bir kullanımdır.

Bu hususta uygulamada karşılaşılacak sorunlar düşünüldüğü zaman yapılması gereken;

akıl hastalığı ifadesi akli maluliyet gibi patolojik anlamda hastalık olarak kabul edilmese de kişinin isnat yeteneği üzerinde etkide bulunan durumların da akıl hastalığı olarak sayılması ya da madde metnindeki akıl hastalığı ifadesinin daha geniş bir kapsama sahip bir ifadeyle değiştirilmesi olacaktır.

Madde metninde sadece akıl hastalığı ifadesine yer verilerek bununla ilgili bir açıklama yapılmamasından anlaşılması gereken, hastalığın geçici ve sürekli, tedavisi mümkün ya da mümkün olup olmamasının herhangi bir önemi bulunmadığıdır.

293 ÜNVER, “YTCK’ da Kusurluluk”, s. 65.

294 Yener ÜNVER, “Psikiyatride Hasta Hakları”, Sağlık Hakkı, S. 3, 2007, s. 40;

BAYINDIR, Türk Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı, s.108, Hande ULUTÜRK, Türk Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı ve Akıl Hastalığının Kusur Yeteneğine Etkisi, Seçkin Yayınları, Ankara 2014, s. 50.

Aynı hususu düzenleyen İtalyan Ceza Kanunu akıl hastalığı kavramı yerine akıl hastalığın daha geniş bir kavram olan zihinsel bozukluk kavramını tercih etmiştir. Zihinsel bozukluğun kaynağı kaynağını açıklamak için de hastalık veya zayıflık ifadesi tercih edilmiştir. TOROSLU, İsnat Yeteneği, s. 130.

103 3. Akıl Hastalığının Suçun İşlendiği Anda Bulunması

İcrai hareketlerle işlenen suçlarda neticenin daha sonra ortaya çıkması ceza hukuku bakımından akıl hastalığıyla ilgili hükümler çerçevesinde herhangi bir değişiklik meydana getirmez.295 Aksi yönde görüşler296 mevcut olsa da aynı durum ihmali davranışlarla işlenen suçlar için de geçerlidir. Failin neticenin gerçekleştiği anda isnat yeteneğine sahip olup olmadığı değil, kendisinden yapması beklenen hareketi gerçekleştirme yükümlülüğünün mevcut olduğu anda isnat yeteneğine sahip olup olmadığı incelenmelidir.297

Ani suçlar söz konusu olduğunda, bu suçlarda hareketle netice eş zamanlı gerçekleştiği için suçun işlendiği anda kişinin akıl hastası olup olmadığının tespitinin özel bir anlamı bulunmamaktadır. Fakat kesintisiz suçlar söz konusu olduğu zaman ceza sorumluluğunun bulunmadığından bahsedilebilmesi için kesintinin meydana geldiği anda failin akıl hastalığı olup olmadığının tespiti gerekmektedir.298

Zincirleme suçlar söz konusu olduğunda, bu kapsamda yer alan suçların her biri aslında tek başına suç teşkil ettiğinden, failin işlediği zincirleme suçun tamamı açısından, suçu işlediği anda isnat yeteneğine sahip olmadığının söylenebilmesi için zincirleme suçu meydana getiren tüm suçların failin akıl hastalığının olduğu anda işlenmiş olması

295 ÖNDER, Ceza Hukuku Dersleri, s. 273.

296 BAYINDIR, Türk Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı, s. 109.

297 ÖNDER, Ceza Hukuku Dersleri, s. 273.

298 KOCA/ ÜZÜLMEZ, s. 327.

Kesintinin gerçekleşmesinden önce akıl hastalığının kişi üzerindeki etkisini kaybettiği durumda, fail hâlâ fiilin icrasını sürdürmüşse failin sorumluluğunun tam olduğu kabul edilir. EREM/ DANIŞMAN/ ARTUK, s. 518.

104 gerekir.299 Failin, zincirleme suçta yer alan suçlardan bazılarını işlerken isnat yeteneğinin olmadığı fakat zincirleme suçta yer alan diğer suçları işlerken isnat yeteneğinin olduğu bir durum söz konusu olduğunda, isnat yeteneği varken işlediği suçlar arasında zincirleme suç söz konusu olacaktır.

Akıl hastalıklarının türlerinde anlatıldığı üzere her akıl hastalığı süreklilik arz etmeyebilir. Çeşitli dönemlerin mevcut olduğu akıl hastalıkları ya da nöbetler şeklinde

Akıl hastalıklarının türlerinde anlatıldığı üzere her akıl hastalığı süreklilik arz etmeyebilir. Çeşitli dönemlerin mevcut olduğu akıl hastalıkları ya da nöbetler şeklinde