• Sonuç bulunamadı

C. İSNAT YETENEĞİNİN BULUNMASI GEREKEN ZAMAN

II. İSNAT YETENEĞİNİN SUÇ GENEL TEORİSİNDEKİ YERİ

Ceza hukukunda cezai sorumluluğun sübjektifleştirilmesi sürecinin sonucunda ortaya çıkan fiilin sübjektifliği ilkesi, bir suçun varlığından söz edilebilmesi için, failin tipe uygun ve ihlal edici nitelikte bir fiil gerçekleştirmesinin yetmediğini, buna ek olarak söz konusu fiilin psikolojik yönden de faile bağlanması gerektiğini ifade eder. Bu da suçu

93 ÜNVER, “Sebebinde Serbest”, s. 811; ÖNDER, s. 273-275; TOROSLU, İsnat Yeteneği, s. 90.

94 ÜNVER, “Sebebinde Serbest”, s. 811; Steven T. YANNOULIDIS, “Mental Illness, Rationality and Criminal Responsibility”, Sydney Law Review, C. 25, S. 2, 2003, s. 189- 221.

32 oluşturan fiille fail arasındaki psişik bağın, nedensellik bağının yanında aranacağı anlamına gelir.95

İsnat yeteneğinin suçun bir unsuru olup olmadığı hususu doktrinde tartışmalıdır.

Bu tartışmalar kusurluluğun hangi anlayışının kabul edildiğine göre temellendirilmekte ve isnat yeteneği ve suç arasındaki ilişki bu yönde ortaya konmaktadır.

B. İSNAT YETENEĞİ VE KUSURLULUK İLİŞKİSİ 1. Kusurluluk Kavramına İlişkin Temel Anlayışlar

Kusurluluk kavramına ilişkin anlayışlar genellikle iki görüş üzerinde yoğunlaşmıştır. Bunlar kusurluluğun psikolojik anlayışı ve kusurluluğun normatif anlayışıdır.

Kusurluluğun psikolojik anlayışı, kusurluluğu fail ve failin fiili arasındaki psikolojik bağ olarak tanımlar.96 Bu bağ, kast söz konusu olduğunda fiilin, taksir söz konusu olduğundaysa hareketin fail tarafından bilinmesi ve istenmesi olarak ortaya çıkar.97 Kusurluluğun esasını kast98 olarak belirleyen psikolojik anlayış, gerçekleştirdiği

95TOROSLU/ TOROSLU, s. 198; Türkân YALÇIN/ Timuçin KÖPRÜLÜ, Ceza Hukuku Genel Hükümler Uygulamalı Çalışmaları, B. 8, Savaş Yayınevi, Ankara 2020. s.

295; HAFIZOĞULLARI/ ÖZEN, s. 240.

96 HAFIZOĞULLARI/ ÖZEN, s. 243; İÇEL, s. 403; CENTEL/ ZAFER/ ÇAKMUT, s.

353.

97 Tahir TANER, Ceza Hukuku Umimi Kısım, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, İstanbul 1949, s. 323.

98 Psikolojik anlayışa göre kusurululuğun esas şekli kasttır ve kasıtlı suçlarda failin isteği toplum düzenine aykırılık teşkil eder. Suç, kanunun emrettiğine karşı gelmektir ve bu

33 hareketi bilen ve bunu isteyen failin kusurlu olduğu saptamasını yaparken, failin bu hareketi neden gerçekleştirdiğiyle ilgilenmez, faile yönelik bir kınamada bulunmaz.99

Kusurluluğun bu şekildeki anlayışına taksiri açıklamada eksik kaldığına dair eleştiriler getirilmiştir. Psikolojik anlayışın taksiri, özellikle basit taksiri açıklamada eksik kalmasının sebebi isteme kavramını temel almasıdır. Kusurluluğun psikolojik anlayışını savunanlar tarafından; isteme kavramı temelinde açıklanan kusurun esas hâlinin kast olduğu, taksirinse istisnai olarak ortaya çıkabileceği ifade edilmiştir.100 Kusurluluğun psikolojik anlayışına yöneltilen diğer bir eleştiri de kusurun sadece failin tipik fiili meydana getirdiğini bilmesiyle açıklanmasının hatalı olduğuna, bu görüşün kusurluluğun normatif anlayışı tarafından ortaya konan ödeve karşı gelme bilincini de içermesi gerektiğine ilişkindir.101

Kusurluluğun psikolojik anlayışının kast ve taksiri birlikte açıklamada yetersiz kalması üzerine ortaya çıkan normatif teoriye göre faille fiili arasındaki psikolojik bağ kusurluluğu açıklamak için yeterli değildir, bu nedenle kusurluluğu açıklama noktasında

karşı gelme sadece fail kanun tarafından yasaklanmış olanı istediği zaman tamdır. Kast ve taksir anlayışından bahsedilebilir.

99 CENTEL/ ZAFER/ ÇAKMUT, s. 354; HAFIZOĞULLARI/ ÖZEN, s. 242, 243.

Bu anlayışa göre failin kusurlu olması için davranışının zararlı kabul görmeyen veya haksız olduğunu bilmesi gerekmez, sadece bunu bilerek ve isteyerek gerçekleştirmiş olması yeterlidir. ARTUK/ GÖKÇEN/ YENİDÜNYA, s. 480.

100 DEMİRBAŞ, Ceza Hukuku Genel Hükümler, s. 364, ÖNDER, s. 292.

Psikolojik anlayışını savunan bazı yazarlardan da kastın psikolojik bir kavram olduğuna ilişkin herhangi bir çekinceleri olmasa da, psikolojik anlayışın kusurun tüm biçimlerini açıklamada yetersiz kalacağına ilişkin düşünenler mevcuttur. İÇEL, s. 405.

101 DÖNMEZER/ ERMAN, s. 223.

34 failin fiilinin belirlenen birtakım yükümlülüklere aykırı olmasını ifade eden102 ödeve aykırılık kavramından yararlanılmalıdır.103

Kusurluluk değerlendirmesinin temelini ödev normları teşkil etmektedir.104 Failin, kusurlu olması için başka şekilde davranma olanağı varken yükümlülüklerine105 aykırı davranmayı seçmesi ve kınanabilmesi gerekir.106

2. Kusurluluğun Ön Şartı Olarak İsnat Yeteneği

Geleneksel doktrin, kusurluluğun söz konusu olabilmesi için, failin isnat yeteneğine ve işlemiş olduğu fiilin sorumluluğunu alabilme erkine sahip olmasını aramaktadır.107 Bu görüşün sonucunda da isnat yeteneğine sahip olmayan kişinin işlediği

102 KOCA/ ÜZÜLMEZ, s. 300.

103 DÖNMEZER/ ERMAN, s. 220.

104 Tuğrul KATOĞLU, Ceza Hukukunda Hukuka Aykırılık, Seçkin Yayınları, Ankara 2003, s. 89.

105 Yükümlülükten kastedilen norma uygun davranma yükümlülüğüdür. Kusurluluğun normatif anlayışına göre kusurlu olmak, hukuka aykırı olan hareketin, hukuk normu veya davranış normu olması fark etmeksizin normun öngördüğü emir ve yasaklara rağmen gerçekleştirilmesidir. DÖNMEZER/ ERMAN, s. 220.

106 CENTEL/ ZAFER/ ÇAKMUT, s. 354, 355. Ceza hukukundan istenemezlik ilkesi çerçevesinde kınanabilirlikle ilgili açıklamalar için bkz. Zeki HAFIZOĞULLARI,

“Kusurluluğu Kaldıran Bir Neden Olarak Ceza Hukukunda İstenemezlik İlkesi”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 57, S. 3, 2008, s. 337- 369.

107 HAFIZOĞULLARI/ ÖZEN, s. 245.

Erem’e göre isnat yeteneğine sahip olmayan kişi suç işleyemez, çünkü isnat yeteneği, kanunda yer alan düzenlemelerin muhatabı olmaya ilişkin ehliyeti ifade eder. Kişilerin işledikleri suçlardan dolayı cezalandırılmalarının sebebi, kanunun emirlerine uyabilecekken uymamayı tercih etmeleridir. Kanun, emrini anlayamayacak olan

35 fiilin, cezalandırılması failin durumundan dolayı mümkün olmayan bir suç değil; kusurlu olmayan tipik bir fiil olduğu kanaatine ulaşılmıştır.108 Fail henüz akli yeterliliğe erişmemişse veya akıl hastalığı varsa, kastından veya taksirinden söz edilemeyeceği için bu görüşte isnat yeteneği kusurluluğun ön şartı olarak kabul edilir. İsnat yeteneğini kişinin kusurluluk kapasitesi olarak açıklayan bu görüşe göre belirli bir psikolojik olgunluğa ulaşmayan veya akli dengesi yerinde olmayan yani isnat yeteneğine sahip olmayan kişilerin kusurlu davranabilmesi mümkün değildir.109 Bu görüşün dayandığı temel nokta, failin kusurundan dolayı kınanması gerektiğidir. Çocukların ve akıl hastalığı olan kişilerin davranışları söz konusu kınama yargısına tabi olamayacağından bu kişilerde kusurlu bir irade görmek mümkün değildir.110

İsnat yeteneğini kusurluluğun ön şartı olarak bu şekilde açıklamalarının yanında, kusurluluğun kınanan bir hareket olduğundan yola çıkarak, isnat yeteneğine sahip olmayan kişilerin, kınanamayacakları için kusurlu da hareket edemeyeceklerini öne sürmüşlerdir.111

kimselere hitap etmez. Faruk EREM, Ümanist Doktrin Açısında Türk Ceza Hukuku, C.

I, B. 10, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınaları, Ankara 1973, s. 474.

108 TOROSLU/ TOROSLU, s. 204.

109 Kusurluluğun psikolojik anlayışını benimseyen v. Liszt isnat yeteneğini kusur yeteneği olarak adlandırır ve, suçu, hukuka aykırı, kusurlu ve ceza tehdidi altına alınan hareket şeklinde tanımlarken, kusur yeteneğini de kusurun ön şartı olarak tanımlar. İÇEL, s. 403.

110 Bu görüşe, ahlaki kusurla hukuki kusuru aynı görmesi hususunda yöneltilen eleştiriler ve TCK m. 4 doğrultusunda kişinin ahlaken kınanamasa dahi kusurlu olabileceğine ilişkin açıklamalar için bkz. HAFIZOĞULLARI/ ÖZEN, s. 245, TOROSLU/ TOROSLU, s.

205.

111 SOYASLAN, s. 410.

36 Bu yaklaşım isnat yeteneğine sahip olmayan kişilerin cezanın korkutucu etkisini anlayamayacak olmalarından ziyade, normu algılayamadıkları ve bu nedenle normun koyduğu yasağı anlayamayacakları için norma uygun bir şekilde davranmalarının da kendilerinden beklenemeyecek olduğunu savunur.112 Bu görüşe göre isnat yeteneği olmayan kişinin fiilin suç olduğunu anlaması mümkün olmayacağından kusurlu olması da mümkün değildir.

İsnat yeteneğini kusurluluğun ön şartı olarak değerlendiren başka bir görüşün dayanak noktası da isnat yeteneğine sahip olmayan kişilerin, hareketlerinin sahip olduğu toplumsal değer hakkında bir fikirleri olmayacağından kusurlu olamayacaklarıdır.113

Kast ve taksiri meydana getiren psişik duruma, küçüklerde ve akıl hastalarında da kolayca rastlanabileceği ve bir yaptırım türü olan ve uygulanmaları için kusur bulunması gereken güvenlik tedbirlerinin söz konusu kişilere uygulanabiliyor olması da bu görüşün gerçekçi olmadığını ortaya koyar. Failin cezalandırılamıyor olması, failin fiilinin suç olarak meydana gelmesinin önünde bir engel teşkil etmez.114 İsnat yeteneği kusurluluğun ön şartı sayıldığında bu kişiler için güvenlik tedbirine hükmedilebilmesi

112 DÖNMEZER, “Cezai Sorumluluğun Esası Bakımında Klasik Teori”, s. 69.

113 ÖNDER, s. 271; KOCA/ ÜZÜLMEZ, s. 301.

114 YALÇIN/ KÖPRÜLÜ, s. 296; TOROSLU/ TOROSLU, s. 205.

37 açıklanamayacağı gibi, bu görüşün kabulü meşru savunma115, haksız tahrik, iştirak gibi kurumların da açıklanmasında yetersiz kalacaktır.116

3. Kusurluluğun Unsuru Olarak İsnat Yeteneği

Doktrinde bazı yazarlar, isnat yeteneğini kusurluluktan bağımsız bir şekilde ele almanın mümkün olmadığını, bir eylemi bir kişiye atfedebilmek için bir takım belirli niteliklere sahip psişik bir ilişkinin aranması gerektiğini, isnat yeteneğini bir kenara bırakarak kusurluluğun açıklanamayacağını çünkü isnat yeteneğinin kusurluluğun bir unsuru olduğunu öne sürmüşlerdir.117

İsnat yeteneğini kusurluluğun bir unsuru olarak gören görüş, failin kendisine ceza verilebilmesi için sadece iradi bir şekilde hareket etmesi gerektiğini, iradi bir şekilde hareket etmenin de elverişli bir ortamın varlığına bağlı olduğunu savunur. Bu elverişli ortamı anlama ve isteme yeteneği olarak tanımlayan bu görüş, kendisine getirilen eleştirilere karşılık olarak; akıl hastalığı olan bir kişinin iradesi olabileceği söylense dahi

115 İsnat yeteneği kusurluluğun ön şartı olarak kabul edildiği zaman akıl hastalığı olan kişilerin eylemlerine karşı meşru savunma mümkün olamaycaktır. Saldırının akıl hastalığı olan bir kişiden gelmesi haksızlığı ortadan kaldırmaz, bu nedenle akıl hastalığı olan kişilerden gelen haksız saldırılara karşı meşru savunma mümkündür.

ALACAKAPTAN, Suçun Unsurları, s. 108.

116 Çok failli suçlarda failllerden birinde isnat yeteneğinin yokluğu hâlinde de suç var olur. İsnat yeteneği olmayan kişi de fail sayılır. Çok failli suçlarda isnat yeteneğinin yokluğunun sonuçları için bkz. Türkân YALÇIN SANCAR, Çok Failli Suçlar, Seçkin Yayıncılık, Ankara 1998, s. 123 vd.

117 İÇEL, s. 408. Alacakaptan’a göre, isnat yeteneği kusurluluğun dolayısıyla da suçun bir unsurudur. ALACAKAPTAN, Suçun Unsurları, s. 122, 123.

38 bu iradenin sağlıksız bir ortamda doğduğunu ve ceza hukukunda, kusurluluğun tayini açısından söz konusu iradenin değerlendirilmesinin yararsız olduğunu savunmuştur.118

4. Kusurluluktan Bağımsız Bir Kavram Olarak İsnat Yeteneği

İsnat yeteneğini kusurluluktan bağımsız bir kavram olarak ele alan bu görüş kusurluluğun psikolojik esasına dayanmaktadır. Bu görüşe göre isnat yeteneği, kusurluluktan ayrı bir şekilde ele alınır ve süjenin ceza müeyyidesine çarptırılabilmesi için sahip olması zorunlu bir özellik, failin bir niteliği olarak değerlendirilir. İsnat yeteneği kusurluluğa ilişkin değil, kişinin bir oluş biçimi, süjeye ilişkin bir nitelendirmedir. Bu görüşe göre isnat yeteneği suçla değil suçluyla ilgili olarak incelenmelidir.119

İsnat yeteneğine sahip olmayanların kusurlu olamayacağına yönelik anlayışın temelini, failin kusurluluğu belirlenirken bu belirlemenin ahlaki bir niteliğe sahip olması gerektiğine olan inanç teşkil eder. Değinildiği üzere hukuki kusur ve ahlaki kusur birbirinden farklı kavramlardır. Ahlaki kusurun bulunması için kurallar ve bu kuralların yüklediği ödevin bilincinde olmak zorunludur. Kanunu bilmemenin mazeret sayılmayacağına ilişkin kural bu zorunluluğu hukuki kusur yönünden kaldırır.120 Aynı

118 ALACAKAPTAN, Suçun Unsurları, s. 123, 124.

119 TOROSLU/ TOROSLU, s. 206; YALÇIN/ KÖPRÜLÜ, s.296; HAFIZOĞULLARI/

ÖZEN, s. 246; KATOĞLU, s. 117.

120 Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz kuralının isnat yeteneğine sahip olmayanların da kusurlu kabul edilebilecekleri anlamına gelmediğini, bu düzenlemenin ceza kanununda yer almanın nedeninin doğrudan doğruya ceza yasalarının herkese uygulanmasındaki kamu yararı olduğuna ilişkin görüş için bkz. ALACAKAPTAN, Suçun Unsurları, s. 123.

39 zamanda manevi unsur ve isnat yeteneği arasında bir ayrım yapılmasını zorunlu kılan diğer husus da güvenlik tedbirlerine ilişkindir. Birinin diğerinin ön şartı kabul edildiği durumda, isnat yeteneğine sahip olmayan kişide hiçbir koşulda manevi unsurun mevcut olmayacağı sonucuna ulaşmak gerekecektir; bu durumsa güvenlik tedbiri uygulanması gereken kişilerin işledikleri fiil bakımından kusurlu olup olmadıklarına bakılmaksızın, bu tedbirlere karar verilmesi, sonuç olarak da aslında bu tedbirlerin uygulanmaması gereken kişilere uygulanması sonucunu ortaya çıkaracaktır.121

Kusurluluk ve isnat yeteneği ilişkisi bakımından en isabetli olan görüşün bu görüş olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Çünkü kusurluluğun iradenin ödeve aykırı olacak şekildeki davranışı olarak tanımlanması ve bu doğrultuda fiil ile faili arasındaki iradeye ilişkin psişik unsurla açıklanması, isnat yeteneğine sahip olmayan kişilerin de kusurlu hareket edebilmelerinin mümkün olduğu anlamına gelecektir. Böyle bir kabul de bu kişilerin işledikleri fiillerin suç olarak kabul edilmesi gerektiği sonucuna götürecektir.

Böylece isnat yeteneğine etki eden nedenlere sahip olan küçük yaştakiler veya akıl hastalığı olan kişilerin eylemlerinin de suç teşkil ettiği kabul edilecek ve bu kişilere uygulanacak olan güvenlik tedbirlerinin niteliği ve işlevi de doğru bir biçimde ortaya konmuş olacaktır.

5. Fiil Üzerinde Hata ve İsnat Yeteneği

İsnat yeteneği ve kusurluluk ilişkisiyle ilgili olarak tartışılan başka bir husus da, isnat yeteneğine sahip olmayan kişilerin işledikleri fiillerle ilgili olarak kusurluluğu ve

121 TOROSLU, İsnat Yeteneği, s. 187; HAFIZOĞULALARI/ÖZEN, s. 245, 246; Yüksel ERSOY, Ceza Hukuku Genel Hükümler, İmaj Yayınları, Ankara 2002, s. 140.

40 buna bağlı olarak sorumluluğu ortadan kaldıran bir neden olan hataya ilişkin hükümlerden yararlandırılıp yararlandırılmayacakları meselesidir. Hata, en geniş tanımıyla, dış dünyaya ait olan bir şeyin gerçekte olduğu şekliyle değil, yanlış bir şekilde tanımlanmasına, bilinmesine sebebiyet veren zihinsel bir durumdur.122

Somut olayda isnat yeteneğine ilişkin araştırmanın, kusurluluğa ilişkin araştırmadan önce yapılması gerektiğini kabul eden görüş için, isnat yeteneğine sahip olmadığı kabul edilen kişinin sorumluluğunu belirlemek açısından herhangi bir inceleme yapılması anlamsız olacaktır.123

Somut olayda önce kusurluluğun araştırılacağını kabul eden görüşe göre, hata kusurluluğu kaldıran bir sebep olduğundan isnat yeteneğine sahip olmayan kişiler bakımından bu inceleme bir önem kazanacaktır ve belirli sonuçlar doğuracaktır. İsnat yeteneğini kusurluluğun ön şartı olarak kabul eden geleneksel anlayış açısından, isnat yeteneğine sahip olmayanlar için hatanın herhangi bir hukuki değeri yoktur.124

Çalışmanın önceki kısımlarında da açıklandığı üzere, isnat yeteneğine sahip olmayan kişiler de olanlar gibi ceza normunun muhatabıdır. Bu nedenle hataya yönelik

122 Devrim GÜNGÖR, Ceza Hukukunda Fiil Üzerinde Hata, Yetkin Yayınları, Ankara 2007, s. 23 vd.

Kural üzerinde hata, doğrudan ceza kanununun bilinmemesinden veya yanlış yorumlanmasından veya ceza kanunu dışında kalan ancak ceza kanunlarını ilgilendiren kanunların bilinmemesinden veya yanlış yorumlanmasından kaynaklanabilir. Kural üzerinde hatanın ceza kanunlarındanki yansıması olan “Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz.” düzenlemesiyle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. TOROSLU/ TOROSLU, s. 257- 264.

123 Hata ceza sorumluluğuna etki eden bir husus olduğundan, isnat yeteneğine sahip olmayan kişi zaten cezalandırılamayacağından bu kişinin hata düşüp düşmediğinin herhangi bir önemi yoktur. TOROSLU, İsnat Yeteneği, s. 198.

124 TOROSLU, İsnat Yeteneği, s. 199.

41 normların bu kişiler bakımından uygulanmasının önünde herhangi bir engel söz konusu değildir.

III. AKIL HASTALIĞI KAVRAMI VE AKIL HASTALIKLARININ SINIFLANDIRILMASI VE TÜRK CEZA HUKUKU UYGULAMASINDA SIKÇA KARŞILAŞILAN AKIL HASTALIKLARI

A. AKIL HASTALIĞI KAVRAMI

TCK m. 32’de yer alan akıl hastalığı kavramı, akıl ve hastalık gibi birçok alanda önemli tartışmalara konu olmuş iki kelimeden meydana gelmektedir. Akıl hastalığı kavramının neyi ifade ettiği, niteleyici bir kavram mı yoksa nicelik belirten bir kavram mı olduğu hususunda çeşitli tartışmalar yer almaktadır. Kanun metninde yer alan bu kavramın kapsamının ne olduğunun tespit edilmesi, normun uygulanma alanının sınırları hususunda da yol gösterici olacaktır.

Şunu belirtmek gerekir ki güncel psikiyatri bilimi hastalık yerine bozukluk kavramı odaklı çalışmayı tercih etmektedir ve bu eğilim International Statistical Classification of Diseases and Related Health Problems-11 (ICD-11) ve Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders-V (DSM–V) gibi uluslararası bir rehber niteliğinde olan kaynaklarda da görülmekte, kaynaklar akıl hastalığı yerine zihinsel bozukluk kavramını kullanmayı tercih etmektedirler. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yayınlanan ICD-10’de bozukluk kavramının tercih sebebini, hastalık ve

42 rahatsızlık gibi kavramların esasından kaynaklanan büyük sorunların engellenmesi amacıyla bu kavramların kullanılmasından kaçınılması olarak göstermiştir.125

Hastalık kavramı TCK tarafından, çoğu isnat yeteneğine etki eden fakat hastalık olarak kabul edilmeyen bozuklukların görmezden gelinmesi sonucuna götürmektedir ki bu durum da uygulamada çeşitli sorunların yaşanmasına sebebiyet vermektedir.

Bozukluklar hastalıklarda olduğu şekilde nedeni ve sonucu belirli durumlar değildir, başka şekilde ifade etmek gerekirse bozuklukların süreçleri ve nedensellikleri hakkında bir bilgi bulunmamaktadır. Bozukluklar nedensel olarak tespit edilebilir duruma geldikleri zaman ancak bu dönüşüm sonucunda hastalıktan bahsedilebilir.126

Açıklanan görüşler doğrultusunda akıl hastalığı kavramı yerine zihinsel bozukluk/

ruhsal bozukluk kavramının kullanılmasının pratik anlamda TCK ve karşılaştırmalı hukuk bakımından daha doğru olacağı kanaatinde olunmasına rağmen, TCK’da ilgili maddeler incelenirken terminolojiyi bozmamak adına akıl hastalığı kavramının kullanılması tercih edilecektir.

Akıl hastalığı kavramını açıklamadan önce akıl sağlığı tanımına değinilecek olursa; akıl sağlığı her bireyin sahip olduğu potansiyelini gerçekleştirdiği, hayatın olağan akışının getirdiği normal streslerle başa çıkabilme becerisine sahip olduğu, çalışmalarını

125 Bozukluk ifadesinin de aslında kesin bir ifade olmadığını fakat tanı kitabında çoğunlukla sıkıntıyla ya da kişisel fonksiyonların aksamasıyla ilişkilendirilen ve tıbben de tespit edilebilecek bir takım semptomun ya da davranışın varlığını ifade etmek amacıyla tercih edildiği ifade edilmiştir. WHO, The ICD-10 Classification of Mental and Behavioural Disorders, s. 11.

126 Tahir ÖZAKKAŞ, DSM, ICD Ruhsal Hastalık Sınıflandırılması: 11 BTP Eylül 2012 Ders Notları, Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları, İstanbul 2014, s. 9.

43 verimli bir şekilde yürütebildiği ve içinde bulunduğu topluma katkıda bulunabilecek bir durumda olduğu bir iyi olma durumunu ifade eder.127

Akıl hastalığının tanımlanabilmesi için manevi ve sosyal değerlerden daha ziyade, tıp biliminin ölçütlerinin kullanılması gerektiğine ilişkin görüş ağır basmaktadır. Bu görüşe göre; akıl hastalığı fizyolojik ve psikolojik işlevler göz önünde bulundurularak tanımı yapılması gereken bir kavramdır. Akıl hastalığını saptarken kullanılması gereken ölçüt sözü edilen fizyolojik ve psikolojik işlevlerin bütünlük içerisinde olması, normal sınırlar dahilinde düzenli bir şekilde çalışıp çalışmaması olarak belirlenmelidir. Akıl hastalığı normal psikolojik işlevlerin kişiye rahatsızlık verecek hâle gelmesi veya işlevlerin işlemeyecek kadar bozulması durumunda mevcuttur.128

Akıl hastalıkları kısaca duygu, düşünce, davranış veya bunların beraber ele alındığı durumlarda meydana gelen değişiklikleri içeren sağlık koşullarını ifade etmektedir.129

127https://www.who.int/news-room/facts-in-pictures/detail/mental-health#,(E.t.:

28.05.2021).

128 Cevdet AYKAN, Akıl Sağlığı ve Hastalığı, Başnur Matbaası, Ankara 1969 s. 51.

129https://www.psychiatry.org/patients-families/what-is-mental-illness, (E. t.: 28.05.2021).

44 B. AKIL HASTALIKLARININ SINIFLANDIRILMASI VE UYGULAMADA SIKÇA KARŞILAŞILAN AKIL HASTALIKLARI

1. Genel Olarak

Akıl hastalıklarının sınıflandırılmasının amacı hastalık nedenlerinin ortaya konması ve tedavi yöntemlerinin belirlenmesini bir sistematik içerisinde ele almaktır.130

Bu hususta yapılan çalışmaların temelini Emil Kraepelin tarafından, tanımlayıcı psikiyatri olarak adlandırılan bir yaklaşım çerçevesinde benzer özellikleri taşıyan hastalıkları tespit emek amacıyla yapılan çalışmalar oluşturur. Kraepelin, ruhsal ve duygusal rahatsızlıkları, çevresel etmenli ve tedavisi mümkün olan veya bünyeden kaynaklı ve tedavisi mümkün olmayan şeklinde tanımlar.131

II. Dünya Savaşı esnasında askeri psikiyatrların psikolojik belirtilerle çevresel etmenli zorlanmalar arasında mevcut bir ilişki olduğunu ortaya koymaları sonrasında tanımlayıcı psikiyatri anlayışına gösterilen ilgi azalmış; konan tanıdan bağımsız olarak işlev bozukluğuyla ilgili bir araştırma yaparak, ruhsal hastalık kavramının sınırlarını belirlenemez hâle getiren Adolf Meyer’in psikobiyoloji anlayışı ortaya çıkmış ve önem kazanmıştır.132

130 M. Orhan ÖZTÜRK/ N. Aylin ULUŞAHİN, Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, B. 14,

130 M. Orhan ÖZTÜRK/ N. Aylin ULUŞAHİN, Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, B. 14,