• Sonuç bulunamadı

B. AKIL HASTALIĞININ CEZA HUKUKUYLA İLİŞKİSİNİN TARİHSEL

5. Orta Çağ Dönemi

Orta Çağ Dönemi’nde diğer alanlarda olduğu gibi psikiyatri alanında da bir gerileme söz konusu olmuştur.271 Dönemin hayvanları, eşyaları suç faili kabul eden ve hatta ölüleri yargılayan anlayışının bir yansıması olarak Orta Çağ’da akıl hastalarının sorumsuzluğu kabul edilmemiştir.272 Skolastik düşüncenin etkisiyle, çok sayıda insan şeytanla ilişkisi olduğu iddiasıyla yakılmak suretiyle öldürülmüş, öldürülmeyenlerse zindanlarda tutularak, türlü işkencelere maruz bırakılmışlardır.273

270 Bu istisnai uygulamanın sebebi, dönemde hâkim olan “Akıl hastalığı bu hastalığı sahip kişinin kendi hatasından kaynaklanır.” anlayışıyla açıklanmaktadır. ŞENSOY, Cezai Mesuliyet, s. 120.

271 BAYINDIR, Türk Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı, s. 37.

272 ŞENSOY, “Ceza Hukuku Bakımından”, s. 471.

273 Aydın ANKAY, Ruh Sağlığı ve Davranış Bozuklukları, Nobel Yayınevi, İstanbul 2013, s. 18. Manzini, Roma Hukukunda akıl hastasını, küçükler gibi kabul ederek sorumlu tutmama yönündeki eğiliminin 13. yüzyıl başlarında tekrar canlandığını ve Orta Çağ İtalyan Ceza Hukukuna hâkim olduğunu ifade etmektedir. Manzini, Trattato di diritto pénate Italiano, C. II, Torino 1920 ‘den akt. ŞENSOY, “Cezai Mesuliyet”, s. 124.

94 6. 18. Yüzyıl Sonrası Ceza Hukuku

Aydınlanma felsefesinin etkisiyle akılcı yaklaşım, bilimsel bilginin yaygınlaşmasına ve klinik çalışmaların artmasına sebep olmuştur; uygulamalı bilimlerin önem kazanmasıyla cadılık, cin çarpması, kötü ruhların etkisinde olma gibi batıl inançlara dayanarak açıklanan akıl hastalığı kavramı, günah, kabahat, uğursuzluk olarak nitelendirilmek yerine hastalık olarak görülmeye başlanmıştır.274 Böylece o zamana kadar oldukça kötü şartlarda yaşamlarını sürdürmek durumunda bırakılan akıl hastaları, modern psikiyatrinin öncüsü kabul edilebilecek Philippe Pinel’in “Eğer insanlar eşit haklara sahipse zavallı akıl hastaları da hak sahibi olmalıdırlar. Onlar sevgi ve mantıklı bir hürriyet içinde yaşamalıdırlar.” sözleriyle ifade ettiği görüşlerinin etkisiyle, çeşitli alanlarda meydana gelen değişiklikler sayesinde zincirlerinden kurtulmuşlardır.275 Bu görüşlerin etkisiyle Belçika Ceza Kanunu, Alman Ceza Kanunu, 1810 tarihli Fransız Ceza Kanunu ve bazı diğer ceza kanunlarında, kapsamları değişiklik göstermekle birlikte akıl hastalığı olan kişilerin ceza sorumluluğuna ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.276

Bu dönemdeki tüm gelişmelere rağmen, akıl hastalarının sorumluluklarının kapsamı konusunda tıp dünyası ve hukuk dünyası arasında ciddi görüş ayrılıkları söz konusuydu. Hukukçular, tıpçıların aksine akıl hastalığının çok dar bir kapsamla sınırlanması gerektiği görüşündelerdi. Tıpçılar da akıl hastalıklarının birçok çeşidi olduğundan bahisle, bu kapsamın geniş tutulması gerektiği görüşündeydiler. Nitekim zamanla bu görüşün haklılığı tıp biliminin ilerlemesi sayesinde çeşitli yöntemlerle

274 Nil SARI ve diğerleri, Tıp Tarihi ve Tıp Etiği Ders Kitabı, İstanbul Üniversitesi Matbaası, İstanbul 2007, s. 63.

275 SARI ve diğerleri, s. 63; HAKERİ, s. 65.

276 HAKERİ, s. 65.

95 kanıtlanmış ve akıl hastalığı kavramı hukuk dünyasında da daha geniş bir kapsamla kendine yer bulmuştur.277

277 ŞENSOY, “Cezai Mesuliyet”, s. 126, 127.

96 İKİNCİ BÖLÜM

TÜRK CEZA KANUNUNDA AKIL HASTALIĞINA İLİŞKİN DÜZENLEMELER

I. 765 SAYILI TÜRK CEZA KANUNU ÖNCESİNDE VE DÖNEMİNDE AKIL HASTALIĞI

A. 765 SAYILI TÜRK CEZA KANUNU ÖNCESİ DÖNEM

Osmanlı’da 1858 tarihli Ceza Kanunu’nun yürürlüğe girmesine kadar olan süreçte, failin suçu işlediği anda akıl hastalığının olması durumunda failin sorumluluğu İslam Hukuku hükümleri çerçevesinde tespit edilmiştir.278 Kanun’un 41. maddesinde yer alan “Mücrimin bir cürmü hin-i irtikabında cinnet halinde279 bulunduğu sabit olur ise mücazat-ı kanuniyeden mafuv tutulur.” ifadesinden akıl hastalığının ceza verilmesine engel teşkil eden bir sebep olduğu ve akıl hastalığı olan kişilerin sorumluluklarının nasıl belirleneceğine kanunda yer verildiği kabul edilmektedir ancak düzenleme son derece sınırlıdır.280

278 TANER, s. 362; Ayşe NUHOĞLU, Ceza Hukukunda Emniyet Tedbirleri, Adil Yayınları, Ankara 1997, s. 46.

279 Kanunda yer alan cinnet hâli ifadesi, akıl hastalığının kapsamını daraltan bir ifade olması sebebiyle eleştirilmiştir. TANER, s. 363.

280 Said Nuri AKGÜNDÜZ, “Tanzimat Dönemi Osmanlı Ceza Hukukunun Kaynakları”, Abant İzzet Baysal Üniversitesi İlahiyat Dergisi, C. 4, S. 8, 2016, s. 10; Ahmet GÖKÇEN, Tanzimat Dönemi Osmanlı Ceza Kanunları ve Bu Kanunlardaki Ceza Müeyyideleri, Kendi Yayını, İstanbul 1989, s. 123.

97 B. 765 SAYILI TÜRK CEZA KANUNU DÖNEMİ

1858 tarihli Kanun’daki düzenlemenin akıl hastalığının kapsamını sınırlı tuttuğu tartışmaları; 765 sayılı TCK’da akıl hastalıklarının kapsamının geniş tutulmasının hedeflenerek maddede “ruhi zaaf” kavramının yer almasına neden olmuştur. Fakat “ruhi zaaf” kavramı da akıl hastalığının kapsamını gereğinden fazla genişlettiği eleştirisiyle karşılaşmış ve 1953 yılında Kanun düzenlemesinde bir değişikliğe gidilerek bu kavram yerine “akli maluliyet”281 ifadesi getirilmiştir.282 Sonrasında akli maluliyet ifadesinin iyileşmesi ve tedavisi mümkün olan akıl hastalıklarını da ifade edecek şekilde kullanımının yanlış olduğu düşüncesiyle, son olarak bu ifade de “akıl hastalığı” ifadesiyle değiştirilmiştir.283

281 Akli maluliyet kavramının devamlı bir durumu ifade ettiği ve zekâ gerilikleri ve bunama gibi durumlarda kullanılabileceğine ilişkin bkz. Mustafa ÖZKAN/ Hakan HAKERİ, “Ceza Hukuku ve Ruhsal Bozukluklar”, Kamu Hukuku Arşivi Dergisi, S. 2, 1998, s. 90.

Maluliyet kavramı, hastalık kavramından daha geniş olduğu ve bazı ateşli hastalık ya da zehirlenmelerden kaynaklı geçici delirme durumlarını da kapsayacağı için; bu kavramın kullanılması, sayılan durumlarda da akıl maluliyeti hükümlerinin uygulanabilmesinin önünü açmaktadır. EREM/ DANIŞMAN/ARTUK, s. 514.

282 TANER, s. 363.

283 ÜNVER, Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı, s. 111.

Bu değişik söz konusu 765 sayılı Kanun’un yalnızca 46. maddesinde uygulanmış, aynı kanunun 47. maddesinde akli maluliyet kavramı yer almaya devam etmiştir:

Mülga TCK m. 46: “Fiili işlediği zaman şuurunun veya harekatının serbestisini tamamen kaldıracak surette akıl hastalığına duçar olan kimseye ceza verilemez.”

m. 47: Fiili işlediği zaman şuurunun veya harekatının serbestisini ehemmiyetli derecede azaltacak surette akli maluliyete müptela olan kimseye verilecek ceza aşağıda yazılı şekilde indirilir.

98 Dönemin ceza hukuku doktrini tarafından, 765 sayılı TCK’da yer alan “akıl hastalığı” ve “akli maluliyet” kavramlarının ikisini de içerecek şekilde “akıl sakatlığı”

kavramının kullanıldığı dikkat çekmektedir.284 Yine başka yazarlarca hastalık sadece bir maluliyetin sonucunda ortaya çıkabileceği için akıl hastalığı ve akıl zayıflığı ve benzer durumları kapsayacak şekilde “akli maluliyet” kavramının kullanıldığı da görülmektedir.285

765 sayılı Kanun’da akıl hastalığı tam akıl hastalığı ve kısmi akıl hastalığı olarak düzenlenmiştir.

Kanun’un 46. maddesinde yer alan “Fiili işlediği zaman şuurunun veya harekatının serbestisini tamamen kaldıracak surette akıl hastalığına duçar olan kimseye ceza verilemez.” düzenlemesi, tam akıl hastalığı olarak ifade edilen durum söz konusu olduğunda ceza sorumluluğu olmayacağına ilişkindir. Bu kişilerin, ceza sorumluluğuna ilişkin belirleme yapıldıktan sonra maddenin devamında haklarında uygulanacak olan güvenlik tedbirlerine ve bu tedbirlerin nasıl uygulanacağına yer verilmiştir.286

284 ALACAKAPTAN, Suçun Unsurları, s. 131.

285 EREM, Adalet Psikolojisi, s. 104.

286 765 sayılı TCK m. 46: “Fiili işlediği zaman şuurunun veya harekatının serbestisini tamamen kaldıracak surette akıl hastalığına duçar olan kimseye ceza verilemez.

Ancak bu şahsın muhafaza ve tedavi altına alınmasına hazırlık tahkikatında Sulh Hakimi, ilk tahkikatta Sorgu Hakimi ve son tahkikatta vazifeli mahkeme tarafından karar verilir.

Muhafaza ve tedavi altında bulundurma müddeti şifaya kadar devam eder. Yalnız maznuna isnadolunan suç, ağır hapis cezasını müstelzim ise bu müddet bir seneden az olamaz.

Muhafaza ve tedavi altına alınan şahıs; muhafaza ve tedavinin icra kılındığı müessesesinin sıhhi heyetince, şifası tebeyyün ettiğine dair verilecek rapor üzerine aynı kazai mercice serbest bırakılır.

99 Buna ek olarak 47. maddede akıl hastalığı nedeniyle azalan isnat yeteneğine ilişkin kısmi akıl hastalığı düzenlemesi yer almaktadır. Bu maddede; “Fiili işlediği zaman şuurunun veya harekatının serbestisini ehemmiyetli derecede azaltacak surette akli maluliyete müptela olan kimseye verilecek ceza”ların “ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası yerine 15 seneden aşağı olmamak üzere hapis, müebbet ağır hapis yerine 10 seneden 15 seneye kadar hapis, amme hizmetlerinden müebbet memnuiyet yerine muvakkatı memnuiyet” cezalarına hükmedileceği ve “diğer cezaların da üçte birden yarıya kadar indirileceği” düzenlenmiştir.

Kanun koyucunun 47. maddede “failin algılama veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede etkilenmesi”ni aramasının sebebi, somut olayda karşılaşılan tüm ruhsal dengesizliklerin isnat yeteneğinin azalmasına sebebiyet vermeyeceğini vurgulamak isteğinden dolayıdır.287

Kanun’da kısmi akıl hastalığı olan kişiler bakımından cezada bir indirime gidilmiş fakat bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine ilişkin bir düzenleme yapılmamış olması eleştiri konusu olmuştur.288

Bu husustaki rapor ve kararda, hastalığın ve isnadolunan suçun mahiyeti gözönünde tutularak, içtimai emniyet bakımından şahsın tıbbi kontrola ve muayeneye tabi tutulup tutulmıyacağı, tutulacaksa müddet ve fasılası da gösterilir.

Tıbbi kontrol ve muayene; Cumhuriyet Müddeiumumilerince, kararda gösterilen müddet ve fasılalarda bu şahısların bulundukları mahalde yoksa en yakın salahiyetli mütehassısı olan hastane sıhhi heyetlerine sevk edilmeleri suretiyle temin olunur.

Bu tıbbi kontrol ve muayenede nüks arazı gösterenler hakim veya mahkeme karariyle yine muhafaza ve tedavi altına alınıp aynı muamelelere tabi tutulurlar.”

287 EREM/ DANIŞMAN/ ARTUK, s. 519.

288 ŞENSOY, “Ceza Mesuliyet”, s. 147 vd.; ÖNDER, Ceza Hukuku Dersleri, s. 286;

ÜNVER, Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı, s. 124.

100 5237 sayılı TCK’da da tam akıl hastalığı ve kısmi akıl hastalığı ayrımının kabul edilmiş olduğu görüşünde olan yazarlara289 karşın bazı yazarlar da mülga Kanun’da olduğundan farklı olarak TCK’nın bu ayrımı kabul etmediğini ifade etmektedirler.290 Akıl hastalığının tam ve kısmi olması gibi bir ayrım psikiyatri bilimi bakımından yerinde bir ayrım değildir. Akıl hastalığının kişinin davranışları üzerindeki etkisi tam veya kısmi olabilir.291