• Sonuç bulunamadı

A. İSNAT YETENEĞİNİ KALDIRAN BİR NEDEN OLARAK AKIL

2. Akıl Hastalığının Varlığı

TCK’da karma sistem benimsendiğinden 32. maddenin uygulanmasının söz konusu olabilmesi için ilk şart akıl hastalığının varlığıdır. TCK’da akıl hastalığı hususunda herhangi bir açıklama yer almadığı için, eğer bir durum psikiyatri bilimi açısından akıl hastalığı sayılıyorsa, hukuken de bu şekilde kabul edilebileceğine ilişkin görüşler mevcuttur.292 Söz konusu düzenlemeyle ilgili olarak ele alınması öncelikli olan durum daha önce de değinildiği üzere akıl hastalığı ifadesinin tercih edilmiş olmasıdır.

Akıl hastalığı ifadesinin, kişinin anlama ve isteme yeteneğine etki eden fakat tıp bilimi

292 ARTUK/ GÖKÇEN/ YENİDÜNYA, s. 498 vd.; CENTEL/ ZAFER/ ÇAKMUT, s.

370; ÖZBEK/ DOĞAN/ BACAKSIZ, s. 361.

Akıl hastalığı kavramının akıl ve zekâya ek olarak iradeyi de içeren tüm patolojik durumları kapsayacak şekilde geniş yorumlanması gerektiğini bu nedenle bu kavramın kullanılmasının herhangi bir sorun ya da eksiklik teşkil etmeyeceği yönünde görüşler için bkz. DÖNMEZER/ ERMAN, s. 208, 209; Ali PARLAR/ Muzaffer HATİPOĞLU, Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler, B. 3, Seçkin Yayınları, Ankara 2010, s.

599.

102 alanında akıl hastalığı olarak sayılmayan durumların olabilme ihtimallerini göz ardı eden bir nitelendirmeye sahip olduğuna ilişkin eleştiriler bulunmaktadır.293

Akıl hastalığı ifadesi yerine ruhsal bozukluk kavramının kullanılması önerisinde bulunan yazarlar mevcuttur.294 765 sayılı TCK’da akıl hastalığı ifadesi kullanımının yanında ilgili diğer maddede yer alan akli maluliyet ifadesi daha doğru bir kullanımdır.

Bu hususta uygulamada karşılaşılacak sorunlar düşünüldüğü zaman yapılması gereken;

akıl hastalığı ifadesi akli maluliyet gibi patolojik anlamda hastalık olarak kabul edilmese de kişinin isnat yeteneği üzerinde etkide bulunan durumların da akıl hastalığı olarak sayılması ya da madde metnindeki akıl hastalığı ifadesinin daha geniş bir kapsama sahip bir ifadeyle değiştirilmesi olacaktır.

Madde metninde sadece akıl hastalığı ifadesine yer verilerek bununla ilgili bir açıklama yapılmamasından anlaşılması gereken, hastalığın geçici ve sürekli, tedavisi mümkün ya da mümkün olup olmamasının herhangi bir önemi bulunmadığıdır.

293 ÜNVER, “YTCK’ da Kusurluluk”, s. 65.

294 Yener ÜNVER, “Psikiyatride Hasta Hakları”, Sağlık Hakkı, S. 3, 2007, s. 40;

BAYINDIR, Türk Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı, s.108, Hande ULUTÜRK, Türk Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı ve Akıl Hastalığının Kusur Yeteneğine Etkisi, Seçkin Yayınları, Ankara 2014, s. 50.

Aynı hususu düzenleyen İtalyan Ceza Kanunu akıl hastalığı kavramı yerine akıl hastalığın daha geniş bir kavram olan zihinsel bozukluk kavramını tercih etmiştir. Zihinsel bozukluğun kaynağı kaynağını açıklamak için de hastalık veya zayıflık ifadesi tercih edilmiştir. TOROSLU, İsnat Yeteneği, s. 130.

103 3. Akıl Hastalığının Suçun İşlendiği Anda Bulunması

İcrai hareketlerle işlenen suçlarda neticenin daha sonra ortaya çıkması ceza hukuku bakımından akıl hastalığıyla ilgili hükümler çerçevesinde herhangi bir değişiklik meydana getirmez.295 Aksi yönde görüşler296 mevcut olsa da aynı durum ihmali davranışlarla işlenen suçlar için de geçerlidir. Failin neticenin gerçekleştiği anda isnat yeteneğine sahip olup olmadığı değil, kendisinden yapması beklenen hareketi gerçekleştirme yükümlülüğünün mevcut olduğu anda isnat yeteneğine sahip olup olmadığı incelenmelidir.297

Ani suçlar söz konusu olduğunda, bu suçlarda hareketle netice eş zamanlı gerçekleştiği için suçun işlendiği anda kişinin akıl hastası olup olmadığının tespitinin özel bir anlamı bulunmamaktadır. Fakat kesintisiz suçlar söz konusu olduğu zaman ceza sorumluluğunun bulunmadığından bahsedilebilmesi için kesintinin meydana geldiği anda failin akıl hastalığı olup olmadığının tespiti gerekmektedir.298

Zincirleme suçlar söz konusu olduğunda, bu kapsamda yer alan suçların her biri aslında tek başına suç teşkil ettiğinden, failin işlediği zincirleme suçun tamamı açısından, suçu işlediği anda isnat yeteneğine sahip olmadığının söylenebilmesi için zincirleme suçu meydana getiren tüm suçların failin akıl hastalığının olduğu anda işlenmiş olması

295 ÖNDER, Ceza Hukuku Dersleri, s. 273.

296 BAYINDIR, Türk Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı, s. 109.

297 ÖNDER, Ceza Hukuku Dersleri, s. 273.

298 KOCA/ ÜZÜLMEZ, s. 327.

Kesintinin gerçekleşmesinden önce akıl hastalığının kişi üzerindeki etkisini kaybettiği durumda, fail hâlâ fiilin icrasını sürdürmüşse failin sorumluluğunun tam olduğu kabul edilir. EREM/ DANIŞMAN/ ARTUK, s. 518.

104 gerekir.299 Failin, zincirleme suçta yer alan suçlardan bazılarını işlerken isnat yeteneğinin olmadığı fakat zincirleme suçta yer alan diğer suçları işlerken isnat yeteneğinin olduğu bir durum söz konusu olduğunda, isnat yeteneği varken işlediği suçlar arasında zincirleme suç söz konusu olacaktır.

Akıl hastalıklarının türlerinde anlatıldığı üzere her akıl hastalığı süreklilik arz etmeyebilir. Çeşitli dönemlerin mevcut olduğu akıl hastalıkları ya da nöbetler şeklinde ortaya çıkan akıl hastalıklarının, suçun işlendiği anda kişide mevcut olup olmadığının tespiti hususu sorunludur. Kişinin nöbet durumunda olmasının tespitinin zor olduğu kadar, nöbet durumunda olmadığında isnat yeteneğinin tam olduğunu iddia etmek de bir o kadar zor ve hatta sakıncalıdır.300 Failin fiili işlediği anda sahip olduğu akıl hastalığının etkisi altında olup olmadığı belirlenemiyorsa şüpheden sanığın yararlanacağına (in dubio pro reo) ilişkin ilkenin gereği olarak, failin ceza sorumluluğunun olmadığının kabul edilmesi gerekir.301

4. Fiilin Hukuki Anlam ve Sonuçlarını Algılayamama veya Fiille İlgili Davranışları Yönlendirme Yeteneğinde Önemli Ölçüde Azalma

Akıl hastalığının olması sebebiyle kişiye ceza verilmemesinin nedeni, kişinin akıl hastalığının fiili işlediği anda bulunması ve buna ek olarak hastalığın isnat yeteneğini ortadan kaldırması veya fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinde önemli ölçüde

299 CENTEL/ ZAFER/ ÇAKMUT, s. 418.

300 BAYINDIR, Türk Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı, s. 109.

301 Ayhan ÖNDER, “Alman Ceza Hukukunda Akıl Hastası Suçlular Hakkında Alınacak Tedbirin Şartları ve Usulü”, Ankara Barosu Dergisi, S. 3, 1960, s. 75.

105 azalma meydana getirmiş olmasıdır. Bu yüzden isnat yeteneği üzerinde etkili olmayan bir akıl hastalığının bu yeteneği ortadan kaldırması veya azaltması söz konusu değildir.302

Akıl hastalığının failin, somut olayda algılama veya davranışlarını yönlendirme yeteneği üzerinde etkisi her olay için özel olarak incelenmelidir. Söz konusu yetenekler üzerinde istisnası olmaksızın her zaman etkili olan ve bu yetenekler üzerinde asla etkisinin bulunmayacağı söylenebilecek bir akıl hastalığı yoktur. Şizofreni tanısı konmuş kişilerin hiçbir koşulda ceza sorumluluğunun bulunmadığına ilişkin bir yargı ya da akıl hastalığı olan kişiler arasında sadece kişilik bozukluğu tanısına sahip kişilerin ceza sorumluluğu olabileceği gibi kesin yargılar gerçekçi değildir.303 Kleptomani teşhisi konmuş bir kişinin işlediği yaralama, öldürme gibi suçlarda, akıl hastalığının fiili üzerinde bir etkisi olduğu söylenemeyeceği304 gibi, işlediği her hırsızlık suçunda da akıl hastalığından dolayı ceza sorumluluğu yoktur denilemeyecektir.

Kleptomani tanısı konmuş bir kişinin değersiz ve parlak bir nesne çaldığı bir olay söz konusuysa, sahip olduğu akıl hastalığından dolayı ceza sorumluluğunun olmadığı kanaatine varılacaktır fakat mücevher çalıyor ve bunu da satıyorsa gerçekleştirmiş olduğu suçtan sorumlu olacaktır.305

302 TOROSLU/ TOROSLU, s. 414- 416; HAFIZOĞULLARI/ ÖZEN, s. 398, 399;

ÖZGENÇ, s. 371, 372; CENTEL/ ZAFER/ ÇAKMUT, s. 376.

303 Fatih ÖNCÜ/ Mustafa SERCAN, “Ceza Hukukunda Adli Psikiyatri”, Adli Psikiyatri Uygulama Kılavuzu (Ed.: Mustafa SERCAN), B. 1, Türkiye Psikiyatri Derneği Yayınları, Anlara 2007, s. 48.

304 YALÇIN/ KÖPRÜLÜ, s. 602.

305 ÖNCÜ/ SERCAN, s. 48.

106 Madde metninde yer alan “Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez.” ifadesinde yer alan “veya” bağlacı söz konusu iki durumdan birinin varlığının isnat yeteneğini ortadan kaldırmak için tek başına yeterli olduğu anlamına gelecek şekilde bilinçli olarak tercih edilmiştir.306

Kanun’un, fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını anlama yeteneği ve davranışlarını yönlendirme yeteneği arasında yaptığı ayrımın ikna edici olduğunu söylemek mümkün değildir. Akıl hastalığından dolayı failin ceza sorumluluğu olmaması için anlama yeteneği bakımından işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamaması aranmış buna karşılık isteme yeteneği bakımından fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmış olması yeterli görülmüştür.307

5. Nedensellik Bağı

TCK m. 32, failin akıl hastalığının algılama veya davranışlarını yönlendirme yeteneği üzerinde etkili olması durumunda uygulanacaktır. Kişinin davranışlarını yönlendirme ve algılama yeteneğindeki azalmanın akıl hastalığından başka bir sebepten

306 ÖZGENÇ, s. 415; BAYINDIR, Türk Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı, s. 112.

307 TOROSLU/ TOROSLU, s. 415; Kanun metninde yer alan “davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmış” olan kişi ifade yerine, “davranışlarını yönlendirme yeteneğini tamamen kaybetmiş” ifadesinin kullanılmasına ilişkin öneri için bkz. HAFIZOĞULLARI/ ÖZEN, s. 397, 400.

107 dolayı meydana geldiği durumlarda TCK m. 34’te yer alan geçici nedenlere yönelik hükümlerin uygulanması söz konusu olabilecektir.308

B. İSNAT YETENEĞİNİ AZALTAN BİR NEDEN OLARAK AKIL HASTALIĞI (TCK M. 32/2)

TCK m. 32/2’de, “Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan” kişinin cezasında indirime gidileceği düzenlenmiştir.

Bu düzenlemeden dolayı 5237 sayılı Kanun’da da mülga Ceza Kanunu’nda olduğu gibi tam akıl hastalığı-kısmi akıl hastalığı anlayışının benimsenmiş olduğu görüşünde olan yazarlar olsa da aslında, TCK’nın da mülga Kanun’la aynı şekilde hastalığın isnat yeteneğini kaldırmasına veya azaltmasına göre bir ayrıma gittiği doğrudur. Fakat terminoloji açısından bu ayrımı tam isnat yeteneği- kısmi isnat yeteneği olarak adlandırmak daha doğru olacaktır.309

İsnat yeteneğini azaltan akıl hastalıkları açısından ele alınan düzenlemede sadece isteme yeteneğinden söz edilerek anlama yeteneğinin dikkate alınmamış olmasının açıklanması mümkün değildir. Madde metninin ele alınış şeklinden çıkan sonuç; bir kişinin sadece anlama yeteneği azalmışsa bu kişinin cezasında herhangi bir indirime gidilmeyeceğidir. Buna ek olarak isteme yeteneği açısından birinci fıkrada belirtilen derecede olmamakla birlikte ifadesinin, önemli derecede azalma gibi belirsiz bir ifadeden

308 İÇEL, s. 418.

309 TOROSLU, İsnat Yeteneği, s. 131.

108 yola çıkılarak nasıl tespit edilebileceğinin ve bu iki ifade arasındaki farkın belirsiz olması da uygulamada çeşitli sorunlara sebep olmaktadır.310

Fıkranın devamında cezalarda indirim hususunda ağırlaşmış müebbet hapis cezasının yirmi beş yıla, müebbet hapis cezasının yirmi yıla indirileceği düzenlenerek hâkime bu hususta herhangi bir takdir yetkisi tanınmamıştır. Fakat diğer hâllerde verilecek cezanın altıda birden fazla olmamak üzere indirilebileceğine ilişkin ifadeyle hâkime takdir yetkisi tanınmıştır.311

Kişinin akıl hastalığının isnat yeteneği üzerindeki etkisine karar verecek olanlar;

Yargıtay’ın da benimsediği üzere, hazırladıkları raporda failin içinde bulunduğu psikolojik duruma ve bu durumun failin isnat yeteneği üzerindeki etkisinin ne olduğuna ilişkin bilgilere yer verecek olan uzman bilirkişilerdir. 312

310 TOROSLU/ TOROSLU, s. 415, 416; HAFIZOĞULLARI/ ÖZEN, s. 419.

Söz konusu iki fıkra arasındaki farkın tam olarak ne olduğuna ilişkin bir açıklama bulunmadığı bu nedenle bu hususun Kanun’dan çıkarılması gerektiğiyle ilgili bkz.

ÜNVER, “Psikiyatride Hasta Hakları”, s. 40.

311 İndirim miktarı belirlenirken akıl hastalığının derecesi ve bu hastalığın failin davranışları üzerindeki etkisine bakılacaktır. Yargıtay 1. Ceza Dairesi, E. 1995/4047, K. 1996/371, T. 13.02.1996 kararında “Ceza indirimi saptanırken akıl zayıflığının düzeyi ve olaydaki etkinlik seviyesi ölçü alınmak gerekirken, sanığın kişiliği, şahsi ve sosyal durumu, suçun işleniş biçimi, yer ve zamanı, kullanılan araç ve sonucu gibi bu fasılda değerlendirilmesi olanaksız veriler gösterilerek yarı indirimle yetinilmesi...” ifadesine yer vermiştir.

Mülga Kanun m. 47’de indirim oranının üçte birden yarıya kadar olacak şekilde düzenlendiği göz önünde bulundurulduğunda TCK m. 32/2’ de öngörülen indirimin mülga Kanun’a göre failin aleyhine bir düzenleme olduğu söylenebilir. ÖZBEK/

DOĞAN/ BACAKSIZ, s. 371.

312 ÖZBEK/DOĞAN/ BACAKSIZ, s. 360, 361; DÖNMEZER, Genel Ceza Hukuku Dersleri, s. 190, 191.

109 C. YARGILAMA SIRASINDA ORTAYA ÇIKAN AKIL HASTALIĞI

Failde akıl hastalığının suç işlendikten sonra, yargılama sürecinde ortaya çıktığı durumda, failin suçu işlediği anda isnat yeteneği var olduğu için ceza sorumluluğunun belirlenmesi hususunda bir sorun yoktur.313 Fakat bu durum, failin duruşmada kendisini ifade edebilmesinin, adil bir yargılama süreci içerisinde bulunabilmesinin önünde bir engel oluşturur.314 Bu nedenle muhakeme hukuku bakımından bazı sonuçlar doğacaktır.

Doktrinde bir görüşe göre, akıl hastalığı yargılama esnasında ortaya çıkmış olsa dahi mahkeme; arama, bilirkişiye başvurma, tanıkları dinleme ve varsa iştirak edenleri sorgulama gibi sanığı doğrudan ilgilendirmeyen işlemleri yapabilir. Bu görüşe göre söz konusu işlemler yapıldıktan sonra davanın ertelenmesi ve sanığın akıl hastal ığının iyileşmesinin beklenmesi gerekecek, sanık iyileştiği takdirde de yargılamaya kalındığı yerden devam edilecektir.315

Daha isabetli olan bir görüşe göreyse fiili işlediği anda sanıkta mevcut olmayan fakat işledikten sonra ortaya çıkan akıl hastalığı, bir muhakeme engeli teşkil edecektir.316

Doktrinde aksi yönde görüşler de söz konusudur. Uzman bilirkişinin sadece tıbbi anlamda hastalığı tespit edeceği, bu hastalığın isnat yeteneği üzerindeki etkisiyle ilgili kararı hâkimin vereceğine ilişkin görüş için bkz. ÖZGENÇ, s. 374.

313 AKBULUT, s. 567.

314 Hamide ZAFER, Ceza Hukuku Genel Hükümler, B. 7, Beta Basım Yayın, İstanbul 2019, s. 427.

315 Onur ÖZCAN, “Fransız Ceza Hukukunda Akıl Bozukluğunun Ceza Sorumluluğuna Etkisi”, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 5, S. 2, 2008, s. 206, 207.

316 CENTEL/ ZAFER, s. 685, 686; Nevzat TOROSLU/ Metin FEYZİOĞLU, Ceza Muhakemesi Hukuku, B. 16, Savaş Yayınevi, Ankara 2016, s. 54.

Akıl hastaları arasında bir ayrım yapmakla birlikte TCK m.32/2 anlamındaki yarı akıl hastaları hakkında kovuşturma yapılabilmesi için akıl hastalığının makul müdafaa yapılabilmesine engel teşkil etmeyecek derecede olması gerektiği hakkında bkz. Nurullah

110 Bu nedenle suç işledikten sonra akıl hastalığı olan kişiler için yargılamaya yönelik olarak durma kararı verilmelidir. Çünkü yargılamaya devam edilmesi akıl hastalığı olanlar hakkında usul hukukuna ilişkin ilkelerden aydınlatma yükümlülüğü ilkesine aykırılık teşkil edecektir. Ayrıca ifade alma veya sorgu gibi muhakeme işlemlerinde savunmaya ilişkin hükümlerin gerektiği gibi uygulanması da mümkün olamayacaktır. Böyle olunca da hakkında bir suç isnadı bulunan akıl hastası olan kişinin mahkeme tarafından sorgusunun yapılması AİHS’nin adil yargılanma hakkı317 başlıklı 6. maddesine, Anayasa’nın 17 ile 36. maddelerine ve Ceza Muhakamesi Kanunu (CMK)’nun 147.

maddesine aykırılık oluşturacaktır. Bu sebeple sanığın iyileşme durumu varsa CMK m.

223 uyarınca mahkemenin, akıl hastalığı olan kişinin iyileşmesine kadar yargılamanın durmasına karar vermesi gerekir.

D. SUÇUN AKIL HASTALIĞI OLAN KİŞİYE KARŞI İŞLENMESİ

TCK’da akıl hastası olan kişilere karşı gerçekleştirilen bazı fiiller suç olarak tanımlanmıştır. TCK m. 175’te akıl hastası üzerindeki bakım ve gözetim yükümlülüğünün ihlali suçu düzenlenmiştir. Söz konusu düzenlemeye göre; “Akıl hastası üzerindeki bakım ve gözetim yükümlülüğünü, başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı

KUNTER/ Feridun YENİSEY/ Ayşe NUHOĞLU, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, B: 18, Beta Basım Yayın, İstanbul 2010, s. 696.

317 AİHS’nin adil yargılanma hakkı başlıklı 6. maddesinde duruşmaya etkili katılım hakkına yer verilmiştir. Ayrıntılı bilgi ve AİHM kararları için bkz. EUROPEAN COURT OF HUMAN RIGHTS, Guide on Article 6 of the European Convention on Human Rights- Right to Fair Trial, Nisan 2021, s. 33, 34.

111 bakımından tehlikeli olabilecek şekilde ihmal eden kişi, altı aya kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.”318

Yine TCK m. 194’te sağlık için tehlike oluşturulabilecek maddeleri akıl hastalığı olan kişilere veren veya bu kişilerin tüketimine sunanların altı aydan bir yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacağı; TCK m. 229/1’de beden veya ruh bakımından kendini idare edemeyecek olan kişilerin dilencilikte araç olarak kullanılması durumunda, kullanan kişinin bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacağı düzenlenmiştir.

Bu düzenlemelerden farklı olarak TCK’da suçun beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi suçun nitelikli hâlini teşkil eder. Bazı akıl hastalıkları da kişinin ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olmasına sebebiyet verebilir. TCK’da suçun beden veya ruh bakımından kendisini savunmayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesinin, suçun nitelikli hâlini teşkil etmesine; TCK m. 82/1-e‘de yer alan kasten öldürme suçuna, TCK m. 86/3-b’de yer alan kasten yaralama suçuna, TCK m. 94/2-a’da yer alan işkence suçuna, TCK m.

96/2-a’da yer alan eziyet suçuna, TCK m. 102/3-a’da yer alan cinsel saldırı suçuna319, TCK m. 109/3-f’de yer alan kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna, TCK m. 142/2- son’da a hırsızlık suçunun bir başka nitelikli hâl olan elde veya üstte taşınan eşyayı çekip

318 Akıl hastası üzerindeki bakım ve gözetim yükümlülüğünün ihlali suçuyla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Ozan Ercan TAŞKIN, “Akıl Hastası Üzerindeki Bakım ve Gözetim Yükümlülüğünün İhlali Suçu”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 65, S. 4, 2016, s. 2471- 2486.

319 Cinsel saldırı suçunun beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesiyle ilgili bkz. Fahri Gökçen TANER, Türk Ceza Hukukunda Cinsel Özgürlüğe Karşı Suçlar, B. 2, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2017, s. 191- 198.

112 almak suretiyle ya da özel beceriyle işlenmesi hâline, TCK m. 149/1-e’deyse yağma suçuna ilişkin düzenlemelerde yer verilmiştir.

“Ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olmak”tan anlaşılması gerekeni isnat yeteneği çerçevesinde yorumlamak gerekir. Ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olma; mağdurun failin kendisine karşı gerçekleştirdiği hareketin sosyal anlamını, değerini veya değersizliğini anlayamayacak durumda bulunmasını ifade eder. Akıl hastalığı, kişiyi ruh bakımından kendisini savunamayacak duruma sokan nedenlerden biri olmakla birlikte tüm akıl hastalığına sahip kişilerin bu durumda olduğunu söylemek yanlış olacaktır. Durumun somut olay çerçevesinde incelenmesi gerekir. Aynı şekilde sadece akıl hastalığının bu duruma sebebiyet vereceğini düşünmek de hatalı olacaktır. Çünkü uyurgezerlik, alkol ve uyuşturucu madde etkisi altında olma, hipnotik telkin altında bulunma gibi akıl hastalığı sayılmayan durumlarda da kişiler ruh bakımından kendini savunamayacak durumda olabilir. Yargıtay kararlarında, kişinin kendini beden ve ruh bakımından savunamayacak durumda olmasının suçun nitelikli hâlini teşkil edebilmesi için, hekim olmayanlar ile çevresinde yaşayanlar ve kendisini tanıyan kişilerce de söz konusu durumun anlaşılabilir olması kriterini kullanmaktadır.320

Ayrıca, TCK m. 99/3-4’te çocuk düşürtme suçu neticesinde mağdurun, ruh sağlığı bakımından bir zarara uğraması ağırlaştırıcı bir neden olarak düzenlenmiştir.

320 Bkz. Yargıtay Ceza Genel Kurulu E. 2019/14-357, K. 2020/313, T. 23. 06. 2020, Yargıtay 14. Ceza Dairesi, E. 2018/ 5462, K. 2018/ 72-81, T. 5. 12. 2018, Yargıtay 14.

Ceza Dairesi, E. 2017/ 206, K. 2017/ 1956, T. 11. 04. 2017, Yargıtay 14. Ceza Dairesi, E. 2016/ 2683, K. 2016/ 4477, T. 02. 05. 2016 sayılı kararlar.

113 III. GÜVENLİK TEDBİRLERİ

A. GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI

Uzun yıllardır hukuk düzleminde suç ve suçluluğa karşı verilen mücadelede kullanılan tek araç olan cezanın, verilen mücadelede etkili ve yeterli olamadığı321 görüşünde olan Pozitivist Okul’un temsilcileri, cezalandırma üzerine kurulu sisteme karşı bir hareket başlatmışlardır.322 İrade özgürlüğünü reddeden bu görüşün savunucuları, suçu ve suçluluğu önlemek amacıyla ceza dışında tedbirlerden faydalanılması gerektiği görüşünden hareket ederek, önleyici ve tenkili türde tedbirler uygulanmasının mümkün olduğunu savunmuşlardır.323

Antolisei’nin ifade ettiği şekliyle: İtalyan Pozitivist Okul’un sadece hukuk açısından değil İtalyan ekolü açısından da başarı olarak kabul edilmesi gereken, geleneksel araçların suçlulukla mücadelede yetersizliğini ortaya çıkaran, yalnızca suçu değil, suçlunun da kişiliğini dikkate alarak ortaya koyduğu güvenlik tedbiri kavramı Lombroso, Ferri ve Garofalo gibi önemli temsilcileri bulunan Pozitivist Okul’un manevi sorumluluğu tamamen reddetmesi ve suçluyu daima ‘anormal’ bir kişi olarak kabul etmesinden kaynaklı görüş farkından dolayı Klasik Okul ile yıllardır var olan sert

321 Nurullah KUNTER, “Bugünkü Ceza Hukukunda Emniyet Tedbirlerinin Yeri”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, C. 14, S. 4, 1947, s. 1328.

322 Sulhi DÖNMEZER/ Sahir ERMAN, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, C. I, B. 14, Der Yayınları, İstanbul 2016, s.83.

323 Mehmet Emin ARTUK, “Güvenlik Tedbirleri”, Prof. Dr. Atilla Özer’e Armağan, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 12, S. 1-2, 2010, s. 463.

114 mücadele sebebiyle iki okul arasındaki açılan mesafenin yavaş yavaş azalmasına sebebiyet vermiştir.324

114 mücadele sebebiyle iki okul arasındaki açılan mesafenin yavaş yavaş azalmasına sebebiyet vermiştir.324