• Sonuç bulunamadı

Modern Dönemde Dünya Ekonomis

Belgede Klasik Türk şiirinde ticaret (sayfa 39-46)

TİCÂRETİN TANIMI VE TARİHÇESİ

2.2. Modern Dönemde Dünya Ekonomis

2.2.1. Japonya

Ülkenin büyük bir kısmı adalardan oluşmaktadır. Tarıma el verişli arazi de oldukça sınırlıdır. Deprem kuşağında bulunan ülkenin %70’i ormanlardan ibarettir. Ayrıca balıkçılık sektöründe dünyanın önde gelen ülkelerindendir. Japonya özellikle Meiji restorasyonu adı verilen döneme kadar dışa kapalı bir ticâret politikası izlemiştir. 17. Yüzyılın başında Hollanda ve İngiltere gibi Avrupa ülkelerine ticârî imtiyazların verilmesi, bu işe İspanyol ve Portekizlilerin de dâhil olması, ülkede hristiyan misyonerlerin faaliyetleri huzursuzluk ve kargaşaya neden oldu. Bunun

37

üzerine tüm dünyayla bağların koparıldığı bir içe kapanma dönemi başladı. Japonyanın asıl büyük dönüşümü İmparator Matsuhito’nun tahta geçtiği 19. yüzyılın 2. Yarısında olmuştur. Bu döneme Meiji restorasyonu da denmektedir. Bu dönemdeki en önemli gelişmelerden biri dışa kapalı politikanın terk edilmesi olmuştur. Batı yakından tanınmış, ABD ekonomik yönden takip edilmiş, Japon gençleri ve devlet eadamları bu ülkeleri tanımak amacıyla yurt dışına gönderilmiş, feodal sistem terk edilmiş ve modern anlamda sanayi kuruluşları oluşmaya başlamıştır. Bunun etkisiyle Mitsui, Yasuda, Mitsubishi ve Sumitomo gibi büyük şirketler kurulmuştur.

Japonya açısından dönüm noktası diyebileceğimiz önemli olaylardan birisi de 2. Dünya Savaşı olmuştur. Alınan ağır yenilgi sonucunda ekonomik yönden ülke oldukça zor bir döneme girmiştir. Ancak tüm bu olumsuz gelişmeleri 10 yıl gibi kısa bir sürede tersine çevirmeyi başaran Japonlar 1950 ile 1970 arasındaki gösterdiği ekonomik büyümeyle Dünya’nın en büyük güçlerinden biri oluştur. Tüm bu gelişmelerin temelinde aslında ülke insanının zihniyet kodlarının büyük rolü vardır. Bu durumu daha iyi anlayabilmek için birkaç örnek verecek olursak özellikle savaş yıllarından sonra devlet memurları hiçbir ücret talep etmeden bir saat fazla mesai yapmış, ister kendi işi olsun ister başkasının yanında işçi olarak çalışsın erken saatte eve gelen bir erkek mahalledeki insanlar tarafından dışlanmıştır. Tüm bunlara bakılınca bu durumun ulusal bir kalkınma hamlesi olarak karşımıza çıktığı görülmektedir. Bununla birlikte özellikle bilim ve teknolojiye yapılan yatırımlar meyvesini en azami derecede vermiş ve Japonya dünyaya teknoloji pazarlayan bir ülke konumuna gelmiştir. Bu teknolojiye bağlı olarak da özellikle otomotiv sektöründe ürettiği markalarla dünyanın en çok otomobil satan ülkelerinden biri olmuştur. (Kavas, 2001: 572-573; Hacıyev ve Bayramov, 2013: s. 299; Güran, 2013: 181; Küçükkalay, 2014: s. 371-372).

2.2.2.Rusya

Eski devirlerden beri çok geniş topraklara ve günümüzde de dünyanın en geniş yüzölçümüne sahip ülkesidir. Sınırları Büyük Okyanustan Kuzey Buz denizine, Çin’den Kuzey Kore’ye kadar uzanmaktadır. Bunların haricinde Moğolistan, Kazakistan, Azerbaycan, Gürcistan, Ukrayna, Belarus (Beyaz Rusya), Letonya,

38

Estonya, Finlandiya, Norveç, Polonya, Litvanya ve Baltık deniziyle de çevrilidir. Eski adı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği olan ülke Rusya ismini 1991 yılında bu birliğin dağılmasından sonra almıştır.

13. yüzyılda bir beylik olan ve “Ortodoks dünyası içinde kısa zamanda Bizans’ın siyasî mirasına sahip olmayı başaran Moskova Devleti genişlemek için yönünü Batı’ya çevirmiş, bu istikamette Litvanya ve bununla birliktelik içinde olan Polonya ile uzun mücadelelere girişmek zorunda kalmıştır. Büyük Novgorod Dukalığı’nın ele geçirilmesi neticesinde bunun dâhil olduğu Ticaret Şehirleri Birliği (Hanse) vasıtasıyla dünyaya açılan zengin ticarî irtibatlar kurmuş” (Beydilli, 2008: 254)tur.

Rusya açısından dönüm noktası sayılabilecek dönem Romanov Hanedanı zamanıdır (1613-1762). Japonya’nın 19. yüzyılın 2. yarısında modern anlamdaki dönüşümünü sağlayan İmparator Matsuhito, nasıl modern Japonya’nın mimarı ise Rusya açısından devleti küresel bir güç haline getirme adına temelleri atan da Romanov Hanedanı Çarı I. Petro (1672-1725) olmuştur. Petro ülkesini kalkındırmak için Avrupa’dan uzmanlar davet etmiş Rus gençlerini de eğitim için Avrupa’ya göndermiştir. Daha sonra kendisi de gelişmeleri yerinde görmek ve ülkesi adına kalkınma hamlesi başlatmak için Avrupa seyahatine çıkmış ve ülkesinde silah savaş malzemelerini üretmek için askerî bir sanayi kurmuştur.

Askerî mahiyetteki bu hareketten sonra asıl sanayileşme de 18. Yüzyıldan itibaren başlamıştır. Gerek malî gelişmeler gerekse teknolojik gelişmelerde Batı örnek alınmış, hammadde açısından zengin olan ülkede sanayi alanında hızlı bir büyüme olmuştur.

Rusya açısından 20. Yüzyıl hiç de iyi bir başlangıca sahne olmamıştır. Çarlık rejimine karşı halkın gösterdiği tepki sonucunda Lenin önderliğinde 1917 yılında Ekim Devrimi de denilen Bolşevik İhtilali gerçekleşmiş ve 1922 yılında da SSCB kurulmuştur. Yeni kurulan sosyalist devlette ekonomi de bu yönde bir gelişme göstermiş ve ekonomik gelişmeler devlet hâkimiyetinde bir seyir göstermiştir. 1950’lerden sonra ise ekonomide devletçilik anlayışı biraz yumuşamış, sosyalist etki devam etmekle birlikte serbest piyasa ekonomisine bir geçiş görülmüştür. (Güran, 2013: 178-179; Küçükkalay, 2014: s. 420-421).

39 2.2.3. Amerika Birleşik Devletleri

Amerika, kıta olarak 1492 yılında Avrupalılar tarafından keşfedilmiştir. Daha sonraki dönemde ise İspanyol, Fransız, Portekiz ve İngilizler burayı işkâl etmiş ve buranın asıl sahibi olan yerli halkların topraklarına el koymaya başlamışlardır.

Kıtanın keşfi sıralarında ülkede yerli halk denilen Kızılderililer yaşamaktaydı. Keşiften sonra ise, bugün de Amerika’nın toplam nüfusunun büyük kısmını oluşturan, Avrupa kökenli beyazlar ve köle tüccarlarının ülkeye getirdiği Afrikalı zenci köleler bu topraklara gelmeye başladı. 17. Yüzyılda köle olarak getirilen bu insanlar başlangıçta ülkenin güneyinde yaşarken köleliğin 1863’de başkan Lincoln tarafından kaldırılmasından sonra ülkenin diğer yerlerine de yayılmıştır.

Kıtanın keşfinden sonra Amerika toprakları İspanya, Portekiz, Fransa, Hollanda ve İngiltere’den oluşan Avrupa devletleri arasında paylaştırılmıştır. Özellikle İngiltere kendine ait kısımlardaki ve kendi çıkarlarına uymayan tarım dışı büyüme ve gelişmeye karşı çıkmış, bunun sonucunda da halkın karşı çıkması sonucu 1775-1783 yılları arasında devam eden özgürlük savaşı çıkmıştır. Bu savaş sonucunda 13 eyaletten oluşan ABD kurulmuştur.

18. yüzyıldan itibaren sanayide önemli gelişmeler yaşanmış ve ABD ekonomisi hızla büyümüştür. 1870 yılında ABD İngiltereden sonra sanayi üretiminde dünya ikincisi olmuştur. 1850’lerde tarım ülkesi konumunda olan ABD 1880’lere gelince 30 yıllık bu süre içerisinde sanayiye dayalı bir ekonomi halini almıştır.

20 yüzyılın başlarında ise gerek 1. Dünya Savaşı ve gerekse 1929 yılında ABD’de başlayıp bütün dünyaya yayılan Büyük Buhran ülke ekonomisini derinden etkilemiştir. 1933 yılında Başkanı seçilen Roosevelt buhran durumundan kurtulmak için adına New Deal denilen reformlar başlatmıştır. Ve böylece ABD yeniden dünyanın lider ülkelerinden biri konumuna gelmiştir.

II. Dünya Savaşı ABD ve ekonomisi için dönüm noktalarından biri olmuştur. Her savaşta olduğu gibi bu savaşta da katılan ve özellikle de mağlup olan ülkelerin, özellikle Almanya ve Japonya, ekonomileri ciddi problemler yaşamıştır. Galip tarafta yer alan Fransa ve İngiltere de özellikle Alman işgalinden dolayı ekonomik yönden zayıflamıştır. Savaşın yaradığı tek ülke ABD olmuş ve milli gelir iki katına çıkmıştır. Tıpkı Japonya’da olduğu gibi savaştan sonraki on yıllık süreç içerisinde gerek teknolojik gelişmeler gerek yüksek üretim potansiyeli ve gereke yurt içi ile yurt

40

dışına yapılan yatırımlarla ABD tüm dünyada ekonomi ve ticâretin lideri konumuna gelmiştir.

Amerika Birleşik Devletleri tarım ve teknoloji üretimi ile satış stratejileri, küresel ölçekli büyük markaları, başta petrol olmak üzere yer altı kaynaklarının zenginliğiyle dünya liderliğini uzun yıllar sürdürmeye aday görünmektedir. (Erinç, 1991: 45; Hacıyev ve Bayramov, 2013: s. 295-326; Küçükkalay, 2014: s. 505-549).

2.2.4. İngiltere

Gerek İngiltere gerekse dünya tarihi açısından en büyük ekonomik gelişmelerden birisi hiç kuşkusuz Sanayi Devrimidir. Dünyanın en büyük sömürge devleti olan İngiltere bu sayede elde ettiği ham madde zenginliği ve ürettiklerini pazarlama potansiyelinin fazlalığı ile 18. yüzyılda sanayi devrimini başlatmıştır. 16. yüzyıldan itibaren sömürgecilik faaliyetleri sayesinde hızla artan nüfus, tarımdaki gelişmeler, yaşam standardının yükselmesi, alım gücü ve talebin artması, bankacılık sektöründeki gelişmeler İngiltere adına bu devrimin gerçekleşmesindeki en önemli etkenlerdir. Sanayi devrimini başlatan ülke olması nedeniyle İngiltere 19. Yüzyılda dünya ticaretinin en büyük gücü konımundaydı. Ancak yüzyılın sonu ve 20. Yüzyılın başından itibaren İngiltere bu üstünlüğünü ABD ve Almanya’ya kaptırmıştır.

Gerek I. Dünya Savaşı gerek büyük ekonomik buhran ve gerekse II. Dünya Savaşı İngiliz ekonomisinin inişli-çıkışlı bir seyir izlemesine sebep oldu. Özellikle II. Dünya Savaşı İngiltere için tam bir yıkım oldu. Oldukça fazla insanını kaybeden ülke yoğun olarak ABD’ye göç verdi. İngiliz hükümeti savaşın ardından bir dizi önlemleri ekonomik yönden istikrarın sağlanması için hayata geçirmeye çalışmıştır. Özellikle bu alanda 1970 yılından sonra başbakan Tatcher ciddi önlemlere başvurmuştur. “Neoliberalizm” denilen bir ekonomi politikası benimsenmiş ve bu da etkin sonuçlar vermiştir. 1980’lerden itibaren ekonomide tekrar canlanma görülmüştür. (Güran, 2013: 171; Hacıyev ve Bayramov, 2013: s. 325-330; Özcan, 2000: 299).

41 2.2.5. Almanya

Coğrafi Keşifler diğer Avrupa devletlerinin aksine Almanya açısından olumlu olmamıştır. Bu açıdan bakıldığında Alman ekonomisinin gelişimi özellikle İngiltere ve Fransa’dan farklılık gösterir. Mevcut ticâret yollarının değişini Alman şehirlerinin ticâret ve işçilik anlamında büyük sıkıntılara girmesine sebep olmuştur. 18. Yüzyıla kadar Avrupa’nın en az gelişen ülkesi Almanya olmuştur. 19. Yüzyıldan itibaren gelişim gösteren Almanya 1. Dünya Savaşı sıralarında Avrupa’nın en güçlü sanayi ülkesi konumundaydı.

I. Dünya Savaşı’nda alınan yenilgi Alman sanayisinin gelişimini durdurmuş, bu durgunlık ancak 1920’lerin ortalarından itibaren aşılmıştır. II. Dünya Savaşı sırlarında ise Almanya sanayi üretiminde Avrupa’da birinci, dünyada ise Amerika’dan sonra ikinci duruma gelmiştir. Ancak II. Dünya Savaşı Almanya için Rusya karşısındaki ağır yenilginin ardından yıkım ve felakete dönüşmüş, savaşın sonunda Almanya adeta iflas etmiş ve Doğu-Batı olarak ikiye ayrılmıştır. Sadece Almanya’yı değil tamamen dibe vuran Avrupa ekonomisini canlandırmak için ABD tarafından Marshall Planı devreye sokulmuş ve kıtayı ayağa kaldırmak için Almanya ile birlikte Avrupa ülkelerine para yardımı yapılmıştır. Almanya tarım ülkesi olmaktan çıkıp sanayi ülkesi olma özelliğine 1960’lardan itibaren kavuşmuştur. Tüm bu gelişmelerin ardından Almanya ağırmakina, kimya, otomotiv ve ilaç gibi sektörlerde gösterdiği başarıyla kısa denilebilecek sürede dışarıdan işçi göçü alacak seviyeye gelmiş ve bugün de Avrupayı ekonomik yönden ayakta tutan en önemli ülkelerden biri olmuştur. (Güran, 2013: 174-176; Hacıyev ve Bayramov, 2013: s. 297-298).

2.2.6. Çin

Eski dönemde ticârî gelişmelerin Çin lehine olmasının en büyük etkenlerinden birisi İpek Yolu’nun başlangıç noktasının Çin olması, bir diğeri de Avrupa açısından karanlık bir devir diyebileceğimiz Orta Çağ boyunca görülen gelişmelerdir. Bu durum Coğrafî Keşiflerle birlikte Avrupa lehine değişmiş, Avrupa kendisine doğal zenginliklerle dolu yeni coğrafyalar bulmuş ve ticâret rotaları değişmiştir. Ayrıca 15. yüzyılda Çin’e ekonomik gücünü kazandıran büyük gemilerle

42

yapılan deniz aşırı ticâret faaliyetlerinin bürokratların baskısı sonucu terkedilmesi de Çin açısından olumsuz doğurmuştur. Böylece ülke Asya ticâretindeki aktif rolünü terk ederek içe dönük bir ekonomi anlayışı benimsedi. Bu durum 18. yüzyılda Çin’in bu anlayışı terk etmesi, Avrupa ile ticârî ilişkilerini arttırması ve imalata dayalı üretimin çoğalmasıyla olumlu yönde bir seyir göstermiştir.

20. yüzyıla gelindiğinde ise Çin yer altı zenginlikleri sayesinde sahip olduğu hammadde kaynaklarıyla ve tarım alanındaki üretimiyle ekonomik anlamda gelişimini sürdürmüştür. 2. Dünya Savaşı sırasında ise Çin’i işkâl etmeye çalışan Japonya karşısında Rusya’nın desteği alınmış ve bunun da etkisiyle Çin’de sosyalist bir devlet düzeni içerisinde Çin Halk Cumhuriyeti kurulmuştur. Bu durum ekonomiye de yansımıştır. Süreç içerisinde toprakların devletleştirilmesi gibi belli ekonomik politikalar benimsenmiş ancak bu durumun 1980’li yıllara gelindiğinde olumsuzlukları görülmüştür. Bu olumsuzlukların giserilmesi açısından 1978 yılında yapılan reformlar etkisini göstermiş ve Çin 1980’lerden itibaren bazı tarım ürünlerinde dünyanın en büyük üreticisi konumuna gelmiştir. Bu gelişmeler sadece tarım alanında değil sanayide de kendini gösterir.

Özellikle ülke, nüfusunun çokluğu ve iş gücünün fazlalığı sayesinde dünyanın her yanından ve her türlü küresel firmanın imalatçılığının yapıldığı bir atölye gibidir. Çin ekonomik anlamdaki bu yükselişi sayesinde politik bakımdan da dünyanın en büyük güç odaklarından biridir. (Güran, 2013: 78; Hacıyev ve Bayramov, 2013: s. 348-349).

2.2.7. Fransa

Fransa’da modern anlamda ekonomik büyüme gerek kendi gerekse dünya tarihini de kökünden değiştirecek ihtilâlin yaşandığı 18. Yüzyılda başlar. İhtilâlin etkileri doğal olarak ilk başlarda ekonomik sıkıntılar doğursa da bu durum kısa zamanda olumlu yönde bir gelişme gösterdi. “1790’dan 1815’e kadar Fransa büyük

insan gücüne ihtiyaç gösteren ilk ‘modern’ savaşla karşı karşıya kaldı. Savaş süresince üretim artsa da teknolojik değişim çok yavaştı. Tüm Kıta Avrupa’sını ve hatta İngiltere’yi de etkileyen savaş sonrası durgunluğuna rağmen, 1815-48 döneminde Fransız ekonomisi 18. yüzyılda olduğundan daha yüksek bir oranda büyümeye devam etti.” (Güran, 2013: 176) Yüzyılın ortalarından itibaren Sanayi

43

Devrimi tamamlandı ve Fransa ciddi anlamda makineleşme ve fabrikalaşma oranına sahip oldu. Hatta sanayideki gelişmişlik düzeyiyle İngiltere’den sonra dünyada ikinci sırada yer aldı. Bu durum gerçekleştirilen ihracat bakımından da aynı oldu. Tabi ki bu durumda Fransa’nın sömürgecilik faaliyetleri sonucunda Asya ve Afrika’da ciddi pazarlar elde etmesinin de payını unutmamak gerekir. 20. yüzyılda ise 1. Dünya Savaşı, tüm dünyayı saran 1929 ekonomik buhran ve ardından gelen 2. Dünya Savaşı Fransız ekonomisi ve insan kaynakları açısından olumsuz gelişmeler olmuştur. Ancak 2. Dünya Savaşı sırasında ülkeyi bağımsızlığına kavuşturmak için başlatılan direniş hareketi Fransa’yı bir anlamda kendine getirecek temelleri atmıştır.

“Fransız direniş hareketi 1943'ten itibaren sürgünde hükümet kuran General Charles de Gaulle'ün liderliğinde etkili bir mücadele verdi. Savaşın sona ermesinin ardından de Gaulle geçici hükümetin başkanlığına getirildi ve ülkeyi yeniden inşa faaliyeti başladı.” (Özcan, 1996: 181). Savaştan sonra gerileyen yaşam seviyesi ve

yüksek enflasyonun hüküm sürdüğü ülkeyi içinde bulunduğu durumdan kurtarmak için hazırlanan Marshall planının ülke için yeterli olmadığı görülmüş ve “bu sebepten Charles de Gaulle hükümeti krizden çıkışı iç kaynaklar yardımıyla gerçekleştirmeye başlamıştır. Sosyo-politik ve ekonomik sorunlar bütününün çözümüne yönelik olan bu politikalar ekonomi literatüründe “Gaulleism” adını almıştır. 1954 yılından

itibaren ekonomik canlanma görülmüştür. 1954-1958 yıllarında Fransa endüstrisinin gelişme hızına göre gelişmiş ülkelerin çoğunluğunu geçmiştir. Belirtmek gereken bir konu ülke ekonomisinin dış pazarlara yönelmesi sürecinin 1960’lı yıllarda başlamış olmasıdır. 1970’li yılların ortalarından itibaren “Gaulleism” politikalarının yerini liberal politikalar almaya başlamıştır.” (Hacıyev

ve Bayramov, 2013: s. 332-333). Tüm bunlar neticesinde Fransa Avrupa ve Dünyadaki sayılı ekonomilerden biri haline gelmiştir.

Belgede Klasik Türk şiirinde ticaret (sayfa 39-46)