• Sonuç bulunamadı

AHZ Ü İ’TÂ (AHZ U ‘ATÂ, ATÂ VÜ AHZ)

Belgede Klasik Türk şiirinde ticaret (sayfa 110-114)

TİCÂRETLE İLGİLİ KAVRAMLAR, TERİMLER, MESLEKLER

3. AHZ Ü İ’TÂ (AHZ U ‘ATÂ, ATÂ VÜ AHZ)

Alışveriş anlamına gelen bir kelimedir. Bu kelime grubu ticâret kelimesiyle

aynı anlam doğrultusundadır. Aynı zamanda “ahz u ‘atâ” ve “‘atâ vü ahz” şeklinde de kullanılır.

Beyitte iffet satıcısı olarak nitelendirilen sevgili ile ortaklığa kalkışan âşıktan bahsedilir. Onunla ortak olabilecek kişinin yeterli sermâyesi olması gerekir. Şirket, sermâye ve irtikâb (rüşvet) kelimelerini de kullanarak şâir bu durumu ifade eder:

Sûdâ-gerân-ı ‘iffet ile şirket itme kim

Ser-mâyesizce ahz u ‘itâ irtikâbdır (Fatin, G. 55-2)

Âşık, felek bezirgânıyla alışveriştedir. Ancak bezirgân hilekârdır ve âşık bunu bilir. Boşuna metâını övme, benim sana verecek bir pulum bile yok. Seninle bu alışverişi yapmam. Şükür ki talihim benim pazarımı aydınlattı. Hem benim satıcım aşkımdır ve binlerce gam müşterim de vardır:

108

Bir pula almam libâsıı fahrı ‘arz itse bana Denk denk hicrân yükin tutdı gönül bâd-ı hevâ Saklasın şâl u kumâşın bir yana virmem bahâ Ben bazargân-ı felekle eylemem ahz u ‘atâ Şükr kim bâzârımı germ itdi bahtım ahteri

‘Aşk dellâlımdır etrâfımda bin gam müşterî (Şeref Hanım, Tesdis 8-3)

Ticâret iki taraflıdır ve tarafların her ikisinin de kazancı esastır. Bu manada herkes kazançlıdır. Bazen insanlar daha fazla kazanmak için hakkı olmayan yollara başvurur. Bu kânûnen yasak, dînen hoş karşılanmayan hatta haram olan bir iştir. Şâir de bu dünyada daha çok kazanmak için kimseyi aldatamayacağını söylüyor. Peygamberimiz de bir hadîsinde şöyle buyurmuştur: “Bizi aldatan bizden değildir.” (Müslim, Îmân 164, Fiten 16) Ayrıca Kur’ân-ı Kerim’de de “Ölçü ve tartıda hile

yapanların vay hâline! Onlar, insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman tam ölçerler. Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar. Onlar, büyük bir gün; insanların âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı?” (Mutaffıfîn 83/1-5) (DİB,

2007: s. 587) buyurulmaktadır. İslâm dininin ticârette aldatmaya bakışı bellidir. Bunu düşünen şâir aslında ticâretin hem toplumsal ve hukuksal hem de etik, ahlâkî ve dînî boyutuna dikkat çekmiş oluyor:

‘Atâ vü ahz iden ma‘nâda birdür anlaruz anı

Ma‘âş içün fenâda kimseye hîç mekr ü âl itmem (Mehmet Sıdkî, G. 153-6)

Bu beyitte ise Hak âşıklarından bahseder. İslâm inancına göre bu zaman dilimi çok değerlidir. Allah’ın günlük rızıkları bu vakitte dağıttığına, yapılan duaları ve ibadetleri daha makbul saydığına inanılır. Aşk pazarında olanın ticâreti gaflet uykusunun akşamında değil sabahın seher vaktinde olur. Bu vakit tan ağarmaya başladıktan güneşin doğmasına az bir süre kalmasına kadar devam eden zamandır.

Mes-i hâb-ı gaflet olmaz mahrem-i bâzâr-ı ışk

Ehl-i ışkun ahz ü i'tâsı dem-i eshâr olur (Nesîb, Müfred 16)

4. AKÇE (AKÇA)

Osmanlı devletinin temel para birimi olan akçe gümüşten imâl edilmiştir. Rengi itibariyle akçe adını almış ve şiirlerde yine renk bakımından âşığın sevgili uğruna döktüğü gözyaşına sıklıkla benzetilmiştir.

Zâtî’ye ait bu beyitte günümüzde de kullanılan bir atasözüne telmihte bulunulmuş ve âşığın ay yüzlü sevgili için gözünden döktüğü kanlı yaşlar nakde, ak

109

akçeye benzetilmiştir. Nakitten maksat akçe ve kara günden kasıt ise ayrılığın olduğu hicran günüdür:

Döküb saçmaga hecründe dem-i nakd eşküm ey meh-rû

Ag akçe kara gün içün dimişlerdür meseldür bu (Zâtî, G. 1228-1)

Sevgilinin yüzü Ka’be, kan dolu yaralar kızıl dinar ve gözyaşı ise akçe olmuştur. Süheylî’ye ait bu beyitte de akçe gözyaşını banzetilmiştir. Tabi bu benzerlikte bu para biriminin ak renginin gözyaşının rengiyle olan benzerliği de söz konusudur:

Dâg-ı hûnînüm kızıl dînâr ü eşküm akçedür

Bana yüz sürmek cemâlün Ka‘besine oldı farz (Süheylî, G. 146-3)

Şâir burada ise sevgili uğruna sararmış yanağın ve gözyaşı külçesinin bazen bir işe yaramayacağını, para etmeyeceğini; onun gönlünü almak için gerçek altın ve gümüşün de gerekli olduğu gerçeğini dile getirirken akçe etmek deyimini kullanır:

Ruh-ı zerd akçe itmez nukre-i eşk ile iş bitmez

Cevânun kalbini almak dilersen sîm ü zer göster (Yahya, G.96-3)

Kendini rind olarak gören Klâsik Türk şâiri içi içki meclisinin, kadehin ve şaranında çok önemi vardır. Şâirler, olan akçelerinin bu uğurda harcanması gerektiğini söylerler:

Rinddür akçesini cümle virür bir kadehe

Kîsesin kılmış iken pür-dür ü gevher nergis (Bursalı Rahmî, K.9-8) Gözyaşın dil o la’l-i nâba virür

Rind olan akçesin şarâba virür (Revânî, G. 99-1)

Şiirlerde akçe dizmek deyimi de kullanılır. “Küçük çocukların ön saçlarına

nazar boncuğu ile altın veya gümüş para bağlamak yahut sünnet çocuklarının, hâfıza çıkacak gencin takyesi kenarına altın dizisi dikmek âdettir. Kadınların feslerine, saçlarına da altın dizmek âdeti hâlâ Anadolu’da vardır. Mühim bir servet sayılacak fesler vaktiyle çoktu.” (Onay, 1996; 95). Beyiite de Yunus Emre gönlü başındaki

takkesini günde iki kez çözüp ağzına emzik verilen bir çocuk olarak düşünür ve nefsin eline düştüğünü, bir çocuğu annesinin beslediği gibi gönlünü de nefsinin beslediğini söyler:

Günde iki kez çözerler başına akça dizerler

110

Bu para birimi alışverişin vazgeçilmezidir. Burada ucuz bir şekilde satın alınan arpa tanesinden ve bu alışverişte elde edilen kârın mutluluğundan bahsedilir:

Dânesin akçeye alan ögünür

K’eline girdi râgeyân arpa (Necâtî Bey, K. 24-11)

5. ALICI

Ticâretin satıcıyla beraber en önemli unsurlarından biri olan kişinin Türkçe karşılığıdır. Müşteri anlamına gelir.

Klâsik Türk şiirinde âşık ile sevgili arasında bir ticâret ilişkisi söz konusudur. Burada sevgili âşığı bir iki kadehle kendine bağlar. O bir sâkî olarak düşünülmüş, âşığa şarap satıp karşılığında onun aklını almıştır:

Eyledi bir iki peymâneyle ser-gerdan bizi

Âh o sahbâ satıcı akl alıcı kâfir kızı (Nedîm, G. 158-1)

Kelime sevgiliyle ilgili kullanımlarında genelde “can almak” deyimi şeklinde karşımıza çıkar. Bu deyim öldürmek, helâk etmek anlamındadır. Gül olarak nitelendirilen sevgili taze misk gibi kokar. Aynı zamanda boyu servi gibidir ve nazı âşığın canını alır:

Ey gül ne aceb silsile-i müşg-i terin var

V’ey serv ne hoş cân alıcı işvelerin var (Fuzûlî, G. 76-1)

Bazen cânân ne kadar değerli olduğunun, âşığın gönlünü aldığının farkında bile değildir. Âşığı umursamaz:

Melâhat kânı kim bilmez ne sultân oldıgın cânâ

Gönüller alıcı cân içre cânân oldıgın cânâ (Mehmet Sıdkî, G. 10-1)

Sevgili vefâsızdır. Bu vefâsız kim diye soranlara “Gönlümün sıkıntısını alandır.” demek en güzel cevap olur:

Kimdür şu bî-vefâ diyene hoş-cevâb olur

Cânlar harâretin alıcı dil-küşâ-yı cevr (Ravzî, K. 7-34)

Zor günler için saklanan parayla sevgilinin yanağındaki misk kokulu benden daha güzel alınacak bir şey olmaz:

Disem ak akçemüz kara gün içün

Yüzde ol hatt-ı müşkbâr alınur (Bâlî, G. 27-4)

Bazen şâir bu deyimle can alıcı melek olan Azrâil’i kasdeder:

Gele sana cân alıcı dahı cân alur kılıcı

111 6.ALIM-SATIM

Türkçe kelimelerden oluşan bir ikilemedir. Alışveriş anlamına gelir.

Bu kelime grubunun kullanımını daha iyi görmek açısından şâir Tırsî’nin kendine has üslûbuyla, eleştirel mâhiyette kaleme aldığı ve sevgiliyle birlikte bazı meslek isimlerinin de geçtiği “alur satar” redifli gazel faydalı olacaktır:

Sükkân-ı sünbeki hele sünger alur satar Nalbur gürûhı âheni ekser alur satar Buldukda müşterîsini hîç eylemez dirîg Sîm ü zeri görince o dil-ber alur satar Kendüye san‘at eyledi çingane karısı Lonca yerinde kancık eşekler alur satar Koltukçı kısmı pâre diyü pârelenmede Bir şey bulınca dördi berâber alur satar Tatlı görinmek isteyen ahbâba Tırsîyâ

Gâhîce Eğriboz işi köfter alur satar (Tırsî, G. 55-1)

Şiire baktığımızda nalburun demir, çingenelerin eşşek, bazı dostların da köfter denilen bir çeşit pestil aldıklarından bahsedilir. Hatta sevgili bile altın ve gümüşü görünce dayanamaz ve müşterisini bulunca ürün satan bir satıcı olur.

Bu kelimenin kullanımında da Klâsik Türk şâirinde sevgili önceliklidir. Sevgili âşığın canı karşılığında bûsesini veya nazını satar:

Nakd-i cân alub satarsın dôstum sen bûseni

Şekker-i lâ’l-i lebünden bana halvâluk gerek (Zâtî, G. 686-5) Nakd-i cân ile dil oldı müşteri

Alınup satıldı hem kâlâ-yı nâz (Nehcî, G. 141-6)

Şâir bazen yazdıklarının değerinin bilinmemesinden şikâyet eder:

Kimseye kalb akçe denlü geçmiyor

Bir pula bin beyti alup satmıyor (Şeref Hanım, K. 2-17)

Belgede Klasik Türk şiirinde ticaret (sayfa 110-114)