• Sonuç bulunamadı

ALIŞVERİŞ

Belgede Klasik Türk şiirinde ticaret (sayfa 115-118)

TİCÂRETLE İLGİLİ KAVRAMLAR, TERİMLER, MESLEKLER

8. ALIŞVERİŞ

Ticâret anlamına geldiği gibi ticâret hayatındaki alım-satım işinin bir diğer adıdır.

Beyitte kelime gerçek anlamında kullanılmıştır. Şâir bu pazar içerisinde elde edilen kârın doğru ve düzgün olmasını söyler. Kastettiği aslında dünya pazarıdır.

Bu bâzâr içre sag it kârın anda dost uyış yokdur

O cânibde dükân ü çâr-sû alış viriş yokdur (Mehmed Sıdkî, G. 59-1)

Burada da kelime gerçek anlamıyla kullanılır ve ham sofuya ağır bir serzenişte bulunulur. Sözlükte tasavvuf ehli, mutasavvıf, sofu manaları verilen sözcük bu manaları ile tasavvuf büyükleri, mutasavvıflar için zikredilen bir sıfattır. Sözcük Klâsik Türk şiirinde bu manasıyla pek kullanılmaz. “Akıl temsilcisi bir tip

113

sergiler. Sözde dindar geçinip bulduğu her fırsatta âşığı yeren sûfî, Klâsik Türk şâiri gözünde zâhid ile aynı düzlemde bulunan bir kişilik izlenimi verir” (Zavotçu, 2013:

665):

Alış viriş idene ta‘n idersin

Be hey sûfî sen oğlan olmadun mı (Tırsî, G. 199-4)

Şiirlerde âşığın sevgili ile münâsebetini anlatmak için şâirler bu tâbiri kullanmıştır. Sevgili az şey ile bu alışverişe girmez. Ona can ve gözyaşı nakdini vererek ancak kavuşulabilir. Bâzen de âşık gönlinü bir bûseye verir ki bundan daha güzel bir alışveriş olmaz:

Nakd-i cân ile harîdâruz metâ‘-ı vuslata

Eylerüz ol hâce-i hüsn ile biz alış viriş (Azmizâde Hâletî, G. 353-6) Nakd-ı sirişki sarf iledir bağl-ı kâm-ı dil

Dolâbveş felek ki alışlı verişlidir (Erzurumlu Zihnî, G. 64-3) Vir bûse al gönlüm yetiş

Olsun bu hoş alış veriş Benden rica senden geliş Kıyma bana yansın tenim

(Rûhum senindir sen benim) (Ayşe Teymûrî, Muhammes Şarkı 7-9)

9. ALTIN (ALTUN-ZER-ZEHEB)

Değerli madenlerden bahsedilince belki de dünyadaki birçok insanın aklına gelebilecek ilk maden altındır.Arapçası zeheb, Farsçası zerdir.

Dünyada az miktarda bulunduğu için oldukça değerlidir. Ticâret hayatında oldukça büyük bir öneme sahip olan bu değerli maden süs eşyası veya külçe halinde kullanılmış, alışverişi yapılmış ve alışverişlerde para olarak kullanılmıştır. Külçe halinde de olsa süs eşyası da yapılsa kolaylıkla eritilip piyasaya sürülebildiği için her zaman geçerliliğini kotumuştur.

Şiirlerde altın, para üretiminde kullanılan bir ödeme aracı olarak ele alınmaktadır. Sevgili hamama gitmiş ve oraya ücret verecektir. Şâir ise servi boylu ve gümüş tenli sevgiliye seslenir ve ücret olarak boşuna ücret sarfetmemesini, kendisinin canını bu uğurda seve seve feda edeceğini söyler:

Müzd-i hammâm Fuzûlî veririm can nakdin

114

Samimiyetle yapılan ibadetler beyitte altınla kıyaslanır. Salih amelin ilâhî güzelliklerin kaynağı olduğu ve ölünce öbür tarafa altın gibi maddî şeyler değil yapılan bu amellerin götürüleceği vurgulanır.

Cevher-i feyz-i ilâhî amel-i hâlisdir

Yoksa ey hâce siyeh hâkine zer vermezler (Nâilî, G.126-3)

Âşığın gönül gerçeğiyle dünyanın madde gerçeklerinden biri kıyaslanmıştır. Hırs ehline nasıl ki altın toplamak lezzetli gelirse âşığın da yanan gönlüne taze taze dert yaraları tatlı gelir:

Tâze tâze dâğ-i derdindir dil-i sûzânıma

Fi’l-mesel hırs ehline cem’iyyet-i zer tek lezîz (Fuzûlî, G. 65-6)

Bu beyitlerde de güneşin pençesindeki ay sâkînin elindeki altın kadehe benzetilmiştir. Ayrıca bezm meclisinin sultanı sevgilidir. Altın bir şamdana konan mum, sevgiliye onu çekemediği için kızmaktadır:

Göster feleğe pençe-i hurşidde mâhı

Sâki yine dest’indeki câm-ı zeri doldur (Nâilî, G.67-3)

Altın üsküfle varıp her meclise ağalanır

Gör ne yüzden öykenirmiş şem’-i bezm-ârâ sana (Necâtî Bey, G. 12-4)

Şâirler, aşkları yüzünden kendinden geçip sararıp solmalarını altın ile ifade ederler ve altın gibi saramış yüzü çok kullanırlar. Aşk uğruna âşığın gözünden kanlı yaş akar, yüzü ise altın gibi sararır. Bu durumu kim görse âşığa yakıştırır:

Yaşumı yüzümde her ki göre dir

Bir arada yaraşur la’l ü zeheb (Ahmedî, G. 52-6)

Aşk aynı zmanda âşığın kalbini saflaştırıp temizler ve yüzünü de altın gibi sarartır:

Cevher degül midür dir isem ana kîmyâ

Bu kalbi hâlis-ü-zeheb itdi likâmı ‘ışk (Zâtî, G. 643-4)

Zahit burada da eleştiriden nasibini alır. Toplum içinde altından hazetmezmiş gibi görünür ama tenhada koynuna atmaktan da geri kalmaz:

Hemân tenhâda kor buldukça zâhid koynuna yohsa Elinde tutmaga meclisde etmez sîm ü zerden haz

(Sümbülzâde Vehbî, G. 140-4)

Burada da kişilik bakımından güvenilmeyen, sütü bozuk diye tabir edilen kişiler sikkesiz dirhem gibidir. Bunlar ayarı noksan, ölçüsü eksik altın para gibidir:

115

Birisi bir zeheb-i kem-‘ayâr-ı nâkıs-vezn

Birisi dirhem-i bî-sikke-i fürû-mâye (Nevizâde Atâyî, K.12-31)

Bu beyitte üç ismi birden görmekteyiz. Sadece bu değil şâir, ucuz, tok ve susuz kelimelerininkini de vererek beyiti tamamlamıştır:

Zer zeheb altundurur dahı ucuz erzân rahîs

Sîr ü şeb’ân tok susuzdur teşne hem ‘atşân galîl (Manzûme-i Keskin 175)

Zer-i Mahbûb ise “bir çeşit altın sikkedir. 1697 yılında kesilen tuğralı

İstanbul altınının Mısırlılarca verilen adıdır. Sonra verilen paralara da bu ad verilmiştir.” (Onay, 1996: s. 101). Lebîb bu bentte övdüğü kişinin tok gözlülüğünü

ve dünya servetine önem vermediğini anlatırken saydığı değerli nesneler arasında zer-i mahbubu da sayar:

Çeşmine gelmez gınâ-yı tab‛dan dürr ü güher Adını anmaz demez aslâ zer-i mahbûba zer Nâ’il olsa neşr ederdi yaldızı yıldız kadar Dâ’im eyler ehl-i ‛irfâna telattufla nazar

Ehl-i cehli eylemez takrîb anın mehcûrudur (Lebîb, Muhammes 7-2)

Şâirler bazen de “işi altın olmak” deyimini isteğin gerçekleşip bir emele ulaşıldığı zaman kullanırlar:

İşi kızıl altın oldu tâ kim

Bâdeyle Necâtî oldu mu’tâd (Necâtî Bey, G. 51-7) Her yanadan ayagına altun akup gelür

Eşcâr-ı bâğ meded umar cûybârdan (Bâkî, G. 371-3)

Klâsik Türk şiirinde özellikle insanların kişilikleri anlatılırken bu kelimeden faydalanılır. Mert diye tâbir edilen iyi dürüst insanlar ayarı tam, namert denilen ve güvenilir olmayan kişiler ise eksik ayar olarak şiirlerde dile getirilir:

Belâya merd olanlar sabr eder nâmerd olan döymez

Tamâm olsa ayârı etmez altuna ziyân âteş (Hayâlî, G. 228-3)

Belgede Klasik Türk şiirinde ticaret (sayfa 115-118)