• Sonuç bulunamadı

Anadolu Selçukluları

Belgede Klasik Türk şiirinde ticaret (sayfa 52-57)

TİCÂRETİN TANIMI VE TARİHÇESİ

2.3. Türk Kültüründe Ticâret

2.3.3. Anadolu Selçukluları

Büyük Selçuklu Devleti taht mücadeleleri sonucu beşe ayrılmış ve Büyük Selçuklu’dan ayrılan devletlerden biri de Anadolu Selçukluları olmuştur. Bu devlete Anadolu Selçukluları da denmiştir.

Anadolu’da ticâretin gelişmesindeki en önemli etkenlerden biri hiç kuşkusuz Anadolu Selçuklu dönemindeki uygulamalar olmuştur. Siyasî kargaşa ortadan kaldırılıp devlet güçlenmeye başladıktan sonra ticâret ve yolların güvenliği için de ciddi adımlar atılmış, böylece zengin bir ülke meydana gelmiştir.

Akdeniz hâkimiyetinin Avrupalılara geçmesi ve Haçlı seferlerinin etkisiyle Avrupalı devletlerin yavaş yavaş Orta Çağ karanlığından kurtulmaya yönelik

50

adımları Anadolu’daki ticâret yollarının önemini daha da arttırmıştır. Selçuklu sultanları bu maksatla devlet politikasını ve askerî hareketlerini ticârî unsurlara göre belirlemişlerdir. Buna örnek olarak Karadeniz ve Akdeniz limanlarının fethi sonucunda buralara Türk kökenli tüccarların yerleştirilmesini, Latinlerle yapılan ticâret anlaşmasını ve buralardan alınan düşük gümrük vergilerini sayabiliriz.

Devletin siyasî ve askerî teşekkülü nasıl ticârete göre ayarlandıysa ülke coğrafyasının eyalet, şehir, kaza ve köylerden oluşmasında da bu faaliyet dikkate alınmıştır. “Şehirler yalnızca siyasi yönetim bağlamında değil, aynı zamanda,

ekonomik anlamda da önemli birer merkez ve bazı üretim dallarından uzmanlaşmayı temsil ediyorlardı. Bu şehirlerde bahçecilik ve şehir hinterlantlarında tarım yapılıyor olmasına rağmen şehirlerde manifaktür üretim ve ticâretin yoğunluğu öne çıkıyordu.” (Küçükkalay, 2014: s. 231). Selçuklu döneminde Anadolu’da ekonomik

yaşantı tarım, sanayi ve ticâret olarak üç alandan oluşmaktaydı. Tarım, göçebe yaşantıdan yerleşik hayata geçen ve böylece ekonomik faaliyetler içinde önemli bir rol üstlenen Türkmen köylüler tarafından yapılmaktaydı. Bunun haricinde devlet büyükleri ve ayanların sahibi olduğu büyük topraklarda özellikle koyunlarla yapılan hayvancılık ile kasaba ve şehir hayatının vazgeçilmezi olan meyve üretimi, bağcılık da önem arz etmekteydi. Bu bağlamda Bizans, Trabzon Rum İmparatorluğu ve Arap ülkelerine gönderilen hayvan ve hayvansal ürünlerle meyve ve bağcılıktan elde edilen çok ciddi gelirler elde edilmiştir.

Selçuklu ekonomisi için önemli bir kalem de sanayi idi. Oldukça gelişmiş olan sanayinin temelinde ise tarım ve hayvansal ürünler vardı. Anadolu’daki en önemli sanayi ürünlerini ise dericilik ve dokuma sektörü oluşturmaktaydı. Özellikle küçükbaş hayvancılığın yaygın olduğu günümüzde İç Anadolu’da bulunan şehir ve kasabalarda bez ve perde dokumacılığı kalite olarak en üst düzeydeydi. Bunun haricinde yine koyun sürüsü sahibi olan Türkmenlerin ustalıkla dokudukları halı ve kilimlerle Ankara’da üretilen kumaşlar dünyaca ünlü idi. Madencilikle ilgili sanat dalları da önem arz etmektedir. Bu sanat kolları ise daha çok Rum vatandaşlar arasında yaygındı.

Türklerde dericiliğin önemi çok fazladır. Anadolu’da debbâğlık denilen deri işlemeciliği ve bu mesleğin kurup geliştiren kişinin Âhî Evran olduğu kabul edilir. Âhîlik teşkilatının kurucusu ve pîri Âhî Evran’ın debbâğ olması nedeniyle Anadolu’da saraçlık ve ayakkabıcılık Âhilik teşkilatı içinde oldukça gelişmiştir.

51

Özellikle Diyarbakır ve Kastamonu Selçuklu döneminde Anadolu’da dericiliğin merkezi konumundaydı.

Tarım, hayvancılık ve bunlara bağlı sanayi kolları hiç kuşkusuz halkın çoğu toprağa bağlı olan Selçukluda oldukça önemli bir yere sahiptir. Ancak bu dönemde en önemli iktisâdî faaliyet ticâret olmuştur. Özellikle bankacılık ve ödeme sistemleri ile ilgili yaptıkları, Osmanlının da örnek aldığı toprak ve iktisat anlayışı Selçukluların ticârete verdiği önemin önemli bir göstergesidir. Bu anlamda Malazgirt Savaşı’ndan sonra 2. Kılıç Aslan zamanında Bizans’la gerçekleştirilen 1176 tarihli Miryekefelon Savaşı’nın önemi büyüktür. Anadolu’daki siyasî birliği kurmaya olan etkisi ve Haçlılar karşısında üstünlüğün tekrar Türklere geçmesi gibi siyasî sonuçları yanında savaşın ekonomik kazançları da olmuş, dünya ticâretinde Anadolu ve dolayısıyla Selçuklu söz sahibi olmuştur.

Kervanlarla yapılan dış ticâret Selçuklu’ya çok büyük kazanç sağlamıştır. Selçuklu Türkiye’sinde dış ticâret söz konusu olduğunda özellikle Bizans ve Araplar ön plana çıkmaktadır. Bu iki devlet haricinde komşu olan Trabzon Rum İmparatorluğu, Gürcistan, Rusya, İran, Ermenistan ve deniz ticâreti anlamında Karadeniz’de kolonileri olan Ceneviz de önem arz etmektedir. Özellikle Trabzon Rum İmparatorluğu, Bizans ve Ermenistan ile gıda ticâreti yoğun bir şekilde yapılmaktaydı.

Ticâret hayatının sadece toplumun ekonomik seviyesini yükselttiğini düşünmemeliyiz. Ekonomiyle birlikte sosyal ve kültürel refah da gelişmektedir. Bu anlamda Selçuklu döneminde Anadolu’da yolcuları üç gün bir ücret talep etmeden misafir eden kervansaraylar, misafirhaneler, imarethaneler, dinî boyutu da olan tekke ve zaviyeler gibi birçok yatırım yapılmıştır. Bu anlayışın oluşmasında hiç kuşkusuz eski Türk kültüründeki insana önem veren devlet anlayışıyla İslam dininin iktisat anlayışının da etkisi vardır. Mimârî anlamda Selçuklunun gerek iç ve gerekse dış ticârete verdiği önemin göstergesi olarak da inşa edilen bu yapılar ayrıca günümüzde de örnekleri çokça görülen ve uluslararası ticâreti geliştiren fuarları da oluşturdu. Devlet kontrol altında tuttuğu bu mekânların güvenliğini askerî güçle sağlar ve buralardan vergi alırdı.

Selçuklu sosyal ve iktisadi hayatı denince aklımıza iki şey gelmektedir: Esnaf teşkilatı ve kervansaraylar. Burada kervansaraylara ayrıca değinmek gerekmektedir. Buraları günümüzün sosyal tesisleri olarak düşünebiliriz. Bunlar sayesinde tüccarlar

52

kervanlarıyla güven içinde yolculuk yapabiliyor ve bu sayede toplum ile devletin refahına katkı sağlanmış oluyordu. Bu yapıların kuşkusuz en önemli özellikleri kale gibi güvenli olmalarının yanında Selçuklular zamanında ayrı bir önemle yapılmaları olmuştur. Bu yapılar bir günlük mesafe olarak düşünülen 30-40 km aralıklarla ticâret yolları üzerine inşa edilmiştir. Bu yapılar sayesinde tüccarın malı ve parası güvende olmuş hem de yolculuklarını rahat bir şekilde yapmışlardır. Buraların ayrıca vakıf olmasından dolayı insanların hayır yapmalarına da imkân sağlamış ve bu sayede mevki veya statü ayrımı yapmadan herkes üç gün buralarda ücretsiz konaklayabilmiştir. Kuruldukları yerler ise kervanlarla günümüze göre daha ağır hareket eden tüccarların en büyük korkularından biri olan ve eski dönem ticâretinde karşımıza çıkan eşkıyalara fırsat vermemek amacıyla sıkıntılı geçit yolları olmuştur. Bu yapılar daha sonraki dönemlerde de etkilerini devam ettirmiş, Osmanlı İmparatorluğu da bu yoldaki faaliyetlere geniş bir nispette devam etmiştir.

Selçuklu sosyal ve iktisadi hayatındaki önemli unsurlardan ikincisi ise esnaf teşkilatıdır. Bu teşkilat fütüvvet veya Ahilik adıyla faaliyetlerini sürdürmüş, sanayi ve iç ticâretin gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Sadece bu alanlarda değil kırsalda gerçekleştirilen tarım alanında da etkili olmuştur. Bu birliğin Osmanlı’da adı lonca olmuştur. İlk örnekleri Roma ve Ortaçağ Avrupasında görülmekle birlikte Selçuklu zamanındaki Âhilik teşkilatı İslam inancı üzerine temellerini atmıştır. Fütüvvet anlayışı ilk olarak Abbasi döneminde ortaya çıkmış ve Selçuklular zamanında Anadolu’da oldukça yayılmıştır.

Âhîliğin Anadolu’da bu denli yayılmasında üretimin geleneksel usullerle ve küçük ölçekte yapılmasının etkisi büyük olmuştur. İnsanlar arasında ilişkilerin birincil ve samimi olması, geleneğe ve kültüre önem verilmesi bu yapıyı hızla yaygınlaştırmıştır. Bu sayede hızlı bir şekilde büyük şehirlerde teşkilat kurmuşlar ve her bir meslek gurubu birer cazibe merkezi olan zaviyelere sahip olmuşlardır. Bu yapının ekonomik hayattaki rolü yanında dinî-ahlâkî bir fonksiyonu da olup

“azaların dernekteki yerleri yukarıdan aşağı, Ahi Baba-Ahiler-Yiğitbaşılar-Genç İşçiler’dir.” (Akdağ, 2014: s. 28).

Bir mesleğe ilk kez adım atan ve günümüzde de çırak denilen kişiye bu yapı içerisinde yiğit denmiştir. Yiğit belli bir olgunluğa gelince Âhîlik derecesi kazanılırdı. Bu esnaf birliğinin siyasî yönü ve nüfuzu da olmuş, devlet ileri gelenleri ve büyük tüccarlar da ahi teşkilatına üye olmuşlardır. Ayrıca Anadolu’nun siyaseten

53

karışık olduğu, siyasî otoritenin zayıfladığı dönemlerde bunlar askerle yakın ilişki kurup silahlı bir güç olarak da devlete hizmet etmişlerdir. Yine Âhiler Anadolu’nun Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında büyük rol oynamış; Anadolu’da Moğol istilasına karşı durmuş, Selçuklu’nun yıkılma ve Osmanlı’nın kutulma dönemlerinde Anadolu’nun savunulmasında ve devlet otoritesinin sağlanmasında önemli roller üstlenmişlerdir.

Selçukluların ticârî faaliyetleriyle ilgili önemli bir husus da para ve sigorta ile ilgili uygulamalardır. Tüm bunların amacı, ticâreti daha canlı ve güvenli bir hale getirmek, iç ticâretin yanında uluslararası ticâreti de daha ileri götürmektir. İlk şekilleri önceki İslam devletlerinde görülen bankacılık Selçuklular tarafından daha da geliştirilmiş, bu sayede ülkenin her tarafında para akışını arttırıp ticâretin gelişmesini sağlayan bankerler görülmeye başlamıştır. Ayrıca ülkeler arası ticareti daha güvenli hale getirmek için bir nevi devlet güvencesi anlamına gelen çek, suftâce ve havâle senetlerinin kullanımı da oldukça yaygınlaşmıştır.

Geniş çapta yapılan ticârî ilişkilerde tüccarın bir yerden bir yere metâ denilen ticârete konu malını taşıması zor oluyordu. Özellikle ödeme aracı olan para gibi taşınır mallarda bu daha büyük güvenlik sorunları doğuruyordu. Bu maksatla süftece, poliçe ve kredi mektupları daha da önem kazanmıştır. Bu durum aynı zamanda dünya ticâreti açısından da büyük bir dönüm noktası olmuştur.

Selçuklu devletinde faiz ve kâr oranlarıyla ilgili de bazı uygulamalar da olmuştur. İslâm inancında faiz haram kabul edilmekle birlikte ticâret ve buna bağlı olarak kazanç elde etme teşvik edilmiştir. Bununla bağlantılı olarak günümüzdeki faizsiz bankacılık sisteminin de dayanak noktası olan ve emek-sermâye ortaklığına dayanan mudaraba olayına olanak tanımıştır. Bu sistem ticârî birliktelikte bir tarafın bilgi ve deneyimini diğer tarafın ise sermâyeyi ortaya koyarak yaptıkları ortaklıktır.

“Türkler de ticârî ortaklıkları geliştirmişler, hatta 13. Yüzyılın başlarından itibaren ortak tabiri bizzat tâcir anlamında kullanılmıştır.” (Tabakoğlu, 2014: s. 168).

Bununla ilgili bilgilere Kaşgarlı Mahmut’un Dîvânü Lûgat-it Türk adlı eserinde rastlamaktayız. Mahmut eserinde manzum bir atasözünü açıklarken ortak kelimesini kullanır. Bunla birlikte “biste” kelimesini ise tüccarı evinde misafir edip onun mallarını satan, ona koyun bulup verdiği bu hizmet karşılığında yirmi koyunda bir alan şahıs olarak açıklar. Bu tespit ticâretin Türkler arasında şirket ve ortaklık

54

şeklinde yapıldığını göstermesi bakımından oldukça önemlidir. (Kâşgarlı Mahmud, Dîvânü Lûgat-it Türk, Çeviren Besim Atalay, TDK Yay., Ankara 2013, C. 4, s. 95).

Bu tür ortaklık ve şirketler Selçuklularda da sıklıkla görülmüştür. Ayrıca biste kelimesi açıklanırken verilen örnek bize günümüzde de hayvan ticâreti yapılan yerlerdeki komisyonculuğu hatırlatır. Farklı şehirlerden hayvan almaya gelen tüccarları evinde misafir etme ve alınan hayvan karşılığında belli bir pay alma günümüzde Doğu Anadolu’da hayvancılıkta devam eden bir uygulamadır.

Ticâret hayatı için bir devletin dikkat etmesi gereken önemli başlıklardan biri de sağlam para politikasıdır. Ticâretin hayata öneme sahip olduğu Anadolu Selçukluları da buna uygun politikalar belirlemiş; ticâret desteklenirken desimal denilen onluk para sistemi kullanılmıştır. Altından yapılan dinar ve on tanesi bir dinara eşit olan, halk arasında ise akçe olarak adlandırılan dirhem temel para birimini oluşturmuştur. Selçuklular ilk başlarda Anadolu’da ele geçirdikleri yerlerde Bizans paralarını kullanırken daha sonra dinar ve dirhemi ilk Selçuklu paraları olarak bastırmıştır. Altın para olan dinarın kullanımı ticâret hacminin büyüklüğünün bir göstergesi olarak görülebilir. (Akdağ, 2014: s. 32-33; Baykara, 2000: s. 129; Kucur, 2009: 384; Küçükkalay, 2014; s. 232-23; Sümer, 2009: 380; Tabakoğlu, 2014: s. 154-179; Tekin, 1994: 178; Turan, 1999: s. 93-112; Turan, 2003: s. 356-378).

Belgede Klasik Türk şiirinde ticaret (sayfa 52-57)