• Sonuç bulunamadı

Eski Türklerde Ticârî Faaliyetler

Belgede Klasik Türk şiirinde ticaret (sayfa 46-51)

TİCÂRETİN TANIMI VE TARİHÇESİ

2.3. Türk Kültüründe Ticâret

2.3.1. Eski Türklerde Ticârî Faaliyetler

Türlerin anavatanı, Türkistan olarak bilinen ve bugün Türk Cumhuriyetlerinin bir kısmıyla Çin, Moğolistan ve Rusya’nın da bir bölümünü içine alan geniş bir coğrafyaydı. “Türk kelimesine kaynaklarda çeşitli anlamlar verilmekle birlikte 1911

44

yılında neşredilen Uygurca bir belgede “kuvvet ve güç” mânasına geldiği görülmektedir.” (Taşağıl, 2012: 467). Yaşadıkları coğrafyanın çetin ve zor şartlarını

düşününce bu ismin anlamı daha iyi anlaşılmaktadır.

Türklerin bu topraklarda varlığı MÖ üç bin yılına kadar inmektedir. MÖ iki binli yıllara gelindiğinde ise Altay dağları ile Güney Sibirya’nın önemli iki kültür merkezi olarak ortaya çıktığı görülür.

Eski Türkler yüksek ovaları ve yaylaları bulunan Türkistan bozkırlarında göçebe bir yaşantı sürmekte ve buradaki iklim şartlarına uygun olarak da hayvancılıkla uğraşmaktaydılar. Hayvancılıkla birlikte hem toplumun tüketim şekli belirlenmiş hem de ticâret hayatı şekillenmiştir. Yemeklerde başlıca tüketim maddesi at ve koyun eti olmuş, bununla birlikte eti muhafaza teknikleri de geliştirmişlerdir. Bol miktarda et elde eden ve tüketen Türkler bunu koruyabilmek için de konserve yapmayı öğrenmiş, Çin’e de konserve et ihraç etmişlerdir.

Bunun yanında Türklerin ekonomik hayatını ve faaliyetlerini sadece hayvancılıktan ibaret düşünmek doğru olmaz. Tarım hayvancılıktan sonra Türklerin ikinci bir ekonomik faaliyeti olarak karşımıza çıkmaktadır. Zirâî faaliyetlerin varlığı MÖ dört bin yılına kadar gitmektedir.

Ticâret ise eski dönemlerden bu yana tüm toplumlarda görüldüğü gibi Türklerde de önemli bir kazanç yolu olmuştur. Uzakdoğu- Önasya yolları üzerinde ticâret önemli bir okonomik faaliyet olarak yapılmaktadır.

Eski Türk devletlerine bakacak olursak Hun, Göktürk ve Uygurların gerek büyüklük gerekse devlet teşkilatı ve ekonomik canlılık anlamında ön plana çıktığını görmekteyiz. Öncelikle göçebe bir kavim olan Hunlar bu hayatın özelliklerine uygun olarak hayvancılıkla uğraşmanın yanında tarımla da ilgilenmişlerdir. Altay civarında açılmış sulama kanalları ve kazılarda ele geçirilen tarım aletleri bu durumun birer ispatı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bugünkü Moğolistan topraklarında göçebe kavimlerden güçlü bir devlet kurup Asya’da birliği sağladıktan sonra yönünü Avrupa’ya dönen Hunlar, özellikle Atilla zamanında büyük fetihler gerçekleştirdiler. Her ne kadar savaşçı ve yağmacı bir toplum görüntüsü çizseler de ticârî faaliyetlerde bulunmuşlardır. Hun devrinde, askerî güçlerine bağlı olarak, ticâret yolları üzerinde güvenlikte yoğun bir şekilde sağlanmış ve bu durum ticâretin gelişmesine katkı sağlamıştır. Bu dönemde Çin, İran

45

ve Hint ticâret yollarında bu devletlerle yapılan alış-veriş göze çarpmaktadır. Kâğıt, çini, cam ve ipek bu ticâretin önemli malları olarak karşımıza çıkmaktadır.

Burada Hun devletinin birliğinin bozulmasından sonra Afganistan bölgesinden gelen Uar kabilesi ve bazı Hun kabileleri tarafından bugünkü Afganistan ve Tacikistan civarında kurulan Ak Hunlar ve bunların ipek ticâretinde oynadıkları role, ayrıca bir devlet için iktisadi hayatın ne derece önemli olduğuna değinmek faydalı olacaktır. Bu devlet 4. yy. ortalarından 6. yy. ortalarına kadar hüküm sürmüştür. Bu devlet özellikle ipek ticâretinde önemli bir paya sahip olmuş ancak bu durum Göktürklerin ortaya çıkmasıyla bozulmuştur. Bu konu hakkında Sadettin Gömeç şu bilgileri verir: “Türkistan’nın ipek ticâretini elinde bulunduran Ak

Hunlarla, Juan-juanlar arasında muhafaza edilen siyasî denge Kök Türklerin bu sırada ortaya çıkmasıyla bozuldu. Kök Türk Kağanlığı iktisadi refahı için bu yolu her ne surette olursa olsun ele geçirmek zorundaydı. Onlar da biliyorlardı ki bir devlet sadece savaş gelirleriyle ayakta duramazdı.” (Gömeç, 2012: s. 374).

Hunlardan sonra onların hâkim olduğu topraklarda kurulan bir diğer önemli Türk devleti Göktürklerdir. Göktürkler Hunların soyundan gelen ve dağınık halde bulunan toplulukları hâkimiyetleri altına alarak kurulmuşlardır. Türk ismini resmî devlet ismi olarak tarihte ilk defa onlar kullanır.

Göktürklerin tarımsal faaliyetleri hakkında Hunlar kadar bilgi bulunmasa da yapılan kazılarda tarım işlerinde kullanılan bazı eşyalara rastlanması ziraatin bu dönemde de devam ettiğini gösteren ipuçlarıdır. Yine Altay Dağı civarlarında bulunan ve devrine göre ileri bir teknoloji ve bilgi birikimini gerektiren sulama kanallarının varlığı da tarım uygulamalarının varlığı açısından önemlidir. Bu kanalların en önemlilerinden birisi 6. ve 8. yüzyıllar arasında Fergana ve civarındaki toprakların sulandığı kanallardır. (Kafesoğlu, 2002: s. 328).

Göktürkler açısından yaşadıkları coğrafyanın tabii sonucu olarak hayvancılık da önemli bir geçim kaynağıydı. Ayrıca tarım ve hayvancılıktan başka ipek yolunun da geçtiği bir coğrafya olması ticâreti geliştirmiştir. Bizans ve Çin’le ticârete dayalı anlaşmalar yapmışlar ve böylelikle İpek yolunun önemi bu dönemde oldukça artmıştır. Ayrıca bu dönemde kumaş ve deri parçaları yanında, bakır ve gümüş paralarla birlikte külçeler dahi ödeme aracı olarak kullanılmıştır. Bu da ticâretin hacmini göstermesi açısından önemlidir.

46

Göktürkler söz konusu olunca Türk tarihinin en eski yazılı metni olan Orhon Yazıtlarına da değinmek gerekir. Çünkü bu yazıtlarda da Çin devletiyle kurulan ilişkiler ve yapılan ticaretten, halka uyarılarda bulunurken, dolaylı da olsa bahsedilir. II. Göktürk Devleti zamanına ait bu yazıtlarda “o bölgede yaşayan Türkler’e çeşitli

uyarılar yer almakta ve Çinliler’in tatlı sözlerine, yumuşak kumaşlarına kandıklarında kendilerini bekleyen tehlikeler haber verilmekte” (Kaçalin, 2007:

391).dir. Burada geçen çinlilerin yumuşak kumaşları ifadesinden bunun hem hediye hem de alışveriş metâı olduğunu görmekteyiz.

Hun ve Göktürklerden sonra bir diğer önemli devlet Uygurlardır. 744 yılında kurulan Uygurlar ayrıca Türk tarihinde yerleşik hayata geçen ilk devlet olarak kabul edilir. “Göktürklerin yerine geçen Uygur hakanlığı altın, gümüş, bakır eşya

işçiliğinin geliştiğini, tarım, bahçıvanlık ve sulama tesisleri ve kumaş imalatının ileri olduğunu biliyoruz.” Özellikle Çinlilerle yapılan ticarette demirden yapılan savaş

aletleri ve kumaşın önemi oldukça fazladır.

Eski Türk devletlerinin birçoğunda olduğu gibi Uygur devleti açasından da Çin ile yapılan ticâret önemli bir yer tutmaktadır. Bu konuda Prof. Dr. Özkan İzgi “Çin Elçisi Wang Yen-te’nin Uygur Seyahatnamesi” adlı eserinde şu bilgileri aktarır:

“Çin’in komşuları ve diğer uzak ülkelerle yaptığı ticâret -bilhassa ipek ticâreti- kervanlarla yapılmıştır. Çinin Uygurlarla yapmış olduğu ticârette, her iki ülkenin mallarının değiştirilmesindeki gelişmeyi görmek mümkündür. Her iki ülke arasında gidip gelen ticâret heyetleri ve birbirine verdikleri mallardaki artış bunun en bariz örneğidir. 760 tarihinden sonra Uygurlar, Çin ile ilişkilerinin çok iyi olmasından faydalanarak sık sık at satıp uygun fiyata ipek almak için Çin başkentine heyetler yollamışlardır. Umumiyetle her sene Çin başkenti Ch’ang-an’a gelerek bir at için 40 ipekli parça alarak ticâret yapmışlardır. Bu heyetlerin her gelişlerinde on binlerce at gönderildiği düşünülürse, Çinlilerden almış oldukları ipeğin miktarı ortaya çıkar.”

(İzgi, 2000: 34). Bu bilgilerden hareketle hem o dönem yaşantısı hakkında hem de ticârî ilişki içinde olunan ülkeler hakkında bilgi edinilmektedir.

Yukarıda bahsettiğimiz bu üç büyük Türk devletinden başka özellikle Çin yazılı kaynaklarından edinilen bilgiler ışığında Kırgız Türklerinin de tarım faaliyetlerine bakabiliriz. Göktürkler devrinde Sibirya ve Yenisey civarında oturan Kırgızların arazileri tarım açısından oldukça elverişlidir ve bu topraklarda buğday, yulaf, arpa, darı yetiştirmektedirler. Tarımdan başka maden açısından da belirli bir

47

zenginliğe sahip olan Kırgızlarda bununla ilgili sanayii de gelişmiş ve ürettikleri silahları ihraç dahi etmişlerdir.

Kırgızlarından Çin kaynaklarında bu denli bahsedilmesi onların ülkeler arası ticârettte etkin rol oynadıklarını da gösteren bir ipucudur.

Tarım, hayvancılık ve ticâretin yanında eski Türklerde madenciliğin, özellikle de demirciliğin önemli bir yeri vardır. Hatta Göktürk dönemine ait eski Türk destanlarından Ergenekon’da demir dağın bir demirci yardımıyla eritilmesi ve yüzyıllardır yaşadıkları ovada mahpus olan Göktürklerin bu sayede buradan kurtulup eski güçlerine kavuşmaları demircilik ve demir madeninin önemini gözler önüne seren önemli bir delildir. Ayrıca buradaki demircinin bilge bir kişilik olarak ele alınması ayrıca dikkate değerdir. Demirin ve bununla ilgili imalatçılığın bu denli yaygınlaşmasında Türkistan coğrafyasının ve buradaki yaşam koşullarının da etkisi vardır. Demirden başka Türklerde altın, bronz ve altın işlemeciliği de oldukça gelişmiştir.

Demircilerden başka halıcılar, kilimciler, debbağlar, çizmeciler, çorapçılar, börkçüler, dokumacılar, terziler, marangozlar, tahta oymacılar gibi çeşitli meslek grupları da Türkistan’daki devletlerde görülmüştür. Çeşitli meslek dallarında görülen bu gelişmeler Türk devletlerinin yaşantılarına da yansımış ve yüksek bir kültür oluşmasını sağlamıştır. Özellikle Asya Hunları koltuk, sandalye ve perde gibi ev eşyaları kullanmışlar ve bunu Çinlilere de öğretmişlerdir. Hayvancılığın etkisiyle dericilik zanaatı da gelişmiş, örneğin bu meslek Bulgar Türklerinden Ruslara geçmiştir. Tüm bunlar ticârî ilişkileri geliştirmiştir.

Bir de ticâretin olmazsa olmazlarından ve karşılıklı mübâdelenin vazgeçilmez unsuru olan ödeme araçları vardır. Uygurlar döneminde ödeme aracı olarak “çav” adı verilen ve kâğıttan üretilen para birimi, gerek eski Türk topluluklarında ve gerekse Osmanlıda önemli bir yere sahip olan akçe para birimi, çeşitli kumaşlar ve altın, gümüş gibi değerli madenler kullanılmıştır.

Kullanılan tek para terimi çav veya akçe olmamıştır. “Eski Uygur kayıtları

aşağıdaki para terimlerini içerir: bakır ”bakır para”, yastuk “gümüş para”, satır, sıtır, “satyr, gümüş para”, kümüş “gümüş para” , altun “altın para”, çao “kağıt para, banknot”, yartmak “para, madeni para”.” (Sertkaya ve Alimov, 2006: s. 70).

Kullanılan bu takas araç-gereçlerini incelediğimizde eski Türk toplumlarının coğrafyası, yaptığı meslekler, sahip oldukları yer altı zenginlikleri ve ticârî ilişki

48

içerisinde oldukları ülkeler hakkında da bilgi sahibi olabiliriz. (Kafesoğlu, 2002: s. 318-321; Tabakoğlu, 2014: s. 88-92; Küçükkalay, 2014: s. 62; Ögel, 2014: s. 90-394; Grenard, 1992: 15; Taşağıl, 2012: 469-471; Özyetgin, 2004: s. 92-97; Barthold, 2013: s. 26; Mandaloğlu, 2013: s. 131; Sertkaya ve Alimov, 2006: s. 13-14).

Belgede Klasik Türk şiirinde ticaret (sayfa 46-51)