• Sonuç bulunamadı

1.4. MİLLİYETÇİLİĞİN TARİHSEL DEVAMLILIK İÇERDİĞİNE

1.4.1. Milliyetçiliğin Etnik Kökeni ve Etnosemboller

Etno sembolcülerin bir başka eleştiri getirdiği nokta ise; milliyetçiliğin, milletlerden daha önce varolduğu savını temele yerleştiren modernist bakış açısının reddiyesi niteliği taşır. Alanın önemli araştırmacılarından olan John Armstrong'un eseri ise bu anlamda oldukça önemlidir. "Milliyetçilikten önce Milletler" (Nations before Nationalism) kitabında doğrudan çalışmasının ismine yansıyan bakış açısı milletlerin, milliyetçilikten önce de varolduğunu tarihinin daha eski kökenlere dayandığını ifade eder (Armstrong, 1982). Gellner, Anderson, Breuilly, Hobsbawm gibi araştırmacıların, milliyetçiliği araçsalcı veya fonksiyonalist bir perspektiften ele aldığını, modernleşme sürecinde bir mekanizma gibi gördüğünü ifade eden Armstrong milletleri ve milliyetçiliği modern perioddan daha önce varolan, güçlü ve uzun süreli deneyimlerin bir ürünü olarak gördüğünü belirtir (Hutchinson, 2005:2). Bu bakış açısı etnik devamlılık sonucu oluşan bir millet anlayışını bütünleştirerek Smith ve Armstrong'un çalışmaları ile etno sembolcü bakış açısının araştırma perspektifini oluşturur. Bu noktada milletlerin, milletlerin oluşumunun ve milliyetçiliğin kronolojik anlamda nereye tarihlendirileceği tartışması, bu çalışmalara ucundan dahi olsa değinen herkesin ilk anda karşılaştığı bir sorun olarak durmaktadır. Bu tartışmayı tarihçilere, siyaset bilimcilere ve bir ölçüde antropologlara bırakmak çalışmamız açısından önemlidir. Zira böyle bir tarihlendirmenin ya da kronolojik detaylandırmanın çalışmamız açısından herhangi bir yararı olmamakla birlikte büyük bir önem de teşkil etmemektedir. Çalışmamız kapsamında bu noktaya değinmemizin temel nedeni bakış açılarına yön veren argümanları belirleyerek çalışmamız kapsamında analizlerimize ışık tutarak yol gösterecek bir perspektifi oluşturma gayretidir. Bu hususu belirttikten sonra Etno sembolcü yaklaşımın araştırmalarının merkezine aldığı sorunlara ve bunları ele alış biçimlerine kısaca değinmek yerinde olacaktır.

Smith'e göre milletler ve milliyetçilik oluşumu için üç temel ilişkiden bahsedilebilir; "kültürel süreklilik, yinelenme ve yeniden yorumlama" (Smith, 2013 :120). Bu ilişki biçimleri millet ve milliyetçiliğin oluşumunda önemli bir rol oynamaktadır. Bu ilişki biçimleri arasında üzerinde en çok tartışılan, "süreklilik" ilişkisidir. Süreklilik ortak özel adlar, dil kodları ve etnik bir tahayyülde görülebilir

113

bu duruma örnek olarak Smith Kartaca'nın Romalılar tarafından yıkıldıktan 500 yıl sonra dahi Kartaca halk kültürünün varlığını gösterir. Bir diğer örnek olarak ise günümüz Yunalılarının yeniden uyanışın ve kimlik belirlemenin duruma uygun bir misal teşkil ettiğini söyler ancak günümüz Yunanlılarının daha önce de belirttiğimiz üzere (bkz. primordialism ve perennializm) hangi kültürel süreklilik etrafında uyanış sergiledikleri tartışmalıdır. Zira günümüz Yunan halkının Antik Yunan, Bizans, Roma egemenliği gibi dönemlerden hangisini uyandırdığını kestirmek güçtür (buna ek olarak süreklilik gösteren kimliğin Ortodoksluk kimliği, Yunanlı kimliği, dünya felsefesine yön veren antikite kimliği mi olduğu sorusu yadsınması güç bir veridir).

Yinelenme faktörü ise anlaşılması daha güç bir argüman olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu faktör çerçevesinde değerlendirildiğinde millet kavramı potansiyel olarak tarihin her bölümünde mevcut olması muhtemel bir kültürel kaynağa ve insan çeşitliliğine göndermede bulunmaktadır (Smith 2013:120; Smith:2002). Bu yaklaşım perennialist (daimici) görüşe oldukça yakındır. Buna karşın, Smith tarihsel bağlantının kırılmaları, aynı toplumun almış olduğu farklı milli biçimleri, süreklilikteki kesintileri kabul etmesiyle perennialismden ayrıldığını iddia eder (Smith 2013, 124). Ancak bu noktada da bir önceki paragrafta anlatılamış olduğumuz süreklilik faktörünün kısmi olarak gözden kaçırılması söz konusudur.

Son olarak ele alınan "yeniden yorumlama" faktörü ise muhtemelen üzerine en az tartışılan ve en çok uzlaşılan durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu ilişki biçiminde toplulukların düşünürleri ve liderleri (Smith her ne kadar seçkin kelimesini bu noktada kullanmaktan kaçınsa da bahsi geçenlerin topluluğun seçkinleri olduğu açıktır.) etnik geçmişi uyandırarak görkemli tarihleri ile bütünleşme çabası taşırlar. Etnik değişkenleri her nesil için yeniden seçerler ve yorumlarlar. Yerleşik olanlar ile dışarıdan gelenleri ayırma çabasına girişirler (Smith, 2013; Smith,2002:58-61). Bu çaba geçmişten bugüne taşınan özelliklerin bir süzgeçten geçirilerek yansıtılması gibi, dışlanması gerekenleri ve dahil edilmesi gerekenleri belirler. Ancak dünya üzerinde kültür üretmemiş veya gelenekler ile ritüellere sahip olmamış bir topluluk yoktur. Bu gruplardan hangilerinin bir milliyetçilik üreterek veya milliyetçi bir ideoloji etrafında bütünleşerek bir millete dönüşeceği sorusu varlığını korumaktadır. Böyle bir soru işaretine yanıt etno sembolcüler arasında Smith tarafından verilmiştir.

114

Milliyetçilik çalışmaları içerisinde bir tanım veya kategorizasyondan umumiyetle kaçınma eğilimine karşın Smith'in spesifik tanımlar yapma ve olgusal olarak ele aldığı kavramları kategorize etme eğilimi vardır. Bu eğilimin belki de bir yansıması olarak, bir ideal etnik topluluk tanımlaması yapmış ve kategorilerle ifade etmiştir. Smith'e göre bir etnik topluluğun altı ana niteliğini şu şekilde sıralamak mümkündür (Smith, 2009a:42)

1. Kolektif bir özel ad 2. Ortak bir soy miti 3. Paylaşılan tarihi anılar

4. Ortak kültürü farklı kılan bir ya da daha fazla unsur 5. Özel bir yurtla bağ

6. Nüfusun önemli kesimleri arası dayanışma duygusu

Yukarıda sayılmış olan temel unsur ve maddelere bakınca büyük ölçüde öznel değerlendirmeler oldukları görülebilmektedir. Smith'e göre bunların bir veya birkaçına sahip olan bir etnik topluluğun yeterli etnik çekirdeği (ethnic core) (Smith 2009a:35) vardır ve bir millete dönüşmesi beklenebilir. Yukarıda adı geçen maddelerde yer alan özellikler uzun yıllar ve çekilen türlü sıkıntılar sonucunda oluşmuştur ve büyük bbir bağlılık barındırırlar dolayısıyla adı geçen bağlılıklar üzerinden varolan millete ve milliyetçiliğe bağlanma yadsınamayacak kadar önemli bir durumdur.

Smith'in kategorilerine bakacak olursak ilk madde olan "kolektif bir özel ad" sahibi olma durumunun; kendini tanımlamanın ve diğer gruplardan ayırmanın önemli bir aşaması olduğu düşünüldüğünde oldukça haklı bir argüman olarak kabul etmek mümkündür. Zira neredeyse en genişinden, en az popülasyona sahip topluluklar dahi kendilerini bir isimle tanımlamaktadır. Walker Connor'ın aktardığı üzere "ethnos" kavramıyla ifade edilen en küçük gruplardan olan ve Antik Yunan'da şehir devletlerini oluşturan (Connor, 2004) ve oldukça yakın olan farklı kavimler dahi kendilerini özel bir adla tanımlarken genel olarak bu ad ortak bir atadan geldiğine inançla da pekişmektedir.

115

Ortak soy miti yine neredeyse her kavimde, her etnik grupta ve millette bulunan bir özelliktir. Fiili olarak ortak bir atadan gelinmese dahi bu ataya dair inanç, grubun üyelerini kardeş kılmakta grup içi yakınlığa mistik bir bağ eklemektedir. Böyle bir unsur daha önce de ifade ettiğimiz üzere araştırılması neredeyse imkansız bir verinin peşinde koşmaktır, bu nedenle Smith'de konuyu "mit" olarak ele almış ve etnik grupların soylarını hayali bir ecdada dayandırdıklarını ifade etmiştir. Bunun için de etnik grupların ...'den/dan geliyoruz biçiminde kendilerini kadim bir soya dayandırdıkları görülmektedir.(Smith, 2009a: 43) (daha geniş bilgi için bkz. Primordializm başlığı, Horowitz, Geertz). Özellikle modernite öncesinde etnik grupların büyük çoğunluğunun soylarını bir tanrı veya tanrıçaya bağladıkları da görülebilecektir. Bu durum başka gruplardan daha üstün olduğunu ispat için ya da grubun üyelerine belki de nostaljik bir öykünme niteliğinde olabilecek şekilde kusursuz bir soyun devamı olduğunu hissettirme çabasıdır.

Paylaşılan tarihi anılar ise, büyük ölçüde bir etnik grubun tarihsel süreç içerisinde aktardığı tarihi olaylar olabildiği gibi, kimi zaman da mit biçimine dönüşen olaylardır (Smith 2009: 44). Örnek vermek gerekirse, bugünkü Türkiye'nin etnik gruplarının neredeyse tamamının asker olarak katılımıyla gerçekleşen, Çanakkale Savaşı muhakkak ki ülkenin bağımsızlık mücadelesinde de önemli yer tutan, bir Davut'a karşı Goliath hikayesidir ve önemli bir askeri başarıdır. Ancak günümüz Türkiye'sinde bu olay kısmen mitleşerek, geçmiş savaşlarda şehit olanların gelip savaştığı, evliyaların kılıç kuşandığı, bir bulutun gelerek koca bir düşman taburunu yok ettiği kapsamlı bir mite dönüşmüştür. Modernite öncesi mit ile gerçek arasındaki çizgi günümüze göre daha silik sınırlar içermektedir. Anderson geçmişle gelecek arasında modernite öncesi kesin bir çizgi bulunmadığını ifade ederken (Anderson 2007, 37-38) mitsel öğelerin yeni yaşanmış gibi anlatılabileceği bir zamansal çizgiye işaret etmektedir. Günümüzde böyle bir durumdan söz etmek güç olsa da milletleri bütünleştirmek adına, bu tarz mitleşmiş ya da gerçek geçmiş başarılara veya tarihte çekilmiş ortak sıkıntılara dikkat çekilmesi mümkündür.

Neredeyse her milliyetçilik kuramında veya yaklaşımda karşımıza çıkan bir başka unsur ise "özel bir yurtla" kurulmuş olan bağ fikridir. Bu yurt etnik grubun hali hazırda yaşamakta olduğu sınırlar dışında olup hiç görülmemiş bir toprak da olabilir

116

ya da etnik grubun bulunduğu ülke sınırlarının içerisinde bulunan bir tür kutsal mekan niteliği taşıyan bir yer de olabilir veya etnik grubun başka bir etnik grubun egemenliğindeki bir ülkede yaşarken üzerinde bulunduğu topraklar olabilir. Bu yurt, ataların, kralların, din adamlarının vs kutsal hale getirdiği, etnik grubun diğer üyelerine ilham veren topraklardır (Smith, 2009a: 45) bu tarz bir ilham grup kimliği için oldukça önemlidir gözardı edilemez, nostaljik bir his ve bağlılık ile grup aidiyetinin sağlanmasında rol oynar (Armstrong, 1982:14). Şu örnekler durumu açıklamaya yardımcı olacaktır; Yahudi diasporası için "vaadedilmiş topraklar" (promised land-bugünkü İsrail ve Filistin), bir tanrısal metin aracılığı ile ve din adamlarının aktarması sonucu kutsal bir toprağa er geç her Yahudi'nin dönüp geleceği topraklara işaret etmektedir. "Eğer bana bağlı kalmazsanız, sizi ulusların arasına dağıtacağım. Ama bana döner, buyruklarımı tutar, yerine getirirseniz, dünyanın öbür ucuna sürülmüş olsanız bile sizleri toplayıp seçtiğim yere, bulunacağım yere getireceğim" (Eski Ahit: Nehemya'nın Duası 8-9) şeklinde (ve Eski Ahit'in birçok noktasında) Eski Ahit'te yer alan vaat bu durumun en güzel örneklerindendir. Muhakkak ki bir dine mensup olmakla, bir ülkeye ya da toprağa yakınlık duymak aynı şey değildir (Butler, 2012:118) ancak grubun üyeleri arasında bir dayanışma yarattığı ve aynı toprağın çocukları hissi yarattığı da su götürmez bir gerçektir.

Yukarıda saymış olduğumuz ve büyük çoğunluğu öznel öğelere referans veren, özellikler Smith'e göre bir etnik grubun devamlılığını, gücünü sağlayan ve bir millet formuna kavuşmasında etkin olan öğelerdir. Hatta Smith'e göre, bütün bu argümanlar "milliyetçi ideoloji ve söylemlerdeki iddia ve retoriklere rağmen, etni'nin ilksel/kadim topluluktan başka birşey olmadığını düşündürtmektedir" (Smith, 2009a 45). Tüm bu iddialar ile birlikte, Smith milletin bir milli kimliğin ürünü olduğunu bunların bütünleştirici bir işlev ile birbirleri ile ilişkili olduğunu ifade eder. Bu noktada yapmış olduğu milli kimliğe ait argümanların kategorizasyonunda da benzer bir sıralamaya giderek, oldukça açık okunabilen bir çerçeve çizer. Bu çerçeveye göre milli kimliğin temel özellikleri şunlardır:(Smith, 2009a:31-32)

1. Tarihi bir toprak/ülke ya da yurt 2. Ortak mitler ve tarihi bellek

117 3. Ortak bir kitlesel kamu kültürü

4. Topluluğun bütün fertleri için geçerli ortak yasal hak ve görevler 5. Topluluk fertlerinin ülke üzerinde serbest hareket imkanına sahip oldukları bir ekonomi

Bu özelliklerden yola çıkarak kategorilerini tanımlayan Smith, milleti; "tarihi bir toprağı/ülkeyi, ortak mtleri ve tarihi belleği, kitlevi bir kamu kültürünü, ortak bir ekonomiyi, ortak yasal hak ve görevleri paylaşan insan topluluğu" (Smith, 2009a:32) olarak tanımlar. Bu ifadelerden anlaşılacağı üzere, daha önce tartıştığımız ve serimlediğimiz kuramlardan farklı olarak, Smith'in kategori ve temel nitelik belirleme konusunda belirgin bir çabası vardır. Başta John Armstrong, John Hutchinson ve Anthony Smith olmak üzere tüm etnosembolcülerin aynı kanaati paylaşarak, aynı tavrı sürdürdüğünü söylemek oldukça güç olmakla beraber, bakış açısı açısından neredeyse homojen bir yapı oluşturdukları gözlemlenebilecektir. Bu nedenle çok küçük nüanslar haricinde bir bütünlük taşıdıklarını söylemek mümkündür.

Smith'in de bir nevi itiraf ettiği üzere etno sembolizm kuram açısından zayıf ancak inceleme açısından oldukça güçlü bir noktada yer almaktadır. Açıkçası, doğrudan ürettikleri bir kuram üzerine konuşmak da oldukça güçtür. Ancak geniş perspektifli bir bakış açısı sunması sebebiyle modernist kuramlara belli bir ölçüde düzeltme niteliği taşıyarak, gözden kaçırdıklarını iddia ettikleri, etnik süreklilik gibi kavramları gündeme getirmeye çalışırlar. Modernist yaklaşımlar ile daimici yaklaşımları bir ölçüde biraraya getirme çabası gibi görülebilecek olan etno sembolizm yaklaşımına en büyük eleştiriler daha önce de sözünü ettiğimiz bir alanda gelmektedir bu da kronolojik olarak milletlerin varlığının nereye yerleştirildiği problemidir. Çalışmamız açısından bakarsak bu sorunu ele almayacağımızı daha önce de belirtmiştik. Fakat bu sorunun gündeme getirdiği bir oluşum çalışmamızı yakından ilgilendirmektedir. Bu sorunu kabaca tanımlamak gerekirse bir etnik oluşumu incelerken hangi argümanlara bakacağımız, ya da etnik oluşumun izlerini nerelerde arayacağımız sorunudur.

118

Smith özelde olmak üzere etno sembolcülerin genelinin ortaya koymuş olduğu kategorilerin varolmadığını iddia etmek hem güncel deneyimler, hem de tarihsel süreç içerisinde yaşanan oluşumları dikkate aldığımızda oldukça güçtür. Ancak, Smith'in bu olgulardan birinin yokluğu halinde bir etnik grubun varlığını sürdüremeyeceği iddiası oldukça keskin bir görüştür. Buna ek olarak Smith'in modernistlere getirmiş olduğu seçkinlerin rolünü fazlaca önemseyerek, kültürel öğeleri reddettikleri eleştirisi aynı şekilde etno sembolizm içinde seçkinlere verilen asgari role yönelik olarak getirilebilir.

Smith, aynı şekilde toplulukların süreç içerisinde değişime maruz kaldıklarını bunun hastalık, savaş, göç gibi etkenlerle olabileceğini ancak etnik kimliklerin son derece kalıcı ve dayanıklı olduğunu tarihin tuzaklarına karşı dirençli olduğunu söyler. Bu dirence duyulan güvenin ve etnik sürekliliğe böylesine bir inancın da eleştirilmesi mümkündür, zira günümüzde başka etnik kimlikler veya milletlerce asimile edilmiş bir çok kimlik bulunmaktadır. Buna ek olarak ise bunca zamandır sürekliliğini devam ettiren etnik kimliklerin neden birden bire yeniden bir oluşum veya yenilenme sürecine girenler/girmeyenler olarak ayrıldığını söylemek güçtür.

Etno sembolizm özellikle çözümlenebilir kültürel, kategorilerin verilmesi ve devamlılıklarının kesin olmasa bile etnik inşa ve millet inşası sürecinde genellikle kullanıldıklarının tespitiyle birlikte alandaki araştırmalar için önemli bir nitelik taşımaktadır. Bizim çalışmamızda da etnik kimliğin inşa süreci içerisinde harekete geçirilen unsurları irdelerken, önemli bir rol oynayacak olan bu kategorileri, kanaatimizce değişmez bir amentü gibi görmek farklı gruplara ait çalışmaları gerçekleştirirken bir engel niteliği teşkil etmemelidir. Bu nedenle çalışmamız kapsamında yer verilecek olan kategorilere, yapılacak ekleme ve detaylandırmalar ya da, kısmi olarak dışlamalarla birlikte bu ayrımlandırmalardan faydalanılacaktır. Ancak çalışmamızın bir tarih çalışması olmaması sebebiyle tamamen aynı nitelikleri taşıyan bir araştırma düzlemi yerine modernist paradigma ile, etno sembolizmin ortaya koymuş olduğu göstergeler uygun olduğu ölçüde biraraya getirilmeye çalışılarak araştırmamızın yapısıyla uyumlandırılmaya çalışılacaktır. Kategorileri, gerekçeleri ve paradigması itibariyle araştırma kısmında ele alacağımız bu konulara şimdilik bu kadar yer vermeyi, kuramsal perspektifi oluştururken sağlanmaya

119

çalışılan bütünlüğü bozmamak adına yeterli görürken, çalışmamız çerçevesinde inceleyeceğimiz materyallerin, analizine kaynaklık etmek açısından önem taşıyan son yaklaşım olan "Gündelik Milliyetçilik" kavramına değinilecektir.