• Sonuç bulunamadı

Çalışmamız içerisinde milliyetçiliğe dair kuramsala yer verirken sıklıkla değinecek olduğumuz ve milliyetçilik tartışmaları açısından büyük önem taşıyan etnisite kavramını ana hatları ile milliyetçilik ile ilişkilendirmek iki olgu arasında ayrım yaptığımız noktaları belirginleştirmek açısından önem taşımaktadır. Bu noktada milliyetçiliğe yapılan yaklaşımlarda etnisitenin ana veya tali bir unsura olarak farklı biçimlerde bulunduğunu ama genel olarak tartışmanın içerisine belli koşullar altında dahil olduğunu tespit etmek gereklidir.

Milliyetçilik üzerine yazılan literatürü ele aldığımızda yaklaşımları temel olarak üç ana başlık altında toplamak mümkündür. Bu başlıkları; İlkçi, Modernist, Etno-Sembolist olarak değerlendirmek literatüre dair gene teamüle (Özkırımlı, 2013; Smith, 2013) uygun olacak ve inceleme açısından daha anlamlı bir sonuç ortaya koyacaktır. Bu ayrım etnisite ile milliyetçilik arasındaki ilişkinin kurulması açısından da anlamlı bir nitelik taşımaktadır. İlkçi yaklaşım milliyetçiliğin ve milletlerin doğal bir olgu olduğunu ve doğuştan gelen “verili” kültürel özellikler aracılığı ile kazanıldığını ve özünde bir “his” işi olduğunu vurgulayarak din, dil, kan bağı gibi etnik kategorilerin belirleyici olduğunu vurgular (Özkırımlı, 2013:81-89). Etnisite ve etnik aidiyet bu noktada büyük önem taşımakta ve grup içindeki birlikteliği tarihin eski dönemlerinden bu yana gelen etnik kategoriler şekillendirmektedir. Ancak çalışmanın ilerleyen bölümlerinde ele alacağımız üzere ilkçi yaklaşımlar alan içerisinde çokça kabu görmemektedir ve modernist paradigma alan içerisinde hakim bakış açısı konumundadır.

29

Modernist paradigma, milliyetçiliğin tamamen modern döneme ait bir olgu olduğunu savunarak tarihsel kökenlere sahip bir etnisite ile reel bir bağın gereklilik olmadığına işaret eder (Smith, 2013:69-72). Milliyetçilik tamamen bir toplumsal inşa alanına işaret eder ve yaratılmıştır. Ancak milliyetçiliğe bu tip bir bakış açısı etnisite ve etnik kategoriler ile milliyeçilik arasındaki bağı tam olarak kopartmaz bağını koparttığı (veya koparmaya çalıştığı) nokta bu olguların tarihselliği, kalıcılığı e verili olmasıdır. İlkçiler için verili ve doğal olan kategoriler, modernist paradigma açısından araçsaldır toplumsal inşa süreci içerisinde yeniden tanımlanan ve inşa süreci içerisine katılan olgulardır. Modern dünyada varolan devletlerin büyük çoğunluğu kendisini belli bir etnik grubun ismiyle anmakta (İngiltere, Fransa, Almanya) ve kabul görerek merkeze alınan bir etnik grubun kültürü etrafında şekillenmektedir. Modernist paradigma içerisindeki en önemli isimlerden biri olan Gellner, bu durumu toplumsal elitler tarafından ortaya konulan bir yüksek kültürün nüvelerinin homojen bir biçimde bütün topluma benimsetilmesi ile ilişkilendirmektedir ancak oluşturulan bu yüksek kültürün kurucu/hakim etnik grubun kültürü olduğu algısı bu inşa sürecinin temelinde yer alır (Gellner, 1992). Geçmişin tarım toplumunun çok sayıda farklı kültürel özelliğe sahip ve genellikle din üzerinden şekillenmiş olan aidiyet yapıları sanayileşmiş modern dünyanın ihtiyaçlarını karşılamamaktadır. Bu yeni toplumsal yapı için milliyetçilik, hakim etnik gruptan kaynağını aldığı iddia edilen yüksek kültür üzerinden oydaşımı sağlayacak bir tür toplumsal yapıştırıcı olarak işlev görmektedir (Gellner, 1992) anca bu kültürün gerçekten de bir etnik gruba ait olması zorunlu değildir.

Modernist paradigmanın önemli isimlerinden olan Benedict Anderson ise yine süreci bir tür inşa olarak tanımlamaktadır. Anderson’a göre belki de birbiri ile hiç karşılaşmayacak olan topluluğun üyeleri kendilerini grubun diğer fertleri ile bir ortak bağ içerisinde görmekte ve kendini bir cemaat olarak hayal etmektedir. Bu durum ise başta matbaa kapitalizmi ile birlikte ortaya çıkan gazete gibi kitle iletişim araçları ile topluluğun fertlerinin birbirinden haberdar olması ile ve ortak bir kültürü benimsemeleri ile gerçekleşmiştir (Anderson, 2007). Ancak bu noktada yine hakim etnik unsurun kullandığı dil veya lehçe-kültür seçilerek matbaa aracılığı ile standardizasyonu sağlanmış, farklı diyalektler arasında bir uzlaşım alanı yaratılmış ve ortak bir kültürün tahayyül edilmesi sağlanmıştır (Anderson, 2007). Görüleceği

30

üzere Anderson’ın yaklaşımında da tarihsel olarak aktarılan ve ait olunan bir etnisiteye ya da etnik gruba ihtiyaç yoktur ancak üzerine uzlaşım sağlanan alan seçilmiş bir etnik grubun özellikleri üzerinden gerçekleştirilmiştir.

Milliyetçiliğe yine modernist bir perspektiften bakmakla beraber, tamamen araçsalcı bir anlam yükleyen Brass’a göre ise milliyetçilik tamamen seçkinler aracılığı ile üretilen ve toplumun geride kalanına benimsetilen bir nitelik taşır. Ancak toplumun seçkinleri bu durumu gerçekleştirirken inşa sürecinin içerisine, topluluğun hali hazırda bulunan kültürel öğelerini dahil ederek bunları harekete geçirmektedir (Brass, 1991). Brass’a göre milliyetçilik özünde güce ve kaynaklara ulaşım savaşının bir sonucudur ancak kaynaklara erişim konusunda yaşanan mücadele tek başına milliyetçiliği doğurmaz bunun için seçkinler etnik grubun sahip olduğu semboller ve kültürel değerler havuzundan belli öğeleri seçip bunlara duyulan aidiyeti keskinleştirerek, sosyal ve politik hareketlenmeye zemin yaratırlar (Brass, 1991:284). Brass’a göre havuzun içerisinden seçilen öğeler koşullara göre değişiklik gösterebilir ve bu anlamda Barth’ın da ortaya koyduğu üzere dinamik bir tasarım içerisinde olabilir.

Görüldüğü üzere milliyetçiliği ve onun ilişkili olduğu ulusun yaratım sürecine bir inşa olarak bakıldığında dahi etnik gruplara dair tarihsel bir aidiyete gereksinim duyulmamakla birlikte, etnik kategorilerin üzerinde uzlaşma yaratılan alanlar olarak tasarlandığını görmek mümkündür. Dolayısıyla, etnik grupların durumsal olarak varolan özellikleri ve kendilerine bu çerçevede bir kültürel sınır çizerek devamlılıklarını sağlamaları doğrudan bekaları ile ilişkili iken, politik bir talep ile bu unsurlardan birinin veya birkaçının harekete geçirilmesi, ya da kaynak mücadelesinde hak talebi milliyetçiliğe işaret eden bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.

Etno sembolist perspektife göre ise milletlerin ve milliyetçiliğin oluşumunda yatan unsur etnik kökenlerdir. İlkçilerden farklı olarak etnosembolister bu tür bir aidiyetin modern dünyanın ve sanayileşmenin bir ürünü olduğunu kabul ederler. Ancak bu yaklaşıma göre etnik aidiyetler tarihin zorlayıcı ve çatışmalı koşullarına karşın günümüze kadar varlığını devam ettirmiş ve modern toplumlara kaynaklık

31

etmişlerdir. Bu çerçevede milliyetçilik ise Smith’in ortaya koymuş olduğu: kolektif bir isim, ortak bir tarih, ortak bir soy miti, özel ortak kültür, belli bir teritorya ile özdeşleşme ve topluluk içi dayanışma duygusu gibi kategorilere duyulan inanç ve onlar üzerinden duyulan aidiyetle ilişkilidir (Smith, 2002:47-55). Bu noktada daha önce de ifade ettiğimiz üzere inanç tek başına yeterli değildir, bu inancın politik bir talep ile pekişmesi ve grup içi ekonomik dayanışma-işbölümünün varlığı milliyetçilik için bir ön gereklilik olarak görülmektedir. Smith bu yolla etnik kategoriler ile günümüzde milliyetçiliği doğuran modernitenin koşulları arasında bağdaştırıcı bir yaklaşıma gitmiştir.

Milliyetçiliğe hangi perspektiften bakılırsa bakılsın, milliyetçilik ve etnisite arasında farazi, determinist veya araçsalcı çizgide bir ilişkililik durumu görünür hale gelmektedir. Bu durum modernizmin ve kapitalizmin sonucu olarak milliyetçilik etrafında örüntülenen dünya sisteminin aidiyet ilişkilerinin bir bileşkesi olarak biçim bulmaktadır. Çalışmamızın bundan sonra ele alınacak olan başlıklarında milliyetçiliğe yönelik bakış açıları ele alınırken varolan politik sistem, toplumsal koşullar, etnik yapıyla olan ilişkiler ve milliyetçiliğin belirleyicisi olan unsurlar üzerinden değerlendirme yapılacaktır. Bu nedenle milliyetçiliğe yönelik bakış açıları yukarıda saydığımız ilişkiler üzerinden bir sınıflandırmaya gidilerek ele alınmıştır.