• Sonuç bulunamadı

1.6. MİLLİYETÇİLİK KURAMLARINI BAĞDAŞTIRICI BİR BAKIŞ

2.1.1. Kürt Etnik Kimliğinin Tasarımında Dilin Rolü

Hint-Avrupa dillerinden olan ve Farsça ile yakın ilişkisi bulunan "Kürtçe" (Öpengin, 2014) oldukça fazla sayıda lehçe ile bölünmüş ve farklı coğrafyalarda farklı dillerle ilişkiye girmiştir. İrani diller arasında sayılan Kürtçe'nin günümüz İran dilleri ile benzerlikleri olduğu kadar bölgesel farklılıklar dikkate alınıldığında uzaklıklar taşıdığı da görülmektedir. (http://www.iranicaonline.org/articles/kurdish- language-i 07.12.2014). Kürtçe' de yazılı eserlere ilk olarak 16. yüzyılda rastlanması sebebiyle köken araştırmaları çok sağlıklı yürütülememekle beraber Kürtçe'nin kökenlerine ve varlığına ait çok sayıda çalışma bulunmaktadır (Gunter, 2011: 196). Bu çalışmalar genel olarak Kürtçe'nin İrani veya Jafetik bir dil olduğu üzerinde odaklanmaktadır .

Kürtçe'nin İrani dillerden olduğu akademik alanda büyük oranda kabul görmesi, günümüz milletlerinin varlıklarını kadim bir uygarlığa dayandırma fikri (Smith, 2002) ile de oldukça pekişerek tarihin önemli imparatorluklarından olan Med'ler ile Kürtler arasında kurulan bağla oldukça güçlü hale gelmiştir (bkz: Minorsky& Bois 2008: 11-19, Nikitine 2010 38-46). Gerçekten de Med'ler ile Kürtler arasında kurulan ilişki ilerleyen bölümlerde de görüleceği üzere Kürt Etnik Kimliği'nin tasarımı sürecinde önemli bir rol oynamıştır. Kürtçe'ye ilişkin bir başka yaklaşım ise dilin "Jafetik" bir dil olduğu ve yine Med'ler gibi tarihin kadim

133

uygarlıklarından olan Karduk'lar ile ilintili olduğu iddiasıdır. Bu iddia N. J. Marr tarafından ortaya atılarak linguistik ilişkilerin yanısıra, sosyal yapı, adet, gelenek ve göreneklerin de içerisine dahil edildiği ancak dil ailelerinin önemli bir ölçüde dışlandığı yaklaşımların bir sonucudur ancak Minorsky'nin yaklaşımı kadar kabul görmemekle birlikte dayandığı temeller de dilbilimciler arasında tartışma konusu olarak süregelmiştir (Nikitine 2010: 46-51, bkz. MacKenzie: 1961).

Ancak neredeyse her kimlik üretim sürecinde olduğu gibi Kürt kimliğinin tasarım sürecinde de bu iddiaları bir adım öteye taşıyan düşünceler olmuştur. Akademik anlamdaki yeterliliği sıklıkla sorgulanmakla beraber Kürtçe'nin İran dilleri ile benzerlik gösterdiği ancak denklemi tersine çevirirsek "İrani dillerin Kürtçe'den geldiği" yönünde kabulü yetersiz fikirlere rastlamak da olasıdır. Bu iddialar aynı zamanda Zerdüşt'ün de Kürtçe ya da Proto Kürtçe bir dil konuştuğu ve Kürtçe'nin Avesti bir dil olduğu önermeleriyle buluşmaktadır (Bkz. Bulut: 2006). Açıkçası bu tip bakış açıları bizim çalışmamız açısından çok anlam taşımasa da etnolinguistik milliyetçiliğin durumuna dair dikkat çekici örnekler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kürtçe içerisinde en çok kullanılan lehçelerin başında "Kurmanci" gelmektedir. Başta, Türkiye Kürtleri olmak üzere eski Sovyetler Birliği, İran Kürtleri'nin önemli bir kısmı ve Lübnan Kürtleri bu lehçeyi konuşmakta (Blau, 2008: 40), Kürtçe'nin ve Kürtlerin kökenine ilişkin çalışmalar da büyük oranda bu lehçe üzerinden gerçekleştirilmektedir (Kurmanci bir lehçe olduğu kadar aynı zamanda "Kürdüm" dercesine kimliğini belirtmek için de kullanılmıştır). Kuzeydoğu Irak'ta ise Sorani lehçesi konuşulmakta, muhtelif bölgelerde ise Dimili (Zazaki) ve Gorani (Hewremani) lehçeleri konuşulmaktadır (Kreyenbroek 2008 içinde Blau: 40,

Kürtlerin kökenlerine dair atıf yapılmış olan Nikitine ve Minosky'nin çalışmaları Kürtçe ile ilgili

genel bir fikir verecek olmakla beraber daha detaylı bir bakış açısı için www.iranicaonline.org adresinde konuya ilişkin açıklamalara bakmak yerinde olacaktır. Bu çalışmaların yanısıra "dilbilim" alanında yetkin araştırmacılar için MacKenzie'nin 1961 tarihli "The Origins of Kurdish" isimli çalışması kelimeler üzerinden yapılan çözümlemeleri de analizin içerisine katarak konuyu anlamlandırmada faydalı olacaktır. Daha kolay bir okuma ve genel bir bilgi edinmek için Öpengin'in Kürt Tarihi dergisinin Şubat-Mart 2014 tarihli sayısında yer alan "Kadim Kürtçenin izinde: Tevatür ve temellük kıskacında Kürt kültür tarihçiliği" isimli makalesine bakılabilir

Amir Hassanpour'un konuya ilişkin "Kürdistan'da Milliyetçilik ve Dil" isimli 2005 tarihinde

Türkçe'ye çevirilen çalışması oldukça önemli bir kaynaktır. Hassanpour çalışmasında Kürtçe'ye ait tüm lehçelerden ve özelliklerinden detaylı ve dikkatli bir biçimde bahsederken çalışmamız bir dil çalışması olmadığından bu konuya ilişkin daha detaylı bilgi verilmeyecektir.

134

Hassanpour 2005). Kurmanci ve Sorani lehçeleri birbirine oldukça yakın iken Dimili ve Gorani ise birbirine yakındır (Tan: 2010:35). Kürtçe'nin farklı lehçelerinin birbirlerinden büyük ölçüde farklılıklar taşımasının nedeni, ki Izady'e göre Kurmanci ve Pehlewani (Dimili ve Gorani) konuşanlar arasında birbirini anlama oranı en fazla yüzde ellidir, büyük ölçüde coğrafi ve politik koşullardır.

Konuya ilişkin linguistik araştırmalara da rastlamak mümkündür ancak öncelikli olarak dünyada milliyetçi hareketlerin ve bu bağlamda dil birlikteliklerinin, matbaa aracılığı ile dil standardizasyonlarının yaşandığı bir dönemde büyük çoğunluğu Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde kalan Kürtler'in tüm İmparatorluk tarafından yaşanan geç modernleşmenin etkileriyle matbaa ve milliyetçilik fikrine uzak kalmaları oldukça etkili olmuştur (Hassanpour, 2005). Osmanlı İmparatorluğu'nun 1. Dünya Savaşı sonrasında parçalanması ile farklı devletlerin kontrolünde politik sınırlarla ayrılan Kürtler arasındaki bağ oldukça zayıflamış bu durum dillerin farklılaşması konusunda oldukça etkili olmuştur. Kürt Coğrafyası bölümünde ele alınacağı üzere doğal coğrafi koşulların sarp ve izole edici etkisi de uzun yıllar içerisinde benzer etkilerle lehçeler üzerinde farklılıklara neden olmuştur.

Yukarıda da belirtildiği üzere 16. yüzyıla kadar yazılı bir esere rastlamanın mümkün olmadığı Kürtçe'de sözlü edebiyat geleneği önplana çıkmıştır. Bu demek değildir ki Kürt toplumundan yazılı aktarılan bir veri yoktur ancak dönemin koşulları gereği İslam'ın gücü ile Arapça veya Osmanlı İmparatorluğu hakimiyeti nedeniyle Osmanlıca ya da bölgedeki İran kültürel egemenliği sebebiyle Farsça br üst dil olarak kullanılarak Kürtler tarafından yazılı eserler üretilmiştir. Örnek vermek gerekirse Kürt boylarını, Kürt tarihinin yanısıra, Osmanlı-İran tarihini aktaran Şerefhan Bitlisi eserini 16.yüzyılda Farsça olarak yazmıştır (Bitlisi 2014). Ancak daha önce de ifade ettiğimiz gibi sözlü kültürün gelişkinliği de önemli bir zenginlik ve zaman zaman yazılı edebiyattan da öte bir önem taşımaktadır. Zira sözlü kültürün devingenliği ve döneme göre değişkenlik göstererek artması onu kültürel taşıyıcı olarak ayrı bir noktaya koymaktadır. Kürt kültüründe de "dengbej" (ozan), "çırokbej" (hikaye anlatıcıları), stranbej (halk şarkıcıları) aracılığı ile yaratılan sözlü kültür geleneğin taşınmasında ve günümüzde gözlemlenmesinde büyük etki taşımaktadır.

135

Örnek verecek olursak: "Dım Dım" destanı İran Şahına karşı, Emir Han'ın mücadelesini Dım Dım Kalesi'ni savunuşunu anlatırken kendisinden kaleyi isteyen ve ona-tacına biat etmesini isteyen şaha şu şekilde karşı çıkar; "Senin tacın başında kalsın, Mezhebine tüküreyim senin, Varsın yiğitler ölsün, Bir tek Kürdistan onursuz kalmasın!". Yine aynı destanda yer alan aşağıdaki dizeler; bir lidere savaşçılığa ve üzerinde uzlaşılmış bir toprağa işaret ederek günümüze taşınması "milliyetçilik" fikrinin oluşumunda rol oynamaktadır.

Sözlü kültürün, Kürt kültürü dili ve milliyetçilik oluşum sürecindeki rolü çalışmanın ilerleyen bölümlerinde tekrar ele alınacak olmakla beraber Kürt diline ilişkin en önemli eserlerden biri olan Ehmede Xani (1651-1706) Mem u Zin'i (1694) ile bir başka şair Hacı Qadire Koyi'ye bir parantez açmak kanımızca önem taşımaktadır.

Mem u zin en bilindik Kürt eseri olarak gündemde olmasının yanısıra bütün çağdaşları Arapça ve Farsça eserler verirken Ehmede Xani tarafından Kürtçe yazılmış olması ile dikkat çeker. Martin van Bruinessen Mardin'de kaldığı sırada kendisine hediye edilen Mem u Zin'in Mehmet Emin Bozarslan çevirisi ile şu biçimde bir anısını aktarır "Mardin'de kaldığım sırada arkadaşlarım bana Mem u Zin'in, Bozarslan çevirisini hediye ettiler, kitap otoritelerden korku nedeniyle gömülerek saklanmıştı. Bir kısmı mantarla kaplanmış, kenarları böcekler tarafından yenmiş ancak kitaba büyük bir saygı ile davranılmıştı, Kürt kimliğinin bir sembolüydü ve arkadaşlarımı ortak bir tarih ve etnik kimlik fikri ile birbirine bağlamıştı" (van Bruinessen, 2013b:59). Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2010 yılında Türkçe'ye tekrar çevrilip tıpkı basım olarak yayımlanan eser (Zaman 2 Aralık 2010), van Bruinessen'in de dikkat çektiği gibi bir tür milliyetçilik argümanı olarak hizmet etmekte, oyunlaştırılarak ve Ümit Elçi tarafından beyaz perdeye aktarılarak (1991) etkisini sürdürmektedir.

Adını andığımız bir başka isim olan Hacı Qadire Koyı ise kimliğin ve buna bağlı olarak ulus devletin, politik ve kültürel olarak bir bütün olduğunu tespit edip doğrularcasına şu dizeleri yazmıştır:

136 Devlet kılıç ve kalemle kurulur,

Kalemim var ama kılıçtan eser yok. Onun ne bayrağı var ne trampeti

Zavallı elinden geldiği kadar yazdı (kendinden bahsederek). Görevlerimi yerine getirdim,

Ama ulusun çatısı devletin kılıcına bağlıdır. (akt Hassanpour, 1992:94)

Qadire Koyı, yazın ve neşriyatın kimlik açısından değerine yukarıdaki dizelerle verdiği önemi gösterirken aynı zamanda yazın hayatının yeni gelişmelerinden olan gazeteye dolaylı olarak kitle iletişim araçlarına dair şöyle bir göndermede bulunmuştur: "yüzlerce mektup ve manzumanin beş paralık değeri kalmadı, gazete ve dergiler değerli ve saygın şimdi" (Kreyenbroek&Allison, 2008;91)

İki ünlü Kürt şairi ve yazarı olan Xani ve Qadire Koyı yazın hayatının milliyeçilikte önemini ifade etmekle beraber Koyı'nın yapmış olduğu gazete ve dergi vurgusu oldukça büyük önem taşımaktadır. Hegel'in günlük rutin bir ibadete benzettiği gazete okuma eylemi, cemaatin tahayyül edilebilmesini mümkün kılan bir etmen olarak Benedict Anderson'da da incelemenin temel nesnesi olmuş, bir cemaate ait bireylerin kendileri gibi düşünen veya benzer olayları yaşayan bireylerden ve gruplardan oluştuğunun farkına varmasına atıfta bulunulmuştur. Oldukça geniş bir alana yayılan ve bu anlamda coğrafi sınırlarla oldukça ayrımlandırılmış bulunan Kürt nüfusu içerisinde de büyük önem taşımaktadır.

Geç modernleşen ve matbaa ile oldukça geç tanışan Osmanlı İmparatorluğu'nun tümünde olduğu gibi Kürtlerin hakim olduğu bölgelerde de oldukça geç görülen matbaa, yazın hayatında önemli değişikliklere yol açmıştır. Daha önce de ifade ettiğimiz üzere geniş bir coğrafyaya yayılmış olan Kürt nüfusu içerisinde ortak bir diyalekt ya da bir yazın dili oluşturulmasının güçlüğü süregelen ve henüz çözümlenememiş bir sorunsal olarak varlığını devam ettirmektedir. Febvre "matbaa Reform Hareketi'nin büyümesini sağladığı gibi, bizim modern Avrupa dillerimizin biçimlenmesini de sağlamıştır"(Febvre: 1976:319) ifadesiyle dilin standartlaşması hususunda yayın hayatının önemini vurgularken Anderson ile

137

örtüşmekte, ancak bu çok bilindik teorik yaklaşımın Kürt yayın hayatında aynı sonucu oluşturduğunu söylemek oldukça güçtür. Ancak yine de Kürt Politik Hareketi, dili ve etnik kimliğinin oluşumu açısından önemli bir role sahiptir.

İleriki bölümlerde de ele alınacağı üzere Kürt Politizasyonu'nda önemli bir tarihsel role sahip olan Bedirhan ailesinden "Mikdad Midhat Bedirhan'ın" çabalarıyla Kürt gazete yayıncılığı (Issı, 2013:129) "Kürdistan" (1898) gazetesiyle başlar. Öncelikli olarak Bedirhan ailesinin (Bedirhan 2007) Kürt hareketi içerisindeki konumu (Jwaideh, 2012:211, Tan, 2010:136), buna ek olarak ise Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılış sürecinde olması, Kürt gazeteciliğini milliyetçi duygu ve düşüncelerin belirlemesine neden olan faktörlerdendi (Kutlay, 2012:59).

Milli duyguların baskınlığı altında başlayan gazetecilik hayatı "Kürdistan" isimli bir gazeteyle başlamakla beraber, Kürtlerin teritoryal olarak benimsedikleri sınırların dışında Kahire'de vakıa olmuştur. Bu duruma ek olarak ise gazetedeki makale ve köşe yazılarında "Kürt" ve "Kürdistan" kelimeleri sıklıkla geçmesine karşın, gazetede "kendi kaderini tayin hakkı" gibi talepler yer almaz aksine Kürtlerin imparatorluk içerisinde yer alan etnopolitik gruplardan biri olduğu vurgusu hakimdir (Özoğlu, 2004:36) ve imparatorluğun bir parçası olması fikri hakimdir.

İmparatorluk sınırlarında bir hayli matbaa, Kürt bölgesinde kısmen basım imkanları bulunmasına karşın Kahire'de basılan gazetede imparatorluktan ayrılma değil günün Tanzimat ve Islahat Fermanları ile yerleşmeye başlayan özgürlük fikrinden pay alma çabası baskın görünmektedir. Ayrılma fikri belirgin olmamasına karşın neden sürgünde basılabildiği konusu tartışılabilir olsa da Hassanpour'un bu noktadaki tespiti oldukça önemlidir, hatırı sayılır Kürt nüfusun bulunduğu Anadolu toprakları içerisindeki önemli büyüklükte kentlerden Batman, Diyarbakır ve Van'da matbaa bulunmasına rağmen, sahiplikleri devlete aitti ve dolayısıyla Türkçe basım yapıyorlardı (Hassanpour, 2005:277) bu nedenle düzenli bir basım yapma şansı veya özgürce basabilme imkanları kısıtlıydı. Anderson'ın milliyetçilikte, matbaayı tek başına bir enstrüman olarak değil, "matbaa kapitalizmi" adı altında özel mülkiyete geçmiş matbaacılıkla ele almasının önemi, egemen güçlerin (devlet, din) kontrolü dışında basıma atfedilen önem kristalize olmaktadır. Dolayısıyla Bedirhan'ların,

138

ekonomik ve kültürel anlamda "Kürt Seçkinleri" arasında yer almaları da şaşırtıcı değildir.

İstanbul'da 1912'de yayın hayatına başlayan "Roja Kurd" Kürt Günü ile, imparatorluk başkentinde de başlayan Kürt yayıncılığında, Süreya Bedirhan'ın çıkartmış olduğu haftalık yayınlanan "Jin" ayrı bir önem taşır zira yayın dili Türkçe'dir ve sloganı "Kürdistan Kürtlerindir" olarak benimsenmiştir. Benzer bir slogan şaşırtıcı biçimde Türk anaakım medyasının en yüksek tirajlı gazetelerinden olan "Hürriyet'in" sloganı "Türkiye Türklerindir" ile oldukça örtüşmektedir. Bu örtüşüm sloganın kullanımındaki benzerliken öte popüler yayıncılık anlayışı ile milliyetçilik arasındaki ilişkiyi de dikkat çekici bir biçimde özetlemektedir.

Kürt gazeteciliği fikri anlamda oldukça etkin olmasına karşın dil birliğini sağlama konusunda aynı etkinliği göstermemiştir. Bunda, farklı kaynaklar ve kişilerce gazetelerin çıkartılmasının, geniş bir coğrafyaya yayılmasının, Kürtçe'deki diyalekt sayısının fazlalığıyla birlikte yayınların neredeyse hiçbirinin çok uzun ömürlü olmayışının etkileri yadsınamaz. Amir Hassanpour'un "Kürdistan'da Milliyetçilik ve Dil" adlı eserinde ortaya koymuş olduğu tablolaştırma (Hassanpour, 2005; 345-366) ve gazeteler ile onlara ait özelliklerin serimlemesi dikkate değer bir veri sunmakta, diyalekt farklılıklarını ise açıkça gözönüne sermektedir. Aynı şekilde Minorsky'nin de özel bir anlam atfettiği ve serimlediği Kürt yayıncılığı bütünlükten uzak ancak politize olma açısından üst düzeydedir. Çalışmamızın kapsamı ve çerçevesinde tarihsel süreç içerisinde Kürt Yayıncılığı başat bir öğe konumunda değildir ancak milliyetçilik çalışmaları gözönünde bulundurulduğunda diğer Kürt kaynaklı gazete ve dergilere politizasyon ve etnik kimliğin oluşumuna etkileri bağlamında "politizasyon süreci" içerisinde oynadıkları rol çerçevesinde yeniden değinilecektir. Bu nedenle milliyetçilik ve dil bağlamında esas önemi taşıyan "dilin standardizasyonu" hususuna odaklanılacaktır.

Kürtçe'nin standardizasyonu ele alındığında "Kürt Talebe Hevi Cemiyeti" ile "Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti" (Kürt Yardımlaşma ve İlerleme Cemiyeti) önemli bir rol oynamaktadır. Kürt aydınları tarafından kurulmuş olan Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti (bundan sonra Teavün ve Terakki olarak anılacaktır) öncelikli

139

olarak halifeye bağlılıklarını ifade etmekle beraber Kanun-i Esasi'yi Kürtlere anlatmayı, aşiretler arası anlaşmazlıkları sonlandırmayı, eğitim, sanayi, tarım ve ticareti güçlendirmeyi hedefliyordu. Ancak, cemiyete üye olabilmek için Türkçe ve Kürtçe okuyup yazabilmek zorunlu koşuldu. Kürtçeyi bilmediği takdirde ise yabancı bir dili bilmek gerekiyordu (Tan, 2010:135). Buna ek olarak ise tüzüklerine Kürtçe ilköğretimi kolaylaştırabilmek için, sözlükler, ders kitapları, dilbilgisi eserleri hazırlamayı da eklemişlerdir.

Kürt Talebe Hev-i Cemiyeti (Kürt Talebe Umudu Cemiyeti) ise daha dil ve öğretim odaklı olup benzer biçimde Kürtçe'nin bir dil olarak kabul görmesi veya statü kazanması için çaba sarfetmiştir. İstanbul'da kurulan bu derneğin hayat bulmasında rol oynayan bir diğer konu ise bölgede zengin konumda bulunan aşiret reisleri veya ağaların çocuklarını eğitim için Avrupa'ya ya da İstanbul'a göndermeye başlamasıdır. Bu durumdan ötürü Talebe Cemiyeti yalnızca Kürtçe'yi değil Kürt öğrencileri de bütünleştirmeyi ve aralarındaki dayanışmayı kuvvetlendirmeyi hedeflemiştir (Malmisanıj, 2002:61). Bu bağlamda kolay Kürtçe öğrenme kitabı niteliğini taşıyan "Hınkere Zımane Kurdi" isimli kitabı yayınlamışlardır, kitap derslerden oluşmakta ve gündelik yaşama dair dersleri kapsamaktadır (Kürt Talebe ve Hevi Cemiyeti, 2008).

Bunlara ek olarak Roj-i Kürd ve Hetaw-i Kürd (Her ikisi de Kürt Güneşi anlamına gelmektedir) adı altında iki farklı dergi çıkaran ve "Yekbun" (Birleşme- Birliktelik anlamındadır) adında bir gazeteyle yayın hayatına devam eden cemiyetin yayınları önemli ölçüde ilgi görmüş ve dönem içerisinde okuyucu bulmuşlardır. Roj-i Kurd dergisinin ikinci sayısında Halil Hayali'nin "Dil ve Kürtlerin Yoksayılışı" (“Ziman û Nezanîya Kurdan”) isimli yazısı, Hev-i Cemiyetinin dile bakış açısını yansıtması açısından ve dil sorununu daha bütünlüklü ele alışı çerçevesinde önem taşır. Halil Hayali yazısında şu noktaya değinmektedir: "Dünyada kendi dilinde okuyup yazan, kitaplarını basan ve çocuklarını kendi okullarında eğiten bir çok ulus vardır ve onlar neden bizim dilimizde okuyup yazmak zor dememektedir? Ben başka bir ulusun dilini kabul etmekten utanç duyuyorum. Bugün İngiliz'i, İtalyan, Alman'ı bir yere gittiği gibi derhal okullarını kurmaktadır. Onlar aptal da bir akıllı biz miyiz?..."(Roj-i Kurd: 1913)

140

Bu bilgiler ışığında görülmektedir ki Kürt yayın hayatı ve Kürt dernekleri başlangıcından itibaren dil konusunda bir politizasyona ve bu politizasyonun milliyetçilik açısından öneminin farkına varmışlardır. Ancak bu farkına varış oldukça geç bir dönemde başladığından ötürü Avrupa'lı örneklerinde görüldüğü etkiyi yaratamamış ve genel olarak Kürt seçkinlerinin çevresinde gücünü biçimlendirmiştir. Bu durumda muhakkak ki yıkılma durumunda olan bir imparatorluğun, istisnasız devam eden savaşların rolü büyüktür. Örnek vermek gerekirse Hev-i Cemiyeti'nin yöneticilerinin neredeyse tümü 1. Dünya Savaşı'nda orduya katılmak için ayrılmış dolayısıyla devamlılık sağlayamamıştır.

Daha önce de ifade ettiğimiz üzere Kürt Gazeteciliği'nin başlangıcından itibaren milliyetçi temellere sahip olması ya da bir başka açıdan bakarsak politize bir doğuş sergilemesi; etnik kimlik üzerinde pozitif etkiye sahipmiş gibi görünse dahi karşılaşmış olduğu önemli sorunlar kendisinden umulan etkiyi yaratmakta gecikmiştir. Öncelikli olarak imparatorluk sınırlarının ve 1. Dünya Savaşı sonrasında kaybedilen topraklar da dahil olmak üzere okuma yazma oranının düşüklüğü ve eğitimin genellikle seçkinler arasında yaygın oluşu ve gazete okuma oranının düşüklüğü gazetelerin etkisine ket vurmuştur. Buna ek olarak ise gazetelerin başlangıcından itibaren politik vasıflarını korumaları ve ticarileşememeleri yine gelirlerinin yeterli olmamasına bu nedenle uzun soluklu oturmuş bir yayıncılık hayatına engel olmuştur. Bunun dışında bölgede geç modernleşmenin ve sanayileşememenin etkileri yayın kuruluşlarının temel gelir kaynağı olan reklam ve ilan gelirlerine set çekmiş, böyle bir kazanç argümanı piyasa içine dahil olmamıştır. Tüm bu koşullar dışında en dikkat çekici sıkıntılardan biri ise 4 farklı devlette bulunan Kürt nüfusun önünde her zaman yayın hakları konusunda engeller olmasıdır (Hassanpour: 366-409). Tüm bu koşullar altında Kürt yayın hayatının milliyetçilik fikrine beklenen katkıyı yapmadığı aşikardır. Ancak çalışmamızın ilerleyen bölümlerinde Kürt politizasyon süreci içerisinde politik hareketler ile eşgüdümde yol alan ve etkisini oldukça arttıran gazete ve dergilere ayrıca yer verilecektir.

Kürt Hareketi, kimlik kazanımı süreci içerisinde daha önce de ifade ettiğimiz üzere çok sayıda yayın organı, gazete, dergi, televizyon bulunmaktadır ve dil

141

açısından önemleri de oldukça büyüktür. Ancak yukarıda verdiğimiz bilgi "etnik çekirdek" veya Brass'ın ifade ettiği gibi milliyetçilik oluşturacak havuzdan seçilen argümanlara sunulan katkıyı anlatmak adına verilmiştir. Bu nedenle adı geçen dergi ve diğer yayın organları ile dilin yaşamasına hizmet eden diğer argümanlar etnik çekirdek vazifesini görmekten ziyade oluşturulmaya başlanmış olan kimlikte geçmişte çekirdekte yer alanların gündeme getirilmesi işlevini görmektedir. Başta PKK olmak üzere çok sayıda yayın üreten Kürt hareketi başlangıçtan sonraki dönemlerde dilin kendisinden ziyade politize edici yanına vurgu yapmıştır. Bu