• Sonuç bulunamadı

1.2. ETNİSİTE, MİLLET ve MİLLİYETÇİLİĞE YÖNELİK KURAMSAL

1.2.1. Etnisitenin Genişletilmiş Bir Aile Olarak Tasarlanması ve

1.2.1.3. Milliyetçiliğin Oluşumuna Biyolojik Yaklaşım, Fizyolojinin

Biyolojik durumun doğal bir olgu olması nedeniyle zaman zaman doğalcı yaklaşımlarla birlikte anılmış olan "biyolojik yaklaşım" özünde grup ilişkileri içerisinde akrabalık bağının ve biyolojik yakınlığın önemine ehemmiyet vermekte, genişletilmiş akrabalık ilişkileri anlayışının öncelikli olarak etnisite sonrasında ise uzantısı olarak millette nasıl bir işlev gördüğünü tanımlamaya yöneliktir.

Yaklaşımın en önemli ismi olan Pierre Van den Berghe etnisite ilişkilerinde geniş bir bakış açısı sağlamak amacıyla yola çıktığını ifade ederek insan davranışlarının birbirinden farklı fakat ilişkili 3 kategoride incelenmesi gerektiğini savunmuştur . Bu kategoriler genetik, ekoloji ve kültürdür (Van den Berghe 1987: 5). Berghe'nin yola çıktığı ön kabul, her birimizin bir organizma olduğu ve doğal seleksiyon ile evrildiğimiz ve günümüz koşullarında varolduğumuz konuma geldiğimizdir. Kültürün günümüzde biyolojik evrimin önüne geçerek, devinimi yaratan unsur olarak kabul edilmesine karşı çıkan Berghe, kültürün biyolojik altyapı üzerine inşa edilen bir kavram olduğunu vurgular (Van den Berghe 1987: 5-6). Ancak kültürel evrimin, biyolojik evrimden daha hızlı olduğunu ifade eden Berghe, kültürün hızla aktarılabilir, değiştirilebilir ve yeniden biçim kazanır olmasının biyolojik evrimden farklı olan yanı olduğuna ancak yine de biyolojik evrimin toplumsal davranışta reddedilemeyeceğine vurgu yapar. Ona göre, anlam kurma, sembolik ilişkiler geliştirebilme gibi kültürel özellikler biyolojik evrimin doğal bir sonucudur. Bu bağlamda grup içi insan ilişkilerini düzenleyen öncelikli 3 kategori vardır, bunlar akrabalık, mütekabiliyet ve baskı (zorlamadır) (Van den Berghe 1987: 6-11).

İnsanı sosyalleşme becerisi büyük oranda gelişmiş, kültür denen kavramı yaratmış doğanın parçası bir sosyal hayvan olarak gören Berghe tıpkı hayvanların tehlikelere karşı bir arada bulunması, avcılardan korunmak için birlikte hareket etmesi gibi bir arada yaşadığını ve benzerleri ile birlikte, kendi gibi olmayana karşı ortaklık kurarak sosyalleştiğini ifade eder. Kendi gibi olanlarla birlikte olmasında genetik aktarımın rolü vardır. Yaklaşımın temelinde üreme-çoğalma güdüsü vardır ve insan yakın oldukları ile birlikte gen havuzunu genişletme arzusu içerisindedir. Bu

48

tür bir üreme ve gen havuzunu genişletme işinde kendine yakın olanı seçmek genlerine işlemiş belirlenimci bir mekanizmadır. İnsanlar kendilerine yakın olanları hısım/akrabaları başarılı üreme için seçer çünkü onlar bilinen, yakın olan ve güvenilir olanlardır (geniş bilgi için bkz Van den Berghe: 1987 I. Bölüm).

Grubun güvenli olarak etki alanı olan bu havuzu genişletebilmesi için benzerleri ile buluşması gerekir, bunun temelinde ise birbirlerini tanımaları yatar. Smith'e göre kültürel grubun geniş bir soy gurubu olarak algılandığı bu yaklaşımda, kültürel simgeler biyolojik benzerliğin işareti olarak algılanır (dil, din, renk vb)(Smith 2013:77) Van den Berghe'ye son derece ussal bir strateji olan bu süreç kültürel evrimin bir sonucu olarak benzeşen kültürel öğeler; söylenceler, mitler gibi tanıdık rehberler aracılığı ile gerçekleşir, bu öğeler grubun üyelerinin birbirini tanımasını sağlayan kökenler "etnik kökenlerdir". Bu nedenle insanlar etnik gruplarına-milletlerine karşı bu denli güçlü duygular beslerler (akt Özkırımlı, 2013 s:88).

Az önce saymış olduğumuz üç kategoriden akrabalık bağını bu şekilde sağlayan grup üyelerinin, mütekabiliyet çerçevesinde karşılıklı yarar sağlamak maksatlı işbirliği yapmaları ortak hareket etmeleri gerekir (reciprocity) son olarak ise grubun üyeleri kendi aralarında veya başka gruplara karşı tek yönlü bir çıkar amacı ile zor kullanabilir baskı uygulayabilir(coercion). Bu aşamalar/özellikler aslında bir aile içi deneyiminin genişletilmiş halidir Berghe'ye göre ve akrabalık içi ilişkilerde mütekabiliyet ve akrabacılık ne kadar yoğun olsa da diğer gruplara karşı zor kullanma o derece yoğundur. Aynı akrabalık ve mütekabiliyet ilkeleri çerçevesinde kenetlenmiş farklı gruplar arasında karşılıklılık ve uzlaşma kısa süreli olur ve nadiren sürer ancak karşımıza çıkan temel etkileşim zor kullanma ve mücadeledir. Bu noktada denilebilir ki, bu bütünleşmenin ve benzeşme arzusunun temel nedeni gelecekte diğer benzeşmeyenlerle yaşanacak mücadelede güç kazanma çabasıdır. "Grup içinden birine gelen tehdit aileye gelen tehdittir ve güçlü bir karşılık bulur" (Horowitz,1985: 64).

Biyolojik yaklaşım, sosyal bilimlerin merkezine, evrimsel süreç-biyolojik aktarım gibi doğa bilimlerinden aktarılmış kavramları koyması sebebiyle konuyu

49

anlamaya yönelik bir çabadan ziyade milletlere bölünmüş dünyayı anlamlandırma çabası gibi görülmektedir. Bir dünya haritası açılıp bakıldığında veya hayal edildiğinde, milletleri temsil ettiği iddia edilen devletlerden oluşturulmuş bir küresel düzenin karşısında, bilimselliğin temel ilkelerinden olan "nedensellik" çerçevesinde, evrensel bir neden koyma çabası gibi durmaktadır. Ancak günümüzde doğa bilimlerinde dahi yalnızca biyolojik ve çevresel faktörlerin, insan yaşamını ve gelişimini etkilemediği, toplumsal gelişmelerin de fiziksel değişime etki ettiği tartışılmaktadır. Yaklaşımın kendisi de altyapıya biyolojik yakınlıkları koymasına karşın kültür kavramı kendine güçlü bir yer bulmuştur ancak kanaatimizce belirlenimci olmaktan öteye gidemeyecek bir biçimde altyapıya biyolojik özellikler konulmuştur. Yaklaşıma göre kültür tıpkı biyolojik varlık gibi evrimleşir. Benzerlikler oluşturur ve yakınlıklar kurar. Ancak kültür kavramının biyolojik yaklaşımda olduğu gibi evrimsel sürecin bir parçası gibi görülmediği, hatta biyolojik yakınlığın neredeyse hiç dikkate almadığı ve temele kültürü taşıyan yaklaşımlar da bulunmaktadır. Bir sonraki bölümde milletin oluşumunda merkeze kültürü koyan bu yaklaşımlar ele alınacaktır.

1.2.1.4. Milliyetçiliğin Oluşumuna Kültürel Yaklaşım, "Verili" Olana