• Sonuç bulunamadı

2.3. SOSYAL YAPI ve ETNİK KİMLİK İLİŞKİSİ

2.3.1. Kürt Kimliğinin Tasarımında Sosyal Yapı Bileşenlerinin Rolü

2.3.1.3. Şeyhler

Kürtler arasında son derece önemli bir grup olan şeyhler daha önce de ifade ettiğimiz üzere Kürt Milliyetçiliği üzerinde son derece etkili olan bir gruptur. Şeyhler en temelde dini önderler konumunda bulunan kişilerdir ve itikade dayalı bir düzlemde itibar sahibidirler. İslam coğrafyasının büyük bir kısmına benzerlik taşımakla beraber Anadoluda da büyük bir önem taşırlar. Sufizmin bir getirisi olarak yalnızca ahireti işlerle değil; ticaret locaları, vakıflar ve eğitim kurumları aracılığıyla dünyevi konularda da etkinlik taşırlar (Wolper 2003). Bölgede özellikle Nakşibendi ve Kadiri tarikatlarının dinsel anlamdaki güçleri onları muktedir ve etkin kılmış Anadolu'nun muhtelif yerlerinde etkili olmuşlardır.

Şeyhlerin dini etkinliği uzun bir tarihsellik taşımasına karşın politik etkinlikleri, özellikle Kürt Hareketi içerisinde etkinlik kazanmaları 19.yy ve sonrasına tekabül eder. Bunun birkaç nedeni vardır; öncelikle meşrutiyet ve buna bağlı olarak Osmanlı'da artan merkeziyetçi anlayış ile birlikte mirlerin ortadan kaldırılması, daha küçük güçler arasında ve aşiretler çerçevesinde bir çatışma ortamı yaratmıştır (Olson, 1992:13). Gittikçe artan çatışma ortamı ticareti bitme noktasına getirmiş, ciddi bir otorite boşluğu bölgede hüküm sürmüştür. Jwaideh'e göre bölgede cismani bir liderliğin sıkıntısı yaşanmaktadır (Jwaideh, 2012:158-159). Bu çatışma ortamı içerisinde aşiret aidiyetinden daha kapsayıcı olarak dinsel bir aidiyet ile statü sahibi olan şeyhler ahlaki bir unsur olarak bütünleşmede rol oynamış, bunun doğal sonucu olarak da gittikçe güç kazanmışlardır. Bu noktada önemli olan bir başka husus şeyhlerin çoğunun fiilen sıradan ailelerden gelmesine karşın kendilerini soy bağı itibariyle, peygambere veya evliya olarak kabul edilen kişilere bağlıyor olmalarıdır. Bu durum kendilerine bir kutsallık ve güç kazandırmaktadır. Şeyhler, ağaların veya eşrafın sahip olduğu maddi güçten faydalanmak için, eşraf ve ağalar ise şeyhlerin ruhani liderliğini kullanmak için sıklıkla yakın ilişkilere girerler hatta şeyhlerin bu ailelerin kızlarıyla evlilik bağı kurmaları sıkça rastlanılan bir durumdur (Bruinessen, 2011:339-349).

161

İslam coğrafyasında çok sayıda tarikat olmasına karşın Kürt coğrafyasında egemen olan iki tarikat olduğu görülür bunlardan ilki Nakşibendi* diğeri ise Kadiri

tarikatıdır. Bu tarikatlar içerisinden çıkan şeyhler toplumsal hayatta oldukça etkin olmuş, yukarıda da ifade ettiğimiz üzere özellikle mirliklerin yokoluşuyla birlikte en önemli güç haline gelmişlerdir.

Osmanlı İmparatorluğu'nun merkezileşme süreci içerisinde toprakların özel mülkiyete alınabilmesine izin veren 1858 tarihli iskan yasası (Şahin, 2012), şeyhlere toprak sahibi olabilme, ya da müritleri tarafından kendilerine toprak bağışlanabilmesi imkanını doğurmuştur bu sayede güçleri gittikçe artan şeyhler politikada daha fazla söz sahibi olabilmişlerdir.

Şeyhlerin büyük çoğunluğunun medrese eğitimi (daha önce bölgede medreselerin Kürtçe eğitim verdikleri ve dil ile kültürün taşınmasında öneme sahip oldukları ifade edilmiştir bkz. Kürtlerde Dil) almış olmaları sebebiyle kültürel birikim açısından fark yaratıcı bir konum üstlenirler. Kültürel konumları itibariyle Kürtlük hakkındaki fikirlerini eğitimsiz halka ne derece aktarabildikleri bir tartışma konusu olmakla beraber, ruhani liderlikleri itibariyle kaynakları harekete geçirmekte etkin oldukları görülebilir. Buna ek olarak Nakşibendiler gibi politik hayatın içerisine sıklıkla katılıp etkinlik gösteren tarikatlarda (Renard, 2005:168) başka şeyhlerle ittifak kurmaları da mümkün olmuştur.

Kürt toplumunda çoğunlukla halktan gelerek seçkin konumuna yükselen şeyhlerin, Kürt kimliğini sahiplenme konusundaki çabalarının ardında yatan sebebin salt bu eğitim olduğunu söylemek elbette ki mümkün değildir çünkü uzun yıllar (neredeyse 800 yıl) bu durum devam etmiş olmasına karşın, birdenbire böyle bir kimliği sahiplenilmesi açıklanamaz kalmaktadır. Bu noktada karşıt milliyetçiliklerin konumuna değinmek gerekmektedir. Bölgede yükselmekte olan Ermeni ve Nasturi milliyetçilikleri, Şeyh Ubeydullah'tan başlamakla birlikte bölgede bir Ermeni devletinin kurulması ihtimaline karşı kürtleri birleştirme çabası etkin olmuştur

* Nakşibendiler hakkındaki detaylı bilgi için Weisman, 2007 bakılabilir. Nakşibendilik Hindistan'dan

Balkan'lara kadar geniş bir coğrafyada etkinlik gösterir ve yapılanma biçimleriyle dinsel olduğu kadar sosyal hayatta da oldukça etkilidirler.

162

(Olson, 1992:23). Burada muhakkak ki bölgesel çıkarlar kadar, dinsel farklılıklardan kaynaklanan çizgilerin netçe çizilebilmesi de etkili olmuştur. Bu çizgilerin netleşmesi ile birlikte milli bilince yönelik hareketlenme daha belirginleşmiştir.

Tanzimat ve Islahat Fermanları ile başlayan ve Meşrutiyetle devam eden süreç bölgede olduğu kadar merkezi yönetimle de şeyhlerin aralarını sıklıkla açmıştır. Zira azınlıklara verilen haklar, gayri müslimlerin bu süreçte elde ettiği imkanlar şeyhler tarafından çok da olumlu karşılanmamıştır. Görece seküler ve modern merkezi bir devlet tasarısına sahip olan Jön Türkler'in iktidara gelişiyle birlikte şeyhlerin hükümetten belirgin talepleri gerçekleşmiştir. Rober Olson'ın aktardığına göre Şeyh Abldulselam Barzan ve Dohuk Şeyhi Nur Muhammed hükümete şu yedi maddeden oluşan dilekçeyi iletmişlerdir (Olson, 1992:39);

1) Beş Kürt kazasında Kürt idaresi kurulmalı

2) Kürt bölgelerinde Kürtçe tedrisat dili olarak kabul edilmeli

3) Kürtçe konuşan kaymakam ve müdürler ile diğer memurlar tayin edilmeli 4) Kanun ve adaletin idaresi, Şeriat'a uygun biçimde gerçekleştirilmeli

5) Kadı ve müftü makamlarına tayin edilecek olanlar Şafii mezhebinden olmalı

6) Vergiler, şeriata uygun olmalı

7) Vergiler yürürlükte kalmalı ancak bu gelirler beş Kürt kazasındaki yolların bakımı ve onarımı için kullanılmalı

Yukarıdaki maddelerden anlaşılacağı üzere açıkça görülmektedir ki, Tanzimat ve Islahat ile başlayan süreç içerisinde gayri müslimlerin elde etmiş olduğu haklardan rahatsızlık görülürken, bir taraftan da sınırların çizilmesi adına taleplerde bulunulmaktadır.

Ancak en önemli husus, 1,2,3 ve 7. maddelerde görünen taleplerdir. Milliyetçiliğin temel başlangıç taleplerini ilkel bir biçimde de olsa sırasıyla talep eden şeyhler teritoryalleşme, milli dilde resmi bir eğitim, kendi dilinde kamu hizmetleri, elde edilen vergilerin teritoryada yaşayanlar nezdinde kullanılması talepleri ile Kürt milliyetçiliğine yönelik temel çerçeveyi oluşturma çabaları görünür

163

hale gelmektedir. Şafii mezhebinden kadı ve müftülerin atanması talebi ise mezhebi kürtlerle özdeşleştirme fikri ve belki de bu noktada merkezi hükümetten farklı bir mezhebe mensup olarak bir sınır çizme gayreti olarak görülebilir. Kürtleri mezhep ile özdeşleştirme dinsel tabanlı özgürlükler kazanma noktasında da yeni bir alan yaratmaktadır.

Bu taleplerin Cumhuriyet'in kurulması ile birlikte farklılık yaratmaya çalışma siyasetinde daha etkin hale geldiği görülecektir. Çalışmamızın önceki bölümlerinde Kürt milliyetçilerinin, kendi kimliklerine dair talepleri olmakla birlikte, ayrı bir devlet kurmaya yahut imparatorluğu parçalamaya yönelik çok da önemli bir gündemleri olmadığını, hatta halifenin varlığı ile onun etrafında birleşme gerekliliği konusundaki fikirlerini ifade etmiştik. Ancak, şeyhlerin öncülük yapmış olduğu milliyetçi hareketler arasında Şeyh Sait isyanı bir kırılma noktasını ifade etmektedir. Öncelikli olarak daha sonra da ele alınacağı üzere Şeyh Sait ayaklanması salt din tabanlı bir ayaklanma değildir aynı zamanda bir politik örgüt olan "Azadi"nin (Özgürlük) çabaları ile eşgüdümlü hareket etmiştir (Olson, 1992). Muhakkak ki dini faktörler daha önce de ifade ettiğimiz üzere güçlüdür, özellikle hilafetin kaldırılması ile ortada Türk ve Kürt arasındaki oydaşma büyük oranda azalmış ve Mustafa Kemal'i dinsizlik üzerinden lanetlemek mümkün olmuştur. Dolayısıyla burada Türkiye'den koparak İslami bir Kürt devleti kurma fikri belirginleşmiştir. Van Bruinessen'e göre hareket temelinde milliyetçidir ancak, katılımın arttırılması, diğer Kürtler'in de desteklemeleri ve devletin kendi içinde tam bir uzlaşıya ulaşmasını engellemek için din ön plana çıkartılmıştır (Bruinessen, 2011:414).

Açıkça görülen odur ki şeyhler başlangıçta Kürt hareketinin itici unsurlarından biri olmuşlar ve talepleri dile getirmişlerdir ancak Şeyh Sait isyanı sonrası bir daha aynı etkinliğe ulaşamamışlardır*. Hatta Cumhuriyet Halk Partisi sonrasında Demokrat

Parti iktidarıyla birlikte hükümetlerle işbirliği yapmaları gündeme gelmiş hatta şeyhin torunlarından olan Abdülmelik Fırat Demokrat Parti ve aynı geleneğin sürdürücülerinden Doğru Yol Partisi'nde milletvekilliği yapmıştır. İsyandan sonraki dönemde aynı milliyetçi tavır ve beklentilerin olduğunu söylemek güç olmakla

* Bu noktada kastımız kimliğe yönelik taleplerde etkin olamadıklarıdır bunun dışında şeyhlerin

Kürtler arasında geçmişte ve bugünde, Anadolu'nun önemli bir kısmında olduğu gibi etkileri devam etmektedir.

164

beraber şeyhin bir başka torunu olan Abdülilah Fırat siyasal islamın içerisinde yer almış ve Refah Partisi'nden milletvekili olmuştur. Kendileri ile ilişkide olanları ve üzerlerinde sirayet edebildikleri halk kitlelerini hükümetlerle ve devletle uyumlandırdıkları konusunda sıklıkla Kürt milliyetçileri tarafından eleştirilen şeyhlere bu anlamda en net yaklaşanlar Kürt hareketinin sol tandansından gelmiştir. Açıkçası bu uyumlanma süreci çalışmamızın ilerleyen kısımlarında da göreceğimiz üzere Kürt taleplerinin sol eksene kaymasını neredeyse kaçınılmaz kılmış özellikle PKK ile birlikte eleştiriler artmıştır.

PKK lideri Abdullah Öcalan, "Din Sorununa Devrimci Yaklaşım" adı altındaki kitabıyla özellikle bölgede din adamlarının etkisi ve başta şeyhler ile tarikatlar olmak üzere halk din ilişkisini eleştirmiştir. Şeyhlerin sağ iktidarlarla girişmiş oldukları uzlaşmayı eleştirerek Demokrat Parti geleneğinin bir nevi sürdürücüsü sayılabilecek Anavatan Partisi'nin Nakşibendi Tarikatı ve şeyhleri ile olan ilişkilerini eleştirmiş Nakşi şeyhlerini " ajanlar" olarak nitelendirmiştir (Öcalan, 2008a:73). Dinin anlamını koruduklarını ve dine saygılı olduklarını ifade etmekle beraber şeyhlere karşı çıktıklarını bu şeyhlerin ait olduğu "Kadiri, Nakşi, Süleymancılık" gibi tarikatların tümünün gerici düzeni devam ettirme argümanı olduğunu ifade ederler (Öcalan, 2008a).

Bu durumun bir uzantısı olarak legal demokratik siyasetin de oldukça seküler politikalar yürütmeye çalıştığı şeyhlere ve onların pratiklerine karşı çıktığı görülecektir. Ancak şeyhler ile sol tandanslı Kürtler arasında milliyetçi talepler açısından ciddi bir uçurum belirginleşmiştir. Kürt siyasetinde BDP'nin "Şeyh Said'in ailesinin kendilerini destekleyeceği" ifadesine, şeyhin torunu Abdülilah Fırat "BDP Kürt gençlerini kandırıyor, cetlerimiz bugünleri görse esef ederdi, bu bir propaganda hiçbir surette bir arada bulunamayız... Gençler BDP propagandalarına alet olmasın yanıtını" vermiştir (Star Gazetesi, 07.12.2013).

Yukarıdaki veriler ışığında şeyhlerin başlangıç itibariyle Kürt milliyetçiliğinin aktif çalışanları, örgütçüleri ve talepkarları olduğu görünürken ilerleyen yıllarda seçkinler arası mücadelede aynı fikriyatı benimsemedikleri görülmektedir. Ancak hali hazırda Kürt halkı üzerinde önemli bir etkiye sahip olan şeyhler Kürt politikası

165

içerisinde aktif bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu husus çalışmamızın inceleme kısmında BDP'nin iletişim stratejilerini oluştururken dini ele alışı ve sekülerlik kavramına bakışı çerçevesinde örnekler/veriler aracılığı ile yeniden değerlendirilecektir.