• Sonuç bulunamadı

2.4. ETNİK KİMLİĞİN TASARIMINDA KÖKEN MİTİNİN ROLÜ

2.4.1. Kürt Kimliğinin Tasarımında Köken Mitinin Rolü

Kürtlerin kökenlerine ilişkin çalışmalar bugüne değin nadiren Kürtler tarafından yapılmış, kendileri tarafından bu konuya ilişkin bilgi çok da üretilmemiştir. Bu durum köken çalışmalarının dayandığı sosyal bilimler pratiğinin bölgede geç yerleşmesi ya da bu alanda eksiklikle muhakkak ki doğrudan ilişkilidir. Kürt köken araştırmaları ve tarih yazıcılığı büyük çoğunlukla Rus kökenli olmakla beraber Fransız çalışmacıların da konuya eğildikleri görülmektedir.

Antropologların bu konudaki farklı paradigmaları karşımıza birbirinden bağımsız yanıtlar sunmuş ve sürekli olarak birbirlerini yanlışlamışlardır. Antropologların incelediği birinci yöntem Kürtler ile bölgede yaşamış diğer kadim halklar arasında kavim ismine dayalı bağlar bulma çabları olmuştur. Buna ek olarak kavim isimleri üzerinden ilerlemenin yanlış olduğu ifadesinde bulunanlar dilbilimsel yöntemlerle ortak kelimeleri bulmaya girişmişler, bir kısmı ise arkeologlar tarafından yapılan kazılarda bulunan kemiklerde kafa ölçümü gibi fiziksel yöntemlere gitmişler, bir kısmı ise kültürel aktarımı temele alarak gelenek görenek ve yaşam stillerini

168

merkeze oturtmuşlardır. Antropoloji biliminin araştırmalarındaki yöntemsellikleri çalışmamız itibariyle dışlayarak durumun sonuçları üzerinde durmak gereklidir.

Kavmin adına yönelik benzerliklerden yola çıkan yaklaşımların ilki Kürtlerin kökeninin "Karduklular" olduğuna yönelik varsayımdır. Kardukluların da dağlı olması ve savaşçı olmaları sebebiyle iki kültür arasında kurulup kabul gören ilişki 20. yy sonlarına kadar devam etmiştir (Nikitine,2010:29). Buna ek olarak "Karduk" kelimesinin ortadoğu dillerinden olan Asur ve Akadça'da güçlü kuvvetli, kahraman gibi ifadeleri çağrıştırması (Bois&Minorsky, 2008:12) sebebiyle ortak köken inanışı için oldukça uygun bir zemin hazırlamaktadır. Ancak ünlü Alman dilbilimci/doğubilimci Theodor Nöldeke'nin çalışması başta olmak üzere bu iddia reddedilmiş, "Kurd-Kardu" kelimeleri arasında bağ bulunmadığı, sadece coğrafi olarak bugünkü Kürtler ile aynı yerde yaşadıkları (Nöldeke, 1868:71-72) tezi Karduk-Kürt bağlantısını geçersiz kılmıştır. Yine bölgede Khald orjinal adına sahip kavmin "Ararat" ismiyle ilişkilendirilerek, Asurlularca Urartular olarak anılan kadim uygarlıkla kurulmaya çalışılan bağlar (Bois&Minorsky&McKenzie, 2004, 43) bir dönem itibar görse de bugün bu görüş reddedilmektedir, zira Kürtlerle "Khald ya da Urartular" benzer bir dil grubunda bulunmamaktadır (Nikitine, 2010:33). Dolayısıyla bu isim benzerlikleri üzerinden kurulan köken bağları geçerliliğini yitirmiş özellikle Minorsky'nin görüşleri ile yeni bir boyutta ele alınmaya başlamıştır.

Minorsky, "ilke olarak ulusların kökenlerini etimoloji yoluyla kanıtlamak tehlikelidir, etimolojiler tarihi ve coğrafi olgulara dayandırılmalıdır"(akt Nikitine: 2010:39) ifadesiyle Kürtlerin ulusal özellikler açısından temel etkenlerin yaşama biçimi ve özellikle dil olduğunu ifade eder. Gerçekten de Anadolu, Ortadoğu ve İran coğrafyasına yayılmış olan Kürtler arasında bu denli bir geniş alanda yer almaları sebebiyle tam bir bütünlük bulunmamakla beraber daha önce de ifade ettiğimiz üzere örgütlenme biçimleri, yaşayışları ve dilleri farksallık niteliği taşır. Minorsky'nin görüşü Asurluların yıkılışı ile Med'ler bu boşluğu doldurmuşlar, Manna'lar/Mardlar adı verilen bir kavim de büyük oranda Medlerle karışmış bölgeye egemen olmuştur ve Kyrtoiler adı verilen kavim ki isimleri bölgede Kurdo, Kurd olarak okunmaktadır, Med'ler tarafından bölgeye yerleştirilmiştir. Minorsky, Kürtlerin kendilerini Kurmanc olarak tanımlamasından yola çıkarak kelimeyi Kur ve Man olarak iki

169

parçaya ayırmış Kürtlerin böyle bir birleşimden; Kyrtoi ve Mardların iki yakın kabilenin birleşiminden oluştuğunu iddia etmiştir. Her iki kavmin de Med dillerini konuşuyor olması ve coğrafi olgular gözönünde bulundurulursa bunun en tutarlı yaklaşım olduğu sonucuna varmıştır (Nikitine, 2010:38-46). Buna ek olarak Kürtlerin tarihi ile ilgili en önemli eserlerden olan Şerefname'de, Şerefhan Bitlisi'nin Kürtlerin kökenini Boht ve Bacan adlı iki kardeşin soyundan geldiklerini rivayet ederek aktarması, Minorsky'e göre birleşmiş iki kavim ifadesini doğrular niteliktedir.

Kürtlerin kökenleri ile ilişkili çok sayıda kaynak mevcut olmakla beraber (bu kaynaklar özellikle Rusya'da üretilmiştir ve sayısı 2000'in üzerindedir.) köken teorilerinde kesinleşmiş bir neticeye ya da uzlaşıma varılmış değildir. Yukarıda aktardığımız yaklaşımlar ise en çok bilinen ve dikkate alınan bakış açılarıdır. Ancak her köken arayışına sarılan milliyetçide olduğu gibi "bizim bölgemizde yaşayan herkes zaten bizden türedi" algısı ya da bölgede yaşayan tüm eser bırakmış kadim kavimlerle arasında bağ kurma çabası Kürtlerde'de egemen olmuştur. Cemşid Bender'in, Minorsky'nin görüşlerini hiçe sayarak sadece Kardukları değil Urartuların, Hurrilerin, Gutiilerin (Bölgede antik çağda yaşayan önemli kavimlerdir ve şehir yaşamına, tarıma, alet yapımına dair en eski arkeolojik bulgular bu kavimlere dayanmaktadır) Kürt olduklarını iddia etmesi (Bender, 2007), çalışmasında Kürt adından hiç bahsetmeyen yazarların eserlerinin bu tezleri doğruladığını iddia etmesi, ya da Antik Yunan'daki tapınış biçimlerinin Kürtlerden oraya taşındığının ima edilmesi, köken mitine bağlanma tutkusunu gösterir niteliktedir. Bu nedenle bu bahsi daha makul çerçevelerde ve politize edilmiş köken miti bağlamında değerlendirmek çalışmamız açısından uygun olacaktır.

Çalışmamızda bahsedilen "Hawar" dergisinde Kürtlerin esas dininin Zerdüştilik olduğu ifadesi ve Bulut'un "Kürt Dilinin Tarihçesi" isimli eserinde olduğu gibi kökenlerinin Medler olduğu daha doğrusu Medler'i kuranların Kürtler olduğu iddiası pekişmiş tarihin önemli imparatorluklarından biri olduğuna ve bölgede Kürtlerin İslamiyete geçiş öncesi aralıksız devlet kurdukları fikrine eklemlenerek milliyetçi bir argüman oluşturulmuştur**.

** Benzer fikirler Zınnar Silopi'nin (1969) “Doza Kürdistan”, Botan Amedi'nin (1991) "Kürtler ve

170

Kürt Hareketi'nin son dönemlerdeki en güçlü kaynağı olan PKK ve onun oluşturmuş olduğu metinlerde de, kökene ilişkin varsayımlar ve ispat çabaları dikkat çekicidir. Herhangi bir milliyetçi faaliyette de gerçekleştirilen bu çabaların doğasının anlaşılması; söylem, farksallaştırma ve sosyal grubu oluşturma açısından dikkate alınmalıdır. PKK örgütlenme süreci içerisinde Abdullah Öcalan tarafından yapılan konulmaların derlendiği "İlk Konuşmalar" kitabının önsözünde, editör "bu kitap yeniden bir tarih nasıl yaratılır, Kürdistan'da savaş nasıl verilir...sorularına cevap verecek bir eserdir" (Öcalan, 1998a:8) ifadesini kullanmaktadır. Kitabın içerisinde tarihsellik ile ilişkili kısımlar incelendiğinde Öcalan'ın parti kurma sürecinde tarihselliğe oldukça yoğun bir biçimde değindiğini görmek mümkündür. Buna ek olarak tarihe ve kökene dair veriler verilirken bölgedeki diğer halklarla aradaki farksallık vurgusu yoğundur. Abdullah Öcalan şu ifadeyle öncelikli olarak Kürt-Türk ayrımını netleştirmeye, farksallığı ortaya koymaya gayret eder: "Kürtler Hindistan'da ve kısmen Avrupa'da konuşulan Hint Avrupa diline mensupturlar, Türkler ise Moğol,Ural-Altay dil grubunda yer almaktadır...daha değişik bir ırksallaşma ve değişik bir kavim olmaları nedeniyle Türklerin Hint-Avrupa tipolojisi ya da bizimle kesinlikle bir ilgisi yoktur" (Öcalan, 1998a:58-59). Öcalan bu noktada yaygın bilimsel kanı olan Hint-Avrupa kökenine atıfta bulunmakla beraber, Türklerin tamamen farklı olduğunun vurgusunu yapmakta ve kökten farklılığı ifade etmektedir. Dil konusunda bu farkı ortaya koyma çabası önceki bölümlerde de ele alınmakla beraber bu noktada yorumun içerisine tipolojik farklılıklar ve ırksal farklılıklar da girmektedir.

Ancak köken konusunu özele alarak tekrar dönecek olursak Öcalan özelinde ve PKK söyleminin genelinde kökene yapılan vurguları ve ayırmaksızın tüm köken mitlerinin kullanımını görmek mümkündür. Öncelikli olarak Medlerden, Kürtlerin ataları olarak bahsedilmekte ve Persler ile Medleri kesin olarak ayırmanın mümkün olmadığı ifade edilmekte, bu iki halkın birleşiminin veya zaman zaman birbirlerine ardıl olacak şekilde başka uygarlıklar veya bir diğeri üzerinde egemenlik kurarak büyük imparatorluklar kurduklarına vurgu yapılmaktadır (Öcalan, 1998a: 60). Yazının geri kalanında Kürtler'den bahsedildiğinde parantez içerisinde Medler isminin kullanılması, Kürtler ile Medler'in bu yolla birbirlerinin eşi olduğu vurgusu

171

Minorsky'nin köken çalışmasının ötesinde bir toptan bütünleştirme ifadesi olarak görülebilir. Bu durumun tarihte varolan kadim uygarlıkla arada bağ kurma ve Smith'in ifadesiyle etnik köken-çekirdek kurma çabasıyla örtüştüğü gözlemlenmektedir (Smith 202-02).

Tarihin önemli imparatorluklarından olan Makedonya İmparatorluğu özelinde Büyük İskender'in bölgedeki istila faaliyetleri içerisinde Kürtlerin bir kısmını kendisine bağımlı kıldığı, bir kısmının ise gönüllü olarak İskender'e katıldığı vurgusu ile beraber, İmparatorluğun Kürtler üzerinde hiçbir zaman egemenlik kuramadığı ifadesi belirginleşmektedir (Öcalan, 1998a:62). Özellikle üzerinde egemen olunamayan Kürtler'in dağlara çıkması ve bir direniş sergilemesi, güncel pratiklere dair tarihsel bir kavramsallaştırma olarak ortaya konulmakta, "geçmişte olduğu gibi bugünde yöntem olarak tutarlılığı" anlamlandırılmaya çalışılmaktadır.

Kürtlerin Medlerle bağının kurulmasına ek olarak "Kürtlerin ataları, onlara bütünlük veren Karduklardır" ifadesiyle daha önce de aktardığımız üzere birbirine tamamen zıt daha doğrusu birbirini yanlışlayarak varolan iki köken çalışmasının bağdaştırıldığı, araçsalcı bir duruşla Karduklar'ın da direniş pratiklerinden aktarma yapıldığı görülmektedir. Kardukların Perslere ve Yunanlılara karşı olan mücadelesinin bugünkü mücadelelere benzediği ifadesi kullanılmakta, "1938'de Dersim'de yapılan direnişler, Koçgiri, Ağrı vs. direnişleri, savaşma tarzları ve dağlardaki hakimiyetleri ile birbirine benzeyen Kürtler yabancı kralların otoritesini kabul etmeyip bağımsız olmak istemişlerdir" (Öcalan, 1998a:61) cümlesiyle güncel- yakın tarihli örneklerle tarihsellik arasında kurulan bağdaşım etnik hafızaya biçim verme çerçevesinde dile getirilmektedir. Buna ek olarak ise dağlara çekilerek direnme pratiği, gelenek olarak kurumsallaştırılmaya çalışılmaktadır bu durumu Öcalan şöyle ifade eder, "istila başlayınca dağlara çekilme, işgalciler gidince ovalara geri dönme Kürdistan'da tipik bir durumdur. Bu süreç içerisinde ovada yaşayanların işbirlikçi yetenekleri gelişirken, dağlık bölgelerde yaşayanların bağımsız olma nitelikleri gelişmekteydi" (Öcalan, 1998a:61-62). Gerilla savaşı olarak tabir edilebilecek bu durumun ve dağa çekilmenin işbirlikçi olmaktan kurtularak, bağımsızlığı öğrenmenin biricik biçimi olduğu ifadesi bu noktada belirginleşmekte ve daha birçok metinde yer bulmaktadır. Yine Sasaniler ile birlikte

172

yaşayabilmelerinin nedeninin Kürtlerin eşit olarak kabul edilmeleri olduğu vurgusu, bölgedeki bir başka hakimiyete ancak ortak egemenlik üzerinden izin verilebileceği anlamını belirginleştirmektedir.

İslam İmparatorluğu hakimiyeti ve İslam'ın gücünün köken konusunda kırılmalar yarattığı vurgusu netlikle yapılırken, İslamda varolan mezhep ayrımının farklılıklar imkan vermesi sebebiyle temelde ilerici bir hareket olarak görüldüğü özetlenmekte ancak Kürtlerin ovada yaşayanlarının Sünnileşmesi, dağda bulunanların ise Alevi olması eleştirilmektedir, bu durumun Kürtleri bir millet olarak birleştirmediğini aksine milliyetlerine yabancılaştırdığını ifade ederek iki farklı millet görünümü verdiği eleştirisi sunulmaktadır. Bu durumun, yaşanan neredeyse tüm Kürt politik hareketlerinde bir bütünleşme sorununu yaratmasının yanısıra Kürtlerin birbirine karşı güç olarak kullanılmaları sonucunu doğurduğu düşünüldüğünde, mezhep farklılıklarının bırakılarak köken üzerinde birleşmenin önemine vurgu yapılmaktadır (Öcalan, 1998a:63-64).

Köken mitleri arayışının ya da ifade edilişinin en temel çerçevesi "otoktonluk" bölgenin yerleşik ve kadim halkı olduğu ifadesinin kullanılmasıdır. Dolayısıyla bu ifade bir taraftan da hak iddialarına tarihsellik zeminini katarak bir tür mirasa sahip olma vurgusuna dönüşmektedir. Köken vurgusu bir sonraki bölümde ele alınacağı üzere teritoryallik ya da bir başka deyişle bölgenin sahibi olma orayı yurt edinme ile doğrudan ilişkilidir. Otokton bir halk olma vurgusu da bu iddiayı mistisize ederek bir başka kutsallık katmakta, o bölgede ya da yurtta bin yıllardır yaşandığı vurgusuyla yörenin doğal coğrafi özellikleri nehirleri, ormanları, oraya ait simgeler misalen bir ağaç ya da çiçek simgeselleştirilmekte sonrasında ise harekete bütünleştirici bir unsur olarak dahi edilmektedir.

Bu durum legal demokratik siyaset özelinde incelendiğinde, legal partilerin söylemlerinde otoktonluk vurgusu, binyıllardır bu yörede yaşandığı ifadesi, halkın kökeninin uzak geçmişte yaşayan tarihe malolmuş simalarla ilişkilendirilerek ... torunuyuz, ... evlatlarıyız, ... mirasçılarıyız vurgusuyla uzak geçmişle arada bağ kurma çabaları görülmektedir. Çalışmamızda daha sonra ele alınacak olmakla beraber legal demokratik siyasetin milliyetçilik kurgusunda kökenleri bin yıllara

173

dayandırarak böyle bir çağrıda bulunan "kaba" köken miti kurgusuna rastlanmamakla beraber, bölgenin bin yıllardır Kürt halkına ev sahipliği yaptığı ve kökenlerin özgün koşullarda orada gerçekleştiği ifadesinde bulunulmaktadır.

2.5. ETNİK KİMLİĞİN TASARIMINDA TERİTORYALLEŞME, ÖZEL