• Sonuç bulunamadı

3.8. Mesleki Özdeşleşmenin Boyutları

3.8.1. Mesleki Üyelik

Mesleki özdeşleşme boyutlarından mesleki üyelik kavramı; oluşumu açısından bir süreç olarak düşünülmelidir. Mesleğe yeni katılım sağlayan bir bireyin, diğer meslektaşlarla resmi ve gayri resmi mesleki sosyalleşme sürecine dâhil olması ile birlikte; o mesleğe dair mesleki standartları kapsayan mesleki kültürü öğrenmesi ve mesleki kimliğin edinimi neticesinde mesleki üyelik de kazanılmış olur. Mesleki kimlik kavramının alt yapısında da benlik, öz saygı ve sosyal kimlik kavramları yer almaktadır.

Özetlemek gerekirse; mesleki üyelik boyutunun altında, aşağıdaki şekilde de belirtilmiş olduğu gibi; her biri süreci oluşturan yapı taşları niteliğinde; mesleki sosyalleşme, mesleki kültür, mesleki standartlar ve mesleki kimlik kavramlarına sırayla yer verilecektir.

Şekil 7. Mesleki Üyelik Oluşum Süreci

Mesleki üyelik; bir mesleği icra edenlerin taşımaları gereken mesleki standartlardır. Kişi ile meslek arasında davranışsal olarak uyumun sağlanması neticesinde mesleki kimliğin kazanılmasıdır. Çalışanlar belli bir süre ilgili oldukları meslekte kaldıktan sonra, mesleklerinden etkilenerek o mesleğin özelliklerini, başka bir ifade ile o mesleğin kimliğini kazanmaktadırlar. Mesleki üyelik boyutunda; aynı mesleği icra edenlerin, mesleği icra etme standartları ve biçimleri birbirine benzemeye çalışır. Yani, aynı mesleği yapanların işlerini yapma anlamındaki fiillerinin birbirine benzeşmesidir. Günlük hayattan örnek vermek gerekirse; doktor yazılarının birbirlerine benzer derecede okunmalarının zor olması ve buna karşılık eczacıların da bu okunması zor olan doktor yazılarını okuyabilme yeteneğine sahip olmaları örnek verilebilir.

Yukarıda bahsedildiği üzere; mesleki üyelik bir mesleği icra edenlerin taşımaları gereken mesleki standartlar olduğu için, öncelikle mesleki standartları, normları ve genel olarak mesleki kültürü öğrendikleri ve adapte oldukları mesleki sosyalleşme sürecinden söz etmek gerekir. Mesleki sosyalleşme; bir mesleğin üyesi olma durumunda, ilgili meslek için gerekli olan sürdürülebilir yeterliliğe sahip olma ve gerekli tutum ve davranışların öğrenilmesi sürecidir. Bu süreç, eğitimler üzerinden kazanılan becerileri, mesleğin icra edilmesi sırasındaki iş ve görevlere dair işlemlerin ayniliğini, meslek ile ilgili iş ve görevlere dair resmi ve gayri resmi çalışma normlarını, yaşıt gruplar arasındaki değerler ve ilişkileri kapsar (http://www.encyclopedia.com/social-sciences/dictionaries- thesauruses-pictures-and-press-releases/occupational-socialization).

Bir birey, herhangi bir mesleğin üyesi olduğunda; mesleğin yerine getirilmesi ile ilgili standartlar ve işlemler esnasında mesleğin üstadları tarafından daha önceden öngörülen şekilde düşünmesi, davranması ve diğer mesleki üyeler ile etkileşimde

bulunması gerekir. Başka bir ifade ile bireyin mesleğin bir üyesi olarak diğer meslek üyeleri ile sosyalleşmesi gerekir. Trice tarafından 1993 yılında mesleki sosyalleşme; bir mesleki görevin icra edilebilmesi için uygun görülen teknik bilgi, ideolojiler ve beklenen davranışların; bir nesilden diğerine devredildiği bir süreç şeklinde tanımlanmıştır. Mesleki sosyalleşme bir bireye, sadece mesleği ile ilgili beceriler kazandırmakla kalmaz aynı zamanda bireyin mesleğine uyguladığı bir takım değerler ve kurallar kazandırır. Bir mesleki kültürün üyesi olabilmek için; yeni mesleki üyenin resmi ve gayri resmi sosyalleşme süreçlerinden geçmesi gerekir. Gayri resmi sosyalleşme; yeni mesleki üyelerin yerel bilgiyi ve planlanmamış durumlar aracılığı ile genel olarak paylaşılmış gayri resmi normları öğrenmelerini sağlar (Chen, 2016: 18-19).

Mesleki özdeşleşme hiç şüphesiz mesleğin doğasına olduğu kadar mesleki normlara uygunlukla sağlanır. Örneğin geleneksel beklentiler olarak halk arasında bir mimarın nasıl olmasına gerektiğine dair gerek dış görünüşü gerekse zamanlarını nasıl geçirdiği ile ilgili bir kanı mevcuttur. Kitaplar, filmler ve televizyonda belli mesleklere sahip kişilerin tipik olarak, hangi formatta olmaları gerektiğine dair mevcut inanç, sıklıkla karakterize edilir. Meslekler kendi aralarında, mesleki üyelerine atanmış olan özellikler üzerinden ayırt edilebilirler. Her mesleğin kendine göre birbirinden ayrılan mesleki kuralları ve standartları mevcuttur ve meslek ile özdeşleşebilmek için önce o mesleğin üyesi olabilmek gerekir. Diğer bir ifade ile mesleki üyeliğin elde edilebilmesi için, bireyler açısından mesleki standartlara ve mesleğin normlarına uygunluğun yakalanması yönünde çabanın sarf edilmesi gerekir (Vough, 2012: 790-791).

Mesleki sosyalleşme sürecinde kazanılan iş kaynakları; mesleki özdeşleşmenin en önemli belirleyicilerindendir. İş kaynakları, meslek ile ilgili amaçları başarmada etkili olan, meslektaşların sosyal desteği, performans geribildirimi ve yönetici koçluğu gibi mesleğin fiziksel, sosyal, psikolojik ya da örgütsel boyutlarıdır. Bu gibi kaynaklar yüksek mesleki taleplerin üstesinden gelmede ve bir bireyin kendisini mesleğinde geliştirmesinde kullanılabilir. Ayrıca iş kaynakları, kendine inanç, öz yeterlik, iyimserlik ve kendine saygı üzerinde olumlu etkiye sahiptir. Bu kişisel kaynaklar da mesleki üyelik boyutunun gelişimini destekler (Bakker, 2014: 228).

Mesleki sosyalleşme sürecinde öğrenilen mesleki kültürün içinde yer alan mesleki standartlara gelirsek; Mesleki Yeterlilik Kurumu’nun internet sitesinde Ulusal Meslek Standardı Tanımı ve İçeriği’ne detaylı bir şekilde yer verilmiştir. Ulusal Meslek Standardı, Meslek Tanımı ve Meslek Profili olmak üzere iki başlığı kapsamaktadır. Meslek Tanımı; ilgili mesleğin tanımı, uluslararası sınıflamadaki yeri, sağlık-güvenlik-

çevre ve meslek ile ilgili mevzuat ve mesleki çalışma ortamı ve koşullarından oluşmaktadır. Meslek Profili ise; mesleki görevler-işlemler ve başarım ölçütleri, kullanılan mesleki araç-gereç ve ekipman, mesleki bilgi ve beceriler, mesleki tutum ve davranışlardan oluşmaktadır (https://www.myk.gov.tr/index.php/en/ulusal-meslek- standard-tanm-ve-cerii).

Mesleki Yeterlilik Kurumu Yönetim Kurulu tarafından onaylanmış olan 26 adet sektör listelenmiştir ve farklı sektörlerdeki firmalar, sendikalar, ticaret odaları, sanayi odaları, kooperatifler, dernekler, vakıflar ve birlikler gibi kuruluşlar tarafından hazırlanmış ve Resmi Gazete’de yayımlanmış olan 775 adet Ulusal Meslek Standardı bulunmaktadır. Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası ve Türkiye Konferans Tercümanları Derneği’nin internet sayfaları incelendiğinde; bu kuruluşların da sayfalarında mesleki standartlara yer verdikleri görülmüştür (http://www.mess.org.tr/tr/meslek- standartlari/meslek-standartlari/;http://www.tktd.org/calisma-kosullarimiz/).

Mesleki üyelik kavramıyla ilgili gelinen nokta; bir mesleğin üyesi olabilmek için; ilgili mesleğe dair kabul edilmiş standartlara uyulması ve bu standartlar çerçevesinde olunması gerektiğidir. Mesleki üyelik şekillerini belirleyen mesleki standartlardan bahsettikten sonra, hepsini kapsayan Mesleki Kültür kavramından da bahsetmek, konu gereği yerinde olacaktır. Mesleki kültürün tanımı şu şekillerdedir. Mesleki kültür; birbirine benzer değerler, konuşma tarzı ve davranışlara sahip olan meslektaşların paylaştıkları kendine özgü bir kültür çeşididir. Mesleki kültür; indirgenmiş, seçici, görev odaklı, geçmiş, gelenekler, görgü kuralları, yöntem, kurallar ve prensipleri kapsayan ve mesleki üyelerin toplum ile ilişkilerinde koruyucu bir tampon görevi gören bir kültür çeşididir. Hikâyeleri, eski zamandan kalma bilgilerin tümünü ve efsaneleri oluşturur (Chen, 2016: 16; Jacks ve Palvia, 2011: 1-6).

Mesleki kültür kavramı; daha heterojen konuları kapsayan örgütsel kültür kavramına göre daha yalın bir kapsama sahiptir. Temel olarak her iki kavram da, üyelerin dışsal baskıların üstesinden gelebilmeleri için; paylaşmış oldukları ortak geçmişlerine dayanarak oluşturulmuştur (Chen, 2016: 11). Aynı mesleğin üyeleri, benzer ilgi alanlarına, değerlere ve tutumlara sahiptirler. Mesleki üyeler arasında farklı lisan kodları ve meslek içi iletişim şekilleri gelişir. Bir alt kültür çeşidi olan mesleki kültür; belirli bir mesleki grubun üyeleri arasında sosyal etkileşim, paylaşılmış tecrübeler, ortak eğitim ve üyelik, karşılıklı destek, ortak değerler ve normlar ve benzer kişisel özelliklerin var olmaları neticesinde gelişir (Johnson vd., 2009: 320).

Kültür kavramında olduğu gibi, bir alt kültür çeşidi olan mesleki kültür kavramı da köklerini ortak hafıza kavramından almaktadır. Ortak hafıza, bir mesleki grup tarafından tecrübe edilmiş ve yaşanmış bir geçmişin yorumudur. Ortak hafıza bir mesleki grup için bir arada tutucu bir güçtür çünkü mesleki grubun köklerini teşhis eder. Ortak hafıza özellikle ortak dil aracılığı ile aktarılır. Mesleki grupların üyelerinin uzun bir zamandan sonra inşa ettikleri kendi ortak hafızaları mevcuttur (Jacks ve Palvia, 2011: 3). Benzer eğitim, geçmiş ve tecrübelere sahip muhasebeciler birbirine benzer işler yaparlar ve muhasebe süreçleri hakkında genel olarak benzer görüşleri taşırlar. Polis mesleği içerisinde ortak deneyimler üzerinden inşa edilmiş olan genel geçer normlar ve değerler; polislik mesleğinin doğasında var olan belirsizlikler ve risklere karşı ortaya konulmuşlardır. Bilgi işlem mesleğini icra edenlerin; ortak dil, ortak geçmiş ve ortak kapsamdan oluşan; kendi ortak değerleri ile ayrı bir mesleki kültürleri mevcuttur. Bu şekilde önceden kabul edilmiş olan mesleki beceriler, belirlenmiş kurallar ve davranış şekilleri; resmi ve gayri resmi mesleki sosyalleşme süreçlerinde, mesleğe yeni katılanlara aktarılır (Karataş, 2017: 1-564; Johnson vd., 2009: 319-320; Chen, 2016: 16; Jacks ve Palvia, 2011: 1).

Tüm bu örneklerden yola çıkarak toparlamak gerekirse; her mesleğin kendi içerisinde niteliklerine göre, daha önceki mesleki üyeleri tarafından yaratılmış olan ve hali hazırda mevcut bulunan mesleki üyeleri tarafından icra edilen bir mesleki kültürü bulunmaktadır. Aynı meslekte yer alan meslektaşlar arasında oluşturulmuş olan alt kültürler; ayırt edici değerleri, normları, yaşam tarzları ve hatta mesleki üyeler arasında kullandıkları meslek dili ile toplumun geri kalanından ayrılırlar (Chen, 2016: 13). Mesleki kültür içerisinde; sözel, maddi ve davranışsal boyutları oluşturan anlatılar, ritüeller, semboller, giyim kuşam, töre, adet ve görenekler gibi meslek folklorünü ve mesleki kimliği oluşturan unsurlar yer almaktadır.

Bir mesleğin üyeleri benzer iş yapma özelliklerine ve işlevsel özgeçmişe sahiptir. Eğer bir kimse bir mesleğe belli iş yapma becerileri ile girmişse, her meslek benzer iş yapma alışkanlık ve becerilerine sahip kimseleri çekecek ve o meslekte tutacak demektir. Mühendisler, hekimler, hukukçular üzerinde yapılan araştırmalar her bir meslek grubundaki insanların iş yapma ve görme açısından birbirlerine benzer yaşam hikâyelerine sahip oldukları görülmektedir. Meslekler gruplandığında da bu benzerlik daha kaba çizgileri ile görülmektedir. Örneğin matematikçiler, fizikçiler ve kimyagerler birbirine benzer, çünkü bu doğal bilimler arasında ortaklık vardır. Mesleğin dışında

bulunan bir kişi, ancak mesleki kültür tarafından tanımlanmış olan resmi ve gayri resmi şartları karşıladığı zaman mesleğin bir üyesi olacaktır (Chen, 2016: 17).

Daha önce belirtilmiş olduğu gibi; mesleki sosyalleşme süreci neticesinde mesleki kültürün öğrenilmesi ve mesleki standartlara uyumun sağlanmasının ardından mesleki kimlik elde edilir. Mesleki kimlik kavramının alt yapısında benlik, öz saygı ve sosyal kimlik kavramları yer almaktadır.

Benlik sosyal etkileşim sayesinde biçimlenir ve ortaya çıkar. Sembolik etkileşimcilik yaklaşımına göre benlik, insanlar arasındaki etkileşimden doğar. Benlik kavrayışı kendimizi, başkalarının bizi gördüğü gibi görmekten kaynaklandığı için (benlik aynası fikri), bizim kendimize nasıl baktığımızla başkalarının bize nasıl baktığı arasında güçlü bir ilişki vardır. Shrauger ve Schoeneman’ın 1979 yılında 62 adet ampirik araştırmayı gözden geçirmelerinin neticesinde; insanların kendilerini, başkalarının onları gördüğü gibi görme eğiliminde olmadıkları ancak kendilerini başkalarının onları nasıl gördüklerini sanıyorlarsa o şekilde gördükleri sonucuna ulaşılmıştır (Hogg ve Vaughan, 2011: 140-142). Bu nedenle, bireylerin kendilerini ait olduklarını algıladıkları ve inandıkları bir mesleğe ait hissetmeleri ve o mesleğe ait mesleki kimliği kendilerinin taşıdıklarını düşünmeleri önem arz etmektedir. Diğer bir ifade ile bir bireyin bir mesleki kimliği taşıdığına inanması; o kişinin benlik duygusunun dışa vurumu olan kişisel kimliği ile toplumsal aidiyetini temsil eden sosyal kimliğinin, belirli bir mesleğin icrası üzerinden gerçekleştiriyor olması anlamına gelmektedir.

Benlik kavramı ayrışık ve genelde oldukça çeşitli kimliklerden oluşan bir repertuar olarak düşünülebilir. Bu kimliklerin kökenleri bir dizi farklı toplumsal ilişkiler ağına uzanmaktadır. Bu ilişkiler; arkadaşlarımız ve ailemizle olan kişisel ilişkilerle, çalışma grupları ve meslekler tarafından tanımlanan ilişki ve rollerden ırk ve milliyet tarafından tanımlanan ilişkilere varana kadar, kendi yaşamlarımız için birer referans noktası oluşturur (Hogg ve Vaughan, 2011: 150). Benlik çeşitli kimliklerden oluşmaktadır ve mesleki kimlik; meslek ile kurulan toplumsal ilişki ve roller ağının bir ürünü olarak bireyin yaşamında kendisi için bir referans noktasıdır. Eğer; bir birey gerçek benliği ile ideal benliği arasında mesleki kimliği açısından bir fark görüyor ise, olması gereken benliği yakalamak için mesleki üyelik kavramını ideal benliğe doğru bir aracı olarak kullanır.

Öz saygı, sosyal kimlik yani bir grup ile özdeşleşme ile yakından ilintilidir; öyle ki o grubun toplumdaki saygınlığı ve statüsü kişinin benlik kavramıyla ilişkilidir (Hogg ve Vaughan, 2011: 159). Gruplar sosyal kimliği sosyal kimlik de bizim benlik

kavramımızı tanımladığı için, özgül bir gruba ait statü, prestij ve saygınlık gibi değerlendirmeci içermeler başkalarının bize duyduğu saygıyı belirler. Bu ayrıca kendimize duyduğumuz saygıyı da etkileyebilir. Dolayısıyla insanlar pozitif grupların üyesi olmak ya da kendi mevcut gruplarının saygınlığını korumak ya da artırmak için çaba harcarlar (Hogg ve Vaughan, 2011: 154). Kişiler bazı mesleklerin üyesi olabilmek için ekstra çaba harcarlar. O mesleğe üye olmak kendi özsaygı ve sosyal kimlik düzeylerinin ve dolayısı ile toplumdaki saygınlıklarının artması ile yakından ilişkilidir. Dolayısı ile öz saygıyı kazanmanın ve içselleştirmenin en etkili araçlarından birisi de, belirli bir mesleğin üyesi olup o meslek üzerinde yetkinlik sahibi olmaktan geçmektedir.

Sosyal kimlik kuramının bir uzantısı olan kendini kategorilendirme kuramına göre; kendilerini bir gruba ait hisseden insanlar kendilerini grup üyeleri olarak kategorize eder ve grubu betimleyen yüklemeleri otomatik biçimde bir kendini değerleme çerçevesi olarak içselleştirirler. Eğer grup pozitifse yüklemeler de pozitiftir ve dolayısıyla benlik de pozitiftir (Hogg ve Vaughan, 2011: 149). Eğer mesleki üyesi ve mensubu oldukları mesleğe dair toplumdaki yargı pozitif ise dolayısıyla mesleki kimlik algılamaları da pozitif yönde olacak böylece mesleki özdeşleşmeleri de pozitif yönde güçlenecektir.

Toplumumuzdaki yetişkin yaşamının kişisel değişimi ve gelişiminde en kuvvetli etkiye sahip durumlardan biri, genç yetişkinin mesleki kişiliğinin karakteristik gelişimidir. Olgunlaştıkça, mesleğinin belirlenmiş uzman pozisyonunun sahibi imajını edinir. Diğer bir ifade ile yetişkinliğin ilk dönemlerinde temasta bulunulan belirli mesleki pozisyonlar, olgunlaştıkça kişiliğe bir mesleki kimlik olarak monte olur. Mesleki özdeşleşme, bir takım eğitim kurumlarına giriş ve yetişkin tarafından sosyalleşme neticesinde birey tarafından içselleştirilir (Becker ve Carper, 1956: 289).

Meslek insan yaşamının büyük bir parçasıdır. Buna rağmen hep insan kişiliğinin mesleğe yönelik tek taraflı etkileri dikkate alınmıştır. Oysaki kişilik ile mesleki özellikler arasında karşılıklı bir ilişki söz konusudur. 266 adet üniversite mezununun yeni mezun iken ve daha sonra mesleklerinin 15. yıllarında mesleki kariyerlerinin zirvesinde iken yapılmış olan karakter analizleri karşılaştırıldığında sonuçlar; kişiliklerinin mesleki deneyimleri neticesinde şekillenmiş olduğunu, diğer bir ifade ile mesleklerinin, kimliklerinin bir kaynağı olabildiğini göstermiştir (Wille ve Fruyt, 2014: 262-281).

Bireyler genellikle kişilikleri ile uygun ya da ilişkili meslekleri seçmekte ya da o mesleklere seçilmektedirler. Fakat meslekler de bireylerin kişiliklerini şekillendirmektedirler. Frese'in 1982 yılında yapmış olduğu çalışma sonucunda mesleki sosyalleşme kavramı üzerinden bireylerde mesleki şartlardan dolayı değişimler olduğu

gözlemlenmiştir. Mesleki sosyalleşme kavramı; çalışan yetişkinlerin zaman içinde değiştikleri ve bu değişimler üzerinde mesleki çevrelerinin etkili olduğu ile ilgilidir. Birçok çalışma; kişilik özelliklerinin yetişkinliğin 20 ile 40 yaşları arasında değişmeye devam ettiğini göstermektedir. Mesleki rollere yatırım yaptıkça, bireyler kariyerlerine giderek bağlanmakta ve mesleklerinin gerektirdiği yönde kişilik özelliklerinde değişimler yaşamaktadırlar (Wille ve Fruyt, 2014: 262-263; Frese, 1982: 209-220).

Mesleki kültür ile mesleki üyeler arasındaki etkileşim; özellikle yeni mesleki üyeler geldiğinde ve mesleki sosyalleşmeye dâhil olduklarında, karşılıklıdır. Bilgi ve değerlerin transferi; yeni mesleki üyelerin, ilgili mesleğe dair mesleki kültürü anlamalarını sağlar. Bununla birlikte; yeni mesleki üyeler mesleki sosyalleşmeye maruz kaldıklarında, hali hazırda var olan mesleki kültüre, kendileri ile birlikte katkılarını da getirirler (Chen, 2016: 17).

Mesleki özdeşleşme kavramında tıpkı örgütsel özdeşleşme kavramında olduğu gibi; bir kişinin belirli bir grup ile belli bir derecede özdeşleşmesi söz konusudur. Bu sefer özdeşleşme yaşanılan söz konusu grup mesleki gruptur. Bir olma ya da ait olma hisleri de karşılıklılık ilkesinde önemli bir yere sahiptir (Trybou vd., 2013: 374). Kişi bir mesleki gruba dair karşılıklı olarak aidiyet hissettiğinde ve aitlik hissettirdiğinde; mesleki özdeşleşmenin mesleki üyelik boyutuna ulaşmış olur.