• Sonuç bulunamadı

HASTALIKLARI VE VEFATI 1 Hastalıkları

yastığı 4 adet” 5-) “Mor atlas üzere bir tarafı ve köşeleri inci ve zümrüt ile müzeyyen sırma işleme pesend makat 2 adet” 6-) “Penbe diba üzere on dört dallı inci ve zümrüt ile müzeyyen ve beş dallı sırma işleme

1.5. HASTALIKLARI VE VEFATI 1 Hastalıkları

III. Mustafa’nın birçok defa hastalık geçirdiği, özellikle soğuk algınlığı problemlerini ara ara yaşadığı anlaşılır. Nitekim 28 Ocak 1759’da (29 Cemaziyelevvel 1172) “nevâzili olmağla Harem’de ârâm” ederken,477 Ocak 1764’te478 sadrazamına

yazdığı bir hatt-ı hümayununda havaların “ziyâde sovuk” olduğunu ve “rikâb gününden beri sovuk aldım” diyerek hasta olduğunu ve bu sebeple kalyon indirilmesi törenini gitmeyeceğini söyler. Ayrıca sadrazamın kendisinin vekili olduğunu ve vekilinin hasta olduğu zamanlarda kendisinin bizzat gitmesi gerektiğini, diğer zamanlarda vekili varken kendisinin kalyon indirilmesine gitmesine hacet olmadığını belirtir.479

III. Mustafa’nın zaman zaman hazırlattığı ve soğuk algınlığı ile öksürüğe iyi geldiği bilinen kırmız terkipleri ve kırmız macun eczaları da O’nun bu türlü hastalıklarına işaret eder.480 Bu noktada III. Mustafa’nın soğuk havalara karşı hassas bir yapıda olduğu

477 Irmak, III. Mustafa Ruznâmesi, s. 38.

478 Burada kullandığımız ve katalogda 21 Ocak 1774 (8 Zilkade 1187) tarihi verilen hatt-ı hümayunun belirtilen bu tarihe ait olmadığı anlaşılır. Zira III. Mustafa’nın hastalığı sebebiyle törene katılamayacağını belirttiği hattının devamında Saliha Sultan’ı evlendirmek için sadrazamından bir paşa bulunmasını istemesi belgenin, Ragıb Paşa’nın Nisan 1763’deki vefatından kısa bir süre sonraya ait olduğuna işaret eder. Zira Saliha Sultan, 6 Nisan 1758’de (27 Receb 1171) Ragıb Paşa ile evlenmiş, Paşa’nın vefatından sonra da Kaptan-ı Derya Mehmed Paşa ile 9 Mayıs 1764’te (8 Zilkade 1177) evlendirilmişti. Ayrıca III. Mustafa’nın teşrifata dair bilgi verdiği ve bu sebeple sadarette pek tecrübeli olmadığı anlaşılan vezirin de Hamza Hâmid Paşa olduğu ortaya çıkar. Ragıb Paşa’nın vefatı ile Saliha Sultan’ın Kaptan-ı Derya Mehmed Paşa ile evlendiği tarihler arasında (8 Nisan 1763 - 9 Mayıs 1764) denize kalyon indirilmesinin 9 Ocak 1764’te (5 Receb 1177) yapıldığı görülür. Böylece belgenin 9 Ocak 1764’e veya bir iki gün önceye ait olduğunu söyleyebiliriz ki bu tarih belgede geçtiği üzere havaların “ziyade sovuk” olduğu bilgisiyle de örtüşür. Hâkim Efendi, Tarih, s. 631-633, 1069, 1095, 1115-1116; Mücteba İlgürel, “Hamza Hâmid Paşa”, DİA, C. 15, İstanbul 1997, s. 513.

479 III. Mustafa söz konusu hatt-ı hümayunun devamında, törene gitmemesinden kaynaklanacak bir yanlış anlaşılmanın önüne geçmek istercesine devlete saygısının malum olduğunu belirtir ve seleflerinin “şöhret-

i kâzibe” gittiklerini ifade eder. III. Mustafa’nın söz konusu hatt-ı hümayunun ilgili kısmı şu şekildedir:

“Benim vezirim, havalar bârid olmağla sen benim vekilim olmağın kalyon inmesine gitmek iktiza etmez,

sen gidesin. Bizim gitmemiz, sen hasta olduğun suretde biz bulunmalıyız. Sen olduk da bizim gitmemiz hâcet değildir. Havalar ziyade sovukdur. Rikâb gününden beri sovuk aldım. Bizim devlete saygımız malum-ı âliyândır. Selefimize göre şöhret-i kâzibe giderler. Sâliha Sultan’a bir paşa bulasız. Kapudan Paşa olmaz, ehli vardır ayıramam. Hem nâs âna yapmışlar…”. TS.MA.e 789/79.

480 Bu noktada III. Mustafa için Mayıs-Haziran 1759’da (Şevval 1172) hazırlanan “nısf terkib macun

kırmız” örnek olarak görülebilir. Bu terkibin içerisinde ûd maverdi, zümrüt, yakut, seylan, bâdzehr mari, mercan, inci, anber, misk ve tarçın gibi çeşitli maddeler ile bu “macun-ı hümayun terkiplerin tekmili” için kırmız, ham harir, lotur (Symplocos racemosa) ve gül suyu bulunduğu anlaşılır. Ayrıca Mart-Nisan 1760’ta

(Şaban 1173) hazırlanan “kırmız macun eczaları” da bir başka örnek olarak görülebilir. TS.MA.d 2403.0058.007; TS.MA.d 2404.0012.003. Mayıs-Haziran 1759’da (Şevval 1172) hazırlanan başka bir “nısf

terkib macun” da daha “bâdzehr mari” şeklinde yazılan ve yılan panzehri olduğu tahmin edilen bir

maddenin kullanıldığı görülür. Şu aşamada söz konusu maddenin tam olarak ne olduğunu ve kullanılmasının bir şeye işaret edip etmediğini tam olarak bilemiyoruz. TS.MA.d 2403.0058.007.

94 söylenebilir. Bunların haricinde zaman zaman hazırlanan macunlar da yine O’nun muhtemelen bu gibi çeşitli rahatsızlıklarıyla ilgili olmalıdır. Nitekim Kasım-Aralık 1757’de (Rebiülevvel 1171) “beray-ı macun Kiler Kethüdası kullarına” enderun hazinesinden gerekli malzemeler verilirken,481 Mayıs-Haziran 1758’de (Ramazan 1171) yine macun için Hekimbaşı Efendi’ye verilen malzemeler kayıtlıdır.482 Benzer şekilde

Temmuz-Ağustos 1758’de (Zilkade 1171) macun için Hekimbaşı Efendi’nin satın aldığı “eczalar”,483 Mart-Nisan 1759’da (Şaban 1172) macun için enderun hazinesinden verilen

eşyalar484 ve Mart-Nisan 1761’de (Şaban 1174) Kiler Kethüdası tarafından yaptırılan iki

terkip macun eczaları kayıtlıdır. 485 Bu gibi hazırlanan macunlara dair örnekleri arttırmak

mümkündür.486

III. Mustafa’nın zâtülcenp denilen bir çeşit akciğer veya göğüs zarı iltihabı hatalığına benzer bir sorun yaşadığı da bilinir. Nitekim 20 Şubat 1768’de (1 Şevval 1181) Ramazan Bayramı’nın birinci günü devlet erkanı mûtad üzere muayede merasimi için geceden Topkapı Sarayı’nda toplanmıştı. Sabah namazının ardından bayram tebriki ve etek öpmek için III. Mustafa’yı beklemeye koyuldular; ancak bu sırada bir süredir havaların oldukça soğuk olması ve kuvvetli rüzgarla birlikte sonu gelmez bir kar yağışı III. Mustafa’nın sağlığını ciddi şekilde bozmuştu. Tabipler III. Mustafa’nın bu haldeyken muayedeye katılmasını doğru bulmadılar; lakin Tabip Abbas Efendi, bu hususu üstlenip III. Mustafa’ya bir fasd yaptı ve muayede yerindeki otağ-ı hümayunu perdeler ile çevirtti. Böylece III. Mustafa’nın mûtad olan muayede merasimine katılmasını sağladı.487 III.

Mustafa, Abbas Efendi’nin bu becerisini birtakım ihsanlarda bulunarak taltif etti.488

481 Macun için kırmızı yakut, zümrüt, kırmızı mercan, bâdzehr kâvî, lâcivert parça ve tobac verildiği kayıtlıdır. TS.MA.d 2402.0049.006.

482 Bu macun için yakut-ı ahmer, lal, seylan, zümrüt, mercan, tobac, bâdzehr mari, misk nâfesi, anber, ûd ve altın … verilmişti. TS.MA.d 2402.0055.004.

483 Ağdai (?), sarı yakut, gök yakut, inci, bâdzehr, misk ve sair ecza alındığı kayıtlıdır. TS.MA.d 2402.0057.005.

484 Macun için teslim edilenlerin; inci, zümrüt, yakut, seylan, tobac, bâdzehr mari, mercan, ağdai (?),

lâcivert yerli (?), anber, misk, altın… olduğu belirtilir. TS.MA.d 2403.0056.004.

485 Bu eczaların neler olduğu belirtilmemekle birlikte toplam 27 kuruş 24 akçe tuttuğu kayıtlıdır. TS.MA.d 2405.0011.004.

486 TS.MA.d 2405.0008.005; TS.MA.d 2406.0022.006; TS.MA.d 2406.0030.004.

487 Hastalığı sebebiyle III. Mustafa’nın muayede sonrası bayram namazına katılımı “özr-i şer’îye binâen” iptal edildi. Çeşmî-zâde Mustafa Reşîd, Çeşmî-zâde Tarihi, s. 77-78; Şemdanizade, Mür’i’t-Tevârih, C. II.A, s. 109. Buna rağmen bayram namazında bazı ihsanların verilmesi mûtad olduğu için bunların III. Mustafa tarafından verildiği kayıtlıdır: “Salâh-ı ıyd-i şerif içün teşrifte ihsan-ı hümayun buyurulmak mûtad

olmağın verilen; -Yeniçeri Sakalarına 8 adet zer-i mahbub-ı tam. -Hû-keşanlara 10 adet zer-i mahbub-ı tam”. TS.MA.d 2412.0053.001.

488 III. Mustafa, Tabib Abbas Efendi’ye yaptırdığı çeşitli giyecekleri ihsan etti: “Yeşil çuka kaplı karsak

95 Dönemin vakanüvisi Çeşmizade Mustafa Reşid Efendi ile Şemdanizade Fındıklılı Süleyman Efendi’nin aktardığı bu vakaya benzer bir hadiseyle ilgili III. Mustafa’nın sadrazamına yazdığı ve geçirdiği rahatsızlık sebebiyle bayram namazına katılamadığını aktardığı bir hatt-ı hümayunu vardır.489 Söz konusu hatt-ı hümayununda III. Mustafa;

bayramdan birkaç gün önce vücuduna bir sıtma ârız olduğunu, ilaç almasına rağmen bayram günü muâyede vaktinde hastalığının tekrar şiddetlendiğini, muâyede törenine katılmasına rağmen daha fazla bitap düşmemek ve hastalığın şiddetlenmemesi adına Şeyhülislam Efendi ve ulemanın ricasıyla bayram namazı için camiye gitmediğini anlatır ve sadrazamından sağlığıyla ilgili endişe etmemesini ister. III. Mustafa’nın söz konusu hatt-ı hümayunu şu şekildedir: “Benim Vezirim, Îd-i şerîfden birkaç gün mukaddem vücûduma sıtma alâ-ârız olup ilâc olunmuş iken îd-i şerîf günü muʽâyede vaktinde yine zuhûr etmekle, serâbda merâsim-i îd bilcümle icrâ olunup salât-ı îdi icrâ içün câmiʽ-i şerîfe azîmet ile bîtâb olmamak ve illet müşted ve mütemâd kalmamak fikriyle Şeyhülislâm Efendi ve sudûr-ı ulemâ ricâ etmeleriyle câmi-i şerîfe çıkmadım. Elhamdü lillâhi teʽâlâ vüvûdum hâli böyledir. Câmiye gidilmediği illet-i mezbûru hukemâ münâsib görmemekleriyle efendiler dahi ricâ eylediler. Mesmûʽunuz olur ise maʽlûmunuz olup fikr ve endîşe etmeyesiz. Benim Vezirim, düşman-ı dînin ...? karşı mürûrunı müşʽir gönderdiğiniz takrîrden keyfiyet düşmana maʽlûm oldu. Cenâb-ı Hak makhûr eyleye. Hasan Paşa'ya sarf olunan mebâliğ dahi telef olmayup düşman-ı dînden ahz-ı intikâma saʽy ve tedbîr edüp yoluyla istihdâma himmet eyleyesiz. Kâimmakâm Paşa tarafından bazı tedbîri istişâre ve istîzân zımnında tahrîr olunan kâʼimede reʼyiniz nedir? Acele tahrîr ve irsâl eyleyesiz.”490

Öte yandan O’nun bir ara basur problemi yaşadığı da anlaşılır. Buna göre kendisi ciddi bir basur sorunu yaşıyor ve bununla ilgili çözüm yolları arayıp sadrazamı

kavuk 1 adet, mest papuç 1 adet”. TS.MA.d 2412.0053.002. Bu süreçte III. Mustafa, Hekimbaşı Efendi’den

de katkı görmüş olacak ki ona da bir adet “güvez çuka kaplı sırt samur erkan kürk” ihsan etti. TS.MA.d 2412.0053.003.

489 III. Mustafa’nın söz konusu hatt-ı hümayununun, yukarıda bahsettiğimiz 20 Şubat 1768 (1 Şevval 1181) tarihindeki muâyede töreniyle ilgili olup olmadığını şu aşamada net olarak bilemiyoruz. Zira tarihsiz olan hatt-ı hümayunun devamında Allah’ın kahretmesini istediği “düşman-ı dîn” den söz etmesi ve Kâimmakam Paşa’nın bazı tedbirlerine dair sadrazamının fikrini yazıp göndermesini istemesi, 8 Ekim 1768’de Rusya’ya karşı ilan edilen savaştan sonra olabileceğini düşündürmektedir. Diğer taraftan Rusya’nın hasmâne tutumunun çok daha önceden başlaması ve dolayısıyla savaşla ilgili gelişmelerin 8 Ekim 1768’den daha önce yaşanması, hatt-ı hümayunun 20 Şubat’taki olayla ilgili olma ihtimalini de açık bırakmaktadır. Savaş ilanı öncesindeki gelişmeler için bkz. Uğur Demir, 1768 Savaşı Öncesi Osmanlı Diplomasisi (1755-1768), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 2012.

96 aracılığıyla tabip bulmaya çalışıyordu. Bu aşamada Mehmed Emin Paşa491 III.

Mustafa’ya özel bir terkiple hazırladığı bir kutu hap gönderdi. Mehmed Emin Paşa III. Mustafa’ya yazdığı arzında, söz konusu terkibi Selanik’te bulduğunu, üç sene boyunca bu hastalıktan mustarip olan karısının nice tedbir ve tedaviye rağmen şifa bulamazken bu terkiple büyük fayda gördüğünü, aynı hastalığa yakalanan kişilere verdiklerinde de yararını müşahede ettiğini anlatır. Ayrıca hapların dozajının özel bir dikkat gerektirdiğini, başlangıçta günde beş adet kullanılmasını, bir yarar görülmez ise altıya çıkarılmasını, kişilerin tabiatlarının farklı olması sebebiyle beşten az veya fazla kullanılabileceğini ve bu hususa dikkat buyurulmasını belirtir. III. Mustafa da bu arzın üzerine yazdığı hatt-ı hümayununda söz konusu hapı tecrübe ettiğini, belirtildiği gibi kullandığını, Allah’ın izniyle tesir etmesini umduğunu, böylece başka tabibe muhtaç olunmayacağını ifade eder. Ayrıca Sadrazam Paşa vasıtasıyla tabib talep ettiklerini, eğer bunda “haz olunursa” işaret etmesini, Abdi Ağa eliyle gönderileceğini belirtir. Mehmed Emin Paşa’nın yazdığı arz şu şekildedir: “Benim saadetlü, semahatlü, mürüvvetlü, düstûr-ı celîlü’ş-şanım hazretleri; hümüvv-i âreterîn(?) devlet ve ikbal ve masum-ı vikâye-i hazret-i zü’l-celâl olmaları(?) deavâtî takdimiyle numune-i muhlisidir ki fakirhanede nefsimiz içün mamul ve mücerrebimiz olmağla taraf-ı saadetinize irsal olunan bir kutu hab-ı basur ki gayet illet- i mezbura nâfidir, hatta halilemiz dâîleri üç sene miktarı illet-i merkuma müptela olup nice tedbir ve tedavi olunduk da birinden fâide-mend olamayup medine-i Selanik’te bu terkibe … bulunup el-hamdu-lillâhi-teâlâ azim nef’i müşahede olunduğundan mâadâ emraz müsliminden nice kimesnelere îtâ ettirdiğimizde her birleri nef’ini müşahede ettiğinden muktezâ-yı hulûs-ı dîrîne taraf-ı saâdete irsal olunmuştur. Bi-munnihî-teâlâ

491 Söz konusu 1761-1762 (1175) tarihli belgede adının Mehmed Emin Paşa olduğu anlaşılan kişinin tam olarak hangi Mehmed Emin Paşa olduğu anlaşılamamaktadır. Nitekim III. Mustafa döneminde sadrazamlık da yapan ve yukarıda da ifade edildiği gibi Ocak 1768’de (Şaban 1181) III. Mustafa’nın kızı Şah Sultan’la nişanlandırılan Yağlıkçızade Mehmed Emin Paşa olmadığı; zira Mehmed Emin Paşa’nın belgenin ait olduğu tarihte Sadâret Mektûbî Kalemi başhalifeliğinden sâdaret mektupçuluğuna geçirildiği, 21 Ağustos 1178’de (22 Safer 1178) ise reîsülküttâb olduğu bilinir. Beydilli, “Mehmed Emin Paşa, Yağlıkçızade”, s. 465. Söz konusu dönemde başka Mehmed Emin Paşa şu aşamada bulunamamıştır. Diğer taraftan Emin lakabı dışarıda kalacak şekilde bakıldığında ise Ahıskalı olup, Nisan 1758’de (Şaban 1171) vezirlik ile Rumeli valisi, Mart 1759’da (Receb 1172) Vidin valisi, Aralık 1761’de ise (Cemaziyelevvel 1175) Kaptan- ı Derya olan Mehmed Paşa olması muhtemel görünmektedir. Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmani, C. 4, s. 1034. Düşük bir ihtimal de Nişli olup Şahin Paşa damadı Hacı Hüseyin Paşa’nın kız kardeşinin oğlu olan Mehmed Paşa için geçerlidir. Nitekim o da Mayıs 1762’de (Şevval 1175) Yeniçeri Ağası, 1 Kasım 1763’te (24 Rebiülahir 1177) vezir rütbesiyle sadâret kaymakamı ve Aralık 1763’te (Cemaziyelahir 1177) Kaptan- ı Derya olmuştur; ancak belgenin tarihlendirildiği 1761-1762 (1175) dönemde kendisinin henüz vezir rütbesini almamış olması aradığımız Mehmed Emin Paşa olması ihtimalini azaltır. Mehmed Süreyya, Sicill-

97 ledâ şerefü’l-vusûl ma’lûm-ı âlîleri olduk da mikdâr-ı istîmali ibtidâ inde’n-nevm beş tâne istîmal olunp ertesi gün bir eseri müşahede olunmaz ise bir dahi zam olunup altı tâne istîmal buyurula. Tabâyi’ muhtelife olduğundan beş adetten tenzil iktizâ eder, yahut zammı iktizâ eder. Dikkat buyurup iktâr-ı kifâye istîmal buyurula. İnşallah-u teâlâ tabibe ihtiyaçtan müstağni olursuz. Mühür: Mehmed Emin olan Hakk’ta dâim emân”. III. Mustafa’nın buna cevaben yazdığı hatt-ı hümayun ise şöyledir: “Benim vezir-i âl-i şânım hazretleri, irsal olunan habb mücerrebemiz olub tecrübe olunduğu üzere isti‘mâl olunub inşâ’Allahu Teâlâ tesir etmesi me’mûldür ve eder. Âhar tabibe muhtaç olunmaz. Bu taraftan tabîb talep olunduğu sadr-ı âzam hazretleri muhibbinize haber vermiş idi. Eğer bundan haz olunur ise işaret buyurasız. Abdi Ağa bendeniz yediyle yine irsal olunur. Allah-u Teâlâ şifâyı âcil ihsan eyleye. Hukûk-ı kadîmeye huzur-ı hümayunda dahi mürâat olunacağından iştibah buyrulmaya”.492

III. Mustafa’nın sadrazama yazdığı başka bir hatt-ı hümayununda “illet-i mezâhimden nâşî taşralara çıkamıyorum” dediği ve bu sebeple Balat’ta, Sultan Selim Camii yakınlarında ve Aksaray’daki Murad Paşa semtinde çıkan çeşitli yangınlara gidememesinin sebebi olarak belirttiği hastalığı da kuvvetle muhtemel yine basurdur.493

1.5.2. Vefatı

III. Mustafa’nın çeşitli rahatsızlıklarından ziyade vefatında etkili olan asıl faktörün yaşadığı derin üzüntüler olduğu ifade edilir. Özellikle Rus savaşının onda büyük bir hayal kırıklığı ve kedere sebep olduğu anlaşılır. Nitekim Ekim 1768’de savaşın ilan edilmesiyle başlayan süreç beklendiği gibi gitmemiş, hazırlıkların tamamlanamaması bir yana ordunun taktik ve lojistik yetersizlikleri, sevk ve idaresindeki sıkıntılar ile iaşedeki ciddi aksaklıklar kısa zamanda başarısızlıklara sebep olmuş ve ordudan yoğun bir şekilde firarlar başlamıştı. Bu koşullarda Hotin, Bender, İsmail, İbrail, Kili ve Akkirman gibi önemli mevkiler ile Boğdan’ın işgal edilmesi, ayrıca Çeşme’de Osmanlı donanmasının yakılması ve nihayetinde Kırım’ın işgali, savaşı Osmanlı Devleti için tam bir hezimete çevirmişti. Alınan bu ağır mağlubiyetler, başarısızlıklar ve insan kayıpları III. Mustafa’nın hatt-ı hümayunlarına da yansıyan derin bir üzüntü ve sıkıntı yaşamasına sebep olmuştu. Nitekim firar eden askerlerin İstanbul’a gelmeleri ve daha fazla firarinin

492 BOA., A.AMD., 14-16. 493 TS.MA.e. 789/76.

98 de geleceğinin aşikâr olmasıyla hudut muhafazasında müşkülat yaşanacağı düşüncesi içinde “ızdırâb-ı derûn” olduğunu belirtirken,494 iletişimde zaman zaman yaşanan

gecikmeler sebebiyle askeri harekatlardan haber alamaması üzerine “mütehayyir ve mustarip” olduğunu anlatır.495 Öte yandan savaşın ilerleyen safhalarında düşmanın Karasu’yu geçmesiyle ilgili taşıdığı endişelerini “berü tarafa geçmesi fikri beni mustarip ediyor, Tuna’dan karşu gibi değildir, berü tarafın fesâdını hayal ettikçe bî-şuur oluyorum” sözleriyle aktarır.496 Kısa süre sonra düşmanın Karasu’ya ulaşmasıyla ise ne

derece “mustarip” olup “gece ve gündüz fikr ve ızdırâb ile bî-huzur” olduğunu ifade eder.497

Savaşta alınan askeri mağlubiyetler yanında gittikçe büyüyen mali sıkıntılar da III. Mustafa’yı üzen ve çaresiz bırakan ciddi bir sorun haline geldi. Esasında savaşın başlarında III. Mustafa, sadrazamına yazdığı hattı hümayununda ona selefi paşanın “dil ve kelle” getiren askere ikişer altın verdiğini belirterek kendisinden de dil ve kelle getiren askerlere “el-insânu abîdü’l-ihsân” mefhumunca ve “tarihlerde malumunuz” olduğu üzere in’am ve ihsanda bulunmasını istemişti. Hatta bu askerlere rütbe, ihsan ve in’amda bulunmaları için serhatlerde olan vezirlere de tenbihte bulunmasını emretti.498 Ancak ilerleyen süreçte alınan yenilgiler ve artan savaş maliyeti dil ve kelle getiren askere altın vermek bir yana onları doyuracak paranın dahi ödenmesini mümkün kılmamaya başladı. Nitekim bir hatt-ı hümayununda orduya gönderilecek bin kise hazinenin “mümkün mertebe” tedarik olunduğunu söylerken499 bir başka yazısında sadrazamının yaşadığı un sıkıntısını aktarması üzerine Edirne’de “tüccar yedinde mevcut ne miktar dakîk var ise icâleten râyici üzere” alınıp orduya gönderildiğini, ordunun yaşadığı zahire sıkıntısının kendisinde “telaş hatırı mucib” olduğunu belirtir.500 Dahası kısa zaman sonra savaşın

ekonomik maliyeti büsbütün karşılanamaz hale geldi ve askerin maaşlarının ödenmesinde ciddi zorluklar baş gösterdi. Nitekim III. Mustafa “bu taraftan daima asker sevkine ihtimam” olunduğunu; ancak askerin ordudan firara başladığını ve “Silistre'den avdet eden yeniçeri tâʼifesinden sebeb-i avdetlerini suʼâl edenlere ‘Ne işleyelim, cihâd ve

494 TS.MA.e 789/2-43. 495 TS.MA.e 789/1-15. 496 TS.MA.e 789/2-18. 497 TS.MA.e 789/2-23. 498 TS.MA.e 789/1-21. 499 TS.MA.e 789/1-24. 500 TS.MA.e 789/46.

99 gazâya can fedâ etdik, hattâ çelenkler dahi aldık ammâ Kulkethudâsı Ağa, Silistre'den avdet eyledikden sonra yüzümüze kimse bakmadı, akçemiz kalmadı, yiyecek yok, nâçâr dilenerek geldik’ deyu” cevap verdiklerini sadrazamına yazarak ona “akçesi kalmayup yiyecek dahi olmadığı sûretde kim durur ve asker sevkinde ne fâide olur?” diyerek gün yüzüne çıkan maddi sorunlara dair hesap sorar hale geldi.501 Başka bir hatt-ı

hümayununda, orduda bulunan Halimi mühürdarı Selim Efendi ile Başyazıcı Ömer Efendi’nin kendi aleyhinde propaganda yaptıklarını, çadırları gezerek “hünkâr akçe göndermez, gerek sefer gerek zahire akçe ile olur, böyle sefer olur mu?” şeklinde konuştuklarını sadrazamına söyleyerek savaş için şimdiye dek “yüz yirmi bin kiseden ziyade verdim, yine bilinmedi… Bu kadar malı kim sarf eyledi, diriğ etmedim yine de hakkımızda ne söylerler” diyerek tepki gösterir ve söz konusu kişilerin gönderilmesini isterken “bende verecek yoktur ki vereyim, Defterdar Efendi evvelki alup veriyor zimmetler kalıyor, insaf edesiz, bende dahi ümid etmiyesiz” şeklinde tepki gösteriyordu.502 Benzer tepkisini başka bir yazısında “bu seferde emvâl-i miriyeden fazla

hazine-i hümayunum mevcudundan elbette verilmeğe muhtâcdır diyerek ceste ceste yetmiş bin kiseye bâliğ oldu, ceddim Sultan Selim Han merhumdan gayrı mâlik olmuş olmayub, hâlâ hazine mührü merhumun mühr-i temhiri kanun olmuşdur. Kemâl-i idaremiz hasebiyle iddihâr idüb bu günler içün hıfz etmiş idik ve bir maslahat görülmeyüb hemân kudreti olan yağma eyledi…. elleri erişenler dünya kadar malı yağma ve itlaf ettiler. Buna bir padişahın malı değil dünya padişahların malı vefâ etmez….” sözleriyle ifade ediyordu.503 Savaşın getirdiği ekonomik bunalım ve çaresizlik sadece III. Mustafa’yı değil mali işlerin başındaki defterdarların da elini kolunu bağlamıştı. Öyle ki dönemim defterdarı İsmet Ali Efendi, krizin getirdiği iş yükü ve bunalıma dayanamayarak akıl sağlığını yitirmişti. Hatta yerine atanan İsmail Efendi’nin de kısa süre sonra selefi gibi akıl sağlığı bozulmuş ve onun yerine defterdarlık görevi teklif edilen kişiler bu vazifeyi kabul etmekten kaçınmışlardı.504

Böylece bir zamanlar savaşın doğurabileceği ciddi sıkıntılara dikkat çeken Sadrazam Muhsinzade Mehmed Paşa haklı çıkmış, işaret ettiği pek çok husus en ağır

501 TS.MA.e 789/35. 502 TS.MA.e 789/2-13. 503 TS.MA.e 789/2-1.

504 Nihayetinde bu zorlu vazifeyi Maliye Tezkirecisi Derviş Mehmed Efendi kabul etme özverisini göstermişti. Ömerül Faruk Bölükbaşı, 18. Yüzyılın İkinci Yarısında Darbhâne-i Âmire, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2013, s. 19.

100 şekilde tecrübe edilmişti. III. Mustafa, içinde bulunduğu ağır koşullar ve muhtemelen