• Sonuç bulunamadı

1.3. TÜRKİYE’DEN AVRUPA’YA GÖÇ

1.3.4. Günümüz Avrupa’sında Türk Varlığı

1960’lı yılların hemen başında sözleşmeli işçi göçü niteliğinde başlayan Türkiye’nin Avrupa ülkelerine göç hareketliliği sonucunda bugün yaklaşık 3 milyon Türk vatandaşı Avrupa ülkelerinde yaşamaktadır.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) Dış İlişkiler ve Yurtdışı İşçi Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün (DİYİH) verilerine göre dünya üzerinde yaklaşık 4 milyon Türk vatandaşının bulunduğu, bunlardan yüzde 75’inin ise Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde yaşadığı söylenebilir.

Tablo 3.’te de görüldüğü gibi Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan Türk vatandaşlarının büyük bir çoğunluğu ise (yaklaşık yüzde 50) Almanya’da yaşamaktadır. Almanya’nın dışında sırasıyla Fransa, Hollanda ve Avusturya’nın en çok Türk vatandaşı barındıran ülkeler olduğu görülmektedir.

Ancak bu verilerin (Danimarka ve Hollanda dışındaki ülkelerde) çifte uyruklu vatandaşları ve yaşadıkları ülkenin vatandaşlığına geçen Türkiye kökenlileri dahil etmediği düşünülürse, Avrupa Birliği ülkelerindeki Türk varlığının çok daha yüksek olduğu kabul edilebilir. Örneğin 1972-2009 yılları arasında Alman vatandaşlığına geçen Türk vatandaşlarının sayısı 777 bin 904 kişidir. 1946-2009 yılları arasında Hollanda vatandaşlığına geçen Türk vatandaşların sayısı ise 259 bin 958 kişidir. 1991-2009 yılları arasında Fransız vatandaşlığına geçen Türk vatandaşlarının sayısı 71 bin 323 kişidir. Diğer Avrupa ülkelerinde de, bulundukları ülke vatandaşlığına geçen Türk sayısı oldukça yüksektir. Vatandaşlık durumları da dikkate alındığında Avrupa’daki Türk varlığının daha fazla olduğu açıktır. Almanya’da yaklaşık 2 milyon 700 bin Türk kökenlinin yaşadığı tahmin edilmektedir (Şen, 2007: 35). Bunun yanında AB üyesi

olmayan İsviçre (yaklaşık 71 bin) ve Norveç (15 bin) gibi ülkelerdeki Türk varlığı da dikkate değerdir.

Almanya, Türk nüfusunun yoğunluğuyla doğru orantılı olarak, Türk kökenlilerin en çok dernek kurduğu ülkedir. DİYİH (csgb.gov.tr) verilerine göre Almanya’da yaklaşık 5.300 Türk derneği vardır. Bunların büyük bir çoğunluğu sosyal, siyasi ve dini derneklerdir. Almanya’nın yanı sıra Hollanda’da 230, Fransa’da 216, Avusturya’da 130, İsveç’te 75 civarında Türk derneği bulunmaktadır.

Tablo 3. AB’de Türk Vatandaşları

Ülke Vatandaş Sayısı F. Almanya 1.629.480 Fransa 459.611 Hollanda* 372.728 Avusturya 110.678 İngiltere 52.893 Danimarka* 57.129 Yunanistan 48.880 Belçika 39.419 İsveç 67.731 İtalya 20.882 Finlandiya 5.825 Polonya 3.253 İspanya 3.395 İrlanda 1.472 Çek Cumhuriyeti 1.487 Malta 400 Lüksemburg 472 Portekiz 637 Slovakya 161 Litvanya 45 Letonya 95 Slovenya 122 Estonya 72 Macaristan 5.814 Toplam 2.911.284 Kaynak: csgb.gov.tr

* Bu ülkelerde çifte uyruklu vatandaş sayısı dahildir. 2010 yılsonu verileridir.

Avrupa’da Türk nüfusu içerisinde işsizlik oranları giderek artmaktadır. Almanya’da yaşayan 2 milyon 700 bin Türk kökenli göçmenin yüzde 30’u işsiz olarak yaşamını sürdürürken, 16-25 yaşları arasındaki gençlerde işsizlik oranları yüzde 38’lere kadar çıkmaktadır. Almanya’da yaşayan Türklerin yüzde 45’inin fakirlik sınırının

altında yaşadığı belirtilmektedir (Şen, 2007: 38). Bu işsizlik ve fakirlik oranlarına rağmen Türklerin Avrupa’daki varlığının kalıcı olduğu anlaşılmaktadır. Türklerin tasarruflarını artık Türkiye’de değil, yaşadıkları ülkede değerlendirmeleri ve konut alımlarındaki artışlar da bunu desteklemektedir. Şen’e göre (2012: 46) Türkiye Araştırmalar Merkezi Vakfı’nın yaptığı araştırmalar, Türk göçmenler arasında Türkiye’ye olan duygusal bağlılığın devam ettiğini, ancak Türklerin gelecek planlarının Avrupa’ya yönelik olduğunu, böylelikle kalıcılığın kesinleştiğini ortaya koymaktadır.

Günümüzde hem Avrupa ülkeleri hem de kendileri tarafından artık yerleşimci olarak kabul edilen Türk göçmenlerin, sosyal ve kültürel sorunları, kimlik ve aidiyet politikaları ikinci bölümde incelenecektir.

GÖÇMENLER, KİMLİK VE AİDİYET

Kimlik ve aidiyet iç içe geçmiş, birbirini bütünleyen kavramlardır. Bireysel bir kimliğin ortaya çıkmasında; bireyin kendini ait hissettiği milliyet bağı, içerisinde bulunduğu toplumsal gruplar, yaşamını ve algılarını şekillendiren kültürel çevresi, değerler sistemi olarak dini inançları ve sahip olduğu vatan algısı etkili olmaktadır. Özetle kişinin aidiyet bağını ifade eden bu unsurlar; bir taraftan kişinin neye, nereye ve nasıl ait olduğunu ifade ederken, bir diğer taraftan kim olduğunun da cevabını vermektedir. Bu sebeple aidiyet bağları çoğu zaman kimliğin oluşumunda önemli bir yer tutmaktadır. Ancak başka bir açıdan, bireyin kimliğinin tanımlanması, onun kim olduğunu vurgularken, bu vurguyu bireyin kim olmadığı kurgusu üzerinden inşa eder. Dolayısıyla kimlik zorunlu olarak ‘kim olunmayanı’ yani ‘öteki’ni gerekli kılmaktadır. Öteki ise; ait olunmayan başka bir yeri, başka bir toplumsal grubu, başka bir inancı, başka bir ırkı, başka bir kültürü (vb. gibi) ifade etmektedir.

Kimliğin bir sorun olarak algılandığı veya bir sorun haline getirildiği postmodern dönemde yersiz-yurtsuzlaşan bireyin aidiyet yoksunluklarının bir sonucu olarak kimlik krizleri, bunalımları ve belirsizlikleri gündeme gelmiştir. Bu yersiz- yurtsuz ‘yurttaşların’ ve kimlik karmaşasının en belirgin, en somut öznesi ise toplumsal bir kategori ve hatta çoğu zaman toplumsal bir kimliğe dahil edilen göçmenlerdir. Günümüzde göçmenlerin çoğul, başka bir ifadeyle parçalanmış aidiyetler üzerine kurulu çoğul kimlikleri birçok toplumsal soruna da kaynaklık etmektedir.

Göçmen olma durumu etrafında şekillenen ve ev sahibi toplum tarafından göçmenlere yönelik geliştirilen “kimliklendirmelerin”, giydirilmiş kimlik niteliğinde ve çoğu zaman olumsuz çağrışımlarla yüklü olduğu görülmektedir. Bu durum ise köklerinden koparak başka bir toplumsal, kültürel ortamın içinde var olan, var olma gayreti içerisinde olan göçmenlerin tanınma, kabul edilme siyaseti içerisinde karşı kimlik stratejileri geliştirmelerine neden olmaktadır.

Bu bölümde özellikle bir kimlik kurgusu olarak göçmenlik, bu kimlikle birlikte ortaya çıkan ve özdeşleşen diğer toplumsal kimlikler, göçmenlerin kimlik geliştirme stratejileri ve göçmen kimliği ile birlikte belirginleşen toplumsal sorunlar ele

alınacaktır. Ancak öncelikli olarak kimlik kavramı ve kimliğin oluşum sürecinin değerlendirilmesi gerekmektedir.