• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: ÂMİRAN KURTKAN BİLGİSEVEN'İN METODOLOJİSİ

3.1. Birey

Kurtkan, bireyi, biyolojik olarak yaratılışının dışında, sosyolojik bakımdan da öneme sahip olduğunu ifade etmiştir. Çünkü sosyolojide, toplum ve birey arasındaki ilişkinin, birbirinden ayrılmaz olduklarını gösteren bir ilişki halinde ele alındığını belirtmiştir. Diğer sosyologların olduğu gibi MacIver ve Page’in de, bu kopmaz bağı, toplum ve bireyden ne birinin ne de ötekinin sahip olmadığını öne sürerek ifade etmiştir. Sosyolojiye göre, bireyin yaratılışının, tek bir insan çiftinden üreyerek gerçekleşmediğini söylemiştir.1

Birey ve toplum ilişkisini açıklamaya çalışan Batı kaynaklı uzlaşımcı ve organizmacı teorilerden hiç biri, birey ve toplum arasındaki karşılıklı ilişkinin sahip olduğu özelliği açıklamakta başarılı olamamıştır. Modern sosyoloji, her iki teorinin özelliklerini bir kenara bırakarak, bireyin ve toplumun karşılıklı etkisini dikkate alan bütüncü bir görüşle hareket etmiştir. Kurtkan’a göre, modern sosyolojide ele alınan birey ve toplum birlikteliği, İslâm kültüründe ve Kur’an-ı Kerim’deki vahdet (birlik) kavramında daha önceleri görülen bir durumdur.2 Batı sosyolojisinde birey ve toplumun birliği ve bütünlüğüne yönelik ortaya çıkan görüşlerin yüzyıllar önce İslâm kültürü ve toplumunda var olan bir gerçeklik olduğu görülmektedir.

1 KURTKAN BİLGİSEVEN, Âmiran; "Türk-İslâm Felsefesi Açısından Yaratılış Meselesi Karşısında İlim ve Şahsiyet", Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi (iç.), Sayı: 42, Haziran 1986, s. 126.

2 KURTKAN, Âmiran; “Taassubu Önleyen İslâmî Değer Hükümleri ve Sosyal Gelişme”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi (iç.), Sayı: 12, Haziran 1981, s. 12.

74

Birey ve toplum arasında karşılıklı bir etkileşim vardır. Kurtkan’a göre, toplumsal düzeninin sağlanması ve toplumun örgütlenmesi, sahip olduğu doğal servetlerinin değerlendirilmesi ve doğanın bilimsel olarak yorumlanması, bireyin sahip olduğu bir fonksiyondur. Toplumu oluşturan bireylerin, söz konusu fonksiyonu yerine getirmeleri, içinde bulundukları toplumun sahip oldukları imkânlar doğrultusunda mümkün olacaktır. Kurtkan, birey ve toplumun, birbirini karşılıklı olarak bu şekilde etkilemeleri noktasında, hangisine daha fazla önem verilmesi gerektiğini sorgulamıştır.

Kurtkan’ın aradığı cevap, söz konusu etkileşimin toplum-birey-toplum bağlantısı halinde mi, yoksa birey-toplum-birey bağlantısı olarak mı dikkate alınması noktasında yoğunlaşmıştır.3

Kurtkan’a göre, bireyin, toplum içerisinde sosyalleşmesi, grubun ondan beklediği şahsiyet tipine uygun hale geçmesiyle mümkün olacaktır. Her toplum, doğru ve yanlış standartları ve değer hükümleri açısından kendi isteklerine uygun düşen bir insan tipinin yaygın tip haline geçmesini temin etmektedir. Buna göre, söz konusu olan insan tipi, o toplumun şahsiyet kalıbını oluşturmaktadır. Kurtkan, her bireyin, toplumun kendisinden istediği şahsiyet tipine bürünürken, beş ayrı faktörün etkisinde kalacağını belirtmiştir. Bu faktörleri, biyolojik faktör, doğal-fizikî çevre faktörü, kültür faktörü, grup deneyimi faktörü, bireysel hayat deneyimi faktörü şeklinde belirtmiştir.4

Birey, sosyalleşme sürecinde, sosyal mirastan bir şeyler alıcı durumundadır.

Kurtkan’a göre, birey, sadece sosyal mirastan alıcı durumda olan bir varlık değildir.

Birey, aynı zamanda, ona bir şeyler verme gücüne sahiptir. Bunun gerçekleşebilmesi için, öncelikle kendi sosyal miraslarına değer veren ve ondan faydalanabilen bireyler, sosyal mirası zenginleştirme gücüne sahip olurlar. Aksi takdirde, bireylerin sahip oldukları sosyal miraslarından soyutlanmış ve yoksun bırakılmış insanların yaşama gücünü devam ettirmeleri mümkün değildir.5

Kurtkan’a göre, bireyin, topluluk açısından görünüşüne ve birey-topluluk ilişkilerindeki değişikliğe işaret edebilmek için bireyin toplum içerisinde geçirdiği

3 KURTKAN BİLGİSEVEN, Âmiran; “Kalkınma ve Kültür İlişkisi”, Sosyoloji Konferansları Dergisi (iç.), Sayı: 23, 1991, s. 9.

4 KURTKAN, Âmiran; "Fert ve Topluluk İlişkileri Bakımından Şahsiyet ve Cemiyet Tipolojisi", Fındıkoğlu Armağanı (iç.), İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1977, s. 146-147.

5 KURTKAN, Âmiran; “Milli Kültür ve Eğitim”, Kubbealtı Akademi Mecmuası (iç.), Yıl: 2, Sayı: 3, Temmuz 1973, s. 59.

75

sosyalleşme sürecinin açıklanması gerekmektedir. Her bireyin, sosyal bir varlık olduğu fikri, her zaman üzerinde durulmuş bir gerçektir. Buna göre, bireydeki insanî tabiatın, ancak toplum hayatı içinde ortaya çıkabilecek bir hakikat olduğunu öne sürmüştür.

Kurtkan’a göre, sosyologların, yeni doğmuş bebeğin toplum hayatından uzaklaştırarak sadece fizikî ve biyolojik ihtiyaçlarını karşılayarak, bebeğin yalnızlığa terk edildiği bir soyutlama deneyini yapacak kadar katı yürekli olmadıklarını belirtmiştir. Fakat insanlığın sosyal tarihi içerisinde sosyologlara bir laboratuar tecrübesi kadar kesin ip uçları veren bazı olayların kendiliğinden ortaya çıktığını ve bireyin insanî bir varlık olma karakterini dahi topluma borçlu olduğunu söylemiştir.6 Kurtkan, sosyologların, söz konusu deneyleri yapabilecek kadar katı yürekli olmadıklarını ve bir takım deneyleri yapamayacaklarını ifade etmiş fakat kendiliğinden gelişen bir takım olaylar ile konuyu örneklendirmiştir.

Kurtkan’a göre, bu olayların en ilgi çekici olanlarından birisi, yaşları sekiz ve on ikinin altında olan ve 1920’de bir kurt mağarasında bulunan iki Hintli çocuğa aittir. Bu olayda, bulunuşlarından birkaç ay sonra çocuklardan küçük olanı ölmüştür. Büyük çocuk olan ve Kamalya diye isimlendirilmiş olan kız çocuğu, 1929’a kadar yaşamıştır.

Kamalya, insanî davranışlar olarak bildiğimiz özelliklerden hiç birinin bilgisine sahip değildir. Sadece dört ayak üzerinde yürüyebildiği, kurt gibi hırıltılardan başka hiçbir lisana sahip olmadığı ve ehlileşmemiş bir hayvanın insanlardan çekinmesi kadar çekindiği tespit edilmiştir. Ölümünden önce, daha yeni konuşmaya başladığı, insanlara ait yeme ve giyinme adetlerini ve diğer adetleri yavaş yavaş öğrendiği görülmüştür.

Kamalya’nın insanî benlik hissinin, ilk bulunduğu zaman son derece eksik olduğu ve yavaş yavaş meydana çıktığı belirlenmiştir.7

Kurtkan’ın örnek verdiği bir diğer sosyal deney, “Anna olayı”dır. MacIver ve Page’e göre, sosyologlar ve psikologlar, gayri meşru bir Amerikalı çocuk olan ve altı aylıkken bir odaya bırakılıp beş sene sonra 1938’de bulununcaya kadar toplumdan soyutlanan Anna vak’asını incelemişlerdir. Hapis hayatı esnasında Anna, süte ilaveten çok az gıda ile beslenmiş, hiç bir normal terbiye görmemiş ve diğer varlıklarla hemen hiç temas kuramamıştır. Bireyin toplumdan soyutlanmasını konu alan söz konusu olay sonucunda, Anna, beş yaşındaki normal çocuğun sahip olduğu kişilik özelliklerinin

6 KURTKAN, “Fert ve Topluluk İlişkileri Bakımından Şahsiyet ve Cemiyet Tipolojisi”, s. 143-144.

7 A.g.m., s. 144.

76

bazılarından mahrum kalmıştır. Anna, bulunduğu zaman yürüyemediği, konuşamadığı, tamamen duygusuz olduğu ve etrafındaki insanlarla alakasının bulunmadığı yönünde kayıtlara geçmiştir.8 Kurtkan’ın örnek verdiği Anna olayı ile, bireyin, toplum içerisinde, toplumu oluşturan diğer bireylerle ortak bir hayat paylaştığı sürece insanî özelliklere sahip olabileceği sonucu ortaya çıkmaktadır.

Kurtkan, birey konusunu ele alırken, biri topluluğa, diğeri toplumda var olan bir menfaat birliğine mensup olan iki ayrı bireyin psikolojik özelliklerini karşılaştırmıştır.

Böyle bir karşılaştırmada, dikkat çeken en önemli farkın, iki birey arasındaki kişilik farkı olduğunu zikretmiştir. Kurtkan’a göre, bunlardan birincisi, daha doğduğu anda maddî ve manevî bir çember içindedir. Bu çember, onun bütün hayatını tayin ettiğinden, sahip olduğu imkânların çizdiği bu sınırın dışına çıkabilmesi mümkün değildir. Örneğin bu birey, bütün hayatı boyunca tarımla meşgul olacaktır. Evlenirken, çocuk sahibi olduğu zaman ve öldüğünde değişmez törenlerin süjesini teşkil edecektir. Mevcut adetlere ve geleneklere mutlak surette uyacaktır. Hâlbuki ikinci birey, her türlü hareket serbestliğine sahiptir. Toplumda mevcut iş bölümü nedeniyle, kendisinin de bir fonksiyonu vardır. Diğer bireylerle aynı durumda olmayıp, belirli bir sınıf içinde belirli bir yer işgal etmekte, fakat daha üstün duruma geçebilmek için hukuken her türlü serbestliğe sahip bulunmaktadır. Toplumun bir üyesi olan söz konusu birey, kaderci ve gelenekçi değildir. Menfaatlerini çok iyi anlayan ve bu menfaatlere ulaşabilmek için teşkilatlanma teşebbüslerine girişebilmektedir.9 Kurtkan’ın, bir topluluğun ve bir toplumun üyesi olarak karşılaştırdığı bireyler, iki farklı sosyal yapının üyesi olmaları nedeniyle birbirinden farklı psikolojilere sahiptirler.

Kurtkan, bir topluluğun ve bir toplumun üyesi olan bireylerin yerlerini değiştirebilsek, örneğin köylü vatandaşı şehirde ikamet eden ve herhangi bir sendikanın üyesi bulunan bir işçi, şehirdeki işçi vatandaşı da köy sakini haline getirebilirsek, bu değişiklik onların ruh dünyasında da bir değişikliğe neden olacak mıdır? ya da şehirli işçi, köye gelir gelmez topluluk psikolojisi ile donatılmış bir insan haline gelebilecek mi ve şehre gelen köylü, toplum hayatının gerektirdiği şahsi teşebbüs, sosyal hareketlilik ve teşkilatlanma kabiliyetlerini kazanabilecek midir? sorularını dile getirmiştir. Kurtkan,

8 A.g.m., s. 144-145.

9 KURTKAN, Âmiran; "Türkiye'de Küçük Sanayiin Sosyolojik Ehemmiyeti", İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası (iç.), Cilt: 20, Sayı: 1-4, Ekim 1958-Temmuz 1959, s. 169-170.

77

böyle bir psikolojik intibakın kolay gerçekleşemeyeceğini ileri sürmüştür.10 Kurtkan’a göre, ister topluluğun üyesi olsun, ister toplumun üyesi olsun, her bireyin psikolojisi, içinde bulunduğu topluluğun veya toplumun yapısı ile şekillenmektedir ve bunun değişmesi mümkün görünmemektedir.

Kısacası, Kurtkan’a göre, birey, sadece biyolojik ya da psikolojik bir anlama sahip değildir. Kurtkan, bireyin, sosyolojik açıdan bir anlama sahip olduğunu, birey ve toplum arasında karşılıklı bir etkileşim bulunduğunu ifade etmiştir. Bu açıdan birey-toplum ilişkisini önemsemiştir. Bireyin, tek başına, birey-toplum içerisinde birey olma özelliğinden yoksun kalacağını düşünmüştür. Bu nedenle, her bireyin, toplumun bir parçası olması noktasında yaşadığı sosyalleşme olayına dikkat çekmiştir. Kurtkan’a göre, birey, ancak toplum içerisinde sosyalleşebilir. Çünkü her birey, sosyal bir varlıktır. Kurtkan, bu durumu, Kamalya ve Anna olayları üzerinden örneklendirerek daha detaylı bir şekilde anlatmıştır.