• Sonuç bulunamadı

Türkiye'de Kooperatifçilik

2. BÖLÜM: ÂMİRAN KURTKAN BİLGİSEVEN'İN METODOLOJİSİ

4.2. İktisat Sosyolojisine İlişkin Görüşleri

4.2.4. Türkiye'de Kooperatifçilik

Kurtkan, kooperatifçilik üzerinde durmuş, Türk toplumu açısından onun önemine değinmiştir. Kurtkan’a göre, kooperatifçilik, iktisadî gelişmemizin gerçekleşmesinde en mühim faktörlerden biri rolünü oynayabilir. Bilhassa küçük sanayi ve tarım sektörlerimizin kalkınabilmesinde kooperatiflere büyük vazifeler düşmektedir.

Türkiye’de tarım sektörü aktif nüfusun büyük çoğunluğunu istihdam ettiği halde millî gelirin teşekkülüne iştirak payı oldukça düşüktür. Tarım sektöründe çok insanın çalışmasına rağmen elde edilen hâsılanın düşük oluşu da bu sektörde nüfus başına verimliliğin kifayetsiz bir seviyede bulunduğunu göstermektedir. Küçük ve orta büyüklükte mülkiyet sahibi çiftçilerin çoğunluğu teşkil ettiklerine göre tarım sektöründe entansif (yoğun tarım) yöntemlerin uygulanması için gerekli sermayeden mahrum bulunan bu çiftçilerin istihsal kooperatifleri kurmaları sadece kendilerine değil, fakat memleket ekonomisine de faydalı olacaktır. Küçük çiftçinin kooperatifleşmesi tarımsal üretimin rasyonelleşmesini ve hatta tarım mahsullerinin üretim yerlerinde işlenerek değerlendirilmesini mümkün kılmak suretiyle çiftçinin gelirini arttırabilir. Böylece

45 KURTKAN, “Türkiye'de Sanayileşme”, s. 23.

147

tarım ve sanayi sektörlerinin birbirini desteklediği bir kalkınma hamlesinin başlangıcı gerçekleşebilir.46

Kurtkan, kooperatif nedir? sorusuna, çeşitli kaynaklarda kooperatif için yapılan tariflerin ortak unsurlarını ele aldığımız takdirde kooperatifin mahiyeti hakkında bir fikir vermemiz mümkün olabileceğini belirtmiştir. Kooperatif her şeyden önce bir iktisadî ihtiyaç dolayısıyla kurulan bir teşekküldür. Bu bakımdan iktisadî bir ihtiyacın tatmininden başka bir gaye ile kurulan teşekküller ve mesela sosyalizmin veya milliyetçiliğin esaslarını yaymak yahut dinî inançları kuvvetlendirmek veya müzik sevgisini aşılamak gibi gayelerle kurulan teşekküller her ne kadar karşılıklı yardımlaşma esasına göre kurulmuş olsalar da, kooperatif sayılmazlar. Bundan başka kooperatif, şahsi menfaat gayesiyle kurulan bir teşekküldür. Bu özelliği, onu şefkat ve yardım gayesiyle kurulan teşekküllerden ayırmaktadır. Şefkat gayesi insanları tek taraflı olarak yardımlaşmaya sevk ettiği halde kooperatif bir karşılıklı yardımlaşma teşekkülüdür. Bu karşılıklı yardımlaşma hareketi bir iktisadî teşebbüs ve işletme halinde gerçekleştirilmeye çalışılmakta ve kooperatif serbest rekabet şartlarının az çok hâkim olduğu kapitalist bir ekonomi düzeni içinde iktisadî güçlerini birleştirerek, rekabet kabiliyeti kazanmak isteyen bireylerin emek, tabiat, sermaye ve teşebbüs gibi üretim unsurlarını mümkün olduğu kadar verimli bir tarzda birleştirerek meydana getirdikleri bir işletme vasfını taşımaktadır.47

Kooperatifin en önemli özelliklerinden birisi, bireylerin hiç bir zorlamaya maruz kalmadan, serbest bir şekilde, kendi arzu ve iradeleriyle kurdukları bir şirket oluşudur.

Bazı komünist memleketlerde rastlanan mecburi teşekküller ise, taşıdıkları isim ne olursa olsun, kooperatif sayılmazlar. Devlet zoru ile kurulmak şöyle dursun, devlet himayesi bile kooperatif için zararlıdır. Çünkü devletin himayesi, devletin müdahalesine yol açar ve kooperatifi siyasî menfaat gruplarının oyuncağı haline getirir.48

Kooperatif, bir şahıs şirketi olan kollektif şirketten de farklıdır. Çünkü kollektif şirket, üyelerin birbirini destekledikleri ve böylece kredi bulma imkânlarını arttırdıkları

46 KURTKAN, Âmiran; “İktisadi Gelişme ve Kooperatifçilik”, Kalkınan Köylü Dergisi (iç.), Cilt: 2, Sayı: 21, Ekim 1966, s. 23.

47 KURTKAN, Âmiran; “Kooperatifçilik Nedir?”, Kalkınan Köylü Dergisi (iç.), Cilt: 2, Sayı: 20, Eylül 1966, s. 25.

48 KURTKAN., “Kooperatifçilik Nedir?”, s. 25.

148

bir şirket tipi olup genel olarak varlıklı kimseler ve özellikle akrabalar arasında kurulmaktadır. Kooperatif, çok sayıda ve menfaatleri müşterek olan küçük üreticilerin kurdukları bir teşekkül olup onların kapitalist düzene ayak uydurabilmek ve bunun için de birbirlerini desteklemek suretiyle rekabet kabiliyeti kazanma gayelerini gerçekleştirmelerine hizmet etmektedir.49

Tarım alanında kurulan kooperatiflerin, merkezi otoritenin zoru ile kurulması keyfiyeti memleketimize has bir durum olmayıp, köyleri cemaat özelliğine sahip olan diğer memleketlerde de gözlenmektedir. Mesela İspanya’da Ziraat Vekaleti bazı geçici ekonomik veya doğal şartlardan doğma sıkıntılardan faydalanarak, gerekli yardımlara girişmezden önce köylülerin mahallî kooperatifler teşkil etmelerini şart koşmuş ve ancak bu suretle köylüler arasında modern anlamda bir kooperatifçilik şuurunun uyanmasını mümkün kılabilmiştir.50

Tarımsal satış kooperatiflerinden genel olarak şikayet edilen husus, kooperatifin tüccardan daha düşük fiyat vermesidir. Hâlbuki bu konuda makul bir hüküm verebilmek için, küçük üreticinin kendi kendine şu soruyu sorması gerekmektedir: "Kooperatif mevcut olmasaydı tüccar bu fiyatı verecek miydi?". O halde, vatandaşlara kooperatifçiliğin esasları iyice izah edilmelidir. Böylece üyeler, kooperatif sayesinde birdenbire zengin olmak gibi hayallere kapılmasınlar. Ürün ıslah edilmeksizin, tüketici tatmin edilmeksizin çiftçiyi, fazla kazanç gibi bir neticeye hemen ulaştıracak hiç bir kestirme yol yoktur. Kooperatif, bu neticeye ulaşmak için gayretlerini ve imkânlarını birleştirmek suretiyle çiftçilerin kendi arzu ve iradeleriyle kuracakları bir teşekkülü kurmaya zorlayan tek neden kendi aklı seliminden başka bir şey değildir. Bu bakımdan kooperatiflerin komünist memleketlerdeki devlet zoru ile kurulan mecburi teşekküllerle karıştırılması ve bu teşekküller gibi düşünülmesi kesinlikle doğru değildir.51

Satış kooperatifleri üretimin standartlaşması hususunda da ehemmiyetli bir rol üstlenmiştir. Standart hale getirilerek satışa sunulan ürünün özellikleri bellidir ve bu bakımdan belirli rumuzlarla ifade edilmesi mümkündür. Böyle olunca, uzak yerlerdeki alıcı, ürünü, üretim yerine gelip kontrol etmeye lüzum görmeksizin kooperatifle mektuplaşmak suretiyle siparişte bulunabilir ve böylece çiftçinin satış sahası genişler ve

49 A.g.m., s. 25.

50 KURTKAN, “Türkiye'de Küçük Sanayiin Sosyolojik Ehemmiyeti”, s. 178-179.

51 KURTKAN, “İktisadi Gelişme ve Kooperatifçilik”, s. 23,30.

149

kazancı artar. Tarımsal satış kooperatifleri depolama ve muhafaza teşkilatına da sahip oldukları takdirde ürünün fazla elde edildiği bereketli yıllarda fiyatların birden bire düşmesini önleyebilirler ve bütün sene boyunca fiyatlarda bir istikrarın hâkim olmasını temin edebilirler. Piyasayı genişletme faaliyeti de bu kooperatiflerin esaslı vazifelerinden birisidir. Piyasayı genişletme, tarım ürünlerine olan talebi arttırmakla ve bu da reklam yapmakla olur. Tarımsal satış kooperatifleri, çiftçinin pazarlık etme gücünü arttırır, pazarlama masraflarını düşürür, hatta organize olmuş tarım sektörünün belirli konularda avukatlığını yapar. Üreticinin zarar gördüğü mevzuat hükümlerinin düzeltilmesi, gerekli tedbirlerin alınması hususlarında gazete, radyo gibi araçlarla halk üzerinde etki eder ve küçük üreticinin menfaatlerini korur. 52

Tarımsal satış kooperatifinin görevlerinden birisi, üretimin talep şartlarına göre ayarlamaktır. Aslında üretimin miktarını talep şartlarına uydurabilmek son derece güçtür. Çünkü ekim ve hasat arasından geçen uzun devre içinde piyasa şartları değişebilir. Fakat satış kooperatifleri, üretilecek ürünün cins, tip ve kalitesini talep şartlarına göre ayarlamadan oldukça başarılı sonuçlar elde edebilirler. Münferit çiftçi ürününün piyasaya sunulacak miktarının bütünü hakkında hiç bir fikre sahip olmadığı gibi talep cephesini de ancak pek sınırlı bir zaviyeden, sadece kendisi ile ilişkisi bulunan alıcılar zaviyesinden görebilir. Satış kooperatifi ise oldukça kalabalık bir alıcılar ve satıcılar kitlesi ile ilişki halinde olduğundan arz ve talebin bütünü hakkında daha sarih bir fikre sahiptir ve bundan ötürü hangi ürünün hangi tip ve cinsinin daha fazla talep edildiğini bilir ve çiftçiye ona göre bir üretim programı çizerek ürününün daha fazla değer kazanmasını sağlar.53

Tarımsal üretim kooperatifleri küçük çiftçilerin gübre, sulama makineleri ve ıslah edilmiş tohum gibi zaruri ihtiyaçlarını topluca karşılamalarına imkân verir.

Kooperatifleşme sayesinde, arazinin küçük oluşundan doğan mahzurların dahi ortadan kaldırılması mümkün olabilir. Hava şartlarının müsait olmadığı yıllarda toprağını zengin komşusuna satıp onun işçisi olmak zorunda kalma tehlikesine maruz bulunan küçük çiftçi kooperatifleşme sayesinde bu tehlikeden kurtulur ve kooperatifleri federasyon halinde birleştikleri takdirde bu tehlike azalır. Üretim kooperatiflerinin sermayelerini gittikçe arttırarak güçlenmeleri üretici çiftçiyi iktisadî bakımdan

52 A.g.m., s. 23,30.

53 A.g.m., s. 23,30.

150

destekleme imkânını da kazanmalarına yol açar. Böylece, herhangi bir mâlî sıkıntı halinde henüz olmamış ürününü tüccara peşin para ile çok ucuza satmak mecburiyeti kesinlikle söz konusu olmaz. Çünkü bu gibi hallerde çiftçi, kooperatifinden avans alabilme imkânına sahip olurlar. Bütün bu faydalarına rağmen tarımsal üretim kooperatifleri, tarımsal satış kooperatifleri ile tamamlanmadıkça tarım sektörü mensupları ürünlerini gereği gibi değerlendirebilme imkânlarından mahrum kalabilirler.

Çünkü tarımsal satış kooperatifleri küçük çiftçinin gören gözü, işiten kulağı gibidir. Ona tek başına görmeyeceği, birçok şeyleri gösterir, piyasa şartlarından onu haberdar eder ve bu suretle üretimini en iyi yönlere yöneltmesinde etkili olur.54

Kurtkan, Türkiye’de kooperatifçiliğin gelişimi konusunda Türk insanının sahip olduğu özellikleri incelemiştir. Buna göre, kooperatifçiliğin gelişimi karşısında Türk insanına atfedilen özellikleri üç grupta toplamıştır. Bunları bilgisizliğimiz, alakasızlığımız ve ferdiyetçi karakterimiz şeklinde sıralamıştır. Kurtkan bilgisizliği kendi içerisinde üçe ayırmıştır. Öncelikle halk tabakaları, kooperatifçilik hareketinin manasını idrak edememiş olabilir. İkinci olarak, kooperatif idarecileri kooperatif idaresinin icap ettirdiği teknik bilgiden mahrum bulunabilirler ve son olarak devlet adamları kooperatifçilik bilgisinden mahrum olduklarından yerli yersiz müdahalelerle kooperatifçiliğin gelişimini baltalayabilirler. Kurtkan, Türk insanına atfedilen ikinci özellik olarak istihlak kooperatifçiliğine olan alakamızın zayıflığını ortaya koymuştur.

Türkiye’yi, kooperatifçilik gibi müstehlik kitlenin satın alma gücünü arttıran bir cereyana karşı en fazla alaka duyulan memleketlerden birisi olarak kabul etmiştir.

Şiddetli enflasyon müstehlik kitlenin satın alma gücünü gittikçe düşürmekte ve bu mahzur bilhassa sabit gelirli zümreler için daha da kuvvetle kendini hissettirmektedir.

Kurtkan’a göre, istihlak kooperatifçiliğinin gelişememesindeki üçüncü neden, ferdiyetçi karakterimizdir. Ferdiyetçilik tabiri ile Türk insanının toplu çalışmaya, kollektif hareket etmeye alışkın ve mütemayil bir özelliğe sahip olmadığını öne sürmüştür. Bu nedenle, kooperatif gibi kollektif harekete rağbet beklenemez.55

54 A.g.m., s. 23,30. s. 23.

55 KURTKAN, Âmiran; “Bizde İstihlak Kooperatifçiliği Niçin Gelişmiyor", Türk Yurdu (iç.), Sayı: 295, Nisan 1961, s. 21.

151

4.2.5. Türkiye’de Sosyal Gelişme ve İktisadi Kalkınma

Kurtkan, 1960 yılında yazdığı “Türkiye’de Sanayileşme” başlıklı makalesinde, Türkiye’de hâkim içtimai şekil nedir? sorusu üzerine kafa yormuştur. Kurtkan, memleketimizin, nüfusun aşağı yukarı % 80’i köylerde yaşayan bir memleket olduğunu ve Türk köylüsünün "yer cemaati" olarak vasıflandırabileceğimiz bir içtimai şekle mensup olduğunu belirtmiştir. Günlük gazetelerin sütunlarında sık sık göze çarpan kan davası olayları ve köyler arası ihtilaflar "ben" şuuru yerine "biz" şuurunun hâkim olduğu köylerimizin "cemaat" denilen içtimai şekle mensup olduklarını açıkça göstermektedir. Bütün Orta Doğu’da olduğu gibi memleketimizde de köy dâhilinde hiç bir iş bölümü yoktur. Hemen hemen herkes aynı işle, tarım veya hayvancılık ile meşgul olur. Tarımsal faaliyetlerden başka işlerle meşgul olanlar ise, berber, mahsul bekçisi, duvarcı, dülger gibi birkaç kişiden ibarettir. Kurtkan’a göre, iktisadî bir iş bölümü, henüz köylerimizde var olan cemaat psikolojisini ve "biz" şuurunu parçalayamamıştır.

Köylünün şahsiyeti son derece siliktir ve "cemaat"in varlığı içinde adeta yok olmuştur.

Bu nedenle, toplumun diğer mensupları ile aynı üretim yöntemlerini takip eden benzer yaşayış tarzı süren, aynı kadere tâbi olduğunu idrak eden ve bu itibarla da komşuları ile karşılıklı yardımlaşma ilişkilerine girişen bir köylü tipi ile karşı karşıyayız. Böyle bir toplumsal yapı içerisinde yer alan fertlerden oluşan bir memlekette, tarıma dayanan bir ekonomiden büyük sanayiye dayanan bir ekonomi tipine geçilmek istendiği düşünülsün.

Bu takdirde büyük sanayinin kurulması için gerekli iş gücü doğal olarak köylerden toplanacak ve cemaat psikolojisi ile yüklü olan bu insanlar birdenbire cemiyet hayatına ithal edilerek sanayi işçiliğinin zaruri kıldığı satış kooperatifi, sigorta teşkilatı gibi bazı menfaat birliklerine dâhil olmak mecburiyetinde kalacaklardır.56

"Menfaat Birliği" köylünün tamamen yabancı olduğu bir içtimaî şekildir ve onun böyle bir birliğe dâhil edilmiş olması sırf zevahiri kurtarsa bile hakiki bir benimseme ve intibak keyfiyetini tahakkuk edeceği şüphelidir. Köyünde iken hastalandığı veya çalışamayacak hale geldiği zaman komşularından yardım göreceğine emin olan ve bu sebeple yardıma muhtaç durumdaki hasta ve ihtiyar komşularına fedakârlık etmekten çekinmeyen bu köylü, acaba karşılıklı yardımlaşmayı müşahhas komşular yerine mücerret bir işçiler kütlesine teşmil eden sosyal sigorta prensiplerini layıkıyla kavrayabilecek midir? Gerçi köylünün mücerret fikirleri anlamadaki kabiliyetsizliği

56 KURTKAN, “Türkiye'de Sanayileşme”, s. 23.

152

zamanla, muhitine intibak ettikçe ortadan kalkabilir. Fakat böyle bir intibakın tahakkuku onun, şehre tam manasıyla yerleşmiş olması ve devamlı işçi haline gelmesi ile mümkündür.57 Sonuç olarak, sanayileşme problemimizin içinde bulunduğu fasit dairenin sosyal yapımızla ve bu yapının belirli yönlerini oluşturan köy-şehir ilişkileri ve tabakalaşma hareketleriyle yakın alakası bulunduğunu ifade edebiliriz. Ekonomik problemleri aynı zamanda sosyolojik bir görüş zaviyesinden de incelemek basiretini gösteren hiç bir iktisat politikası bu alakayı inkâr edemez.58

Türkiye’de iktisadî kalkınmayı sağlayacak bütün iktisadî tedbirlerle, vergi politikasının bir bütün olarak göz önüne alınması gerekmektedir. Türkiye’nin bazı bölgelerinde görülen topraksız tarım işçisini, toprak ağalarının yanında karın tokluğuna çalışmaktan kurtararak piyasa ekonomisine bağlayacak, aile mülkiyetinin fazla küçülmesini önleyecek bir veraset sistemi ile birlikte uygulanabilecek bir toprak reformu gibi tedbirler de, alınabilecek tedbirler içerisinde yer almaktadır. Böylece para sirkülasyonunun ve millî ekonomi anlayışının gerçekleşmesi, orta sınıfın, gelir vergisi yardımıyla ve halen gelir elde etmekte olan grupları itibariyle değil, fakat bununla birlikte iktisadî sahada alınmış diğer reform tedbirlerinin nüfusun bütün gruplarına yayılması suretiyle kuvvetlenmesini sağlayacaktır. Kurtkan, böyle bir bütüncü davranışın, sadece maddî, iktisadî tedbirlere dayandırıldığı takdirde eksik kalacağını ileri sürmüştür. İktisadî kalkınmamızın yeterli bir satın alma gücüne sahip kalabalık bir orta sınıfın varlığına ihtiyaç duyulmaktadır. Orta sınıfın genişlemesinde ise Gelir Vergisi Kanunu’nun yardımıyla kanalize edilebilecek bir reformun büyük rolü olacaktır.59

Kısacası, Kurtkan’a göre, iktisat ve sosyoloji ilişkisi, sosyal gelişme ve iktisadî kalkınma açısından önemlidir. Kurtkan, sosyal gelişmenin yalnızca maddî boyutu ile ilgilenmemiştir. İktisadî kalkınmanın ve refahın sağlanması için gerekli olan sosyal gelişme aşamalarını, iktisadî gelişme, iktisadî büyüme ve sosyal gelişme şeklinde sıralamıştır. Kurtkan’a göre, yapılması gereken, millî gelirin artması, artan millî gelirin adil paylaşımı ve bu işleyişin devamlılığıdır. Kurtkan, Türkiye’de köylü nüfusun fazla

57 KURTKAN, “Türkiye'de Sanayileşmeye Tesir Eden Sosyolojik Faktörler”, s. 5.

58 KURTKAN, "Türkiye'de Sanayileşme", s. 24.

59 KURTKAN, Âmiran; Metodolojik Bir Deneme Olarak Mâlî Sosyoloji, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Yayınları, Fakülteler Matbaası, İstanbul, 1968, s. 176.