• Sonuç bulunamadı

Liselerde okutulan "Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük" ders kitaplarında ulus, ulusçuluk ve ulus-devlet kavramları (1944-2007): Bir içerik analizi çalışması

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Liselerde okutulan "Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük" ders kitaplarında ulus, ulusçuluk ve ulus-devlet kavramları (1944-2007): Bir içerik analizi çalışması"

Copied!
181
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TAR H ANAB L M DALI CUMHUR YET TAR H B L M DALI

YÜKSEK L SANS TEZ

L SELERDE OKUTULAN “TÜRK YE CUMHUR YET NKILAP TAR H VE ATATÜRKÇÜLÜK” DERS K TAPLARINDA ULUS, ULUSÇULUK

VE ULUS-DEVLET KAVRAMLARI (1944-2007)

(B R ÇER K ANAL Z ÇALI MASI)

HAZIRLAYAN Melih ÖZHAN

DANI MAN

Yrd. Doç. Dr. Mustafa SARIBIYIK

D YARBAKIR 2008

(2)

ÖZET

Son iki yüzyılda üzerinde en fazla durulan ve tartı ılan kavramlardan biri olan “ulus” kavramı, ki ilerin ya da toplumların kendilerini ifade ettikleri bir “kimlik” türüdür. “Ulus kimli i” ku kusuz devletlerin yahut toplumların toplumsal ve kültürel pratiklerine göre farklılıklar gösterir. Bu farklılıklar, aynı “ulus-devlet” yapısı içerisinde de çe itli geçi kenlikler gösterebilir.

Devletlerin ya da toplumların ulusla maları bir süreç içerisinde gerçekle ir. Bu süreç, birçok Orta ve Do u Avrupa ulusçuluklarında oldu u gibi Türkiye’de de dil, kültür ve ortak soydan gelme kriterlerinden bir veya birkaçının yurtta larda bir araya gelmesiyle gerçekle mi tir.

Yurtta larda ulusal bir kimlik yaratma anlamında “tarih”in rolü belirleyicidir. Tarihin inceleme alanı, Fransız htilali’yle ba layan “ulusla ma” ve “ulus-devlet” olu turma sürecinde co rafi ve dinsel alandan çıkıp ulusal bir alana kaymı tır. Tarih, artık Annales Okulu gibi bütüncül yakla ıma önem veren bazı ekollerin dı ında büyük oranda ulusal tarih olarak kendisine tanım bulmaktadır.

Ulusal tarihin inceleme alanı Türkiye’deki ortaö retim kurumlarında “Türkiye Cumhuriyeti nkılap Tarihi ve Atatürkçülük” derslerinde okutulan kitapların inceleme alanı olan 1908-1938 arasına sıkı tırılmı tır. Oysaki “ulusla ma”, dura an bir süreç olmadı ı için “ulus” kimli ine ve “tarih” bilimine gereken önemi verebilmek için ulusal tarihe bütüncül olarak bakabilmeliyiz

ncelemeye alınan ders kitaplarının kapsamdan ziyade bilhassa da içeri ine özel olarak e ilinmeli ve Türk ulusçulu unu yüceltmek adına propagandalar içeren ifadelerden kaçınılmalıdır. Türk ulusla ma süreci, ders kitaplarımızda sübjektif yakla ımlardan uzak kalınarak anlatılmalı; Türk, Osmanlı ve Müslüman kavramları tarihine ve ko uluna göre özenle seçilerek kullanılmalıdır.

Çalı mamdaki nihai amaç; ulusal tarihler yazılırken “ulus”, “ulusçuluk” ve “ulus-devlet” kavramlarının içeri ine bilhassa özen göstererek daha objektif olarak tarihe yakla ılmasının ve tarihin, bilimin sınırları içerisinde kalması gerekti inin altını çizmektir.

(3)

ABSTRACT

“Nation” is a word which negotiate on too much at last two centuries is an “identity” to express the communities themself. The “nation identity” is surely point at different meanings at different communities and states. Also this differs point at diffusions at the same “nation-states”.

“Nationalism” of communities and the states become a reality in a process. This process, occured at Turkiye with one or much culture, language and etnicity criteries like South and Middle Europe countries.

The role of history is characteristic on citizens. This occured a national history in world accept Annales School.

The studying area of “The Revolution of Turkish Republic ” lesson is compressed at 1918-1938. To solve this problem we have to study totally.

We have to avoid subjective behaviour and apply carefully to use “nation”, “nation-state” and “nationalism”.

The last aim of my study is; apply carefully to behave objectively and the borders of history stand in science borders.

(4)

Sosyal Bilimler Enstitü Müdürlü ü’ne

Bu çalı ma, jürimiz tarafından Tarih Anabilim Dalı’nda YÜKSEK L SANS TEZ olarak kabul edilmi tir.

Ba kan:

Üye:

Üye:

ONAY

Yukarıdaki imzaların, adı geçen ö retim üyelerine ait oldu unu onaylarım.

(5)

ÖNSÖZ

Çalı mama François HARTOG’un tarihin do u u üzerine yaptı ı bir söyle iden alıntı yaparak ba lamak istiyorum:

“Lidya Kralı Kroisos, atalarının suçunun cezasını tam be ku ak sonra öder. Tarih bu hareketin içindedir. Yani, bir haksızlıktan onun giderilmesine uzayan zaman dilimi içindedir insanların edimleri. Bu anlamda tarihin de otonomisi (kendi kuralı) yoktur. Ama yine de bu sürecin de i ik a amalarını anlatmakta yarar vardır ve tarihçi, bu farklı a amaları birbirine ba layan ki idir. Dolayısıyla, Kroisos örne ine dönersek tekrar, tarihçi, bütünlü ün resmini veren ki idir. Tarihçi bilen ki idir. Neyi? Her eyin aslında geçici oldu unu. Hiçbir eyin sonsuza dek oldu u gibi süregitmedi ini. Bunlar Herodot Tarihi’nin açılı cümleleridir: ‘Küçük olan büyük, büyük olan küçük oluyor.’ Önemli olan budur: hiçbir ey aynı kalmaz. ”1

te ben de tam bu noktadan bakarak ba lamak istiyorum. Yani tarih yakla ımları, zaman içerisinde bir takım yeni bulgularla ya da insanların bakı açılarıyla fazlasıyla de i ebilmektedir. Bu de i imi en açık ekilde de tarih ders kitaplarında görebilmekteyiz. Zaman içerisinde de i en iktidarlarla bile tarih yakla ımlarımız de i ebilmekte. nkılap tarihini özel olarak seçme sebebim ise; ku kusuz son iki yüzyılın en tartı malı ve en önemli kavramlarının ba ında gelen “ulus” kavramına ve özelde de Türk ulusla masına kitaplarımızın getirmi oldu u yakla ımlara daha yakından bakabilmekti.

Çalı mama ba larken kitaplardaki yakla ım tarzlarının beni bir sonuca ula tıraca ını dü ünüyordum fakat ulusla ma sürecinin kendisini ders kitaplarından okuyarak yorumlamak bir yerde ulusla manın da kendisini yorumlamak oldu. Bu geçi kenlik, hem ulusla mayı algılama biçimimize hem de kitaplarda yansıyan ekliyle ulus kavramlarına bir yorum getirebilmeme sebep oldu.

Çalı ma biçimi olarak, ilk önce “ulus”, “ulus-devlet” ve “ulusçuluk” kavramlarına açıklık getirmeye çalı tım, daha sonra da “tarih” kavramı ve “milli tarih”in olu um sürecine bir göz atarak 1944 yılında okutulmaya ba lanan

1YILMAZ, Levent; “Gözya larından Tarihin Do u u” François HARTOG’la Söyle i, Cogito,

(6)

“Türkiye Cumhuriyeti nkılap Tarihi” derslerinin kısa tarihlerine de inmeye çalı tım.

“Türkiye Cumhuriyeti nkılap Tarihi” derslerinde hangi yıl hangi kitapların okutuldu unu Talim ve Terbiye Kurulu’nun ar ivlerinden “T.C. M.E.B. Tebli ler Dergileri”ne bakılarak tespit edilmi tir. Ders kitaplarının hepsinin “içindekiler” bölümlerini kitaplar hakkında bir fikir olu turması bakımından teze eklenmi tir. Bu “içindekiler” bölümlerinin içeriklerini kitaplarla aynı biçimde yazmaya dikkat ettim. Bu aynı yazı biçimini yanlı larıyla dahi eklemek, kitapların dili anlamında da bir fikir edinmemize yardımcı olaca ı dü ünülmektedir. Kitapları incelerken “kantitatif” metotlardan ziyade “içerik analizi” yapmaya çalı ılmı tır. Her kitapta farklı konu ba lıklarından alıntılar yapmaya gayret edilmi tir. Bunu yapmaktaki amacımız; zaten içerik ve biçim itibariyle birbirlerine çok yakın olan bu ders kitaplarının dönemsel olarak öne çıkan ba lık ve içeriklerini yansıtmaktı. Aynı ba lıklar altında birbirlerine çok yakın içerikler arasında seçim yaparken daha farklı ve özgün olanını tercih etmeye çalı tık.

Kavramlar ve içerik analizleri neticesinde bir sonuca ve önerilere ula ılmı tır ve görünen u ki “ulus”, “ulus-devlet” ve “ulusçuluk” kavramları hangi ba lık altında açıklanmaya çalı ılırsa çalı ılsın bir propaganda aracına dönü mekten pek de kolay kurtulabilecek gibi görünmüyor. “Ulusla ma”yı güçlendirecek temelleri milli tarihimizi kronolojik olarak geriye götürmekte, co rafi olarak yaymaya çalı makta ve di er tüm etnik ve kültürel farklılıkları görmezden gelmekte aramak bo bir çabadır; zira bu çaba ulusçulu a da tarihin bilimsel temellerine de zarar vermektedir.

Bu çalı mayı hazırlamamda de erli hocalarımın katkıları büyüktür. Bu vesileyle Yrd. Doç. Dr. Mustafa SARIBIYIK’a, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Salih ERPOLAT’a, Yrd. Doç. Dr. Remzi YARDIMCI’ya, Yrd. Doç.Dr. Kenan Yakubo lu’na, Ö retim Görevlisi zzet ÇIVGIN’a ve ayrıca M.E.B. Talim ve Terbiye Kütüphanesi, Milli E itim Müzesi görevlilerine ve kaynakları temin etmekte bana yardım ve desteklerini esirgemeyen Ahmet ÖZCAN’a te ekkür ederim.

(7)

Ç NDEK LER

KISALTMALAR

G R ……….………..…….………...1

A. Ulus Nedir?...1

B. Kolektif Bir Kimlik Olarak Ulus (Millet) ve Yurtta lık Kavramları………..………...4

C. Bazı Ulus ve Ulusçuluk Teorileri………...6

I. YERL B R M LL YETÇ L K ÖRNE : TÜRK YE MODEL …………....…11

A.Ulus ve Millet Kavramlarının Yerli Tarihçesi………....………..11

B.Ulusçuluk Tezahürü ve Edebiyat………..………...12

C. Türk Aydınları ve Ulusçulu un Siyasi Cereyanları………...……..13

D. Kafkaslardan Gelen Türk Ulusçuları…………..……….….….13

1. Hüseyinzade Ali Bey………..………...……….….14

2. Ahmet A ao lu………...……….….14

3. Sadri Maksudi………...………15

4. Yusuf Akçura……….16

5. smail Gaspıralı……….18

E. Türkiye’deki Ulusçuluk deologları……….……19

1.Ziya Gökalp……….………...19

2. Halide Edip ADIVAR………....21

3. Recep PEKER……….…….22

4. Rıza Nur………....22

5. Hüseyin Nihal ATSIZ………...24

6. Reha O uz TÜRKKAN……….……...26

7. Ali Fuat BA G L………...27

8. Tekin ALP………..28

9. Hamdullah Suphi………...29

10. Ahmet Zeki Velidi Togan………...30

(8)

12. Mümtaz TURHAN……….……….…..…..32

13. Erol GÜNGÖR……….………...33

II. ULUSÇULUK VE TAR H………..………..….….35

A. Tarih Yazımı ve Ulus Kimli i ………...……….……..35

B. Tarih ve Tarih Yazıcılı ı………...………...36

C. lk Ça lardan Günümüze Tarih Anlayı ına Genel Bir Bakı ………...……….….37

D. Türkiye’de Tarih Ders Kitapları ve Ulusçuluk Kavramı……….…..38

E. Cumhuriyet’in “ lk” ve “Son” Tarih Ders Kitaplarına mgelem ve çerik Açısından Ulus-Devlet Kavramı Çerçevesinde Kısa Bir Bakı ………..…..….40

III. TÜRKLERDE TAR H Ö RET M ………...47

A. XX. Yüzyıla Kadar Osmanlı mparatorlu u’ndaki Tarih Anlayı ına Genel Bir Bakı ………..……47

B. Tarih Dersinin Müfredata Giri i ………..……...48

C. Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Osmanlı Tarih Ö retimi…………..51

D. Türkiye’deki lk Tarih Kitapları………...54

IV. NKILAP TAR H DERSLER ………...55

A. lk nkılap Tarihi Ders Kitapları………….……….…….55

B. Liselerde Okutulan nkılap Tarihi Ders Kitapları………….……57

1. Enver Ziya KARAL- Türkiye Cumhuriyeti Tarihi (1918-1944)………72

a. Kitabın Genel Karakteri………...77

b. Kitapta Öne Çıkan Konu Ba lıkları………78

ba. Mondros Mütarekesi……..……..………..78

bb. Memleketin Durumu………..……...79

bc. Zararlı Cemiyetler…..………...80

(9)

be. stiklal Harbi çin Türk Milletinin Manevi

Kaynakları……….……...82

bf. Misak-ı Milli………...…....82

bg. Milli Cephelerin Durumu…..…….……….83

bh. Milli Mücadele Kar ıtı syanlar…………..84

bı. Sevr Andla ması………...85

bi. Yeni Tarih Anlayı ı………..….…86

bj. Türk Dilinin Geli tirilmesi çin Yapılan Çalı malar………..….………..87

bk. Hatay’ın Anavatana Katılması……...…...88

2. Enver Behnan APOLYO-Türkiye Cumhuriyeti Tarihi (1918-1950)………...89

a. Kitabın Genel Karakteri………...94

b. Kitapta Öne Çıkan Konu Ba lıkları………94

ba. Zararlı ve Yararlı Cemiyetler…………...94

bb. stanbul Mitingleri………95

bc. Mara Müdafaası………...96

bd. Antep Müdafaası……….97

3. Mükerrem Kamil Su ve Kamil Su Türkiye Cumhuriyeti Tarihi (1918-1955)……...99

a. Kitabın Genel Karakteri………...………..100

4. Neriman SERDARLAR ve Fahriye YAZGAN (ÇET NKANAT) Türkiye Cumhuriyeti nkılap Tarihi (1918-1960)………...…...101

a. Kitabın Genel Karakteri………...111

b. Kitapta Öne Çıkan Konu Ba lıkları………..112

ba. Milli Cemiyetlerin Kurulması……..…...112

bb. E itimde nkılap………....112

bc. Tarih nkılabı………..……113

bd. 27 Mayıs nkılabı………..115 5. Mükerrem Kamil Su ve Ahmet

(10)

ve Atatürkçülük (1918-1939)………....116

a. Kitabın Genel Karakteri………...123

b. Kitapta Öne Çıkan Konu Ba lıkları………..123

ba. nkılap Tarihini Neden Ö reniyoruz?....123

bb. Wilson lkeleri………..…..124

bc. Londra Konferansı………….…………...124

bd. Milliyetçilik lkesi………..………….125

6. Ahmet Bekir PALAZO LU ve Osman B RCAN Türkiye Cumhuriyeti nkılap Tarihi ve Atatürkçülük (1-2)………126

a. Kitabın Genel Karakteri……….133

b. Kitapta Öne Çıkan Konu Ba lıkları………..133

ba. Do rudan Do ruya stanbul Hükümeti’nin Yürüttü ü Ayaklanmalar..133

bb. Birinci Balkan Sava ı………...134

bc. Milli Varlı a Dü man Cemiyetler………135

bd. Kongreler………..………...135

be. Milli Tarih………...135

7. Kenan KALEC KL -Türkiye Cumhuriyeti nkılap Tarihi ve Atatürkçülük (1-2)……..…………...137

a. Kitabın Genel Karakteri………..………...144

b. Kitapta Öne Çıkan Konu Ba lıkları………..144

ba. Balkan Sava ları……….………..144

bb. Osmanlı Devleti’nin Payla ılması Tasarıları………...…….145

bc. Cemiyetler……….……….145

bd. stiklal Mahkemeleri…..………..….146

be. Sevr Antla ması ve Azınlık Hakları.…..146

bf. Birinci Dünya Sava ı’nda Ermeni Sorunu………...………..147 8. dris AKD N, Muhittin ÇAKMAK ve

(11)

nkılap Tarihi ve Atatürkçülük……….….148 a. Kitabın Genel Karakteri…..………...154 b. Kitapta Öne Çıkan Konu Ba lıkları………..154

ba. Mustafa Kemal’in Samsun’a Çıkı ı

ve Milli Bilincin Uyandırılması………....154 bb. Yeni Tarih Anlayı ı………..……….154 bc. Nüfus Mübadelesi…………...155 bd. Atatürk lkelerinin Ortak Özellikleri…….155 SONUÇ ve DE ERLEND RME..………...………..…..………157 B BL YOGRAFYA……….………163

(12)

KISALTMALAR

a.g.e. :adı geçen eser a.g.m. :adı geçen makale A. . :Anonim irketi

C. :Cilt

çev. :çeviren

D.T.C.F. :Dil Tarih Co rafya Faskültesi Ed. :Editör

E t. :E itim Haz. :Hazırlayan Ltd. ti. :Limited irketi

M.E.B. :Milli E itim Bakanlı ı Mf.V. :Maarif Vekaleti s. :sayfa T.C. :Türkiye Cumhuriyeti T.T.K. :Türk Tarih Kurumu vd. :ve di erleri Yay. :Yayınları

(13)
(14)

G R

A. Ulus Nedir?

“Milliyetçili i tanımlamak ve tanımak, ulusu tanımlamak ve tanımaktan daha kolaydır. Tıpkı dinin ne oldu unu, Tanrı’nın ne oldu undan çok daha iyi bildi imiz gibi...”2 derken pek de haksız sayılmazdı Gil Delannoi. e zor olanla ba larken “ulus” ya da “millet” kelimelerinin öncelikle etimolojik olarak hangi anlamlara geldiklerine ve daha sonra da tarihsel arenada hangi anlamları aldıklarına bakmaya çalı aca ım.

Hiyerar ik olarak önceli i milliyetçili e mi versek daha do ru olurdu bilemiyorum. Zira milliyetçili in “millet”i do urdu u fikri Avrupalı tarihçilerce ve siyasetçilerce pek sıklıkla dile getirilen bir olgudur. Örne in Polonya’nın ba ımsızlık kahramanlarından Josef Pilsudski(1867-1935) kestirme bir hükümde bulunmu tu: “Ulusu olu turan devlettir; yoksa ulus devleti olu turmaz.”3 Peki devlet, hangi yolla olu turacaktı kendini kuran adı konmamı “ulus”u ya da “halk”ı? Tabi ki anlamı kendinden menkul “ulusçuluk”la.

Fakat ben milliyetçili in “millet” kelimesinden “yapım” eki yardımıyla türetildi inden yola çıkarak millet kelimesini milliyetçili in önüne koymayı ye liyorum. Ahmet Yıldız’ın biraz da Benedict ANDERSON’a öykünerek (Anderson’un kitabının adı “Hayali Cemaatler”di) “Modernli in Sahte Gemeinschaft”ı olarak tanımladı ı ngilizce’de ulus anlamına gelen “nation” kelimesi, Latince’de “do mak” anlamına gelen “nasci” fiilinden türetilmi tir. Latince’de “nationem” kelimesi soy ya da ırkı ça rı tırır. Bu asli anlamında ulus, ortak kan ve soy ba ı fikrini ifade eder. Ortaça üniversiteleri “ulus” adı verilen sektörlere bölünmü tü. Mesela Paris Üniversitesi’nde dört “ulus” bulunmaktaydı:

2 DELONNO , Gil; “Milliyetçilik ve deolojik Kataliz”, Uluslar ve Milliyetçilikler, Haz. Jean Leca,

Çev. Siren demen, Metis Yay., 1998, s. 32.

3 SANTAMAR A, Yves; “Ulus Devlet: Bir Modelin Tarihi”, Uluslar ve Milliyetçilikler, Haz. Jean

(15)

“Fransa ulusu Roman dillerini konu anları kapsarken, Alman ulusu, ngilizce konu anları kapsamaktaydı.”4

Kitabı mukaddes’te “nation” sözcü ü ile puta tapar, kitapsız, tek tanrıya inanmayan halklar i aret edilmektedir.5

Geç XIII. yüzyılda kelime, tekrar asli anlamını kazandı ve birbirleriyle kanla ili kilenen grupları ifade etmeye ba ladı. Erken XVII. yüzyıla gelindi inde, “ulus” kelimesi, etnik kompozisyonundan ba ımsız olarak, bir ülkede oturanları anlatmak için kullanılmaya ba ladı. Bu anlamda daha az muayyen olan halk ya da tebaa gibi be eri kategorilerin yerine kullanılır oldu. Ancak bu dönemlerde kullanılan, belli nitelikteki toplulu u tanımlamayan “nation” terimi, siyasi düzen açısından herhangi bir anlam ifade etmemektedir. “Nation” teriminin siyasi bir anlam kazanması, Fransız Devrimi ve ulusçuluk akımı ile olacaktır. imdiki kullanım da çok katlı anlam tabakalarına sahiptir. Dahası halk egemenli ine ili kin Locke’cu doktrinin hızla yayıldı ı geç XVII. yüzyıla kadar uzanan bir e ilim de ulusu, devlet anlamında kullanmaktır; “Birle mi Milletler” örne inde oldu u gibi.6

Ulus (millet) kavramının bu mu laklı ına ansiklopedik bazı açıklamalar getirmeye çalı arak konuyu açmaya çalı aca ız. Hobsbawm, “modern milletin ve onunla ba lantılı her eyin temel karakteristi i, modernli idir” demekteydi ve çe itli basımlarının bu amaçla (kavramların modern anlamlar kazanmasını kastediyor) titizlikle gözden geçirildi ini savundu u spanya Kraliyet Akademisi Sözlü ü’nden örnekler vermekteydi. “ 1884’ten önce ‘nacion’ sözcü ü, basitçe ‘bir eyalet, bir ülke’ ya da ‘bir krallıkta oturanların toplamı’ ve aynı zamanda ‘bir yabancı’ anlamına geliyordu. Oysa 1884 basımıyla birlikte, artık ‘her eyden üstün bir ortak yönetim merkezini tanıyan bir devlet’ ya da ‘politik birim’, bunun yanında ‘bir bütün sayılan bu devletin olu turdu u topraklar ve bu topraklarda ya ayan insanlar’ anlamı yüklenmekteydi.”7

4YILDIZ, Ahmet; “Ne Mutlu Türküm Diyebilene” Türk Ulusal Kimli inin Etno-Seküler

Sınırları (1919-1938), leti im Yay., stanbul, 2001, s. 21.

5 KILIÇBAY, Mehmet Ali; “Kimlik: Bir Tasnif Sorunu”, Türkiye Günlü ü, Sayı: 33, Ankara, 1995,

s. 142.

6 YILDIZ; a.g.e., s. 27.

7HOBSBAWM, Eric; 1780'den Günümüze Milletler ve Milliyetçilik Program, Mit,

(16)

Daha yakın zamanlardaki Enciclopedia Brasileira Merito’da ise “naçao”, “Bir devletin, aynı rejim ya da yönetimde ya ayan, ortak çıkarları olan yurtta lar toplulu u”, “Belirli bir toprak parçasında ortak gelenek, özlem ve çıkarları bulunan grubun birli ini sürdürme sorumlulu unu üstlenen merkezi bir iktidara ba ımlı olan insanların olu turdu u kolektif; yönetim güçleri dı ında, bir devlete ba lı halk” olarak tanımlanmaktadır. Bundan ba ka, spanya Akademisi Sözlü ü’nde “millet”in kesin tanımı 1925 yılına kadar görünmez; “millet”, ancak o zaman “aynı etnik kökene sahip olan, genelde aynı dili konu an ve ortak bir gelene i payla an insanların olu turdu u kolektif ” olarak anlatılır. Dolayısıyla, yönetim anlamına gelen “gobierno”, 1884’e kadar “nacion” kavramıyla özellikle ili kilendirilmemi tir.”8

Hobsbawm, eski bir Fransız sözlü ünde de “ulus” kavramının “naissance, extraction, rang”(do um, soy, mevki) ile ili kilendirildi ini fark eder. Almanca’da da “Volk”(halk) sözcü ünün kimi zamanlar “millet” sözcü ünün yerine kullanıldı ı görülür. Sonuç olarak demek ki etimoloji bize XX. asrın belirleyici kavramı olacak olan “ulus-devlet”in ve milliyetçilik ideolojisinin hammaddesinin “do um”la kazanıldı ını göstermektedir. Gellner, daha sonra “irade” ve “kültür”ü de i in içine sokacak hatta bu kavramların dahi “ulus” kavramını açıklamadaki yetersizli ine vurgu yapacaktı.

Yani ilk bakı ta “do al kimlik” olarak da niteleyebiliriz diye dü ünüyorum bu olguyu. Fakat bu kavramların, özellikle de “halk”, “ulus” ve “devlet” kavramlarının birbirlerinin yerine kullanılmasına günümüzde dahi (Birle mi Milletler örne i gibi) çok sıklıkla kullanıldı ına vurgu yaparak bu kavramların anlamlarının birbirlerinden çok net sınırlarla ayrılamayaca ını ifade etmeliyim.

Modernizmle birlikte imparatorlukların yerini alan günümüzün yaygın devlet modeli olan ulus-devletlere atıfta bulunurcasına Co rafyacı Michel Foucher(1991), “sınır” ve “Natione Gallicus”(Galya Milleti) terimlerinin 1315-1318 yıllarında e zamanlı olarak ortaya çıktı ını saptar.9

8 HOBSBAWM; a.g.e., s. 30.

9SANTAMAR A, Yves; “Ulus Devlet: Bir Modelin Tarihi”, Uluslar ve Milliyetçilikler, Haz: Jean

(17)

“Birle mi Milletler”in, “Birle mi Devletler” olmayı ının sebeplerinden biri de bugün ulus deyince aklımıza bir yetke birimi olarak “devlet”, “devlet” deyince de o devlete aidiyet ba ı ile ba lanan bir “ulus”un gelmesi olsa gerektir. Zira bir “kavim”, devletsiz olabilirdi fakat bir ulus, devletten ayrı dü ünülemezdi. Cemiyet-i Akvam’ın I. Dünya Sava ı’ndan sonra ad ve konsept de i tirmesinde de bu kavramsalla tırmanın belirleyici unsurlardan biri oldu u kanaatindeyim.

B. Kolektif Bir Kimlik Olarak Ulus(Millet) ve Yurtta lık Kavramları Millet kavramının modern ve esasen politik anlamıyla tarihsel açıdan çok genç bir kavram oldu unu söyleyebiliriz.10 Bunun tersi durumlara ise etnosantrik (ulus merkezci) tarih yazıcılı ının zirve noktalarından biri olan tarih ders kitaplarında rastlamaktayız. Malum oldu u üzere Türkler, tarih sahnesine geç çıkmı halklardan biridir. Dolayısıyla ortaö retim tarih ders kitabı yazarlarını “milli” tarihimizi daha gerilere götürebilmek maksadıyla “kabile konfederasyonu” ya da “hükümdarlık” diyebilece imiz halklara “devlet” tanımı yaparken ya da Eski Türklerden “Türk Milleti” diye bahsederken görebilmekteyiz. Örne in “Türk Devlet Gelene i” adlı kitabında Aydın Taneri öyle yazıyordu: “Türkler’de millet kavramı tarihleri ile ba lamı tır. Millet ve Hakanın durumu, tanrı tarafından yasanır ve tespit edilirdi. Türkler zaman zaman tanrı için ‘ l berigme Tenri’ yani ‘il veren tanrı’ da derlerdi. Kötü Tanrı, hakanlar ile yolundan çıkmı Türk milletini zaman zaman cezalandırıyor ve ilini elinden alıyordu. Göktürkler, milleti, devletin esas kurucusu ve sahibi olarak dü ünmü lerdir. Tarihimizin ba langıcından itibaren millet, i ini ve gücünü vererek Devleti in a ediyordu. Türk milletinin ‘kime il kazandırıyorum?’ veya ‘hangi makama i imi, gücümü veriyorum?’ eklindeki sözleri bu anlayı ve inanı tan ileri geliyordu.”11

Milliyetçilik, onları birbirine kar ıt hale getirmezden önce ulus, yurtta lıkla ba da ıktı. 18nci yüzyılın sonunda ve 19ncu yüzyılda ulus ve yurtta lık, birbirini tamamlar durumdaydı. Modern ulus kavramının Fransa, 20 Eylül 1792’de

10 HOBSBAWM; a.g.e., s. 33.

11 TANER , Aydın; Türk Devlet Gelene i Dün ve Bugün, Ankara Üniversitesi DTCF Yayınevi,

(18)

Valmy’de Prusyalılar’ı “Ya asın ulus!” nidalarıyla yendi inde do mu oldu u söylenebilir. Burada ulus, yurtta lı ın savunulmasını ve ulusal egemenli in teyid edilmesini simgeler. 1848’de, özellikle talya ve Avusturya-Macaristan’ı sarsan milliyetler hareketi de yurtta olma ve özgürle me arayı ına ba lıdır.12

Condorcet, “ nsan yurtta olarak do maz, e itim ve bilgilenme yoluyla yurtta olur” diyordu. Fakat “ulus” kavramı ise ideolojik bir anlam kazanmadan önce salt etnik bir tanımlamayı ortaya koyan “do um”la kazanılan bir olguydu. Zamanla kavram, XX. yüzyıl milliyetçilik teorisyenlerinin de etkisiyle “yurtta ” kavramıyla aynı manada kullanılır olmu tur.

Daha önceleri “yurtta ” kavramı kullanılırken, tarihsel dönü üm süreciyle birlikte görüyoruz ki “milliyet” kavramı giderek öne çıkmakta ve “ulus in ası (nation-building)” sürecini tamamlamı ülkelerde “ulus” ve “yurtta ” e anlamlı olarak kullanılmaktadır. Bu uyu ma Ernest Renan’ın 1882’ de yaptı ı ünlü tanımlama “Qu’est-ce qu’une nation (Ulus nedir?)” adlı eserinde öyle tezahür eder: “Ulus; bir ruh, manevi bir ilke, bir beraber ya ama arzusudur. Varlı ı her gün gerçekle tirilen bir plebisittir.”13

Devlet (devleti temsilen yurtta ) ve millet arasındaki dalga boyu uyu masının yakın tarihten bir örne ini de Etienne Copeaux veriyor: “A ustos 1996’daki Kıbrıs krizi sırasında bir Kıbrıslı Rum göstericinin Türk bayra ını indirmeye yönelik lüzumsuz iste i hayatına maloldu ve hiçbir Türk veya Kıbrıs-Türk otoritesi Kıbrıs-Türk milletine kar ı bir tehlike olu turmayan bu adamın katillerini asla kınamadı.; bu konu üzerinde Türk medyasında hiçbir önemli tartı ma yer almadı. Bu da, zorunlu konsensüsü, oyunu oynamayı reddedenlerin ço unun da susmayı tercih etti i, millet ve yurtta lar arasındaki tipik bir faz anıydı.” 14

“Yurtta lık” ve “milliyet” her ne kadar birbirlerini bütünleseler de, Hannah Arendt’in çok iyi fark etti i gibi aslında potansiyel olarak birbirleriyle çeli en sonuçlar ta ırlar. Devlete, kendi yargılama yetkisi altındaki herkese e it

12 WENDEN, Catherine; “Ulus ve Yurtta lık: Hem Rakip Hem Ortak”, Uluslar ve

Milliyetçilikler, Haz. Jean Leca, Çev. Siren demen, Metis Yay., 1998, s. 40.

13ANDERSON, Benedict; Hayali Cemaatler Milliyetçili in Kökenleri ve Yayılması, Çev.

skender Sava ır, Metis Yayınları, stanbul, 1993, s. 6.

14 COPEAUX, Etienne; Türk Tarih Tezinden Türk slam Sentezine Tarih Ders Kitapları

(19)

ve adil haklar garanti etmesini dayatan yurtta lı a kar ılık milliyet, aynı devleti “ulusal çıkarlar”ın bir aygıtı haline getirmektedir.15

Görüldü ü gibi Fransa’da “1789 nsan ve Yurtta lık Hakları Bildirgesi”nde yer alan “yurtta lık” kavramı “milliyet”ten önce gelirken zaman içerisinde birbirinin yerine kullanılır oluyordu. Tabi “milliyetçilik” dü üncesinin ülkelerdeki tarihsel evrimiyle paralel olarak az önce vermi oldu um Kıbrıs örne inde oldu u gibi her ülkede dönü ümü farklı ve bazen de gecikerek devam etmektedir. Fakat bugün bile tartı abildi imiz ya da en azından de inmeye gerek duydu umuz bir konu olması itibariyle “milliyet” ve “yurtta lık” kavramları arasında “faz farkları”nın hala bulunabildi ini göz ardı etmemek gerekir.

C. Bazı Ulus ve Ulusçuluk Teorileri

Milliyetçilik üzerine ngilizce’deki en kapsamlı çalı maları ortaya koyan Hugh Seton-Watson, üzüntüyle unu kaydediyor: “...dolayısıyla, ulus için herhangi bir “bilimsel tanım” yapılamayaca ını teslim etmek zorunda kalıyorum; oysa ortada bir fenomen var ve olmaya devam ediyor.”16 Tarihçi lber Ortaylı da “milliyetçilik, klasik emalarla izah edilemeyecek kadar mürekkeb ve mahiyeti sürekli de i en bir olgudur.”17 derken “ulus” ve “ulusçuluk” kavramlarının agnostik(bilinemez) olmaktan öte daha derin ve kapsamlı olarak ele alınmasının gereklili i üzerine vurgu yapmak istiyordu ku kusuz. Bu konudaki en yaygın sapma ise salt politik ya da salt etnik temalarla konuya yakla ırken ortaya çıkmaktadır.

Ernest Gellner’in çözümlemesinde bir ulusu tanımlayan ne Fransız devriminden kaynaklanan iradi (voluntarist) ortak duygu ne de Alman romantik ulusçulu unun vurguladı ı tarihsel organik bütünlüktür. Bu tür ortak bir bilinç ancak ulusal bir kimli in varlı ına tekabül eder. Ulusları meydana getiren ey ise ulusla manın kendisidir. Bu durum paradoksal gibi gözükse de ulus,

15 LECA, Jean; “Giri ”, Uluslar ve Milliyetçilikler, çev. Siren demen, Metis Yayınları, stanbul,

1998, s. 17.

16 ANDERSON; a.g.e., s. 17.

17 ORTAYLI, lber; “Osmanlı mparatorlu u’nda Millet”, Tanzimattan Cumhuriyet’e Türkiye

(20)

ulusla manın bir nedeni de il, sonucudur. Ulusla ma ise sanayi toplumuna geçi in nedenlerinden ve bu toplumun kendi nesnel ko ullarından kaynaklanan bir süreçtir. Gellner’e göre üzerinde durulması gereken nokta bu sürecin dayattı ı dilin, kültürün ve e itimin merkezden kumandalı kullanımıdır. Dolayısıyla ulus olgusunun ulus-devletiyle kaçınılmaz beraberli i ve bu ili ki gere i ulusun siyasi, ekonomik ve kültürel açıdan rü tünü ispatlayabilmesidir.18 Anthony Smith, 1986’da yazdı ı “Milletlerin Etnik Kökenleri” adlı eserinde ise milli potansiyelin zaten varolan yanını daha da öne çıkardı, etnisitenin özünü, nüvesini ve dayanılırlı ını ara tırmaya çalı tı. Modernist yakla ıma bir alternatif sunmak istedi ancak bunu teorik düzeyde yapmadı ve nihayet “Milli Kimlik” adlı eseriyle, kendisinin milliyetçili in savunucusu oldu u yolundaki de erlendirmeleri reddetmedi. Çünkü milliyetçili i bir seferberlik i leviyle birlikte ele alıyordu ve siyasal yani “civic (medeni)” olanına iyilik; “etnik” olanına kötülük bah etmi ti.19

Smith ve Gellner’in ortak bakı açısının en önemli yanı ulusçulu un tamamen tarihi bir ulusal kimli in ve bilincin varlı ına veya olu masına indirgenmeyip bir dizi sosyo-ekonomik, kültürel ve siyasi etkenin bile kesi olarak sunulmasıydı.20

Bu noktada Türkiye’de ulus-devlet kavramının olu ma döneminin sanayile me dönemine de il, bir sava sonrası dönemin karar verme a amasına denk geldi ine dikkat etmek gereklidir. Sanayile menin ülkede hızlandı ı bir dönemdeki tarih ders kitaplarına bakmak ve ulus-devlet yorumlarındaki farklıla manın (Özal döneminde oldu u gibi) altını çizmek gerekir.

Gellner, milliyetçili in potansiyel varlı ından ziyade sanayile me yoluyla “alt kültür”ün “üst kültür”le bütünle mesinin do al bir sonucu olarak görüyordu, Smith ise, milliyetçili in gereklili inden ziyade süreklili ini de öngörüyordu; i te tam bu nokta da iki dü ünürün birbirinden ayrı tı ı noktalar oluyordu.

18 BEHAR, Bü ra Ersanlı; ktidar ve Tarih Türkiye’de Resmi Tarih Tezinin Olu umu

(1929-1937), leti im Yayınları, stanbul, 2003, s. 8-9.

19 BEHAR; a.g.e., s. 10. 20 BEHAR; a.g.e., s. 8.

(21)

“Milliyetçili in büyüsü, rastlantıyı yazgıya dönü türmesidir.”21 diyen Anderson, “Hayali Cemaatler” adlı eserinde, ulusları, ne potansiyel olarak hep var olmu bulunan ne de do rudan sanayi toplumlarının yarattı ı bir gerçeklik olarak ele alıyordu.22

O’na göre milliyetçilik bilinçli olarak benimsenmi siyasal ideolojilerle ili kilendirilerek de il, kendisini önceleyen ve onlardan kaynaklanmı oldu u büyük kültürel sistemlerle ili kilendirilerek incelenmesi gerekirdi.23

Anderson’un “Meçhul Asker Anıtı ” tipolojisi de de inilmeden geçilemeyecek kadar çarpıcıdır. Bakın ne diyor, Anderson: “Milliyetçili in, modern kültürünün hiçbir sembolü, “Meçhul Asker Mezarı ya da Anıtları” kadar a ırtıcı ve kayda de er görülmemi tir. Tam da kasten bo bırakılmı olmaları ya da içinde kimin yattı ını hiç kimsenin bilmemesi nedeniyle, bu anıtların çevresinde kutlanan toplumsal törenlerin, önceki zamanlarda hiçbir gerçek öncülü yoktur. Milliyetçili in bu modernli inin gücünü anlamak için, Meçhul Asker’in adını ke feden ya da anıtkabiri gerçek birtakım kemiklerle doldurmak isteyen bir i güzarın kamuoyunda kar ıla aca ı tepkiyi tasarlamak yeter. Tuhaf, ça da bir küfür tarzı!”

Kitabının adında bilinçli olarak “cemaat” kelimesine yer veren Anderson, “ulus”un seküler (dünyevi) olmaktan ziyade bir “inanç alanı” olmasına da vurgu yapıyordu. Gellner de benzer bir yorumla Durkheim’in ö retisine vurgu yaparak toplumun dini ibadet yolu ile kendi gizli imajına taptı ını söyler. Ulusçu bir ça da ise toplumlar böyle bir kamuflajdan sıyrılarak pi kinlik ve açıklıkla kendilerine tapınırlar. Nazi Almanyası Nüremberg’de kendine tapınırken ne Tanrı’ya hatta ne de Wotan’a tapınma iddiasındaydı; çok bariz bir biçimde kendine tapınıyordu.24 Milliyetçilik teorisinin agnostik (bilinemezci) yorumcularından Seton-Watson da “milliyetçilik, eski dinlerin yerini alan yeni (ersatz) bir dindir” diye tanımlarken milliyetçilerin anladı ı biçimdeki millet, bir tür Tanrı’dır

21 ANDERSON; a.g.e., s. 26. 22 BEHAR; a.g.e., s. 10. 23 ANDERSON; a.g.e., s. 26.

24 GELLNER, Ernest; Uluslar ve Ulusçuluk, Çev. Günay Göksu Özdo an ve Bü ra Ersanlı

(22)

(Substitute of God) ve milliyetçili in bu türüne etnolatry (millet tapıcılı ı) diyebiliriz, diyerek de bir kavramsalla tırma yoluna gidiyordu.25

Gellner, ba langıçta ulusal kimlik teorisinin kurulması için aday gördü ü iki kavram olan “irade” ve “kültür”ün daha sonra yeterli açıklayıcılı a sahip olmadı ını fark ediyordu.26 Hobsbawm da benzer bir ekilde nesnel kriterlerle ekillenen milliyetçilik ile irade ile ekillenen milliyetçilik fikrini ayırmak yerine tarihsel gerçekli in farklı kültürlere farklı milliyetçilik türleri ortaya koymaya itmesi üzerinde duruyordu.

Hobsbawm, “1780’den Günümüze Milletler ve Milliyetçilik Program, Mit, Gerçeklik” adlı eserini bitirirken milliyetçili in eskatolojik (sonlu oldu una ili kin) yorumlarında da bulunuyordu: “...Milliyetçili in, milli devletin gerilemesiyle birlikte bir gerileme içine girmesi imkansız de ildir; bu süreç, gerçekle mezse ngiliz olmak, rlandalı olmak, Yahudi olmak ya da bütün bunların bir karı ımı olmak, insanların kimliklerini tanımlamalarının tek yolu olacaktır; halbuki insanların yeri geldi inde bu amaçla kullandıkları birçok ba ka yol vardır. O günün yakın oldu unu iddia etmek saçma olur. Ama bunun en azından tasarlanabilece ini umuyorum. Her ey bir yana, tarihçilerin milletler ile milliyetçili in incelenip analiz edilmesinde en azından biraz ilerleme kaydetmeye ba lamaları bu fenomenin zirve noktasını geride bıraktı ını dü ündürmektedir. Hegel’in dedi i gibi bilgelik getiren Minerva’nın ba ı alacakaranlıktan çıkmaktadır. O’nun imdi milletler ve milliyetçili in etrafında dolanması iyiye i arettir.27

Hobsbawm, millet olgusunu teoriden ziyade siyasal bir tipolojiyle ortaya koyan ve milliyetçili in halkın dü üncesinde çok sa lam kökler salması anlamına geldi ini savunan Gellner ve Anderson’u ele tiren “Nationalism and the State” kitabının yazarı John Breuilly’i de kendisine bir hayli yakın bulmu tur.

Gil Delanoi de ajite eden yorumuyla milliyetçili in ortadan kaldırılması ancak tedricen, çok fazla hissedilmeden gerçekle ebilir diyordu. Siyasi sahneye hakim oldu u zaman onu reddetmek ya da kar ısında geri

25M LAS, Herkül; Geçmi ten Bugüne Yunanlılar, leti im Yayınları, stanbul, 2003, s. 200.

26 GELLNER; a.g.e., s. 101. 27 HOBSBAWM; a.g.e., s. 224.

(23)

çekilmek onu güçlendirmenin iki yoludur. Çözüm, kar ıt yakla ımları kabul etmekten geçiyor. Ba ka kültürlere kıyasla tercih edilebilir kültürler oldu unu ve ulusal büyüklü ün yönetimin tek kıstası olmadı ını vurgulamak için Voltaire’le birlikte olmak... Bütün geri çekilme biçimlerinin önünü tıkayan egemen kültürü ele tirmek, hem topluluk içinde hem de yalnız ya amın otantikli ini kabul etmek için Rousseau’yla birlikte olmak... Voltaire gibi yere sa lam basmak ve Rousseau gibi emekleyerek ilerlemek çözümün anahtarı olabilir. “Ve i te iki soylu hayvan: Bir insan ve bir aslan.”28

Ulus kavramı kolektif bir kimlik oldu undan birey, kendisini ülkesi ve devletiyle özde le tirerek kendini daha ziyade kendi yaratısı olan “öteki” ve “öteki” nin görece eziklikleriyle tanımlar. Türkiye’deki etnik kırılmalara ili kin Taner Akçam da “Türk”, “Ermeni”, “Laz”, “Kürt” ya da “Gürcü” vb. olmaya, sadece onu birileri sorun olarak gördükleri için sahip çıkmak, ama i i orada bırakmak gerekir diyerek milliyetçili i “olumlama”nın tıpkı Delanoi de oldu u gibi bizi çözüme götürmekten uzak oldu u tavsiyesinde bulunur: “Dı landı ımız eyin, olumlu ve anlamlı tanımlarını yapmaya ba lamak aynı mekanizmanın yeniden üretilmesinden ba ka bir ey de ildir. Bu yüzden önerilecek siyasi modellerde Türk veya Kürt olmanın olumlanması esas alınmalıdır.”29

1990’ların ba ında Partha Chatterjee de Hindistan örne inden yola çıkarak yukarıda de indi im daha ziyade Avrupalı teorisyenlerin Avrupa-merkezli yorumlarının bizi evrensel bir neticeye götüremeyece inin altını çiziyordu. Hobsbawm’ın “ulus-devlet bitiyor” önermelerini yaptı ı sıralarda Sovyetler Birli i’nin da ılıp yerini irili ufaklı pek çok ulus-devletin alması örne inde ve Balkan Milliyetçiliklerinde de görmemiz bizi bir ironiden çok realiteye götürür.

28 Bir Yaz Gecesi Rüyası V.1’den aktaran DELONNO , Gil; “Milliyetçilik ve deolojik Kataliz”,

Uluslar ve Milliyetçilikler, Haz: Jean Leca, Çev. Siren demen, Metis Yay., 1998, s. 38.

29 AKÇAM, Taner; “Ulusal Meseleye Bir Kolektif Kimlik Sorunu Olarak Yakla mak”,Birikim

(24)

I. YERL B R M LL YETÇ L K ÖRNE : TÜRK YE A. Ulus ve Millet Kavramlarının Yerli Tarihçesi

Arapça’da “topluluk” anlamına gelen “millet” (ço ulu milel), Kuran’da Hz. brahim ve öbür ilk peygamberlerin yaydıkları dine, dolayısıyla bu dinin gerçek mensubları sayılan Müslümanlara verilen addır. Osmanlı Devleti’nde özellikle 19. Yüzyıldan sonra Hıristiyan ve Yahudi gibi Müslüman olmayanlar içinde aynı ad kullanılmı tır.30 “Osmanlı mparatorlu undaki dini cemaatler arasındaki ili kileri düzenleyen din rejimini batılı yazarlar “millet sistemi” terimi ile nitelerler. Buradaki “millet” sözcü ü Osmanlıların “cemaat” sözcü üyle e anlamlıdır. Bilindi i gibi “millet” sözcü ünün günümüzde ifade etti i mana çok yenidir.”31

Mo olca kökenli bir “isim” olan “ulus” sözcü ünün eski Türkçesi “ulu ”dur.32 Ka garlı Mahmut’un Divanü Lügat-it-Türk’ünde Çigilce “köy” anlamına geldi ini belirten “ulu ” için u açıklama yapılmakta; Balasagun ile onun yanındaki Argu ehirleri halkınca “ulu ”, “ ehir” demektir. Nitekim Balasagun ehrine “...Kuz ulu ” dahi denir.33 ekilce ve anlamca farklı olarak çe itli kaynaklarda da yer alan “ulu ” bni Mühenna Lügati’nde “halk” anlamında kullanılmaktadır.34

Görüldü ü gibi modern bir anlam ta ıyan “ulus” kavramı ki ben çalı mam boyunca “millet”le aynı manada kullandım, zaman içerisinde “dini bir topluluk”, “halk”, “devlet” gibi pek çok manada kullanılarak Avrupa’dakine benzer bir geli im süreci göstermi tir.

30 Ana Britannica, cilt 16, Met-Nük, 1996, s. 93.

31KÜÇÜK, Cevdet; “Osmanlı mparatorlu u’nda ‘Millet Sistemi’ ve Tanzimat”, Mustafa Re it

Pa a ve Dönemi Semineri Bildiriler, Ankara, 13-14 Mart 1985, 13-23, T.T.K. Basımevi, Ankara, 1984, s. 14.

32 Türkçe Sözlük-2 K-2, T.D.K, Ankara 1988, s. 15.

33 Divanü Lügat-it-Türk Tercümesi, cilt I, çeviren: Besim Atalay, 3. Baskı (1. Baskı 1941),

T.T.K. Basımevi, Ankara 1992, s. 62.

(25)

B. Ulusçuluk Tezahürü ve Edebiyat

20nci yüzyılın ba larında, bir Müslüman Osmanlı gencinin, bir Türk milletine ait olma bilinci yoktu. Bu bilinç, zaman içerisinde ya anan yenilgiler neticesinde “tepkisel” olarak olu tu diyebiliriz. Bu tepkisellik, Osmanlı Devleti için çok sancılı bir yenilgi olan Balkan Sava ları ve daha sonrasında da Birinci Dünya Sava ı yenilgileri ve belleklerde kalan hatıralar sayesinde bir milliyetçilik cereyanına dönü mü tür. Burada, 1871 bozgununu Fransa’nın birle me unsuru olarak gören Ernest Renan akla gelmektedir: “Ortak acı” diye yazar Renan, “sevinçten daha birle tiricidir. Milli hatıralar arasında, yaslar zaferlerden daha makbuldür. Zira yas, görev yükler, ortak çabayı emreder.”35

Bu bilincin tabi ki öncelikle edebi akımlar ve dil çalı maları, daha sonra da tarih ve teori çalı malarıyla yerli bir ulusçuluk cereyanına dönü tü ünü söyleyebiliriz.

lk olarak Osmanlı son dönem aydın grubu olan “Jön Türkler” de, en güçlü temsilcisi Namık Kemal olan “Edebiyat-ı Cedide” grubunda ve Ahmet Mithat Efendi de “Osmanlıcılık” eklinde ilk kolektif bilinçlenmeler olu maya ba lıyordu ve bu bilinçlenmenin meyveleri olan edebi eserler de birbirinin ardı sıra yayımlanıyordu. “Türk gazetecili inin babası” inasi ile ba layan ikinci akım ise sade ve halkın benimsedi i bir dilin savunucularından olu uyordu. Bunlar biçimden çok anlam kaygısı ta ıyorlardı ve ulusal temalara kar ı duyarlıydılar.

Bu edebi akımların ikinci ku ak temsilcileri diyebilece imiz Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem ise 1911 yılında “Milli Edebiyat Akımı”nı ba latacaklardı. Bu akım, dilde sadele meyi hedeflemesi nedeniyle “Milli Lisan Hareketi” adını alacak ve tarihin bize gösterdi i ekliyle “Üç Tarz-ı Siyaset”, önceli ini ulusçulu a bırakacaktı.

kinci Me rutiyet nesli, tarihi yeniden canlandırır. Mehmet Akif Türk- slam tarihini, Ziya Gökalp eski Türk tarihini, Yahya Kemal Selçuklu ve Osmanlı tarihini i lerler. Siyasal Osmanlıcılı a bir tepki olarak Eski Türk tarihi de ilgi alanına girmi tir artık. Tarihi konulara yönelik bu ilgi artı ında, aydınların içinde

35 GEORGEON, François; Türk Milliyetçili in Kökenleri Yusuf Akçura (1876-1935),

(26)

ya adıkları dönemin ekonomik, toplumsal ve siyasal hayatına kar ı artan ho nutsuzluklarının ve çareyi geçmi e sı ınmakta bulmalarının etkisini de göz ardı edemeyiz. Özellikle milliyetçi bir alegoriye (ki ilik kazandırma) kar ılık gelen popüler tarih romanlarının özgüven duygusunu geli tirdi i açıktır.36

C. Türk Aydınları ve Milliyetçili in Siyasi Cereyanları

Türk milliyetçili inin önce dil ve tarih çalı malarıyla ba ladı ını söylemi tik. emseddin Sami, Süleyman Pa a, Ahmet Vefik Pa a, Necip Asım, Veled Çelebi, Fuat Köprülü gibi isimler, tamamen dil ve tarihle ilgilidirler.

“ ttihat ve Terakki”nin kurmu oldu u ba dolayısıyla Cumhuriyet’in kökeninde yer alan “Jöntürk Hareketi”, erif Mardin’in deyi iyle “totaliter-öncesi” (pre-totaliter) bir karakter sergiler: “Jöntürklerin özlemlerinin “hürriyet” oldu u do ru de ildir. Jöntürklerin en derin arzusu Osmanlı mparatorlu u’nu parçalanmaktan kurtarmaktı. Hürriyet, ancak dolayısıyla kendilerini ilgilendiriyordu.(...) Nihayet (pozitivist) Ahmet Rıza Bey’in hürriyetle bir ilgisi olmayan “uzmanlık” teorileriyle Jöntürk askeri erkanının vatanperverli i birle erek oldukça otoriter bir teori meydana getirdi...”37

Bu otoriter gelenek içerisinde Mizancı Murat Bey’in milliyetçilik anlamında görece pasif tutumu ve Prens Sabahattin’in ailece ve fikir olarak Osmanlı olması dolayısıyla da adı “Yeni Osmanlılar” olmasına ra men Türklü e pratikte çok fazla faydaları olmamı tır denilebilir.

D. Kafkaslar’dan Gelen Türk Ulusçuları

Yusuf Akçura ve Sadri Maksudi, Kazanlı, Ahmet A ao lu, Hüseyinzade Ali Bey Azerbaycan kökenli Türk milliyetçi aydınlarındandı. Osmanlı son dönem aydın gelene inden uzak olsalar da onlarda geli en “birey hakları” ve “hürriyet”

36TÜRKE , A. Ömer; “Milli Edebiyattan Milliyetçi Romanlara”, Modern Türkiye’de Siyasi

Dü ünce Cilt 4 Milliyetçilik, Ed. Tanıl BORA, Murat GÜLTEK NG L, leti im Yayınları, stanbul, 2003, s. 812.

37 MARD N, erif; Jön Türklerin Siyasi Fikirleri (1895-1908), leti im Yayınları, stanbul, 1964,

(27)

dü üncesi, Rus Çarlı ı’nın tahakkümü altında ya amalarından ötürü daha esaslı bir ekilde geli mi tir diyebiliriz. Ziya Gökalp’in Diyarbakırlı bir Kürt ve 1980 ve sonrası döneminde milliyetçili inin Türkiye’deki politik sahiplenicisi ya da temsilcisi diyebilece imiz parti MHP’nin ba bu u Alparslan Türke ’in de Kıbrıslı oldu u gerçe i, sosyo-psikolojik boyutta üzerine e ilinmesi gereken bir fenomen olarak önümüzde durmaktadır.

1. Hüseyinzade Ali Bey

Hüseyinzade Ali Bey(1864-1941) Baku yakınlarında Salyani’de do du. Babasının müderrislik yaptı ı Tiflis’teki bir okulda ve Bakü jimnazında (lise) ö renim gördükten sonra St. Petersbourg Üniversitesi’ne girdi ve oradan tıp doktoru olarak mezun oldu (1889). Aynı yıl stanbul’a gitti ve Askeri Tıbbiye Mektebi’nde ö renimini tamamladı, Rus entelijansiyasının (aydınlarının) fikirlerini yaymaya da orada ba ladı. Daha sonra Haydarpa a Hastanesi’nde ba hekimlik, stanbul Askeri Tıbbiye Mektebi’nde hocalık yaptı. 1904’te yeniden Kafkasya’ya döndü ve geli mekte olan basın ya amında çok önemli bir rol oynadı. 1910’da stanbul’a geldi ve Türk Ocakları’nın kurulması çalı malarına katıldı. 1913’te ttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Merkez Komitesi’ne seçildi. Yusuf Akçura, Türk Yurdu’na Sa’fes takma adıyla yazdı ı üç makalede onun ya am öyküsünü kaleme aldı: “Hüseyinzade Ali Bey”.38

2. Ahmet A ao lu

Ahmet A ao lu (Agayef) (1869-1939), Azerbaycan u a’da do du. Orta Ö renimini Rus okullarında tamamladıktan sonra 1888’de Fransa’ya gitti ve yüksek ö renimini orada tamamladı. Kafkasya’ya dönü ünde Tiflis ve Bakü’de Fransızca ö retmenli i yaptı ve özellikle gazetecili i sayesinde 1905-1906 milli hareketine katıldı. Jön Türk devriminden sonra stanbul’a döndü ve Türkçülük etkinliklerinin düzenlenmesinde ve “Türk Yurdu” dergisinin yazı kurulunda Yusuf

(28)

Akçura ile sıkı bir i birli i yaptı. ttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girdi, “Jön Türk”ü yayınladı ve “Tercüman-ı Hakikat” ın ba redaktörü oldu. Afyonkarahisar mebuslu una seçildi. 1917’de Azerbaycan’a gitti. stanbul’a dönü ünde 1919’da ngilizler tarafından Malta’ya sürgüne gönderildi. Sürgünden dönü ünde Anadolu’ya geçti ve Kemalist harekete katıldı. 1923’te Kars milletvekili olarak Büyük Millet Meclisi’ne girdi. 1930’da Kemalist rejimden ho nut olmayanların toplandı ı Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kurucularından biri oldu. Hiç ku kusuz, “Türk Yurdu” döneminde ve Kemalizm’in ilk yıllarında Yusuf Akçura’ya en yakın aydınlardan biriydi.39

“Üç Medeniyet” adlı kitabını 1926 Mart’ından itibaren Türk Yurdu dergisinde yayınlayan A ao lu, söz konusu yazısında Ziya Gökalp’in Kemalizm yanlılarınca da benimsenecek olan ünlü formülünü öyle ele tirir: “ ‘Fert yok, cemaat var, hak yok vazife var’ iarı ki hakikatte ‘kimse yok, padi ah var, hak yok keyif var’ iarının aynıdır. Bu iara artık nihayet verilmelidir. Bilmelidir ki, fertsiz cemaat olmaz. Nasıl ki, haksız da vazife olmaz(...) Artık bizi çürütmü olan bu gibi arki düsturlara nihayet vererek etrafımızı ku atan müthi hakikatleri görmeli ve hayatımızı da ona fiilen tetabuk ettirmeye çalı malıyız...”40

3. Sadri Maksudi

Sadri Maksudi, Kazan Türklerindendir. Çarlık Rusyası’ndaki Türkçülük mücadelelerinde yer almı tır. Sorbon Üniversitesi’nde Türk Kavimleri Tarihi Profesörü olmu tur. “Sorbon’da kürsü sahibi olan ilk Müslüman Türk” olarak bilinir. 1924’te Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey’in davetiyle Paris’i bırakıp “Türklü ün yeni merkezi” Ankara’ya gelmi , 1924’te açılan Hukuk Fakültesi’nde “Türk Hukuku Tarihi” derslerini vermi tir. Otuzlarda dilde sadele me çalı malarına katılmı ama a ırıya gidilmesini tasvip etmemi tir. “Son Saat” gazetesinde çok partili demokrasi, insan hakları ve hürriyet üzerine yazılar yazmı ve 1950 seçimlerinde DP milletvekili olarak Meclis’e girmi tir. Yeni

39 GEORGEON; a.g.e., s. 16.

40 A AO LU, Ahmet; Üç Medeniyet, Ba bakanlık Kültür Müste arlı ı. Kültür Yayınları,

(29)

kurulan Avrupa Konseyi’nde Türkiye’yi temsil etmi ve ileride Avrupa birli i kurulursa bunun milletlerin hükümranlı ı(egemenli i) ile ba ımsızlı ı telif edilerek olu ması fikrini savunmu tur. Bir tür “fikri vasiyet” gibi 1955 yılında kaleme aldı ı “Milliyet Duygusunun Sosyolojik Esasları” adlı son eserinde bugünkü kültürlü milletlerde görmeyi arzu etti i milliyetçili in özelliklerini sekiz madde halinde anlatırken, konumuz açısından dikkat çekici olan u noktaları vurgulamı tır:

1- Bugünlü milliyetçilik rasyoneldir, mantı a ve akla uygundur.

2- Bugünkü milliyetçilik sosyolojik ve psikolojik esaslara dayanır: Kan tahliliyle u ra maz, kafa taslarının ekliyle de ilgilenmez. Muayyen bir millete ba lılık hissi, bugünkü milliyetçili in esasıdır.

3- Bugünkü milliyetçilik hürriyetçidir, liberaldir.

4- Bugünkü milliyetçilik demokratiktir. Kültürlü milliyetçiler hem kendi memleketlerinde hem di er memleketlerde imtiyazlı zümre tanımadıkları gibi, memlekette bir ahsın veya bir sınıfın di er zümreler üzerinde tahakkümünü zararlı ve aynı zamanda adalet ve hürriyet esaslarına aykırı telakki ederler...41

4. Yusuf Akçura

Yusuf Akçura, Rusya’da geçen çocuklu u ile Fransa’da yüksek ö renimini tamamladı ı yıllar arasındaki dönemde Osmanlı okullarında e itim gördü. Bu e itim a ırlıkla askeri bir e itim olmu tu. Genç Yusuf daha Rusya’dan ayrılmadan önce Lahofka’daki mahalle imamından ve bir özel ö retmenden ders almı tı. 1883’te yedi ya ında stanbul’a vardı ında, Tanzimat döneminde hayata geçirilen bir e itim sistemine ilk adımlarını attı. Babasının ölümüyle burjuva kökenli ailesi sıkıntı ve darbo az içine dü tü ünden kaçıp geldikleri Türkiye’de 1887’de askeri rü tiyeye ba ladı. Burada az çok Fransızca, Arapça ve Farsça ö rendi; Hıristiyan arkada larıyla dinsel konuları tartı tı. Sonra

41 AKYOL, Taha; “Liberalizm ve Milliyetçilik”, Modern Türkiye’de Siyasi Dü ünce Cilt 4

(30)

1892’de Kuleli Askeri dadisi’ne girdi. Sırasıyla Harp Okulu’na ve Erkan-ı Harbiye’ye girdi; oradan da mezun oldu. Tıpkı Harbiyeli Mustafa Kemal gibi Harp Okulu yıllarında Namık Kemal’in yasaklanmı eserlerinden feyz alıyordu ve tam bu sıralarda da “Jön Türkler”le teması ba lamı tı. Jön Türkler’in devletin güvenli i aleyhine düzenledikleri komploya katılmakla suçlanan Akçura, padi ah iradesi ile farklı e ilimlerdeki seksen arkada ıyla birlikte imparatorlu un uzak vilayetlerinden Trablusgarp’e sürgün edildi. Akçura, daha sonra oradan kaçarak Tunus yoluyla Fransa’ya, Paris’e gitmi tir.

Fransa’da sürgünde bulunan Ahmet Rıza, Abdullah Cevdet ve Prens Sabahattin’le böylelikle tanı an Akçura, Ahmet Rıza’nın fraksiyonunda yer aldı. 1902 Paris Kongresi’nde imparatorlu un içi lerine dı arıdan yapılacak her türlü müdahaleyi mahkum edenlerden biri de oydu. Öte yandan, yalnızca Ahmet Rıza’nın yayınladı ı Jön Türk gazeteleriyle; Paris’te yayınlanan “Me veret” (Mithat Pa a hakkında uzun bir makale kaleme aldı ı Fransızca eki “Le Mechveret”) ve özellikle de 1902’de Kahire’de yayın ya amına giren ura-yı Ümmet’le ili ki kurdu.

1903 yılının sonlarında, Siyasal Bilgiler Okulu’ndaki ö renimini tamamlayan Yusuf Akçura, Rusya’ya gitmek üzere Fransa’dan ayrıldı. Uzun yıllar dı ülkelerde ya amaya mahkum edilen sürgündeki Jön Türkler’den farklı olarak, yalnızca ö renim süresince Fransa’da kalmı tı. Rusya’da, Simbir yakınlarındaki Zöyeba ı’ya, amcalarından Yusuf Bey’in evine yerle ti. Mart 1904’te burada uzun bir makale kaleme aldı. “Üç Tarz-ı Siyaset” ba lı ını ta ıyan ve büyük yankı uyandıracak olan bu makalede üç “siyaset”in yani Osmanlıcılık’ın, Panislamizm’in ve Pantürkizm’in Osmanlı Devleti için ne gibi sonuçlar do uraca ını tartı ıyor ve her birini tek tek de erlendiriyordu. Makaleyi Kahire’de yayınlanan “Türk” gazetesine gönderdi. Makale, Nisan-Mayıs 1904’te üç cüz halinde yayınlandı. Türk, makalenin yayınlanmasından birkaç ay önce yazar ve gazeteci Ali Kemal’in çevresinde toplanan bir grup liberal tarafından Mısır ba kentinde yayınlanmaya ba lamı tı. Bu, Mısır’da Türkçe olarak yayınlanan ilk gazetelerden biriydi. “Türk”, ılımlı bir gazeteydi. Gazeteye yazılarıyla katılanlar ihtilalci olduklarını inkar ediyor ve Abdülhamit yönetiminin do rudan saldırısına u ramamaya çalı ıyorlardı. Avrupalıların gözündeki Türk

(31)

imajının kötü yanlarını silmek gerekti ine inanan bu liberaller, “hukuku muhafaza, ezhanı tehzip, efkarı tensit” tezini savunuyorlardı. Türkler’in hiç hak etmedikleri halde Avrupa’nın nefretini kazandıkları dü üncesinden yola çıkan gazetenin yayıncıları, öteden beri belirli bir etnik grubu de il, kaba saba köylüleri tanımlamak ve a a ılamak için kullanılan Türk adını özellikle seçmi lerdi. Buna kar ın, Ali Kemal tarafından kurulan gazete, Osmanlı mparatorlu u’ndaki Türk unsurunu özellikle vurgulamakla birlikte, imparatorluk dı ındaki Türkler’le ilgilenmiyordu. Bu sınırlamadan dolayı dü kırıklı ına u rayan ve öfkelenen Akçura, “Türk”e üç makaleden olu an ve yazarın adı anılmaksızın, nisan-mayıs tarihleri arasında yayınlanan “Üç Tarz-ı Siyaset” adlı yazı dizisini yollamı tı.

Akçura’nın ba lıca tutkusu, Türklere Avrupa’nın her türlü hegemonyasına kar ı direnme gücü verecek siyasal sistemi bulmaktı. “Üç Tarz-ı Siyaset”te “asıl meselemiz devletin kuvvetinde idi.” diye yazıyordu. Bu da zaten, makalenin daha birinci satırında belirleyicilik kazanmaktaydı; Jön Türkler’in o ünlü “birlik ve ilerleme” (ittihat ve terakki) sloganını de il, “güç ve ilerleme” (kuvvet ve terakki) formülünü kullanıyordu. Bu katı gerçeklik onu, pozitivist hümanizmle slami ahlak temeline dayalı karde lik kavramı (uhuvvet) karı ımı olan Jön Türk idealizminin kar ısına dikiyordu. Akçura, “Üç Tarz-ı Siyaset”te Jön Türkler’in bütün insanlık adına konu ma hakkını kendilerinde görmelerine kar ı çıkıyordu. Ama aynı çeli ki bizzat kendisi için de söz konusuydu; “insanlı ın iyili i”nden söz eden Müslüman hümanist ve idealistle güç ve kavgadan söz eden bir gerçekçi. Ama sonuçta, çeli me gerçeklik lehine çözümlenmekte; ahlak, tarih kar ısında boyun e mekteydi.42

5. smail Gaspıralı

Yusuf Akçura’yı en çok etkileyen isim, ku kusuz smail Gasprinski (Gaspıralı) idi. Gasprinski, Kırım’daki küçük Tatar toplumu örne inden yola çıkarak, Ruslar’a ra men varlıklarını koruyabilmenin biricik yolunun, Rus

42 GEORGEON; a.g.e., s. 24.

(32)

mparatorlu u topraklarında ya ayan öteki Müslüman halklarla daha sıkı ili kiler kurmaktan geçti ine inanıyordu. Ona göre, Rusya’daki Müslümanların ve Türkler’in birli i zorunluydu. Gasprinski, 1883’ten sonra Kırım’da Bahçesaray’da yayınlamaya ba ladı ı ünlü Tercüman gazetesinde “dilde, fikirde, i te birlik” dü üncesini yaygınla tırmaya çalı ıyordu. Fonetik okuma yöntemine dayalı önemli bir okul reformunu gerçekle tiren ve kimi laik konularının okullara girmesini sa layan da oydu. Gasprinski’nin dü üncelerinden esinlenerek, Rusya’da ya ayan Türkler’in çocuklarının ö renim gördü ü ve “yeni yöntem”le e itim yapılan (bu yönteme usul-ü cedid adı veriliyordu ve buna izafeten Tatar modernle me hareketi de cedidizm olarak adlandırıldı.) pek çok okul açılmı tı. Akçura, Gasprinski’nin fikirleriyle çok erken bir tarihte tanı tı. stanbul’da, Abdülhamid’in sansüründen kurtularak kısa bir süre önce yayın ya amına atılan “Tercüman” gazetesini okuyordu. Gasprinski ile Rusya’da yaptı ı yolculuklar sırasında kar ıla tı. Gasprinski, Akçura’nın akrabalarından biri ile evlenmi ti; aile ba ları bu iki adamı birbirlerine daha çok yakla tırdı. Akçura, Fransa’da geçirdi i Gasprinski ile sürekli mektupla tı. Bu arada “Tercüman”ın 25. kurulu yıldönümü münasebetiyle, Sadri Maksudi ile birlikte bir de bro ür hazırladı. Bu iki adam, Rusya Müslümanlarının taleplerinin yerine getirilmesi için 1904-1908 arasında Rusya’da birlikte sava tılar. Otoritenin her türlüsünden nefret etmesine kar ın, Akçura “hoca” olarak tanımladı ı bu adamın sadık bir ö rencisi oldu. 1911’den itibaren stanbul’da ünlü “Türk Yurdu” dergisini yayınlamaya ba ladı ında, bu gazetenin “Tercüman”ın “küçük karde i” oldu unu övünerek ilan etti.

E. Türkiye’deki Ulusçuluk deologları

1. Ziya Gökalp

Ziya Gökalp, 1876 yılında Diyarbakır’da do du. Babası, memur ve aynı zamanda da “Diyarbekir” gazetesinin ba yazarı idi. lkokuldan sonra Askeri Rü tiye’ye sonra da Mülki dari Mektebi’ne devam etti. Amcasından Arapça ve Farsça ile slam Felsefesi dersleri alan, öte yandan okulda Dr. Yorgi’den tabii

(33)

ilim dersleri alan Ziya Gökalp, bu yıllarda kendisini intihara sürükleyen bir inanç buhranı geçirmi tir. Abdullah Cevdet ile tanı ması, Abdullah Cevdet’in Diyarbakır’a sürgün olarak gönderildi i bu zamana rastlar. Hatta intiharına Abdullah Cevdet ile girdi i fikir tartı maları ve kendi inançları konusunda dü tü ü çeli kinin sebep oldu u da söylenir. Abdullah Cevdet ile kurdu u yakın ili ki Gökalp’in Avrupa’nın organizmacı sosyolojisi ve materyalist felsefesiyle (Herbert Spencer, Gustave Le Bon, Ernst Haeskel ve Ludwig Buechner ) tanı masını sa ladı. 1896 yılında stanbul’a gelen ve Mülkiye Baytar Mektebi’ne kayıt yaptıran Gökalp, Abdullah Cevdet ile tanı ıklı ı sayesinde shak Sukuti, brahim Temo gibi isimlerle ili ki kurar ve ttihat ve Terakki Cemiyeti’ne resmen katılır. Yine stanbul’daki ö rencili i sırasında Türkçülük hareketi ile ba lantıya geçer, Pantürkçü Hüseyinzade Ali ile tanı ır. Okulunun birinci yada ikinci yılında üphe üzerine tutuklanır. On ay Ta kı la’da, üç ay Zaptiye Tevkifhanesi’nde tutulduktan sonra Diyarbakır’a sürülür. Burada amcasının kızı ile evlenir. Ticaret Odası fahri katipli i, Vilayet dare Meclisi Zabıt Katipli i görevlerinde bulunur ve “Diyarbekir” gazetesinde yazılar yazar. II. Me rutiyet’ten sonra ttihat ve Terakki’nin Diyarbakır ubesi’nin kurulmasına öncülük eder. Diyarbekir ve Peyman gazetelerinde siyasal ve sosyal olaylar hakkında yazılar yazar. ttihat ve Terakki tarafından Diyarbakır, Van ve Bitlis parti örgütlerinin müfetti li ine getirilir. 1909 yılında ttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Selanik kongresine Diyarbakır temsilcisi olarak katılır.43

Samet A ao lu, Ziya Gökalp hakkında unu yazar: “Türk cemiyetini Batılı olmaya te vik eden bu mür it, i ini arklı bir eyh metod, zihniyet ve ruhu ile yapıyordu ”44

Ziya Gökalp, hayatı da izlendi inde görülmektedir ki, Türk milliyetçili inin ekillenmesinde rol oynayan önemli aktörlerden birisidir. Taha Parla kendisini, “ ttihat Terakki’nin resmi, Kemalistlerin gayri resmi ideologu” olarak tanımlar ve bir dü ünür olarak Ziya Gökalp’in sentezini u ekilde ifade eder: “Durkheim

43 ÜNÜVAR, Kerem; “Ziya GÖKALP”, Modern Türkiye’de Siyasi Dü ünce Cilt 4 Milliyetçilik,

Ed. Tanıl BORA, Murat GÜLTEK NG L, leti im Yayınları, stanbul, 2003, s. 28.

(34)

solidarizmi (dayanı macılık), kültürel Türkçülük ve ahlakçı tasavvuf.”45 Eserlerinin önemli bir bölümünü ttihat ve Terakki’nin iktidarda bulundu u yıllarda kaleme almı , cemiyete fikri ve siyasi manada destek sa lamı tır. Özellikle cemiyetin siyasi perspektifini belirlemeye çalı tı ı; Osmanlıcılık, slamcılık, Türkçülük arasında ideolojisini söyleme dökmekte bocaladı ı zamanlarda Gökalp vukufla Türkçülü ün fikriyatını ortaya koymu ve bunun siyasete tahvilinde birincil derecede etkili olmu tur.46

Halide Edip de özgün anlamda bir milliyetçilik ideologu olmasa da Türk milliyetçili i tarihinde demokrasi ve liberalizme en çok vurgu yapan birkaç yazardan biri oldu u kesindir. Kemalist rejime muhalif olmu , bu sebeple Kemalist yazarlar tarafından mandacılıkla, hatta “babası Yahudiydi” diye suçlanmı , yurtdı ına çıkmak zorunda kalmı , ama Atatürk’e saygılı davranmı tır.

2. Halide Edip ADIVAR

Halide Edip, 1939’da yazdı ı bir makalede Gökalp’in “fert yok, cemiyet var; hak yok, vazife var” eklindeki formülasyonunu ele tirmekten öte tehlikeli bulmu tur. Tamamen ayrı dü üncelere sahip oldu u halde, Prens Sabahattin’in “ademi merkeziyet” dü üncesini de önemli ve de erli bulmaktadır. ngiltere’yi demokrasinin be i i olarak görmekte, Amerika’yı de i ik ırkları kayna tıran (melting pot) liberal bir ülke olarak övmekte aynı zamanda Hint milliyetçilerinin ngiltere’ye kar ı sürdürdükleri ba ımsızlık sava ını da desteklemektedir.47 Halide Edip, “Türkün Ate le mtihanı”nda ba ımsızlı ın kazanılmasından sonra sıranın hürriyet imtihanına geldi ini belirterek unları yazar: “Kurtulu Sava ı’nın imtihanında en ba ta kabul edilen ve sembol olan Mustafa Kemal Pa a vardı. te bundan dolayı onun devrinde eziyet çekmi lerin bile, kalplerinde daima bir

45PARLA, Taha; Ziya Gökalp, Kemalizm ve Türkiye'de Korporatizm, leti im Yayınları,

stanbul, 1993, s. 32.

46 ÜNÜVAR; a.g.e., s. 28-29. 47 AKYOL; a.g.e., s. 734.

(35)

yeri vardır. O, sonu gelmeyen hürriyet alanındaki çalı maların da bir sembolüdür. Türk milleti de di er dünya milletleri gibi hür olacaktır…”48

Genel olarak diyebiliriz ki Halide Edip, milliyetçilik ideologlu undan ziyade ülkemizde romancılı ıyla tanınmı ve özgün anlamıyla milliyetçilerin de çok fazla ilgisini çekmemi tir.

3. Recep PEKER

Eski Ba bakanlardan ve tarih hocası ve aynı zamanda yazarı olan Recep Peker’de milliyetçilik, milli kültürün canlandırılması ve zamanın ötesine ta ınması kaygısının ifadesi de il, emperyalizme kar ı duyulan çaresizli in ve ümitsizli in olu turdu u bir husumetin ifadesidir. Bu nedenle Türk inkılabından bahsederken çok sık kullandı ı “biz bize benzeriz” ifadesi bu ezikli in ve ümitsizli in ifadesidir.49

Peker için milliyetçilik, emperyalist, beynelmilelci, ve gelenekçi akımlara kar ı inkılabın ve devletin bir zırhıdır. O’na göre Cumhuriyetçi olmayan bir Türkiye nasıl dü ünülemezse, milliyetçi olmayan Türkiye de, Cumhuriyetçi olsa da zayıf ve eksiktir. Cumhuriyetsiz milliyetçilik Türkiye için ne kadar tehlikeli ise, milliyetçi olmayan cumhuriyetçilik, Türkiye için o kadar tehlikelidir. Co rafi mevkiinden dolayı; kuzeyinden, güneyinden, do usundan, batısından, yayılan her türlü menfi fikir Türkiye’yi etkiler. Bütün bunlara kar ı Türkiye ancak milliyetçilikle muhafaza edilebilir. O halde Türkiye milliyetçi olmalıdır ki biri ötekini besleyen zararlı cereyanlara kar ı kendini koruyabilsin.50

4. Rıza Nur

Rıza Nur, 1878’de Sinop’ta do mu , ilk ve ortaö renimini bu ehirde yapmı tır. Daha sonra stanbul’a giderek sırasıyla So ukçe me Askeri Rü tiyesi’ni, Kuleli Askeri dadisi’ni ve nihayet Askeri Tıbbiye’yi bitirmi tir.

48 ADIVAR, Halide Edip; Türk’ün Ate le mtihanı, Özgür Yayınları, stanbul, 2005, s. 26. 49PEKER, Recep; BOZKURT, Mahmut Esat; TENG R ENK, Yusuf Kemal; lk nkılap Tarihi

Ders Notları, Türk Dünyası Ara tırmaları Vakfı, Ankara, 1939, s.3-4.

(36)

1901’de Alman doktorların yönetiminde bulunan Gülhane Hastanesi’nde tabip yüzba ı olarak ihtisasa ba layan Rıza Nur, II. Me rutiyet’in ilanına kadar bu kurumda ö retim elemanı olarak çalı mı ve bu dönemde, a ırlıklı olarak sünnet ve zührevi hastalıklar konuları olmak üzere, tıbbi konularda Türkçe, Almanca ve Fransızca eserler yazmı tır. Dr. Rıza Nur, muhtemelen bu döneminde, Alman kültürü ve klasik müzik ile yakından ilgilenmi ve bu ilgisi daha sonra da sürmü tür.51

Hakkında söylenebilecek ilk ey, hem dü ünceleri hem de eylemleri açısından Türk siyasal hayatının en aykırı ki ilerinden biri oldu udur. Bu aykırılı ın ba lıca nedeni, herhalde, Dr. Rıza Nur’un hemen her dönem tepkisellikten kaynaklanan muhalif bir tavır almasıdır. Dr. Rıza Nur, ö rencili inde ve ilk gençli inde II. Abdülhamit’e, II. Me rutiyet’ten sonra ttihat ve Terakki’ye, Cumhuriyet’ten sonra gizlice Mustafa Kemal Atatürk’e ve CHP’ye muhalefet etmi ve zaman içinde kar ı çıktı ı ki iler de i mesine ra men Türkçü görü leri hemen hiç de i memi tir. Dr. Rıza Nur’un görü leri, biraz da her dönem muhalif olması yüzünden, farklı dönemlerde de i ik kesimler tarafından bir cephanelik olarak kullanılmı tır.52

Dr. Rıza Nur’un Türkçülük dü üncesi, bu geli im açısından ilk bakı ta anakronik bir özellik gösterir. 1924’te kaleme aldı ı Türk Tarihi’nin daha ba langıcında “dünyada en büyük iftiharım Türk yaratıldı ımdır. Bu kadar tarih okudum, Türk kadar kahraman, mert iyi yürekli, zeki ve akl-ı selim sahibi insan, Türk kadar büyük ve yüksek bir tarihe malik bir millet görmedim. Bu kadar millet tanıdım, bugünkü medeniyet aleminde en yüksek mevkiye çıkmak için lazım olan kabiliyetleri kendinde ve yurdunda bugünkü kadar toplamı olanını görmedim…” diye yazan Dr. Rıza Nur, hemen her zaman etnik temelli bir Türkçülü ü savunmu tur. Dr. Rıza Nur, yapıtlarını Türk milletinin tarihini ve kültürünü do rudan Türk milletine ö retebilmek çabası olarak tanımlamı tır. Türk milletinin tarih ve kültürünü ele alırken di er etnik toplulukları küçümsemekten hatta insanları etnik kökenleri yüzünden a a ılamaktan bir an

51 ALPKAYA, Faruk; “Rıza Nur”, Modern Türkiye’de Siyasi Dü ünce Cilt 4 Milliyetçilik,

Ed. Tanıl BORA, Murat GÜLTEK NG L, leti im Yayınları, stanbul, 2003, s. 374.

Referanslar

Benzer Belgeler

17. Trablusgarp Savaşı devam ederken Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ Osmanlı devletine karşı ittifak kurmuşlardır. Balkan Savaşı öncesinde Rusya’nın

Dolayısıyla bu anlama çabasında temel olarak 2000 yılında Türkiye’deki hapishanelerde gerçekleşen ölüm orucu eylemi ve sonrasında yaşanan Hayata Dönüş

Elinizdeki kitap Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batılı devlet- ler tarafından parçalanmasıyla, elde kalan son toprak parçası olan Anadolu’da kurulan

İsmet Bey’in kabinesinin 4 Mart 1925’te Terakkiperver Fırkalıların ret oyuna rağmen açık farkla güvenoyu alması.. Şeyh Sait İsyanı-Takrir-i Sükun Kanunu ve

Türkiye Cumhuriyeti’nin Dış Dünya İle İlişkileri (1923-1939).. İki Savaş Arası

 Batılı ülkelere Türkiye’nin bundan sonra izleyeceği ekonomik ve sosyal sistem hakkında fikir vermek Kongrede, özel sermayenin devlet tarafından.. destekleneceği ve

1932-1934 yılları arasında Kadro dergisini çıkaran Kadro grubu, toplumsal, ekonomik ve kültürel yaşamın her.. alanında devlet planlamasını savunmuş ve devletçiliği

Bu dönemde sinema üzerindeki tiyatro etkisi o kadar belirleyicidir ki sinema tarihçileri 1923- 1939 yılları arasını çoğunlukla tiyatrocular dönemi olarak