TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARİHİ I
İttihat ve Terakki Cemiyeti Karşıtı Muhalefet ve 31 Mart Olayı
İTC karşıtı muhalefetin ana unsuru, arkasında Prens Sabahattin ve Kâmil Paşa gibi isimlerin bulunduğu Ahrar Fırkası’dır.
İTC karşıtı ikinci muhalefet grubu ise özellikle ulema ile tarikat şeyhlerinin alt tabakasından olan muhafazakar dinci
çevrelerdir.
İttihat ve Terakki Cemiyeti Karşıtı Muhalefet ve 31 Mart Olayı
Kamil Paşa hükümetinin düşürülmesinden
(13/14 Şubat 1909) 31 Mart Olayı’na (13 Nisan 1909) kadar geçen sürede İTC’yle muhalefet arasındaki gerilim tırmanmaya devam etmiştir.
3 Nisan’da Nakşibendi şeyhi Derviş
Vahdeti’nin Volkan gazetesi etrafında toplanan dinci muhalifler İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti adı altında örgütlenmişlerdir. Modernleşme
karşıtı olan İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti, şeriatın uygulanmasını savunmaktadır.
İttihat ve Terakki Cemiyeti Karşıtı Muhalefet ve 31 Mart Olayı
Serbesti gazetesi başyazarı Hasan Fehmi’nin 6 Nisan 1909’da öldürülmesi 31 Mart
Ayaklanmasının fitilini ateşlemiştir.
Muhalefet, bu olaydan İTC’yi sorumlu
tutmuştur. Hasan Fehmi’nin cenazesi Cemiyet karşıtı bir gösteriye dönüşmüştür.
İttihat ve Terakki Cemiyeti Karşıtı Muhalefet ve 31 Mart Olayı
12 Nisan 1909 gecesi bizzat İTC tarafından daha güvenilir oldukları düşünülerek Taşkışla’ya
yerleştirilmiş olan Makedonya taburları, subaylarını esir alarak ayaklanmışlardır. Medrese öğrencileri ve ulema mensupları da ayaklananlara destek
vermişlerdir. Ayaklanan askerlerin talepleri Sadrazamın, Harbiye ve Bahriye nazırlarının
azledilmesini; bazı İttihatçı subayların başka yerlere gönderilmesini; Meclis-i Mebusan’ın İttihatçı
başkanının değiştirilmesini; bazı İttihatçı
milletvekillerinin İstanbul’dan uzaklaştırılmasını;
şeriatın geri getirilmesini; isyancı askerler için genel af çıkarılmasını içeriyordu.
İttihat ve Terakki Cemiyeti Karşıtı Muhalefet ve 31 Mart Olayı
Ayaklanmanın ardından Hüseyin Hilmi Paşa Hükümeti istifa etmiş ve yerine Tevfik Paşa sadrazam olarak atanmıştır (14 Nisan 1909).
Yeni kabinenin Harbiye Nazırı Müşir Ethem Paşa isyancı askerleri ziyaret ederek taleplerinin yerine getirileceğine dair onlara söz vermiştir.
İttihatçılar ayaklanma sonrasında ya yeraltına
kaymış ya da İstanbul’dan kaçmışlardır. Mecliste hazır bulunan milletvekilleri de ayaklananlara
direnmeyerek onların isteklerini kabul etmişlerdir.
İttihat ve Terakki Cemiyeti Karşıtı Muhalefet ve 31 Mart Olayı
Ahrar Fırkası liderleri, isyanı tamamen İTC karşıtı bir olaya dönüştürmeye uğraşmış ama başarılı olamamışlardır. Böylelikle isyan
gerici, Meşrutiyet aleyhtarı ve Abdülhamit taraftarı bir yöne doğru evrilmiştir.
Sultan Abdülhamit bu durumdan otoritesini yeniden kurma yolunda yararlanmaya
çalışmıştır. Hareketi durdurmak için hiçbir girişimde bulunmamıştır. Onun bu tutumu da ayaklanmaları teşvik edici bir rol oynamıştır.
İttihat ve Terakki Cemiyeti Karşıtı Muhalefet ve 31 Mart Olayı
31 Mart Olayı’ndan sonra yeniden siyaset sahnesine
çıkan Abdülhamit, Bahriye ve Harbiye nazırlarını atama hakkını yeniden kendi eline almıştır.
Ancak İTC, ne Padişah’ın ne de Ahrar Fırkası’nın kontrolü ele geçirmesine fırsat vermeden isyancılara karşı askeri bir sefer başlatmıştır.
15 Nisan’dan itibaren isyancılara karşı bir askeri sefer başlatılmıştır. 3. Ordu komutanı Mahmut Şevket
Paşa’nın yönettiği Hareket Ordusu, 24 Nisan günü fazla direnişle karşılaşmadan başkent İstanbul’u işgal etmiştir.
31 Mart ayaklanmasının bastırılması ve Abdülhamit’in tahttan indirilmesi
İsyan bastırıldıktan sonra kurulan askerî
mahkemelerde Derviş Vahdeti dahil olmak üzere çok sayıda isyancı yargılanıp idam edilmiştir.
Ayaklanmayla ilişkisi olduğu düşünülen Ahrar önderleri tutuklandıysa da bunlar daha sonra İngilizlerin baskısıyla serbest bırakılmışlardır.
Meclis-i Umum-i Milli olarak birlikte toplanan parlamentonun iki kanadı 27 Nisan’da Sultan Abdülhamit’i tahttan indirmiştir. Yerine küçük kardeşi Mehmet Reşat, Sultan V. Mehmet olarak tahta çıkmıştır.
31 Mart Ayaklanması’nın Nedenleri
31 Mart Ayaklanması bir karşı devrim
hareketidir. Ayaklanma meşruti düzeni ve İTC’yi hedef almıştır.
Eski rejim yıkılınca, Abdülhamit’in
oluşturduğu hafiye ağı dağıtılmış, hayatlarını jurnalcilikle kazanan binlerce kişi işsiz
kalmıştır. İTC’nin izlediği politikalar
neticesinde her kademeden binlerce devlet memuru işlerini kaybetmiştir.
31 Mart Ayaklanması’nın Nedenleri
1908 Devrimi sonrasında mektepli subaylarla alaylı subaylar arasında süregelen sürtüşme birinciler lehine çözülmüştür. Mektepli
subaylar yönetimi ele almışlar ve alaylı
subayların pek çoğu ordudan tasfiye edilmiş, rütbeleri indirilmiştir. Yeni rejim, alt
kademeden yükselip subay olma usulüne de son vermiştir.
Orduda katı bir askeri disiplini dayatan
mektepli genç subaylar rahatsızlık kaynağı olmuşlardır.
31 Mart Ayaklanması’nın Nedenleri
Ulemanın alt tabakası da bazı ayrıcalıklarına dokunmaya başlamış olan Meşruti düzenden rahatsız olmuştur.
İTC karşıtı muhalefetin ana unsuru olan Ahrar Fırkası da isyanın meydana gelmesini
sağlayan ortamda rol oynamıştır.
31 Mart Ayaklanması’nın Bastırılmasının Ardından Siyasi Durum
31 Mart Ayaklanması’nın ardından iktidar ordunun eline geçmiştir.
1908 Devrimi’nin sürükleyici gücü, ordu içinde İTC’yle bağlantısı olan küçük rütbeli subaylar iken, 31 Mart Ayaklanması’nın
bastırılmasının ardından ordu içindeki
dengeler yüksek rütbeli mektepli subaylar lehine değişmiştir.
31 Mart Ayaklanması’nın Bastırılmasının Ardından Siyasi Durum
Hareket Ordusu’nun kumandanlığını yapması Mahmut Şevket Paşa’yı siyasi bakımdan çok güçlü bir konuma
getirmiştir. Paşa, sıkıyönetim komutanlığı, İmparatorluğun en önemli ilk üç ordusunun (İstanbul-Edirne-Manastır)
müfettişliği ve daha sonra da Harbiye Nazırlığı (12 Ocak 1910-8 Ocak 1912 ve 23 Ocak 1913-11 Haziran 1913)
görevlerini birarada yürüterek ülkeyi üç yıl boyunca adeta yarı askeri diktatörlük rejimi altında yönetmiştir.
Mahmut Şevket Paşa’nın ve ordunun üst kademesinin
siyasal iktidara egemen olması İTC’yi tamamen devre dışı bırakmamıştır. Bu dönemde İTC, arzu ettiği yasa
değişikliklerini yapabilmiştir.
31 Mart Ayaklanması’nın Bastırılmasının Ardından Siyasi Durum
31 Mart Ayaklanması’nın Hareket Ordusu tarafından bastırılmasıyla
1) Saray etkisi kırılmıştır. Bu durum Birinci Dünya Savaşı sonlarına kadar böyle devam edecektir.
2) Ordu siyasal hayatta önemli bir konum elde etmiştir.
Meşruti rejimi korumak amacıyla Hareket Ordusu’nun müdahalesi silahlı kuvvetlerin siyasal iktidara ilk
doğrudan müdahalesidir. Bu müdahale Türk siyasal
hayatında ordunun rolüne ilişkin kalıcı izler bırakacaktır.
3) 8 Ağustos 1909’daki anayasa değişiklikleriyle gerçek bir meşruti düzen kurulacaktır.
Kanun-i Esasi Değişikliği
1909 değişikliğinin en büyük katkısı monarşinin gerçekten sınırlanmasını sağlamasıdır.
Padişah Meclis-i Umumi’de anayasaya bağlılık andı içme yükümlülüğü altına girmiş ve
ödenekleri yasaya bağlanmış, hem de Bakanlar Kurulu’nun (Heyet-i Vükela) oluşumu
üzerindeki yetkilerini büyük çapta yitirmiştir.
Bakanlar artık Meclis-i Mebusan karşısında sorumludur.
Kanun-i Esasi Değişikliği
1909 düzenlemeleri çift meclisli yapıyı korumakla
birlikte yasamanın yetkilerini önemli ölçüde artırmıştır:
1)Mebuslar başkanlarını artık serbestçe kendileri belirleyecektir.
2)“Barışa ve ticarete, arazi terk ve ilhakına ve Osmanlı uyruklarının asli ve şahsi haklarına ilişkin olan ve devletçe harcamayı gerektiren antlaşmalar” Meclis-i Umumi’nin onaylanmasına bağlanmıştır.
3)Ayan ve Mebusan meclisleri her Kasım başında davetsiz toplanma, izin almadan yasa önerme hakkına sahip
olmuştur.
Kanun-i Esasi Değişikliği
4) Yasa önerilerinin Şura-yı Devlet’te görüştürülüp burada tartıştırılması usulü kaldırılmıştır.
5) Padişahın mutlak veto yetkisi geciktirici veto
yetkisine çevrilmiştir. Böylelikle meclis gerçek bir yasama organına dönüşmüştür.
6) Önemli bir yenilik de yürütmenin silahı olan fesih hakkının kısıtlanması olmuştur. Böylelikle,
parlamenter sistem gereği padişahın fesih yetkisini tek başına kullanmasına izin verilmeyen bir
düzenleme yapılmıştır.
Kanun-i Esasi Değişikliği
Temel hak ve özgürlükler bakımından da birtakım demokratik gelişmeler söz konusu olmuştur.
1909 değişikliği hem cezalandırmalar hem de tutuklamalar bakımından yasaya uygunluk
koşulunu getirmiştir.
Düşünce özgürlüğüne yer verilmese de, onun bir uzantısı olan basın özgürlüğü
öngörülmüştür.
Toplantı ve dernek kurma hakları tanınmıştır.
İttihat ve Terakki ve Siyasal Çekişmeler (1909-1912)
İTC, 31 Mart ayaklanmasından sonra her ne kadar tek başına siyasi iktidarı ele geçirmiş olmasa da siyasal konumunu
güçlendirebilecek uygun bir ortam bulmuştur.
Saray, siyasal bir iktidar odağı olmaktan çıkmıştır.
İttihatçılar bu dönemde Mahmut Şevket Paşa’nın da onayını alarak siyasal
etkinliklerini artırmaya ve siyasal hayatı denetim altına almaya çalışmışlardır.
İttihat ve Terakki ve Siyasal Çekişmeler (1909-1912)
İTC’nin muhalefete karşı baskı yöntemleri kullanması, hatta bazen siyasi cinayetlere başvurması muhalefetin 1910 yılından itibaren yeniden canlanmasına yol
açmıştır.
1909-1911 yılları arasında yeni bazı partiler
kurulmuştur. Mutedil Hürriyetperveran Fırkası ile
Islahat-ı Esasiye-i Osmaniye Fırkası İTC’ye öteden beri düşman olan muhalifler tarafından kurulmuştur. 1910 ilkbaharında kurulmuş olan Ahali Fırkası ile 1911
başlarında kurulmuş olan Hizb-i Cedid (Yeni Parti) ise eski İttihatçıların kurduğu partilerdir.
İttihat ve Terakki ve Siyasal Çekişmeler (1909-1912)
Bu dönemde ilk defa örgütlü sosyalist faaliyetler de ortaya çıkmıştır. İştirak dergisini çıkaran Sosyalist Hüseyin Hilmi Eylül 1910’da Osmanlı Sosyalist Fırkası’nı kurmuştur.
1910’da Arnavutluk’ta patlak veren ayaklanma ve 9 Haziran’da ünlü muhalif gazeteci Ahmet Samim’in öldürülmesi muhalefete yeni bir ivme kazandırmıştır.
1911 yılı başında İTC muhalefeti yatıştırmaya yönelik adımlar atmaya başlamıştır.
İttihat ve Terakki ve Siyasal Çekişmeler (1909-1912)
Bu dönemde İTC’nin güç kaybına uğramasında Mahmut Şevket Paşa’nın Miralay Sadık’ın
Hizb-i Cedid adlı partisine verdiği kısmi destek rol oynamıştır. Yalnız kalan İTC muhalefetle uzlaşmak zorunda kalmıştır.
İttihat ve Terakki ve Siyasal Çekişmeler (1909-1912)
29 Eylül 1911’de patlak veren Trablusgarp savaşı ise muhalefet açısından bir dönüm
noktası olmuştur. Savaşın uzayacağı anlaşılınca muhalefet, iyice yıpranmış bulunan İttihat ve Terakki’yi devirmek için kesin bir taarruza geçmiştir.
Bütün muhalefeti bir cephe halinde birleştiren Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın kurulması (21 Kasım 1911) bu dönemin en önemli
gelişmesidir. Bu partiyi oluşturan unsurların ortak noktası İTC’ye karşı duydukları nefrettir.
İttihat ve Terakki ve Siyasal Çekişmeler (1909-1912)
Parlamentodaki hakimiyetini kaybetmeye başlayan İTC, anayasayı çiğneyen zorlamalı yöntemlere başvurarak 18 Ocak 1912’de
meclisin fesh edilmesini sağlamış ve 1912 ilkbaharında yapılan seçimlerde (“sopalı seçimler”) kendine bağlı bir meclis
oluşturmuştur. Seçimler sonucunda yeni
meclise 264 İttihatçı mebus girmiş, muhalefet ise sadece 6 sandalye elde edebilmiştir.
İttihat ve Terakki ve Siyasal Çekişmeler (1909-1912)
Mayıs ve Haziran 1912’de Miralay Sadık ve ona bağlı Halâskâr Zabitan grubu, talepleri yerine getirilmezse
hükümete karşı silahlı müdahale tehdidinde bulunmuştur.
Talepler arasında hükümetin çekilmesi, sorumsuz hiçbir kuvvetin hükümet işlerine karışmaması, ordunun
siyasetten uzaklaştırılması, adil ve dürüst yeni seçimlerin yapılması yer alıyordu.
Sonuçta Halâskâr Zabitan’ın tehdidi etkili olmuş, Trablusgarp savaşı ve Rumeli’deki ayaklanmalar
nedeniyle iyice sarsılmış olan hükümet, 16 Temmuz 1912’de çekilmek zorunda kalmıştır.
İttihat ve Terakki ve Siyasal Çekişmeler (1909-1912)
Sait Paşa kabinesi çekilince yerine “Büyük Kabine”
denilen bir ulusal birlik kabinesi geçmiştir.
Yeni kabine, İmparatorluk’taki siyasal kargaşanın sebebini subayların siyasete girmesinde ve İTC’nin sorumsuz politikalarında gördüğünden İttihatçıların gücünü kırmaya öncelik vermiştir.
Miralay Sadık’ın meclisin dağıtılması yönündeki görüşlerini destekleyen “Büyük Kabine”, meclisi
dağıtmış (4 Ağustos 1912) ve sıkıyönetim ilan etmiştir.
İTC, meclisin dağıtılmasıyla büyük bir darbe yemiştir.
Kaynaklar
Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, çev. Yasemin Saner, 32.B., İletişim Yayınları,
İstanbul, 2016.
Bülent Tanör, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri (1789-1980), 3.B., YKY, İstanbul, 1999.
Cem Eroğul, Anatüzeye Giriş, 15.B., İmaj Yayınevi, Ankara, 2016.