• Sonuç bulunamadı

Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I"

Copied!
22
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I

(2)

1925 sonrasında Türkiye’de Siyasal Sistem: Tek Parti Devleti

Takrir-i Sükun Kanunu’nun ilanından sonra, Türkiye’de bir tek parti yönetimi kurulmuştur.

Takrir-i Sükun Kanunu’nun yürürlükte olduğu 1925- 1929 yılları arasında siyasal muhalefet ve muhalif basın susturulmuştur.

İzmir’de Mustafa Kemal’e karşı girişilen suikast girişimi sonrasında, İTC ve TCF’nin eski liderleri siyaset sahnesinin dışına itilmiştir.

(3)

1925 sonrasında Türkiye’de Siyasal Sistem:

Tek Parti Devleti

1931’deki parti kongresinde Türkiye’nin sistemi tek parti sistemi olarak resmen ilan edilmiştir.

Meclis, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın tepe

noktasında bulunan Cumhurbaşkanı, Başbakan ve parti genel sekreterinin güdümü altındadır.

Tek parti dönemi boyunca (1925-1945) meclis grubu toplantılarının ana işlevi, kabine

kararlarını onaylamak ve meşrulaştırmakla sınırlı kalmıştır.

(4)

1925 sonrasında Türkiye’de Siyasal Sistem:

Tek Parti Devleti

1930’lu yıllarda parti ile devlet bütünleşmiştir. Bu bütünleşmenin önemli bir aşaması CHP’nin 9 Mayıs 1935’te toplanan Dördüncü Büyük Kurultayı’nda kabul edilen yeni tüzüktür.

Yeni tüzük ile bir Genel Başkanlık Kurulu

oluşturulmuştur. Kurul, Parti Genel Başkanı, Genel Başkan Vekili ve Genel Sekreter’den oluşmaktadır ve partinin en yüksek karar organıdır. Öte yandan Genel Başkanlık Kurulu bizzat Değişmez Genel Başkan’ın görüşleri doğrultusunda oluşmaktadır.

(5)

1925 sonrasında Türkiye’de Siyasal Sistem:

Tek Parti Devleti

18 Haziran 1936’da CHP Genel Başkan Vekili İsmet İnönü tarafından yayımlanan bir genelge ile parti ile devletin birleştirildiği açıklanmıştır. Buna göre,

Dahiliye Vekili olan kişi aynı zamanda CHP Genel

Sekreteri olacak ve illerde de valiler CHP İl Başkanları olacaklardır.

CHP’nin 6 Ok’unun 13 Şubat 1937 tarihinde

Anayasaya girmesi ve parti ilkelerinin aynı zamanda devletin temel ilkeleri haline gelmesi parti ile devlet bütünleşmesinin son aşamasıdır.

(6)

1925 sonrasında Türkiye’de Siyasal Sistem:

Tek Parti Devleti

1929 Dünya Ekonomik Krizi ve yarattığı etkiler Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF)’nın kurulması (12 Ağustos 1930).

SCF’nin programı

CHF’nin ılımlı devletçiliği karşısında SCF’nin liberal eğilimi

SCF’nin toplumda yarattığı coşku ve 1930 yerel seçimleri

SCF’nin kurucusu Fethi (Okyar) Bey tarafından kapatılması (17 Kasım 1930)

(7)

1925 sonrasında Türkiye’de Siyasal Sistem:

Tek Parti Devleti

CHF 1930’ların ilk yarısında kimi toplumsal ve kültürel kuruluşları kapatmıştır.

Toplumsal ve kültürel kuruluşlar içerisinde ilk kapatılanlar Türk Ocakları’dır (Nisan 1931).

1932’den itibaren Türk Ocakları’nın yerine, kentlerde Halkevleri ve büyük köylerde

Halkodaları kurulmuştur.

(8)

1925 sonrasında Türkiye’de Siyasal Sistem: Tek Parti Devleti

Kapatılan bir diğer örgüt, Türk Kadınlar Birliği’dir.

Birlik, Mayıs 1935’teki olağanüstü kongresinde, Cumhuriyet Halk Partisi liderliğinin isteği üzerine kendini feshetme kararı almıştır.

1935 yılında, üyeleri yüzyılın başından beri Jön Türk hareketi içerisinde önemli roller oynamış olan Türk Mason Locaları da kapatılmıştır.

(9)

1925 sonrasında Türkiye’de Siyasal Sistem: Tek Parti Devleti

Muhalif bütün gazete ve dergiler 1925’te

kapatılmıştır. Bu tarihten itibaren ortada sadece

hükümet denetimindeki gazeteler kalmıştır. Bunun bir istisnası, solcu bir gazeteci olan Arif (Oruç)’un 1929-1930’da yayınladığı Yarın gazetesidir. Bu gazete de 1931 yılında kapatılmıştır.

(10)

1925 sonrasında Türkiye’de Siyasal Sistem:

Tek Parti Devleti

1933’te, İstanbul’daki eski Darülfünun, İstanbul Üniversitesi olarak yeniden kurulmuş. Bu reform sırasında çok sayıda öğretim üyesi de tasfiye

edilmiştir.

“Üniversite Reformu” olarak adlandırılan 1933 tasfiyesi sonrasında Türk hükümeti, Almanya’dan kaçan bilim adamlarını Türkiye’ye davet etmiş ve 63 Alman profesörün gelişiyle birlikte Türkiye’de akademik öğretimin seviyesi çarpıcı bir biçimde yükselmiştir.

(11)

Türkiye Cumhuriyeti’nin Dış Dünya İle İlişkileri (1923-1939)

İki Savaş Arası Dönem (1918-1939)

Bu dönemin temel özelliklerinden biri, dünya siyaseti açısından hiçbir ülkenin belirleyici bir güce sahip olmamasıdır. Bu ortamda ‘çevre’

ülkeleri dış müdahalelere karşı ‘göreli bir özerklik’ kazanabilmişlerdir. Türkiye de bu özerklikten yararlanabilen ülkeler arasındadır.

Bu dönemde dünya Revizyonist devletlerle (Almanya, İtalya vs.) statükocu devletler (Fransa, İngiltere vs.) arasında iki kampa ayrılmıştır.

(12)

Türkiye Cumhuriyeti’nin Dış Dünya İle İlişkileri (1923-1939)

Bu dönemde ABD ve Sovyetler Birliği de esas olarak statükonun sürdürülmesinden yanadırlar.

Türkiye’nin avantajları:

Türkiye dış müdahalelere karşı göreli özerklik kazanan ülkeler arasında yer almıştır.

Statükocu-revizyonist kavgasında her iki taraf da Türkiye’nin dostluğunu kazanmaya çalışmıştır.

Osmanlı döneminde hep büyük bir tehdit oluşturmuş olan Rusya, Ekim Devrimi’nden sonra Türkiye için değerli bir dost olmuştur.

(13)

Türkiye Cumhuriyeti’nin Dış Dünya İle İlişkileri (1923-1939)

Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikasının ana çizgisi:

İhtiyatlı, gerçekçi ve genel olarak statükonun muhafazasından yana.

1920’lerde Türkiye’nin Batı Avrupa ile ilişkilerinde Lozan Barış Antlaşması’nda tam anlamıyla

halledilememiş bazı sorunlar önemli bir yere sahiptir.

Musul sorunu: Türkiye, Musul’u, Misak-ı Milli sınırları içinde görüyor ve buranın Türkiye sınırları içine dahil edilmesini istiyordu. Ancak Milletler Cemiyeti’nin

hakemliğinde Musul’un Irak’a dahil olması yönünde karar alınmıştır.

(14)

Türkiye Cumhuriyeti’nin Dış Dünya İle İlişkileri (1923-1939)

MC’nin Aralık 1925’te aldığı kararı Türkiye, Haziran 1926’da resmen kabul etmiştir. Buna karşılık petrol gelirlerinin % 10’u 25 yıllığına Türkiye’ye verilmiştir. Daha sonra

İngiltere’nin 700 bin sterlin ödemesi

karşılığında bu haktan feragat edilmiştir.

(15)

Türkiye Cumhuriyeti’nin Dış Dünya İle İlişkileri (1923-1939)

Osmanlı Borçları sorunu: Türkiye ile Fransa arasındaki ana sorun, Osmanlı borçlarının ödenmesi sorunudur. 1928 yılında borcun büyük bir kısmını Türkiye’nin yüklenmesi, geriye kalan kısmınınsa Osmanlı devletinden ayrılan ülkeler arasında paylaştırılması

konusunda anlaşmaya varılmıştır. Borç

meselesi 1933’te, Türkiye için daha elverişli koşullarda yeniden bir plana bağlanmıştır. Bu borçların son taksidi 1954 yılında ödenmiştir.

(16)

Türkiye Cumhuriyeti’nin Dış Dünya İle İlişkileri (1923-1939)

İtalya’yla 1928’de bir saldırmazlık antlaşması imzalanması.

Ekim 1930’da Yunanistan ve Türkiye arasında bir dostluk antlaşması imzalanması.

1934 yılında, Yunanistan, Yugoslavya, Romanya ve Türkiye’nin üyesi olduğu bir Balkan Paktı

oluşturulması.

1937 yılında, Türkiye, Irak, İran ve Afganistan’nın üyesi olduğu Sadabat Paktı’nın kurulması.

(17)

Türkiye Cumhuriyeti’nin Dış Dünya İle İlişkileri (1923-1939)

Sovyetler Birliği ile ilişkiler

Milli Mücadele sırasında başlayan iyi ilişkiler 1930’larda da sürdürülmüştür.

1935 yılında on yıllık bir dostluk antlaşması imzalanmıştır

1930’larda Batılı güçlerle ilişkiler

1930’larda Türkiye Batılı güçlerle ilişkilerini

güçlendirmiştir. Bunda revizyonist devletlere karşı Fransa ve İngiltere ile birlikte statükoyu kesin olarak desteklemesi önemli rol oynamıştır.

(18)

Türkiye Cumhuriyeti’nin Dış Dünya İle İlişkileri (1923-1939)

Çok yönlü bir dış politika izleyen Türkiye, bu dönemde Hitler Almanyası ile de iyi ilişkilerini sürdürmüştür.

Türkiye’nin 1930’lardaki tek güçlü tehdit algılaması Doğu Akdeniz’de yayılmacı bir siyaset izleyen İtalya’dan kaynaklanmaktadır.

(19)

Türkiye Cumhuriyeti’nin Dış Dünya İle İlişkileri (1923-1939)

Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne katılması (1932)

Montreux Boğazlar Sözleşmesi (1936)

Bu sözleşmeyle Türkiye Boğazlar üzerindeki tam egemenliğini yeniden kazanmıştır.

(20)

Türkiye Cumhuriyeti’nin Dış Dünya İle İlişkileri (1923-1939)

Hatay Sorunu:

1930’larda Türkiye ile Fransa’yı ciddi anlaşmazlığa düşüren

mesele, İskenderun Sancağı meselesidir. Bu bölgeye ‘Hatay’

adı 1936 yılında Atatürk tarafından verilmiştir.

1920’ler boyunca ve 1930’ların ilk yarısında Fransa’nın manda yönetimi İskenderun Sancağı’nda aralıklarla sürüp giden karışıklıklara yol açmıştır.

1936’da Fransa ile Suriye arasında manda yönetimini sona

erdiren antlaşmada Sancak’ın Suriye’nin parçası olarak kabul edilmesi.

Milletler Cemiyeti’nin Sancak’ı içişlerinde bağımsız dışişlerinde Suriye’ye bağlı “ayrı bir varlık” olarak tanıması (1937).

(21)

Türkiye Cumhuriyeti’nin Dış Dünya İle İlişkileri (1923-1939)

Nisan 1938 seçimleri sırasında kanlı

ayaklanmalar olması ve seçimlerin iptali.

Temmuz 1938’de yapılan yeni seçimlerde 40 milletvekilliğinden 22’sini alan Türklerin az farkla çoğunluğu elde etmesi.

Yeni meclisin ilk toplantısında bağımsız Hatay Cumhuriyeti’ni ilan etmesi.

29 Haziran 1939’da, Hatay Meclisi’nin

oybirliğiyle Türkiye’ye katılma kararı alması.

(22)

Kaynaklar

Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, çev. Yasemin Saner, 32.B., İletişim Yayınları,

İstanbul, 2016.

Baskın Oran, Türk Dış Politikası: Kurtuluş

Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, C.1:1919-1980, 12.B., İletişim Yayınları, İstanbul, 2006.

Referanslar

Benzer Belgeler

Elinizdeki kitap Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batılı devlet- ler tarafından parçalanmasıyla, elde kalan son toprak parçası olan Anadolu’da kurulan

olması ile birlikte İstanbul Hükümeti’nin Ankara’daki ulusal direniş hareketine karşı aldığı siyasi ve askeri tedbirler..

Ulusal Direniş Hareketi içerisindeki siyasal gelişmeler.. Milli Mücadele’nin sürdüğü yıllarda Mustafa Kemal silahlı kuvvetler üzerinde sağlam bir otorite kurmuşsa

İsmet Bey’in kabinesinin 4 Mart 1925’te Terakkiperver Fırkalıların ret oyuna rağmen açık farkla güvenoyu alması.. Şeyh Sait İsyanı-Takrir-i Sükun Kanunu ve

 Batılı ülkelere Türkiye’nin bundan sonra izleyeceği ekonomik ve sosyal sistem hakkında fikir vermek Kongrede, özel sermayenin devlet tarafından.. destekleneceği ve

1932-1934 yılları arasında Kadro dergisini çıkaran Kadro grubu, toplumsal, ekonomik ve kültürel yaşamın her.. alanında devlet planlamasını savunmuş ve devletçiliği

Bu dönemde sinema üzerindeki tiyatro etkisi o kadar belirleyicidir ki sinema tarihçileri 1923- 1939 yılları arasını çoğunlukla tiyatrocular dönemi olarak

Dolayısıyla bu anlama çabasında temel olarak 2000 yılında Türkiye’deki hapishanelerde gerçekleşen ölüm orucu eylemi ve sonrasında yaşanan Hayata Dönüş