• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ SİYASİ TARİHİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "TÜRKİYE CUMHURİYETİ SİYASİ TARİHİ"

Copied!
193
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)
(3)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ SİYASİ TARİHİ

Yazarlar

Prof.Dr. Bünyamin BEZCİ (Ünite 1) Prof.Dr. Ahmet DEMİREL (Ünite 2) Prof.Dr. Bekir Berat ÖZİPEK (Ünite 2)

Prof.Dr. Murat ÇEMREK (Ünite 3) Prof.Dr. Adem ÇAYLAK (Ünite 4)

Prof.Dr. Cemal FEDAYİ (Ünite 5) Prof.Dr. Muhittin ATAMAN (Ünite 6)

Doç.Dr. Fikret ÇELİK (Ünite 7) Dr.Öğr.Üyesi Nebi MİŞ (Ünite 8)

Editör

Prof.Dr. Muhittin ATAMAN

(4)

İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.

Copyright © 2015 by Anadolu University All rights reserved

No part of this book may be reproduced or stored in a retrieval system, or transmitted in any form or by any means mechanical, electronic, photocopy, magnetic tape or otherwise, without

permission in writing from the University.

Grafik Tasarım Yönetmenleri Prof. Tevfik Fikret Uçar

Doç.Dr. Nilgün Salur Öğr.Gör. Cemalettin Yıldız Dil ve Yazım Danışmanı Hatice Çalışkan Köken Ölçme Değerlendirme Sorumlusu

Öğr.Gör. İbrahim Sarı Kapak Düzeni Prof.Dr. Halit Turgay Ünalan Dizgi ve Yayıma Hazırlama

Kitap Hazırlama Grubu

Türkiye Cumhuriyeti Siyasi Tarihi

E-ISBN 978-975-06-3142-9

Bu kitabın tüm hakları Anadolu Üniversitesi’ne aittir.

ESKİŞEHİR, Ocak 2019 2759-0-0-0-1902-V02

(5)

İçindekiler

Sunuş ... vii

Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşuna Geçiş Dönemi ... 2

OSMANLI MODERNLEŞME DÖNEMİNİN BİRİKİMİ ... 3

Tanzimat Zihniyetinin Dönüşümü ... 3

Yeni Osmanlılar ve Siyasetin Toplumsallaşması ... 5

II. Abdülhamit Dönemi ve Modernleşme ... 6

İttihat ve Terakki Muhalefeti ve II. Meşrutiyet’in İlanı ... 6

İttihat ve Terakki’nin Doğrudan İktidarı ... 8

I. Dünya Savaşı ve İttihat ve Terakki İktidarının Sonu ... 9

MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI VE ANTLAŞMAYA TEPKİLER ... 10

Mondros Ateşkes Antlaşması’nın Uygulanması ve Sevr Barış Antlaşması ... 11

Antlaşmalara ve İşgallere Karşı Direnişler ... 12

Anadolu’da Siyasi İstikrarın Sağlanması ve İsyanlar ... 14

BÜYÜK MİLLET MECLİSİ HÜKÛMETİ VE MİLLÎ MÜCADELE ... 15

Birinci Mecliste İktidar-Muhalefet İlişkileri ... 17

Başkomutanlık Meydan Savaşı ve Mudanya Ateşkes Antlaşması ... 18

Lozan Barış Antlaşması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşu ... 18

Özet ... 20

Kendimizi Sınayalım ... 22

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ... 23

Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ... 23

Yararlanılan Kaynaklar ... 24

Tek Parti Dönemi’nde Türkiye (1923-1950) ... 26

GİRİŞ: BİRİNCİ MECLİS DÖNEMİ (1920-23) ... 27

1921 Anayasası ve TBMM İçinde Siyasi Ayrışma ... 27

Lozan Barış Antlaşması ... 28

TEK PARTİ DÖNEMİ’NDE SİYASİ ORTAM ... 28

Cumhuriyetin İlanı ... 30

İstanbul İstiklal Mahkemesi ... 31

Halifeliğin Kaldırılması ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu ... 31

1924 Anayasası ... 32

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ... 33

Şeyh Sait Ayaklanması ve Takrir-i Sükûn Kanunu ... 33

Şark İstiklal Mahkemesi: TpCF’nin Kapatılması ve Gazeteciler Davası ... 35

İzmir Suikastı ve Muhalefetin Sonu ... 36

Güdümlü Bir Muhalefet: Serbest Cumhuriyet Fırkası ... 37

TEK PARTİ YÖNETİMİNİN KURUMSALLAŞMASI ... 38

Kemalist Reformlar veya Atatürk İlke ve İnkılapları ... 38

Sosyoekonomik Ayrışmanın Siyasete Yansıması: İki Siyasi Çizginin Somutlaşması ... 40

Yeni Bir Muhalefete Giden Yol: Demokrat Partinin Kuruluşu ... 41

SONUÇ: BİR DÖNEMİN SONU VE DP İKTİDARI ... 42

Özet ... 44

1. ÜNİTE

2. ÜNİTE

(6)

Kendimizi Sınayalım ... 45

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ... 46

Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ... 46

Yararlanılan Kaynaklar ... 47

Menderesli Yıllar (1950-1960) ... 48

GİRİŞ: MENDERES’İN HİKÂYESİ ... 49

1946-1950: 1946 GENEL SEÇİMLERİ VE MUHALEFET YILLARI ... 50

1950-1954: 1950 SEÇİMLERİ VE MENDERES’İN BAŞBAKANLIĞA GELİŞİ 54 1954-1957: 1954 SEÇİMLERİ VE PERÇİNLENEN İKTİDAR ... 57

1957-1960: 1957 SEÇİMLERİ VE ASKERÎ DARBEYE DOĞRU ... 60

SONUÇ ... 64

Özet ... 66

Kendimizi Sınayalım ... 68

Okuma Parçası ... 69

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ... 69

Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ... 69

Yararlanılan Kaynaklar ... 70

İlk Askerî Darbe ve Bürokratik Vesayetin Kurumsallaşması (1960-1971) ... 72

GİRİŞ ... 73

İLK ASKERÎ DARBEDEN 1961 SEÇİMLERİNE ... 73

1961 SEÇİMLERİ VE İNÖNÜ KOALİSYONLARI DÖNEMİ ... 75

AP’NİN İKİNCİ KONGRESİ VE DEMİRELLİ YILLARIN BAŞLANGICI (1965 SEÇİMLERİ) ... 77

1966 CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ ... 79

YASAKLANAN SİYASİ HAKLAR MESELESİ ... 79

ORTANIN SOLU VE CHP’DE YENİ DÖNEM ... 80

CHP’DE BÖLÜNME VE GÜVEN PARTİSİ ... 80

ADALET PARTİSİNİN BÖLÜNMESİ VE DEMOKRATİK PARTİ ... 80

TÜRKİYE BİRLİK PARTİSİ (TBP) ... 81

1969 GENEL SEÇİMLERİ VE 12 MART’A GİDEN SÜREÇ ... 81

Özet ... 83

Kendimizi Sınayalım ... 84

Okuma Parçası ... 85

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ... 85

Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ... 86

Yararlanılan Kaynaklar ... 86

Birinci Koalisyonlar Dönemi (1971-1980)... ... 88

GİRİŞ: MODERNLEŞME VE 1970’Lİ YILLAR ... 89

1946’dan 1971’e Türkiye’de Demokrasi ... 90

12 MART DARBESİ VE SONUÇLARI ... 91

Muhtıraya Tepkiler ve Erim Hükûmeti ... 93

12 Mart ve CHP’de Değişim ... 94

Anayasa Değişiklikleri ... 95

Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve 12 Mart Döneminin Sonu ... 95 3. ÜNİTE

4. ÜNİTE

5. ÜNİTE

(7)

ZAYIF HÜKÛMETLER VE BUNALIMLAR DÖNEMİ ... 96

Demokrasinin Yeniden Başlaması ve 1973 Seçimleri ... 96

CHP-MSP Koalisyon Hükûmeti ... 97

Birinci Milliyetçi Cephe Hükûmeti ... 99

1977 Seçimleri ve CHP Azınlık Hükûmeti ... 100

İkinci Milliyetçi Cephe Hükûmeti ... 100

Üçüncü Ecevit Hükûmeti ... 101

Üçüncü Milliyetçi Cephe Hükûmeti ... 103

Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ... 104

Darbe Süreci ve 12 Eylül Askerî Darbesi ... 104

SONUÇ ... 105

Özet ... 107

Kendimizi Sınayalım ... 108

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ... 109

Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ... 109

Yararlanılan Kaynaklar ... 110

Özallı Yıllar (1980-1991) ... 112

GİRİŞ ... 113

Turgut Özal’ın Hayatı ve Kişiliği ... 113

12 EYLÜL ARA REJİMİ ... 116

Millî Güvenlik Konseyi ve Askerî Rejim Dönemi ... 116

Süreklilik ve Değişim Sarkacında 1982 Anayasası ... 117

ÖZAL’IN BAŞBAKANLIK DÖNEMİ ... 119

1983 Genel Seçimleri: ANAP’ın Birinci İktidar Dönemi ... 119

Siyasi Yasakların Kaldırılması İçin Referandum Yapılması ... 121

1987 Genel Seçimleri: ANAP’ın İkinci İktidar Dönemi ... 122

ÖZAL’IN CUMHURBAŞKANLIĞI DÖNEMİ ... 124

Özal’ın Cumhurbaşkanlığı ... 124

1991 Genel Seçimleri: ANAP’ın İktidardan Düşmesi ... 125

SONUÇ ... 127

Özet ... 128

Kendimizi Sınayalım ... 130

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ... 131

Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ... 131

Yararlanılan Kaynaklar ... 132

İkinci Koalisyonlar Dönemi (1991-2002)... 134

GİRİŞ ... 135

20 EKİM 1991 GENEL SEÇİMLERİ VE DOĞRU YOL PARTİSİ (DYP) - SOSYAL DEMOKRAT HALKÇI PARTİ (SHP) KOALİSYON HÜKÛMETİ ... 136

SÜLEYMAN DEMİREL’İN CUMHURBAŞKANI SEÇİLMESİ VE YENİ DYP-SHP KOALİSYON HÜKÛMETİ ... 139

24 ARALIK 1995 GENEL SEÇİMLERİ VE DYP-RP HÜKÛMETİ ... 140

28 ŞUBAT POSTMODERN ASKERÎ MÜDAHALESİ VE SİYASAL SİSTEMİN YENİDEN DİZAYNI ... 142

DEMOKRATİK SOL PARTİ (DSP) AZINLIK HÜKÛMETİ VE ERKEN SEÇİME GİDEN SÜREÇ ... 144

7. ÜNİTE 6. ÜNİTE

(8)

18 NİSAN 1999 GENEL SEÇİMLERİ VE DSP-MHP-ANAP HÜKÛMETİ ... 145

AHMET NECDET SEZER’İN CUMHURBAŞKANI SEÇİLMESİ, EKONOMİK KRİZ VE KOALİSYON HÜKÛMETİNİN SONA ERMESİ ... 146

Özet ... 148

Kendimizi Sınayalım ... 150

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ... 151

Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ... 151

Yararlanılan Kaynaklar ... 152

AK Partili Yıllar (2002-2014)... 154

GİRİŞ ... 155

AK Partinin İktidar Olmasını Sağlayan Koşullar ... 155

AK PARTİNİN BİRİNCİ DÖNEMİ (2002-2007): DÖNÜŞÜM SÜRECİ ... 157

2002 Seçimleri ve AK Partinin Seçim Zaferi ... 157

İlk Reformlar ve AB’ye Uyum Paketleri ... 159

AK Partinin İlk Döneminde AB ile Hızlanan İlişkiler ... 161

1 Mart Tezkeresi ... 162

2004 Mahalli İdareler Seçimleri ve Normalleşme Sancıları ... 163

Cumhurbaşkanlığı Seçim Süreci ve 27 Nisan E-Muhtırası ... 164

AK PARTİNİN İKİNCİ DÖNEMİ (2007-2011): ANAYASAL ... 166

REFORMLAR VE DİRENÇ SİYASETİ ... 166

2007 Milletvekilliği Seçimleri ... 166

2007 Referandumu ve Sonuçları ... 167

Başörtüsü Yasağı ve AK Partiye Kapatma Davası ... 167

29 Mart 2009 Mahallî İdareler Seçimleri ... 169

12 Eylül Referandumu ve Sonuçları ... 169

AK Parti Dönemi Ordu-Siyaset İlişkileri ... 170

AK PARTİNİN ÜÇÜNCÜ DÖNEMİ (2011-2014): YENİ TÜRKİYE SÖYLEMİ ... 173

2011 Genel Seçimleri ... 173

Siyasal Krizler ve 2014 Seçimleri ... 174

Kürt Meselesi ve Çözüm Süreci ... 176

Özet ... 179

Kendimizi Sınayalım ... 181

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ... 182

Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ... 182

Yararlanılan Kaynaklar ... 183 8. ÜNİTE

(9)

Sunuş

Sevgili öğrenciler,

Büyük Türkçe Sözlük’te “bir konuyu geçmişi ve gelişimi içinde inceleyen anlatı” olarak tanımlanan tarih, en basit tabirle geçmişin birikimi, başından itibaren kişinin, milletin, devletin veya insanlığın biriktirdiklerinin toplamıdır. Tarih bizim verili dünyamızdır;

bunu bilmeden ve kavramadan bugünümüzü anlamlandırmak ve geleceğimizi şekillen- dirmek imkânsızdır.

Ülkemizde, bir galat-ı meşhur olarak “siyasi tarih” daha çok “uluslararası ilişkiler” ta- rihi olarak bilinir. Ancak bizim burada kullandığımız “siyasi tarih” kavramı devletler arası ilişkileri ve gelişmeleri değil, bir devlet içindeki siyasi, ekonomik ve kısmen toplumsal gelişmeleri ve değişimi konu almaktadır. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti Siyasi Tarihi kitabı Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşunu ve siyasi gelişimini incelemektedir. Bugünün siyasi, ekonomik ve toplumsal olaylarını doğru bir şekilde okumak ve anlamak için siyasi tarihimizi iyi öğrenmek zorundayız.

Elinizdeki kitap Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batılı devlet- ler tarafından parçalanmasıyla, elde kalan son toprak parçası olan Anadolu’da kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi tarihini konu almaktadır. Osmanlı’nın mirasının üzerine kurulan Cumhuriyet, yeni bir rejim ve modern bir siyasal örgütlenmenin eseridir. Şüp- hesiz kökleri imparatorluk döneminde başlatılan Islahat ve Tanzimat fermanları, Meşruti Monarşi girişimleri gibi Modernleşme ve Batılılaşma hareketlerinde olan Cumhuriyetin yapısını gittikçe radikalleşen Batılılaşma ve Modernleşme felsefesi belirledi. Anadolu işga- line karşı yürütülen mücadele sonrasında iç ve dış gelişmelerin sonucunda çok etnikli, çok dilli ve çok dinli bir imparatorluktan modern bir ulus-devlet kuruldu. Cumhuriyetin ila- nından hemen sonra eski rejimden radikal bir siyasi ve toplumsal kopuş ile devrimsel sa- dece yeni bir devlet değil yeni bir ekonomi ve yeni toplum oluşturma çabaları hız kazandı.

Cumhuriyet Dönemi siyasi tarihin ilk yıllarının en belirgin özelliği gerçekleştirilen bir devrim sonucunda kurulan ulus-devlet kurumlarının oluşturulması ve geliştirilmesiydi.

Gerçekleştirilen devrimler modern, laik ve merkeziyetçi bir siyasi sistemle neticelendi.

Uluslaşma bağlamında ülkede yaşayan herkesin birer vatandaş olarak tanımlanmış ortak bir kimlik etrafında bir araya gelmeleri için radikal adımlar atıldı. Etnik, dinsel ve top- lumsal farklılıkların bu tanımlanmış kimlikte yeri yoktu; farklı kimliklere sahip kitleler ya yok sayıldılar ya da değişime zorlandılar. Halka rağmen halkçı projeler bu dönemin dikkat çeken uygulamalarındandır.

İkinci özellik, bürokrat seçkin zümrenin siyasi kurumları kontrolünde tutmak isteme- si ve siyasete devamlı müdahale etmesi gerçeğidir. Siyasetçilerin, yani seçilmişlerin, kuru- cu iradenin temsilcisi sayılan bürokrat seçkinlerin beklentilerinin dışında hareket etmesi üzerine ülkenin demokrasi tarihi sıklıkla askeri darbelerle kesintiye uğratıldı. Dolayısıyla demokratik konsolidasyon için en önemli şart olan toplumsal ve siyasal çeşitlilik gerçek- leşmedi. Kurucu iradenin beklentileri doğrultusunda bir devlet-halk çekişmesi veya bir merkez/elit ile çevre/halk çekişmesi siyasetin en önemli konusu olmaya devam etti. Bu fay hattındaki gerilim giderilmeden olgun bir demokratik düzeyin yakalanması da pek mümkün olmayacaktır. Özal döneminden bu yana bu yönde bazı önemli adımlar atılmış olsa da hala tam bir gelişim sağlandığı söylenemez.

(10)

Türkiye siyasi tarihinin üçüncü bir özelliği ise çok partili dönemde koalisyon hükü- metlerinin başarılı olamayarak daha çok istikrarsızlık üretmeleridir. Ülkedeki demokratik konsolidasyon ihtiyacını gösteren bu durum, hala geçerliliğini korumaktadır. Çok partili dönem boyunca tek başına güçlü siyasi iktidarlar, ülkenin siyasi ve ekonomik istikrarının da teminatı olmuşlardır. 1950-1960 arasında Demokrat Parti, 1965-1971 arasında Adalet Partisi, 1983-1991 arasında Anavatan Partisi ve 2002-2014 arasında ise Adalet ve Kal- kınma Partisi belirli bir süre için siyasi istikrarı sağlamışlardır. İstikrar sağlayan partiler, parti-içi istikrarlarını ve başlangıçtaki söylemlerini kaybettiklerinde ise ülkenin istikrarı bozulmuştur.

Yakın tarihimizi doğru bir şekilde okuma ve anlamayı kolaylaştırmak amacıyla hazır- lanmış olan elinizdeki kitabın Birinci Ünitesinde “Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşuna Geçiş Dönemi” konusunu ele almıştır. Bu bölümde Osmanlı’dan yeni Tür- kiye Cumhuriyeti’ne geçiş süreci incelenmiştir. İkinci Ünitede “Tek Parti Döneminde Türkiye (1923-1950)” başlığını taşımaktadır. Bu bölümde Cumhuriyetin ilanı, Atatürk ilke ve inkılaplarının gerçekleştirilmesi ve çok partili siyasal parti hayata geçiş deneme- leri üzerinde durulmuştur. Ayrıca, bu dönemde yaşanan bazı önemli siyasi gelişmelerin tartışması yapılmıştır.

“Menderesli Yıllar (1950-1960)” başlığını taşıyan Üçüncü Ünitede, Demokrat Parti’nin iktidarda olduğu dönemin analizi yapılmıştır. Özellikle bu döneme damgasını vuran Ad- nan Menderes’in kişiliği ve siyasi icraatları vurgulanmıştır. “İlk Askeri Darbe ve Bürok- ratik Vesayetin Kurumsallaşması (1960-1971)” başlığını taşıyan Dördüncü Ünite, siyasi tarihimizdeki vesayet kurumlarının ortaya çıkmasını sağlayan 1961 Anayasası ve ortaya çıkardığı kurumlar merkeze alınarak yazılmıştır.

“Birinci Koalisyonlar Dönemi (1971-1980)” başlıklı Beşinci Ünite, demokrasiyi ikinci kez rafa kaldıran 12 Mart Muhtırası askeri müdahalesi sonrasında kurulan kısa süreli tek- nokrat hükümetler ile başlamaktadır. Ancak ünitenin önemli kısmı, döneme damgasını vuran siyasi ve ideolojik çatışmaların odağındaki siyasi partilerin kurdukları koalisyon hükümetlerinin gelişmelerine ayrılmıştır. 1971-1980 dönemi, Türkiye siyasi tarihinin 20.

yüzyıldaki en istikrarsız on yılı ve birinci fetret on yılı olarak kayda geçti.

Cumhuriyet tarihinin en önemli kırılmalarından biri, Altıncı Ünite’nin üzerinde durduğu “Özallı Yıllar (1980-1991)” başlığıyla ele alınan dönemde gerçekleşmiştir. Bu dönemde Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve toplumsal hayatında önemli bir yeniden ya- pılanma gerçekleştirilmiştir. Ülke tarihindeki en etkili askeri darbeden sonra kısa sürede yeniden demokrasiye geçilmiş; kusurlu olan demokratik yapının sorunları giderilmeye çalışılmıştır. Ekonomide ithal ikameci anlayıştan ihracata dayalı ekonomik büyüme mo- deline geçilmesi, ülkenin siyasi gelişmelerini de etkilemiştir. “İkinci Koalisyonlar Dönemi (1991-2002)” başlığını taşıyan Yedinci Ünite ise, Türkiye siyasi tarihindeki ikinci fetret dönemini işlemektedir. On yılın birinci kısmı görece istikrarlı ise de, ikinci kısmında ciddi siyasi, ekonomik ve toplumsal krizler yaşandı.

Son ve Sekizinci Ünite ise “AK Partili Yıllar (2002-2014)” başlığını taşımaktadır. Bu bölümde AK Parti’nin iktidar olduğu dönemdeki gelişmeler ele alınmaktadır. Türkiye siyasi tarihinin en istikrarlı dönemlerinden biri olan AK Parti’nin birinci döneminden sonra, ülkenin demokratik, ekonomik ve toplumsal gelişiminde ciddi ilerlemeler sağlan- dı. İkinci dönemde ise farklı iç ve dış faktörlerin etkisiyle siyasi ve ekonomik bakımdan sıkıntılar yaşandı.

(11)

Yukarıda kısaca tanımladığım her bir ünite, alanında saygın ve uzman akademisyenler tarafından yazılmıştır. Yazarlar konuyu daha çok bilgilendirici bir tarzda yazdılar. Analiz ve yorum kısmı ise daha azdır. Yoğunluklarına rağmen yazı teklifimi kabul etmeleri ve kitabın yazılmasında harcadıkları emek için her bir meslektaşıma çok teşekkür ederim.

Yazım sürecinde Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi (AÖF)’nin ilgili akademik ve idari yetkililerinin beni yönlendirmeleri, yazıların tam zamanında teslim edilmemesi üzerine gösterdikleri sabır ve kendilerine gönderilen metinleri en kısa zamanda dizgiden geçirip geri göndermeleri için çok teşekkür ederim. Ayrıca, metni okuyarak önerileriyle kitabın gelişimine yaptığı katkı için Prof. Dr. Sayın Müjgan Yazıcı’ya da şükranlarımı su- narım.

Türkiye’nin doğuşu için verilen mücadelenin, yeni devletin kurulduğu ortamın, yeni rejimin kurumsallaşmasının, ülkenin siyasi, ekonomik ve toplumsal kalkınmasının ana- lizini yapan bu kitap, ülke siyasetindeki gelişmelerin ana hatlarını ortaya çıkarmakta ve yakın tarihimizle ilgili sorularınıza yanıt aramaktadır. Cumhuriyet tarihinin kısa bir özeti olan bu derleme kitabın, siz sevgili öğrencilerimizin sorularına doyurucu cevaplar verme- si umuduyla...

Editör

Prof. Dr. Muhittin ATAMAN

Ankara, 2015

(12)

1 Amaçlarımız

Bu üniteyi tamamladıktan sonra;

Osmanlı modernleşmesinin birikimini açıklayabilecek,

Mondros Ateşkes Antlaşması’na Anadolu halkının verdiği tepkilerin siyasal an- lamını açıklayabilecek,

Anadolu’daki Millî Mücadele’nin meşruiyet kazanma sürecini değerlendirebilecek, Büyük Millet Meclisi Hükûmetinin büyük zafere nasıl ulaştığını ortaya koya- bilecek,

Lozan Barış Antlaşması’nın siyasi anlamını açıklayabilecek bilgi ve becerilere sahip olacaksınız.

Anahtar Kavramlar

İçindekiler

 

 

Türkiye Cumhuriyeti Siyasi Tarihi

Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşuna Geçiş Dönemi

• OSMANLI MODERNLEŞME DÖNEMİNİN BİRİKİMİ

• MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI VE ANTLAŞMAYA TEPKİLER

• BÜYÜK MİLLET MECLİSİ HÜKÛMETİ VE MİLLÎ MÜCADELE

• Osmanlı Modernleşmesi

• İttihat ve Terakki Partisi

• Mondros Ateşkes Antlaşması

• Sevr Barış Antlaşması

• Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti

• Mudanya Ateşkes Antlaşması

• Lozan Barış Antlaşması

• Mustafa Kemal

• İkinci Grup

• Kurtuluş Savaşı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ SİYASİ TARİHİ

(13)

OSMANLI MODERNLEŞME DÖNEMİNİN BİRİKİMİ

Türk siyasi hayatının anlaşılması için Osmanlı’nın son dönem modernleşme çabaları bi- rikiminin açıklanması gerekmektedir. Bu nedenle Tanzimat Fermanı ile başlayan siyasal süreç kısaca ele alınacaktır. İlk olarak Tanzimat Dönemi’nde yaşanan zihinsel dönüşüm analiz edilecektir. Daha sonra ise Tanzimat Dönemi’nde siyasal sorunlarla baş etmenin bir yolu olarak görülen idari reformlar ortaya konulacaktır.

Tanzimat yönetici ve aydınlarının toplumun önünden giden tasarıları her zaman siyasi karşıtlarını da yaratmıştır. Bu nedenle Tanzimatçılara karşı yine modernleşme yanlısı olan Yeni Osmanlı aydınlarının tezlerine de bakmak gerekmektedir. Osmanlı Devleti’nin son dönem istikrarını sağlayan II. Abdülhamit ise Yeni Osmanlılara karşı kendi modern elitini oluşturmaya ve modernleşme projesini gerçekleştirmeye çalışmıştır. Avrupa’daki birçok erken dönem modernleşme projeleri gibi otoriter olan II. Abdülhamit Dönemi modern- leşme adımları karşısında genç askerî ve sivil bürokratlardan oluşan Jön Türk ile İttihat ve Terakki muhalefeti doğmuştur. II. Meşrutiyet’in ilanını zorunlu kılan İttihat ve Terakki muhalefetinin iktidar yılları da ayrı bir başlık altında kısaca ele alınacaktır. Birinci Dünya Savaşı Osmanlı Devleti’nin sonunu hazırladı; Kurtuluş Savaşı da yeni bir devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni ortaya çıkardı.

Tanzimat Zihniyetinin Dönüşümü

Tanzimat dönemi, Osmanlı aydınının ve bürokratlarının Avrupa medeniyeti karşısında geri kaldıklarını kabullendikleri bir dönemdir. Osmanlı’nın Batılılaşmacı aydını geri kal- mışlığı aşmanın Avrupa medeniyetine dâhil olmaktan geçtiğine inanmaktaydı. Avrupa medeniyetine dâhil olmanın ise ilk görünen biçimi kıyafetlere ve adab-ı muaşerete yan- sımıştır. II. Mahmut Dönemi’nden itibaren Osmanlı aydını ve bürokratları toplumun ge- leneksel kıyafetlerinden farklılaşarak “Avrupai” olarak giyinmeye başlamışlardır. Bir nevi

“gardırop modernizmi” şeklinde görünen Batılılaşma eğilimi aslında adab-ı muaşerete de yansımış ve gündelik hayatı kapsamaya başlamıştır. Osmanlı ekâbirinin yabancılara verdiği davetlerde kadın ve erkeğin birlikteliği, sofra adabının masa adabına dönüşmesi, pantolon, ceket ve kravattan oluşan erkek şıklığından bahsedilmesi, kadınların yeni saç modellerine meyletmesi gündelik hayatta gözlemlenen dönüşümlerdir. Öyle ki Tanzimat Dönemi romanlarına bakıldığında Paris’te moda olan kıyafetlerin kısa süre sonra Beyoğlu vitrinlerini süslediği anlaşılmaktadır. Bu dönemin iyi kazanan esnafının başında Batılı kıyafetler dikiminde ustalaşan Rum ve Ermeni terzilerin olması şaşırtıcı değildir.

Osmanlı’dan Türkiye

Cumhuriyeti’nin Kuruluşuna

Geçiş Dönemi

(14)

Maddi bir kültürel öge olarak ev ve ev içi yaşam da tıpkı kıyafetler gibi kültürel bi- rikimi yansıtmakta ve kültürel dönüşümü izlemekte önemli yer tutmaktadır. Alafranga mobilyaların ev içi düzenini değiştirmesi görgü kurallarının ve insanlar arası ilişkilerin yeniden düzenlenmesini gerekli kılmıştır. Evlerin selamlık bölümlerini salonlara dönüş- türen Osmanlı ekâbiri Batılı mobilyaları da kendilerine uyarlayarak tıpkı sedir adabı gibi duvara yaslamaktadır.

Asıl dönüşüm ise Devletin gücünün kaynağının farklılaşmasında yaşanmıştır. Klasik dönem, Osmanlı Devleti adalet dairesi gereğince en önemli üretim kaynağı olan toprağın çiftçiler tarafından verimli işlenmesine dayanmaktadır. Devlet asker bile yapmaktan im- tina gösterdiği çiftçisine adaletli davrandığında toprağın iyi işleneceğini öngörmekteydi.

Topraktan alınan ürünün fazlalığı ise daha çok vergi geliri demektir. Tımar sistemiyle bir- likte etkili bir vergi sistemi oluşturan devlet, gelirleriyle büyük ve güçlü bir orduyu da fi- nanse edebilmektedir. Osmanlı Devleti’ni güçlü kılan da ordunun güçlü olmasıydı. Gerek coğrafi keşiflerin yarattığı mali dengesizlikler gerekse başta ateşli silah teknolojisi olmak üzere Osmanlı’nın geri kalması devletin gücünü zayıflatmıştı.

19. yüzyılın başında geri kalmışlığın en önemli sebebinin teknolojiye dayandığı açıkça ortadadır. Osmanlı Devleti teknolojik geri kalmışlığın sebebini eğitim sisteminde fenden uzaklaşmakta görmektedir. Bu nedenle devlet, fen eğitimine önem veren Batılı eğitim kurumlarını art arda kurmaya başlamıştır. Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane 1827’de, Mekteb-i Harbiye 1835’te, Darül Muallimin 1847’de, Mekteb-i Mülkiye 1859’da, Mekteb-i Hukuk-ı Sultani 1874’te, Ziraat ve Baytar Mekteb-i Alisi 1891’de kurulmuştur. Diğer taraftan Os- manlı medreselerinde okutulan ders programları yüzyıl boyunca fennî konuları da içer- meye başlamıştır. Sadece yüksekokul eğitiminde değil, ilkokul, ortaokul ve lise eğitiminin de yaygınlaştığına şahit olmaktayız. Örneğin, 1914’de Osmanlı coğrafyasında “Sultani” adı verilen liselerin sayısı 40’ı bulmuştu. Batılı tarzda eğitim veren kurumları meşrulaştıran zihinsel dönüşüm Osmanlı’nın teknolojik geri kalmışlığı aşma çabasıdır. Zira artık güç ordudan değil, teknolojiden kaynaklanmaktadır. Ordunun güçlü olması ise ulaşılan tek- nolojik seviyenin doğrudan bir sonucudur.

Osmanlı’nın en uzun yüzyılı olarak 19. yüzyıl, küresel siyasal ve ekonomik sistemin yerleştiği bir dönemdir. Bu nedenle uluslararası sisteme entegre olmaya çalışan Osman- lı, öncelikle hukuksal sistemini Batılı hukuk müktesebatıyla uyumlaştırmaya çalışmıştır.

Tanzimat Dönemi’nde vilayet sisteminden beledi sistemlerin düzenlenmesine, eğitim sis- teminden maden işletmelerine, pasaport işlemlerinden arkeolojik varlıkların korunma- sına kadar birçok konuda nizamnameler çıkarılmıştır. Diğer taraftan yabancı kanunlar çevrilerek medeni hayata uyum sağlanmaya çalışılmaktadır. 1850’de Fransız ticaret hu- kuku, 1858’de yine Fransız ceza hukuku, 1911’de İsviçre borçlar hukuku uluslararası sis- teme entegrasyonun bir parçası olarak bazı değişiklerle birlikte uygulanmaya başlamıştır.

Osmanlı, yeni kanunların uygulanmasının medeni dünyaya kabulün bir parçası olarak, görmektedir. Kendini cihanın merkezine yerleştiren Klasik Dönem anlayışını terk eden Osmanlı, küresel sistemin çevre ülkesine dönüşmüş ve merkez ülkelere göre konum alan bir devlet olmuştur.

Osmanlı’nın teknolojik geriliğini aşmak için eğitim sisteminin reformuna sarılması ya da küresel sistemle bütünleşme uğruna modern nizamnamelere yönelmesini tamamlayan unsur politik kavrayışının giderek toplumsallaşması olmuştur. Bu nedenle Tanzimat’ın ve Meşrutiyet’in büyülü kavramlarından biri de “hürriyet” olmuştur. Klasik Dönem Osmanlı siyaseti, sarayın ve bir nevi sarayın devamı olan devşirmelerin sınırlarını aşamazdı. İlk dönemki gaza ideolojisinden uzaklaşarak çiftçisini savaşa sokmayan Osmanlı’da siyasi söz hakkı da toplumun bütün katmanlarına yayılmış değildir. Fakat modernleşme dö- neminde eğitim yoluyla devlet yönetiminde yer almaya başlayan yeni bürokrasi, siyasi

(15)

karar mekanizmalarını da belirlemeye başlamıştır. Osmanlı, ekonomik açıdan sınıflı bir topluma sahip olmadığından modern eğitim sistemi her zeki öğrenciyi devletin en yüksek kademelerine kadar taşımıştır. Örneğin babası Mısır çarsısında bekçi olan Ali Paşa da ai- lesi ulemadan gelen Fuat Paşa da benzer modern eğitim sisteminden gelerek Tanzimat’ın muktedir devlet adamları olmuştur.

Osmanlı’nın sınırları belli siyasal alanını ilk genişleten unsur bürokrasinin güçlenerek siyasi kararlarda söz sahibi olmasıdır. Tanzimat’ın muktedir paşaları olan Mustafa Reşit Paşa, Ali Paşa ve Fuat Paşa gibi bürokratlar artık kendilerini “Padişah’ın kulundan” ziyade

“devletin adamı” olarak görmekteydi. Siyasal alanın tek aktörü Padişah olmaktan çıkmış ve üst düzey bürokrasi etkili olmaya başlamıştır. 1850’li yılların sonunda ise kendilerine

“Yeni Osmanlılar” diyen alt düzey bürokrasi de siyasal oyuna dâhil olacaktır.

Osmanlı modernleşmesiyle birlikte yaşanan zihinsel dönüşümün niteliklerini anlatınız.

Yeni Osmanlılar ve Siyasetin Toplumsallaşması

Tanzimat bürokratlarının kültürel taklitçiliği, toplumda yansımasını bulmamıştır. Bu nedenle daha alt düzey bürokratlardan gelen Yeni Osmanlı Hareketi, Tanzimatçıların yarattığı kültürel boşluğu, aralarında farklı düşünenler olsa da genel olarak İslamcı de- ğerlerle doldurmayı amaçlamışlardır. Tanzimat’ın bürokratik kameralizmine karşı top- lumsal hürriyeti öne çıkararak dönemin demokratik dilini Meşrutiyet ve parlamentarizm üzerinden tahkim etmişlerdir. Aslında aydınlanmacı ama aynı zamanda özgürlükçü bir siyasal dili, Osmanlı toplumsallığının geleneksel diliyle harmanlamaya çalışmaları Yeni Osmanlıları toplum için daha anlaşılır kılmaktadır. Yeni Osmanlılar, Tanzimatçılar gibi yukarıdan aşağı bir modernleşmeden değil, toplumsal değerlerle uyumlu bir modernleş- meden bahsetmektedir.

Şinasi ve Namık Kemal gibi gazetecilikleriyle öne çıkan Yeni Osmanlılar düşüncelerini sarayın ve bürokrasinin dışında yayma imkânı bulmuştur. Efkâr-ı Umumiyeyi (kamuoyu- nu) etkilemenin modern yolunu 1860’larda artık gazeteler oluşturmaktadır. Her ne kadar Osmanlı toplumunda okuma-yazma oranı düşük olsa da gazeteler kıraathanelerde toplu olarak okunmaktadır. Yeni Osmanlıların modern reformları halkın geleneksel diliyle ka- musal tartışmaya açmaları aynı zamanda reformların toplum tarafından benimsenmesine de neden olmuştur. Bu nedenle Osmanlı modernleşmesi, Tanzimatçıların olduğu kadar onlara karşı çıkan Yeni Osmanlı aydınlarının da bir ürünü sayılmalıdır.

Yeni Osmanlılar meşrutiyet, adalet, eşitlik, hürriyet, vatan, halk, anayasa ve parla- mento kavramlarını Osmanlı’nın geleneksel dünyasıyla birlikte yoğurarak Cumhuriyet’e giden yolun taşlarını döşemiştir. Çıkardıkları gazeteler iktidar tarafından zamanla kapa- tılsa da Avrupa’ya kaçan Yeni Osmanlılar, kendileri gibi muhalif olan Mustafa Fazıl Paşa tarafından korunmuş ve finanse edilmiştir. Mithat Paşa’nın etkili bir devlet adamı olması sonrasında ise fikirleri iktidar tarafından da benimsenmeye başlanmıştır. 1876 Kanun-u Esasisi’nin hazırlanmasında Yeni Osmanlıların fikirlerinden ve özellikle Namık Kemal’den yakın bir şekilde yararlanılmıştır.

1876 Anayasası “hasta adama” Avrupa’nın sunduğu bir hazır reçete değil, farklı önerilerin müzakere edildiği yaklaşık 40 kişilik bir komisyonun eseridir. Hatta Tersane Konferansı’nda toplanan ve Balkanlarda reform isteyen Avrupalılara karşı bir yanıt olarak doğmuştur. Osmanlı siyasetinin toplumsallaşması 1876 Kanun-u Esasisi ile taçlanmıştır.

Fakat siyasal alanın genişlemesi uzun sürmemiş ve 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sonra- sında toplumsal bütünlüğü sağlayamayan parlamento yeniden toplanmamıştır. Osmanlı modernleşmesinin taşıyıcı unsuru II. Abdülhamit’in bizzat kendisi olmuştur.

1

Efkar-ı Umumiye: Osmanlı’da kamuoyu anlamında kullanılan bir kavramdır. Siyasal hayatın modernleşmesi toplumun siyasi konularda söz sahibi olmasını güçlendirmektedir. “Genelin Fikirleri” anlamını taşıyan Efkar-ı Umumiye kavramı da bu süreçte ortaya çıkmıştır.

Kanun-u Esasi: Türk siyasi hayatındaki ilk anayasadır.

Padişah’ın egemenliğini kısıtlamış, hukukun üstünlüğünü kabul etmiş ve parlamentoyu kurumsal olarak inşa etmiştir.

(16)

II. Abdülhamit Dönemi ve Modernleşme

II. Abdülhamit Dönemi modernleşme açısından özellikle ekonomik performansıyla öne çıkmaktadır. Toplumsal gelişmenin Batılılaşma olarak görüldüğü düşünüldüğünde bu dö- nem, eğitim ve mali alanlardaki gelişimiyle modernleşme dönemi olarak görülmektedir.

Diğer taraftan, dış politika alanında Batılı siyasal güçlere yine Avrupalı diğer siyasal güç- lerin yardımıyla direnilmeye çalışılmıştır. Öte yandan Batı’ya rağmen modernleşme çaba- ları geleneksel İslamcı değerlerle de desteklenmiştir. Kendinden önceki Tanzimatçıların ve Yeni Osmanlıların bütün birikimlerinin yansımalarını taşıyan bu dönem, bir taraftan modernleşmeci hamlelerle II. Mahmut’un hayalleri gerçekleşmiş, diğer taraftan da İslam- cılığa dayanan politikalarla topluma ideolojik bir ruh kazandırılmaya çalışılmıştır.

Dönemin rengini oluşturan hususlar bir dış politika unsuru olarak da iş gören ama öncelikle topluma bütünsel bir birlik ruhu kazandırmayı hedefleyen İslamcılık ve dinî de- ğerleri fennî değerlerle yoğurarak öğretmeye çalışan bir eğitim sistemidir. Dönemin en önemli sorunu, milliyetçilik duygularıyla beslenen ayrılıkçı toplumsal hareketlerdir. II.

Abdülhamit, “ince ayarı” hedefleyen bir politikacı olarak öncelikle büyük devletlerle ça- tışmamaya çalışmış, küçük Balkan devletlerini ise birleştirmemek için çaba göstermiştir.

Döneme özelliğini kazandıran politikalardan sapma, önce Balkan Savaşı’nda ve ardından I. Dünya Savaşı’nda devleti zor durumda bırakmıştır. Avrupa’nın ateş gücü yine Avrupalı bir siyasal güç olan Almanya ile dengelenmeye çalışılmıştır. Balkan devletlerinin ve ayrı- lıkçı topluluklarının milliyetçi heyecanları ise birleştirilmeden sakin tutulmuştur.

II. Abdülhamit Dönemi’nin en belirgin modernleşmeci niteliği ise eğitim alanında or- taya çıkmıştır. Özellikle ilk ve ortaokulların İstanbul dışında da yaygınlaştırılması kayda değer gelişmeler yaratmıştır. Dinî ve ahlaki değerlerle yüklü müfredatla amaçlanan Pan- İslamist bir politik toplumsal bütünlük olmuştur. Dönemin son yıllarında İstanbul’da yak- laşık 2500 eğitim kurumunda 85.000 öğrenci okumaktaydı. Taşrada ise okul sayısı on bini aşmış ve öğrenci sayısı da beş yüz bini geçmişti. Eğitimin yaygınlaşma oranlarının büyük- lüğü modernleşmenin en önemli göstergelerinden biri olmuştur. Bu nedenle Osmanlı’nın son dönemlerinin cahillikle birlikte anılması elde edilen verilere bakıldığında anlamını yitirmiştir.

İttihat ve Terakki Muhalefeti ve II. Meşrutiyet’in İlanı

II. Abdülhamit’in modernleşme çabaları ve dağılan Osmanlı toplumunu bir arada tutma gayretine rağmen siyasi muhalefet de giderek güçlenmiştir. II. Mahmut Dönemi’nde güç- süzleşen Osmanlı merkezî yönetimini yeniden tesis eden II. Abdülhamit’in otoriter poli- tikaları muhalefeti yok etmeyi başaramamıştı. Özellikle Yeni Osmanlıların fikirlerinden beslenen genç öğrenci grupları II. Abdülhamit’in memleketi kurtaracak dirayete sahip ol- madığını düşünüyordu. Bu düşünceler somut verilerden ziyade II. Abdülhamit’in politika yapma tarzından kaynaklanmaktaydı. Zira atacağı adımları siyasi hesaplanamazlık uğru- na hiç kimseyle paylaşmayan bir “ince ayar” politikacısı olan II. Abdülhamit’in iradesinin genç öğrenciler tarafından anlaşılması mümkün değildi.

II. Abdülhamit’in büyük bir Avrupa devleti ile ilk ve son savaşı 1877-78’de Rusya’ya karşı olmuş ve bozgunla sonuçlanmıştı. 1878 Berlin Kongresi’nde Osmanlı; Sırbistan, Karadağ ve Romanya’nın bağımsızlıklarını kabul etmek zorunda kalsa da Makedonya, Doğu Rumeli ve Girit’i bırakmamıştı. Diğer taraftan da Bosna-Hersek’teki Avusturya- Macaristan’ın fiilî işgalini kabullenmişti. Fakat ne Balkanlarda ne de Girit’te sorunlar sona ermişti. Genç öğrenciler arasında memleketin elden gittiği kaygısı ve Padişah’ın irade- sizliği genel kabul görmekteydi. II. Abdülhamit ise Osmanlı için çok zorunlu olmadıkça savaştan uzak durarak geri kalanı kurtarma derdindeydi. Bir taraftan demir yolu ve kamu binaları ağırlıklı bayındırlık faaliyetlerine, diğer taraftan da eğitimin modernleşmesine ağırlık veren Padişah, Osmanlı’nın mali yapısını da güçlendirmeye çalışmıştır.

(17)

Muhalefetin ilk kıvılcımını 1889’da bir araya gelerek Namık Kemal, Ziya Paşa ve İranlı yazar Ali Şefkati’nin eserlerini okumaya başlayan genç Askeri Tıbbiye öğrencileri ateşle- miştir. Başlarda İshak Sukuti, İbrahim Temo ve Abdullah Cevdet gibi sonradan tanınmış isimlere Doktor Nazım, Hüseyinzade Ali Bey ve Şerafettin Mağmumi gibi isimler de ka- tılmıştır. Gizli örgütün adı ilk zamanlarda İttihad-ı Osmani Cemiyeti olsa da Paris’teki muhalif Ahmet Rıza Bey’le temaslarından sonra Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyetine dönüşmüştür. Dönemin pozitivist sosyolojisinden oldukça etkilenen Ahmet Rıza, “düzen ve ilerleme” kavramlarını düşüncesinin merkezine oturtarak aslında Durkheim’in sosyo- lojik anlayışını taklit etmektedir. Ahmet Rıza’ya göre Osmanlı için de en önemli sorun geri kalmışlıktır ve ilerlemeci bir anlayışla çözülecektir. Diğer taraftan dağılan Osmanlı toplumunun ihtiyacı olan “düzen” ancak “ittihad” yani birlikle sağlanacaktır. Yeniden bir- liğin tesis edilmesi ve ilerlemenin sağlanması için ise merkezî yönetimin güçlendirilme- si gerekmektedir. Güçlü yönetimin en önemli unsuru ise “millî ekonominin” tesisinden geçmektedir. Dağılan bir devletin kurtarıcı nesli için oldukça parlak hedefler olan Ahmet Rıza’nın iddiaları Cemiyetin ruhunu oluşturmuştur. 1895 sonrası Padişah’a kurulan darbe girişimleri sonucunda Osmanlı Devleti sınırları içinde takibe uğrayan çoğu genç memur- lardan oluşan Cemiyet üyeleri için Paris ve Ahmet Rıza kurtuluşun kutbu olmuştur. Paris’e gelenlerden Mizancı Murat gibi geçici süre Cemiyetin liderliğini yapacak olanlar çıksa da Ahmet Rıza’nın düşünceleri Prens Sabahattin gelene kadar hakim olmuştur.

1897’deki Yunan Savaşı’nda kazanılan zaferin ardından ateşi biraz durulan muha- lefet, Prens Sabahattin’in yeni düşünceleri ve mali kaynaklarıyla yeniden canlanmıştır.

Prens Sabahattin, Osmanlı’ya dair teşhis ve çözümlerinde Ahmet Rıza’dan farklı düşün- mektedir. Öncelikle toplumun en önemli sorunu olarak “ataleti” görmektedir. Bu soru- nun çözümü ise bugün “girişimcilik” olarak ifade edebileceğimiz “teşebbüs-i şahsi” ye- teneğinin toplumsal olarak yaygınlaştırılmasıdır. Diğer taraftan ona göre dağılan devleti merkezin istibdadını tahkim etmek değil, “âdem-i merkeziyet” adını verdiği şekilde ye- rel idareleri güçlendirmek toparlayacaktır. Osmanlı Devleti’nin memur hâkimiyetinden kurtulup özel girişimciliğin ve burjuvazinin güçlendiği özgürlükçü bir devlet olmasını arzu etmekteydi.

II. Abdülhamit’e muhalefet etme konusunda birleşen cemiyet üyeleri onu nasıl ikti- dardan indirecekleri konusunda ve sonraki politikalarında anlaşamamaktadır. 1902’de Prens Sabahattin öncülüğünde I. Jön Türk Kongresi Paris’te toplansa da II. Abdülhamit’i tahttan indirmek için yabancı ülkelerden yardım alma konusunda açıkça anlaşmazlı- ğa düşmüştür. 1907’deki II. Jön Türk Kongresi’ne Ermeni Taşnak-Sutyun Cemiyeti de katılmış II. Abdülhamit’i tahttan inmeye zorlama ve sonrasında Meşrutiyeti ilan etme hususunda anlaşılmıştır. Fakat bu hareketlerin fiili bir karşılığı olmuş değildir. Düşün- sel ve entelektüel muhalefet olarak kalan Paris merkezli cemiyeti güçlü kılan 1906’da Selanik’te Talat Bey’in başkanlığında kurulan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile birleşme- sidir. Bu birleşmeden sonra cemiyet çok bilinen Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti (Partisi) ismine kavuşmuştur.

Selanik merkezli cemiyet, Makedonya’daki kargaşanın müsebbibi olarak Padişa- hı görmekteydi. Vatanın kurtulması uğruna dağa çıkan tabur komutanları 23 Temmuz 1908’de Manastır’ı ele geçirerek Meşrutiyet’i ilan etti. 24 Temmuz günü de II. Abdülhamit Rumeli’den gelen ikazı kabullenerek Meşrutiyet’i resmen ilan etmiştir. Yeni seçimlerin so- nucunda Aralık 1908’de toplanan Meclis-i Mebusanda İttihat ve Terakki Partisi mensupla- rı ağırlıkta olsa da Prens Sabahattin’in Ahrar Fırkası da bulunmaktadır. II. Abdülhamit’in tahttan olmasa da siyasetten çekildiği Temmuz 1908-Nisan 1909 arası Osmanlı siyasetinin en özgürlükçü dönemidir. Fakat bütün siyasal sistemler gibi hazır olunmayan ve iyi yürü- tülmeyen bir özgürlük ortamı siyasal istikrarı yok etmiştir.

(18)

II. Abdülhamit iktidarı boyunca genel olarak sadakatinden şüphe duymadığı alaylı su- bayları İstanbul’a yakın birliklerde tutarken isyanlarından kuşku duyduğu mektepli subay- ları merkezden uzak birliklerde istihdam etmişti. Meşrutiyet’in ilanından sonra yönetime dolaylı da olsa hakim olan İttihat ve Terakki Partisi İstanbul’daki yerleşik dengeleri değiş- tirmeye çalışmış ve askerden de halktan da tepki almıştı. Diğer taraftan parti kendi mu- haliflerini de susturmaya çalışmaktadır. Bardağı taşıran son damla Serbesti Gazetesi’nin başyazarı Hasan Fehmi’nin suikastı olmuştur. Ayaklanan İstanbul halkı “İttihatçıları”

suçlamaktadır. İttihat ve Terakki ise 2. ve 3. Ordu’yu toparlayarak Hareket Ordusu adı altında İstanbul’a göndermiştir. İstanbul’da kontrolü yeniden tesis eden İttihat ve Terakki, II. Abdülhamit’i tahttan indirerek Selanik’e sürgüne göndermiştir. Yeni hükûmetin ilk işi 1909 anayasa değişikleriyle Padişah’ın yetkilerini kısıtlamak ve Meclis-i Mebusan’ın yet- kilerini artırmak olmuştur. Hükûmetin başı olan sadrazamı padişah atasa da bakanlar kurulunu oluşturmak ve her idari işleminde izin alma gereği duymadan yürütmeyi sür- dürmek sadrazamın görevi hâline gelmiştir. Bakanların sorumlulukları padişaha değil, Meclise karşıdır. Padişahın Meclisi toplama yetkisi kaldırılarak Meclisin kendiliğinden toplanması öngörülmüştür. Diğer taraftan II. Abdülhamit tarafından sık uygulanan me- murların sürgün edilmesine dair hükümler de anayasadan kaldırılmıştır. Padişahın yasa- ma konusundaki yetkileri de kısıtlanmıştır. Bu değişiklerden sonraki padişahlar sembolik görev sahibi olmuştur. Hükûmetler siyasi iradeyi daha güçlü temsil etmişlerdir.

İttihat ve Terakki Cemiyetinde Ahmet Rıza ve Prens Sabahattin’in düşüncelerini karşılaş- tırınız.

İttihat ve Terakki’nin Doğrudan İktidarı

İttihat ve Terakki Partisi iktidara Osmanlıcılık siyasetiyle gelmişti. Fakat II. Meşrutiyet sonrası Arnavut, Rum, Ermeni ve Arapların milliyetçi talepleriyle karşılaşmıştır. Özellikle Balkan Savaşı sonrası Partinin politikalarının ana niteliğini Türk milliyetçiliği oluştur- muştur. İttihat ve Terakki’nin iddiası bozgunları durdurmak, devleti ayağa kaldırmak ve ıslahatları yapmaktır. Anayasa değişiklikleriyle başlayan ıslahatlar Şer’iyye mahkemele- rinin Adliye Nezaretine bağlanması, Şeyhülislamın kabineden çıkarılması, Aile Hukuku Kararnamesi gibi modern dünyaya uyum yasalarıyla devam etmiştir. Ekonomik alanda şehirlerin modern imarını devam ettirerek millî bankalar kurulmuştur.

II. Meşrutiyet’ten sonra İttihat ve Terakki Partisi parlamentodaki ve ordudaki ağırlığı- na dayanarak hükûmet üzerinde kontrol mekanizması kurmuştu. Fakat henüz hükûmet edecek politik ağırlığa sahip değildi. Buna rağmen II. Meşrutiyet’in ilanı ve sonrasındaki karmaşa ortamında Avusturya Bosna-Hersek’i ilhak ederken Bulgaristan Prensliği de ba- ğımsızlığını ilan etmişti. Bozgunları durdurma iddiası sarsılan İttihatçıların ikinci büyük sınavı Trablusgarp Savaşı olmuştur. 1911 Eylül ayında başlayan İtalya ile savaş Libya sınır- larını aşarak Beyrut, Çanakkale ve On İki Ada’da devam etti. Ekim 1912’de Balkan Savaşı başladığında Osmanlı Devleti’nin ne pahasına olursa olsun İtalya ile Uşi Antlaşması’nı imzalamaktan başka şansı kalmamıştı.

Bu sırada İttihatçıların İstanbul’daki itibarları sarsılacaktır. 1911 yasama yılı parlamen- toda İttihat ve Terakki karşıtlarının Hürriyet ve İtilaf Partisi çatısı altında birleşmeleriyle birlikte açıldı. 21 Kasım’da kurulan muhalefet partisi 11 Aralık ara seçimlerinde büyük başarı kazandı. İktidarı kaybetme korkusu İttihatçıları Ocak 1912’de erken seçim kararı aldırmaya yöneltmiştir. Seçim ortamındaki baskılardan dolayı “sopalı seçimler” olarak anılan 1912 seçimleri sonucunda İttihat ve Terakki Partisi ezici bir üstünlük sağlamıştır.

Diğer taraftan İttihatçı subayların özel muamele görmesi ordu içindeki huzursuzluğu ar- tırmıştır. Başında I. Ordu Komutanı Nazım Paşa olan bir grup asker siyasetten uzak bir

2

II. Meşrutiyet’in Siyasi Anlamı:

I. Meşrutiyet’e göre daha az seçkinci, daha çok toplumsaldır.

Türk modernleşme tarihinin ilk demokrasi deneyimidir çünkü padişah karşısında parlamento güçlendirilmiştir. Ancak İttihatçıların otoriter yönetimiyle demokratik anlamını yitirmiştir.

(19)

ordu peşindedir. Zamanla Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa’dan da destek alan grup Hürriyet ve İtilaf Partisinin desteğini de kazanmıştır. Temmuz 1912’de İttihatçı Sait Paşa hükûmeti istifa ettirilerek, Gazi Ahmet Muhtar Paşa hükûmeti kurdurulmuştur. İttihatçı- ların ağırlıklı olduğu parlamento Ağustos’ta feshedilmiş fakat Ekimde Balkan Savaşı baş- ladığından Mayıs 1914’e kadar seçimler yapılamamıştır.

Balkan Savaşı, Aralık 1912’de büyük bir hezimetle sonuçlanmıştır. Çatalca’ya kadar çe- kilen Osmanlı Ordusu, Ege’deki ve Balkanlardaki bütün varlığını yitirmiştir. Savaş sonrası şiddet ortamından kaçan birçok Müslüman ahali Anadolu’ya yerleştirilmiştir. Ocak 1913’te savaşın sorumluluğunu taşımayan İttihatçılardan Enver Bey ve arkadaşları hükûmet toplan- tısını basarak Halaskar Zabitan Darbesi’nden sonra bir karşı darbe gerçekleştirmiştir. Bu kez Harbiye Nazırı Nazım Paşa’nın ve yaverlerinin öldürüldüğü kanlı bir darbe söz konusudur.

Edirne’nin düşmana teslimi şüphesi üzerine legalleştirilen darbe sonrası kurulan Mahmut Şevket Paşa’nın İttihatçı hükûmeti de Mayıs 1913’teki Londra Antlaşması’nda Edirne’yi Bulgaristan’a bırakmak zorunda kalmıştır. Temmuz 1913’te Balkan devletleri arasında çıkan paylaşım anlaşmazlıklarından faydalanan Enver Paşa, kayda değer bir direnişle karşılaşma- dan Meriç’e kadar ilerlemiştir. Eylül 1913’teki İstanbul Antlaşması’nda Bulgaristan’la Edirne konusu sonuca bağlanmış ve şehir Osmanlı sınırları içinde kalmıştır.

Balkan Savaşı sonrasında İttihat ve Terakki iktidarı artık tartışılmazdır. I. Dünya Sa- vaşı sonuna kadar tek parti hükûmetleri kurulmuş ve Talat Paşa, Enver Paşa ve Cemal Paşa’nın belirlediği siyasal kararlar ülkenin kaderini belirlemiştir.

I. Dünya Savaşı ve İttihat ve Terakki İktidarının Sonu

Balkan Savaşı yenilgisi dış yardımlara mesafeli duran İttihatçı hükûmetin II. Abdülhamit’in müttefiki Almanya’ya yakınlaşmasına neden olmuştur. 1910’larda Alman hayranlığı sade- ce seçkin memurlarda değil, küçük dereceli memurlarda da hakim konuma yükselmişti.

Alman büyükelçisi Wangenheim, Babıali’nin her kararını belirlemeye başlamıştı. Diğer taraftan yeni silahların alınmasında ve ordunun eğitiminde Almanlar söz sahibi olmuştu.

1914’te Osmanlı politikasının İngiliz, Fransız ve Rus politikalarıyla uzlaşmasının imkânı da sınırlıdır. Zira 1882’de Mısır’ın işgalinden sonra İngiliz çıkarları ile Osmanlı çıkarlarını Orta Doğu’da uzlaştırmak zordur. Ayrıca Abadan-Basra arasındaki varlığından haberdar olunan petrol, bölgeyi daha da değerli kılmaktadır. Ayrıca Osmanlı’daki Ermeni azınlığın bağımsızlık istekleri itilaf devletlerince açıktan desteklenmektedir. Bu arada sa- vaşta alınacak muhtemel ittifaklar gereğince İngiltere, Ağustos 1914’te parası ödenmiş ve bitirilmiş savaş gemilerini teslim etmemiştir. Açıkça belli olan, savaşın en önemli ganime- tinin artık parçalanma zamanı gelen Osmanlı Devleti olduğuydu. 1907’de Reval’deki İngi- liz Kralı ile Rus Çarı’nın buluşmasından beri Osmanlı’nın paylaşılmasına dair gizli anlaş- malar 1916’daki Sykes-Picot Antlaşması ile neticelenmiştir. Savaş sonuna doğru Rusya’nın savaştan çekilmesi ve ABD’nin savaşa dâhil olmasıyla revize edilen anlaşmaların gösterdi- ği gerçek Osmanlı’nın topraklarının bütünlüğünü koruma şansının olmayışıdır.

I. Dünya Savaşı öncesinde Fransa ile ittifak arayışını somutlaştıran Cemal Paşa’nın çabalarından da bir sonuç çıkmayınca Ağustos 1914’te Almanya ile müttefiklik anlaşma- sı imzalanmıştır. Osmanlı’nın savaşa fiilen girişi ise Ekim 1914’te Yavuz ve Midilli adı verilen Alman kruvazörlerinin Odesa ve Sivastopol’deki bazı hedefleri bombalamasıyla gerçekleşmiştir. 23 Kasım 1914’te Cihad-ı Mukaddes ilan edilmiştir. 1914 yılının ilk cep- hesi Kafkasya’da kurulmuştur. Aralık 1914’te Osmanlı ordusu Sarıkamış hattında büyük kayıplar yaşamıştır. Büyük kayıplara rağmen Ruslar sadece Van’a kadar ilerleyebilmiştir.

Osmanlı için savaşın büyük muharebeleri 1915 baharında başlamıştır. Bir taraftan Irak cephesinde İngilizlerin Hindistan’dan getirdiği birliklerle Basra-Bağdat arasında savaşan Osmanlı kuvvetleri, diğer taraftan Şubat başında Süveyş Kanalı’na karşı taarruza geçmiş-

Sykes-Picot Antlaşması: Fransa ve İngiltere diplomatlar tarafından imzalanan ve Rusya’nın da kabul ettiği Osmanlı Orta doğu’sunun gizli paylaşım anlaşmasıdır. Rus sosyalist devrimi sonrasında Lenin tarafından kamuoyuna açıklanmıştır.

(20)

tir. Temmuz 1915’te Bağdat’ı ele geçirmek amacıyla yapılan İngiliz taarruzu ile şiddetlenen Irak cephesindeki çatışmalar, Nisan 1916’da İngiliz kuvvetlerinin teslim olmasıyla sonuç- lanmıştır. Süveyş Kanalı’na karşı ise Ocak 1915’te başarısız bir saldırı düzenlenmiştir. Asıl muharebeler ise Çanakkale Boğazı’nı geçmeye çalışan İtilaf donanmasına karşı verilmek- tedir. Mart ayının sonunda Boğaz’dan geçemeyeceğini kabullenen İtilaf donanması karaya asker çıkarma yoluna gitmiştir. İtilaf devletlerinin amacı sahil topçu bataryalarının sus- turulmasıdır. Nisan 1915’te başlayan kara harekâtı Aralık 1915’te İtilaf devletlerinin geri çekilmesi ile sonuçlanmıştır.

Ocak 1916’daki ilk zafer Çanakkale cephesinden son askerlerin de çekilmesi olmuştur.

İkinci zafer de Nisan 1916’da Irak cephesindeki General Townshend komutasındaki İngi- liz askerlerin Kut’ul Ammare’de teslim olmasıdır. Fakat Temmuz 1916’da gerçekleştirilen İkinci Kanal Harekâtı yeniden başarısız olmuştur. Dahası Haziran 1916’da Mekke Şerifi Hüseyin de isyan ederek Hicaz’da krallığını ilan etmiştir. 1916 baharı Kafkasya cephesinde Rus ilerlemesinin Erzurum, Rize ve Trabzon’un işgali ile başlamıştır. Yaz sonunda ise Rus ilerlemesi durdurulmuş, Bitlis ve Muş geri alınmıştır.

1917 Baharı ise Irak cephesinde toparlanan İngilizlerin Bağdat’ı almasıyla başladı.

Samarra, Tikrit ve Kerkük üzerinden Musul’a ulaşmaya çalışan İngiliz kuvvetleri ancak Mondros Ateşkes Antlaşması gereğince Musul’a girebilmiştir. 1917 yazının sonunda ise Filistin cephesinde harekâta başlayan İngilizler önce Gazze’yi ve Noel’den önce de Kudüs’ü ele geçirmiştir. 1917 yılında yaşanan Şubat ve Ekim devrimleri Kafkasya cephesinde Rus- ların gücünü zayıflatmıştır.

1918 Baharı Kafkasya cephesinde Bakü ve Tebriz’in ele geçirilerek kuzey ve güney Azerbaycan’ın birleştirilmesiyle başlamıştır. Ruslarla yapılan Brest-Litovsk Antlaşması ile Kars, Ardahan ve Batum geri alınsa da 1921’deki Moskova Antlaşması’yla birlikte Batum Gürcistan’a bırakılmıştır. 1918 Şubat’ında İngilizler Filistin cephesinde yeniden harekâta geçtiler. Bahar aylarında belirgin başarılar kazanamasalar da Eylül’de Amman ve Şam düş- tü. Ekim sonunda Halep’e girmişlerdi. Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandığında bu- günkü sınırlarımız dışında Batum ve Musul hâlen Osmanlı yönetiminde bulunmaktaydı.

Birinci TBMM’de Batum milletvekilleri de yerlerini almıştır.

Savaşın sonu belli olunca Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan önce 8 Ekim 1918’de İtti- hatçı hükûmet istifa etti. 1 Kasım’da parti kendi kendini feshetti ve yerine Teceddüt Partisi kuruldu. Ateşkes anlaşmasından sonra da Talat, Cemal ve Enver Paşalar ülkeyi terk ederek Almanya’ya gitmiştir. Talat Paşa Berlin’de, Cemal Paşa ise Tiflis’te Ermeni komitacılar ta- rafından suikasta uğramıştır. Enver Paşa ise Özbekistan’da Kızıl Ordu ile savaşırken şehit olmuştur. Geri kalan İttihatçıların çoğu Millî Mücadele’ye katılmışlardır.

Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda hangi cephelerde savaştığını açıklayınız.

MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI VE ANTLAŞMAYA TEPKİLER

30 Ekim 1918’de İttihatçı olmayan yeni Osmanlı hükûmetinin ilk icraatı İtilaf devletleriyle Limni Adası’nın Mondros Limanı’nda ateşkes antlaşması imzalamak olmuştur. Antlaşma gereğince Boğazlardaki istihkâmlar teslim edilmekte ve serbest geçişe izin verilmektedir.

Bu madde uyarınca Çanakkale’den savaşla geçemeyen İtilaf donanması İstanbul’da Dol- mabahçe Sarayı’nın önüne demirlemiştir. Ayrıca karasularına yerleştirilen torpil ve ma- yınların temizlenmesinde Osmanlı ordusunun yardım edeceği taahhüt edilmiştir. İtilaf devletlerine mensup esirlerin iadesi de hükme bağlanırken İtilaf devletlerine bir zorun- luluk getirilmemiştir. Yine süreç içinde birçok Türk savaş esiri serbest bırakılarak yurda dönmeyi başarmıştır. Mağlup her devlete uygulandığı şekilde kara ve denizde asayişi sağ- layacak kadar güvenlik kuvvetinin dışındaki askerlerin terhisi istenmektedir. Demir yol-

3

(21)

larının, limanların, Toros tünellerinin müttefiklerin kontrolüne bırakılması ve muharebe araçlarının tahrip edilmesi şart koşulmaktadır. Savaşın son aylarında başarılı muharebe- lerin yaşandığı Kafkasya cephesinde ise 1914 öncesi konuma geri dönülecekti. Ateşkes an- laşmasının en netameli kısmı ise 7. madde hükmü gereğince İtilaf devletlerinin güvenlik tehdidi gördükleri noktada işgal hakkına sahip olmalarıdır. Ayrıca Vilayat-ı Sitte’nin (Van, Erzurum, Diyarbakır, Bitlis, Elazığ ve Sivas) işgalinden açıkça bahsedilmektedir.

Ateşkes Antlaşması gereğince verilen tavizleri milliyetçi düşünceyle yoğrulan ve ge- nelde taşranın başarılı çocuklarından oluşan yeni askerî ve sivil bürokrasinin sindirmesi mümkün değildi. Fakat Batılılaşma seyri boyunca varlığını tavizlerle uzatmaya alışmış Osmanlı ekâbiri için verilen tavizlerden ziyade her şeye rağmen korunan devlet önem- liydi. Özellikle büyük devletlerin Osmanlı’nın elinde kalan toprak parçası üzerinde doğ- rudan çıkar sahibi olmadığı düşünülüyordu. Bu nedenle Osmanlı ekâbiri işgal sürecine, Yunanlılar katılmadığı sürece bir sorun görmüyordu. Hatta diplomatik olarak zayıf bir gerekçe olsa da ateşkes antlaşması hükümleri dışında Amiral Calthorpe’den işgal süreci- ne Yunan ordusunun iştirak etmeyeceğine dair şahsi bir mektup dahi alınmıştı. Osman- lı ekâbirindeki iyimserlik havası genel olarak 1919 baharında Yunan işgalleri başlayınca sona ermiştir. Damat Ferit Paşa ve Hürriyet ve İtilaf Fırkası, İstanbul korundukça devletin varlığını koruyacağını zannetmektedir.

Bu arada Balkan savaşlarıyla birlikte açıkça ortaya çıkan genç bürokrat ve askerlerde- ki milliyetçi tavırlar I. Dünya Savaşı’nda daha da kuvvetlenmişti. Onlar için önemli olan İstanbul’dan ziyade Türk yurduydu. Milliyetçiler Türk yurdunun sınırlarını ise en azından ateşkes antlaşması sırasında korunabilen sınırlar olarak görmekteydi. Daha sonra bu sı- nırları koruma adına Misak-ı Millî’yi kabul edeceklerdir. Osmanlı hükûmeti ise barış ant- laşmasında verilecek karara güvenerek direnmeye çalışan toplumu teskin etme politikası uygulamıştır.

Mondros Ateşkes Antlaşması’nın Uygulanması ve Sevr Barış Antlaşması

Ateşkes Antlaşması’nın ilk uygulanan hükümleri ordu üzerindeki bürokratik düzenleme- lerdir. Mevcut asker sayısının 50 bine indirilmeye çalışılması ve ordunun teşkilat olarak küçültülmesi hedeflenmiştir. Ateşkes Antlaşması Osmanlı Devleti’nin varlığını hukuken koruduğundan Padişah VI. Mehmet tarafından olumlu karşılanmıştır. İlk günlerde İstan- bul basını Ateşkes Antlaşması’nın şartlarını ağır bulmamakta ve Wilson İlkeleri gereğince bağımsızlığın ve egemenliğin korunacağını umut etmektedir. Ancak ateşkes antlaşmasına rağmen Musul’un işgal edilmesi ve sonrasında İskenderun’da bulunan hattın Adana’nın kuzeyine çekilmesinin istenmesi İngilizlere karşı güveni zedelemiştir.

Ocak 1919’da Trakya’daki Yunan işgali öncelikle demir yolu hattının güvenliği baha- nesiyle başlamıştır. Mart 1919’da ise İtalya, Antalya’dan Anadolu topraklarını işgale başla- mıştır. İtalyanlar daha sonra Muğla, Burdur, Milas ve Söke’yi de işgal etmişlerdir. Yunanlı- lar ise asıl işgallerine Mayıs 1919’da İzmir’de başlamışlardır. 1919 baharı bitmeden Manisa ve Aydın da işgal edilmişti. Nisan 1919’da Fransız işgal kuvvetleri Antep’e gelmişti.

Ateşkes Antlaşması imzalandığında Osmanlı’nın 1916’da imzalanan ve Orta Doğu’nun nasıl bölüşüleceğini öngören Sykes-Picot Anlaşması’ndan haberi yoktur. Oysa İngilizler antlaşma gereğince Fransızlara bıraktıkları Musul’dan vazgeçmemişler ve Fransızların Maraş, Antep ve Urfa ile yetinmesini sağlamışlardır. Savaş sonrasında uzun süren Paris Barış Konferansı sırasında bile İtilaf devletlerinin politikaları değişikliğe uğramıştır. Bu nedenle Ateşkes Antlaşması’ndan yaklaşık iki yıl sonra yeniden başlayan Anadolu dire- nişinin karşısında hiçbir anlamı olmayan Sevr Barış Antlaşması imzalanmıştır. Ateşkes Antlaşması ile Barış Antlaşması arasında geçen süreci politik taraflar açısından ele almak sürecin anlaşılması için daha yararlı olacaktır.

Misak-ı Millî’nin Siyasi Etkisi:

Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası işgallerin kabul edilmeyeceği ortaya çıkmıştır.

İşgallerin gayrimeşruluğu vurgulanmıştır. Kurtuluş Savaşı’nın motivasyonu olmuştur.

(22)

Henüz savaş bitmeden Ocak 1918’de Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Wilson ge- nel olarak yenilen milletlerin kendi kaderini belirleme hakkından bahseden ilkelerini ilan etmiştir. Fakat müttefiklerine sormadan açıklanan ilkelerin Paris Barış Konferansı’nda somut karşılığı da olmamıştır. Müttefikler arasındaki ilk anlaşmazlık Akdeniz’de güçlü bir devleti tehlikeli bulan İngiltere’nin İzmir ve çevresinin Yunanlılar tarafından işgal edilmesine izin verilmesi talebi yaratmıştır. Amerikalı Amiral Bristol’ün karşı raporuna rağmen İzmir ve çevresinde Rumların çoğunluğu oluşturduğu bahanesiyle Yunan işga- line izin verilmiştir. Yunan işgali bölge üzerinde gizli antlaşmalar gereği hak iddia eden İtalya ile anlaşmazlıkların çıkmasına neden olmuştur. Aslında Yunanlılar Şubat 1919’da Arnavutluk’tan Epir bölgesini, Osmanlı’dan ise Ege adaları, Trakya ve Batı Anadolu’yu Wilson İlkeleri gereğince talep ettiklerini Konferansa iletmişti. Mayıs başında Yunanlılar tezlerini Konferansın dört büyük ülkesi olan İngiliz, Fransız, Amerikan ve İtalyan tarafla- rına kabul ettirmeyi başarmıştır.

Mayıs sonunda ancak Konferansa davet edilen Osmanlı delegasyonu, Haziran sonun- da aşırı isteklerde bulunduğu bahanesiyle geri gönderilmiştir. Osmanlı delegasyonu ge- nel olarak savaşın suçunu İttihatçılara yükleyerek sempati kazanmaya çalışmıştır. Fakat toprak bütünlüğünün korunması asla düşünülmeyen Osmanlı Devleti temsilcilerinden Almanya ile müzakerelerin öncelikli olduğu söylenerek geri dönmeleri istenmiştir. Daha sonra Osmanlı’yı yakından ilgilendiren Ermeni Meselesi Şubat 1920-Nisan 1920 arasında düzenlenen Londra Konferansı’nda ele alınmıştır. İngilizlerin isteği ABD’nin Ermenistan’ı kendi mandası altına alarak Rusya ile Orta Doğu arasında tampon oluşturmasıdır. ABD Senatosu bu öneriyi reddetmiştir. Nisan sonunda San Remo’da devam eden Konferansın en önemli amacı Osmanlı’ya sunulacak bir antlaşma metni konusunda uzlaşmaya var- maktır. Bu aşamalarda Osmanlı delegeleri konferanslara kabul edilmemiştir. Mayıs’ta ant- laşmanın metni Paris’e gelen Tevfik Paşa’ya verilmiştir. Müttefikler Osmanlı delegasyonu- nun karşı görüşlerini 16 Temmuz’da yanıtladı. 20 Temmuz’da Sevr Barış Antlaşması’nın ağır şartları Osmanlı Devleti tarafından kabul edildi. Osmanlı topraklarının paylaşılma- sından çalışma ve ekonomik hayata kadar 433 maddeden oluşan Antlaşma ile Osmanlı Devleti’nin varlığı sembolik hâle gelmekteydi.

Mondros Ateşkes Antlaşması’nın hükümlerini ve uygulanış biçimini anlatınız.

Antlaşmalara ve İşgallere Karşı Direnişler

Mondros Ateşkes Antlaşması’na ilk tepkiler Kars Millî İslam Şurası’ndan gelmiştir. Anlaş- ma uyarınca Kars, Ardahan ve Batum’dan çekilmek zorunda kalan Osmanlı Devleti’nin hâkimiyeti sona erince Şura, yerel bir hükûmet olarak kurulmuş ancak Nisan 1919’da bölgeyi işgal eden İngilizler tarafından dağıtılmıştır. Bir anayasaya ve orduya sahip olan hükûmetin üyeleri tutuklanarak Malta’ya sürülmüştür. Bölge 1920 Sonbaharı’nda Kazım Karabekir tarafından yeniden ele geçirilinceye kadar işgal altında kalmıştır.

Aralık 1918’de Fransızlar tarafından işgal edilen demir yolu hattına tepki olarak Trak- ya-Paşaeli Müdafaa-i Heyeti Osmaniyesi kurulmuştur. Ocak 1919’da Yunanlılar bölge- ye geldiğinde mücadele onlara karşı yönelmiştir. Heyet hem Osmanlı Mebusan Mecli- sine hem de daha sonra kurulan Büyük Millet Meclisine (BMM) üyeler seçerek Doğu Trakya’nın bağlılığını göstermiştir.

İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti de Aralık 1918’de ilk kurulan direniş teşkilatların- dan biridir. İzmir’e demirleyen İtilaf devletlerine ait gemiler işgalin yakınlığının işareti sayılmış ve Yunan işgalinin başlayacağı İtalyan Dışişleri Bakanı Sforza tarafından teyit edilmişti. Cemiyet İzmir’in işgalinden bir gün önce İzmir Redd-i İlhak Heyet-i Milliyesi adını alarak işgale karşı protesto hareketlerinin yanında silahlı direnişe de başlamıştır.

4

(23)

İzmir işgali sonrasında bölgede Balıkesir’den Denizli’ye kadar geniş bir alanda Redd-i İl- hak cemiyetleri kurulmaya başlamıştır. Özellikle Alaşehir, Balıkesir, Nazilli ve Denizli’de toplanan kongrelerle direniş örgütlenmeye çalışılmıştır.

Aralık 1918’de kurulan bir başka müdafaa-i hukuk cemiyeti de Şark Vilayetleri Müdafaa-i Hukuk Cemiyetidir. Bölgenin Ermenilere verilecek olmasına karşı mücadele etmiştir. Ayrıca başta İzmir’in işgali olmak üzere protesto gösterileri düzenlemiştir. Cemi- yetin en önemli faaliyeti ise Erzurum Kongresi’nin toplanmasına vesile olmasıdır.

Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ise Şubat 1919’da kurulmuştur. Bir taraftan Er- meniler Karadeniz’e açılış kapısı olarak kuracakları devlet için Trabzon’u istemekte, diğer taraftan da bölgedeki Rumlar bağımsız bir devlet peşinde mücadele etmektedir. İzmir’in işgalinden sonra Trabzon Cemiyeti de Erzurum Kongresi’ne katılmaya karar vermiştir.

Adana bölgesinin Fransızlar tarafından işgal edileceği söylentileri üzerine Aralık 1918’de Kilikyalılar Cemiyeti kurulmuştur. Bölgenin çoğunluğunun Türk nüfusuna sahip olduğunu kanıtlayarak işgalin önlenebileceği düşünülmekteydi. Ayrıca İstanbul’da Milli Kongre Cemiyeti kurularak dünyada Türkler aleyhine yapılan olumsuz propagandalar ön- lenmeye çalışılmıştır. Diğer taraftan 1920 Baharı’nda ise Maraş, Antep ve Urfa’da Fransız işgaline karşı silahlı mücadele başlamıştır.

Osmanlı başkenti İstanbul’da ise Ateşkes Antlaşması uygulamaları Fatih, Üsküdar ve Kadıköy’de yapılan mitinglerle protesto edilmektedir. İzmir’in işgalinden sonra Türk Oca- ğı ve Karakol Cemiyeti tarafından düzenlenen ve her birine 150-200 bin kişinin katıldığı- nın tahmin edildiği dört büyük gösteri yapılmıştır.

Direniş hareketlerinin en önemli ortak özelliği motivasyonlarını milliyetçilik duygu- sundan almalarıdır. İlk dönemlerde birbirlerinden bağımsız şekilde kendi bölgelerini ko- rumaya çalışan hareketler, mücadelelerinin meşruiyetini güçlendirmek için de bölgenin bir Türk yurdu olduğunu kanıtlamaya çalışmıştır.

Anadolu’daki en güçlü direnişi ise Mayıs 1919’da Samsun’a gelen Mustafa Kemal ör- gütlemiştir. Savaş sonrası ordunun yeniden yapılandırılması çerçevesinde 9. Ordu (son- radan 3. Ordu) Komutanlığına atanan Mustafa Kemal bölgesindeki bütün askerî ve sivil erkâna emretme yetkisine sahiptir. Havza ve Amasya Genelgeleri aslında genel buyruk- lardır. Havza’da işgallere karşı tepki gösterilmesini emreden Mustafa Kemal, Amasya’da hükûmetin acziyetini belirterek direnişin temellerini atmış, dahası Erzurum ve Sivas’ta Kongreler toplanmasını istemiştir. Amasya genelgesi Anadolu’daki eş yetkili 2. Ordu Ko- mutanı Mersinli Cemal Paşa’nın da onayı alınarak yayımlanmıştır.

İtilaf devletlerinin bölgede kurmak istedikleri Ermeni devletinin dedikodusu Mustafa Kemal’in bölge halkından destek almasını kolaylaştırmıştır. Haziran 1919’da Kars’ın işgali sonrası zaten Erzurum’da yaklaşan işgal tehlikesine karşı bir il kongresi toplanmış ve sal- dırılara karşı konulması kararı alınmıştı. 23 Temmuz-7 Ağustos 1919 arası Erzurum’da toplanan Kongre’de ise toplumsal fikir birliği bölgesel anlamda perçinlenmiştir. Askerî yetkilerinden azledilmiş olarak Kongre’ye, istifa eden Erzurum delegeleri yerine katılan Mustafa Kemal, Kongre’nin kararlarına damgasını vurmuştur. Bölgede bir manda idaresi reddedilmiş ve direniş kararı alınmıştır. İstanbul hükûmetinin baskı altında olduğu kabul edilerek yürütme organı olarak bir Heyet-i Temsiliyye seçilmiştir.

4-11 Eylül arasında toplanan Sivas Kongresi’ne katılım beklenen kadar olmasa da ge- nel bir temsile kâfi gelecek nitelikte çeşitlidir. Manda yönetiminin kesin dille reddedilme- sinin yanında Meclis-i Mebusanın derhâl toplanması istenmektedir. Direniş örgütlenmesi tek çatı altında toplanarak Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti (ARMHC) adı- nı almıştır. Heyet-i Temsiliyye genişletilerek direnişin meşruiyeti güçlendirilmiştir. Güçlü toplumsal meşruiyetinden dolayı İstanbul hükûmetinin Kongreyi dağıtma teşebbüsleri sonuç vermemiştir. Kongre sonunda Mustafa Kemal adına en önemli kazanım azledildiği

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu arada Almanya’nın, Fransa ve Belçika’ya da savaş açması üzerine, İngiltere, Almanya’ya savaş ilan etmiş ve Birinci Dünya Savaşı başlamıştır.. Bu

B abası Sultan M ura­ dım yerine, genç yaşında ikinci defa Osmanh hü­ küm darı olan Sultan Meh med, daha şehzadeliği za­ manından itibaren İstan­ bul’un

MEHMET  ŞÜKRÜ  PAŞA:  Evet  kinin  imal  edilen  bir  fabrika  yapılacak  ve  bu  fabrikanın  imal  edeceği  kinin  de  ehven 

Anahtar Kelimeler: Birinci Dünya Savaşı, Kadro Dergisi, Kadrocular, Burhan Asaf Belge, İsmail Husrev Tökin, Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör, Yakup Kadri

Bununla birlikte Trabzon’dan Dâhiliye Nezaretine gönderilen yazıda, jandarma eşliğinde Batum Başşehbenderliğine götürülmesi düşünülen dört firari Rus askerinin

形作傷寒者,言其病形作傷寒之狀也。但其脈不弦緊而數,數者熱也 。

Bunlar, gök cisimlerinin belli biçimlerinin, özellikle ay ve güneş tutulmalarının, müneccimlerce felaket simgesi olarak görüldüğü ve hükümdar için tehlikeli

Tasvir-i Efkâr, “şimdiki halde Rusya dahi tecavüzden ziyade tahaffuza mecbur olduğu içün” mealindeki ifadesinin Etoil d’Orient tarafından “devlet-i müşarünileyha