• Sonuç bulunamadı

Zikredilen Bazı İsnad Tariklerine Yöneltilen Tenkitler

1.2. NEVEVÎ’NİN MÜSLİM VE SAHÎH’İ HAKKINDAKİ

1.2.2. Müslim’in Sahîh’ine Yöneltilen Tenkitler Ve Nevevî’nin Müdafaası

1.2.2.1. Zikredilen Bazı İsnad Tariklerine Yöneltilen Tenkitler

Nevevî’nin, İmam Müslim’in isnad ilminin inceliklerine vakıf olma hususunda bir denginin olmadığını söyleyerek, Müslim ve eserinden övgüyle bahseder. Ayrıca her ne kadar daha sahih ve daha üstün bir kitap olsa da Buhârî’nin bu konuda Müslim’in dengi olamayacağını belirtmiştir. Bu iddiasını ise Nevevî şu şekilde örneklendirmektedir: “İmam Müslim, bir hadisin272 isnad zincirini verirken,

“Haddesenî Ebû Hayseme”, başka bir tarikte ise “Haddesenâ Ubeydullah b. Muaz” diyerek “haddesenî” ve “haddesenâ” sigalarını ayırır. Bu da hadis ilmine vakıf olanlarca bilindiği üzere bir kişi, şeyhinden sadece kendisi duyarsa “haddesenî” sigasını, bir topluluk içinde şeyhinden rivayet etmişse “haddesenâ” sigasını kullanır. Yine aynı kaidenin bir gereği olarak râvi, şeyhine arz (kıraat) ederken şayet tek başına ise “ahberanî” fakat bir cemaat içinde şeyhe arz etmişse bu sefer “ahberanâ” sigasını kullanır. Bir râvi bunlara dikkat etmeden bu sigaları birbirinin yerine kullanırsa her ne kadar yanlış yapmış olmasa da evla olanı terk etmiş olur.”273

Nevevî’nin, benzeri bir açıklamayı “Hz. Peygamber’in abdesti” bâbında geçen bir rivayetin şerhinde de yaptığı görülmektedir. Bu rivayette274 Müslim, bir

tarikte “Haddesenâ Harun b. Ma’ruf” derken, diğer tarikte ise “Haddesenî Harun b. Said el-Eyliyyü” sigasını kullanmaktadır. Nevevî, “haddesenâ” ile “haddesenî” arasındaki farka dair yukarıda zikredilen açıklamaları kaydettikten sonra bunların Müslim’in ihtiyat ve ilimdeki seviyesini gösterdiğini ve benzeri misallerin eserinde bol miktarda bulunduğunu ifade etmiştir.275 Nitekim, “Ayakların her ikisinin

tamamen yıkanması” bâbında zikredilen bir rivayetin276 senedinde “haddesenâ ev

Tuğlu, “Eser Karizması Mı Musannif Karizması Mı?”, İlahiyat Fakültesi Dergisi, (s.51-70), 17:2

(2012), s.52. 272 Müslim, İman, 1. 273 Nevevî, el-Minhâc, c.1, s.107. 274 Müslim, Tahâret, 19. 275 Nevevî, el-Minhâc, c.3, 118. 276 Müslim, Tahâret, 25.

81

haddesenî” ibaresini ihtiyatın en güzeli olduğunu söyleyen Nevevî, meselenin detayı ile alakalı herhangi bir tekrara girmek yerine, konunun daha evvel izah edildiğini belirtmekle yetinmiştir.277

Nevevî, zikredilen her iki misalde isnad noktasında Müslim’den övgüyle bahsetmektedir. Bu arada Şârih, verdiği örnekler ve yaptığı açıklamalarla eda sigalarıyla ilgili önemli ayrıntılara değinmiştir. Konuyla ilgili bir misalde Nevevî, yukarıdaki hadisin278 isnadında Müslim’in, “haddesenâ Vekî’ an Kahmes an

Abdullah ibn Büreyde an Yahyâ ibn Ya’mer” şeklinde isnad zinciri verirken; ikinci bir tarik olarak da “Kahmes an ibn Büreyde an Yahyâ” isnad zincirini kaydettiğini belirtmiştir. Bazı kişiler bu rivayetin birinci tarikindeki râvilerle alakalı yaptıkları değerlendirmeler neticesinde, ikinci olarak kaydedilen tarikin ziyade olduğunu ve İmam Müslim’in isnadı aktarırken yaptığı bu ziyade tasarruf neticesinde de muhtasar bir eser oluşturma gayesine muhalif hareket ettiği iddiasında bulunmuştur.

İmam Nevevî, yapılan tenkidi geçersiz bulduğu gibi bu iddiayı bu ilimle ilgili cehaletin bir göstergesi olarak değerlendirmiştir. Devam eden açıklamasında Şârih, İmam Müslim’i şu sözlerle savunmuştur: “Bir eser muhtasar yapılmak istenirken, anlatılmak istenen mevzuda herhangi bir eksiklik ve bundan kaynaklı bir kusurun oluşmaması gerekir. Müslim’in bu rivayetin isnadında yapmış olduğu açıklamalar da şayet yapılmazsa maksadın gerçekleşmesinde eksiklik ve kusurun oluşmasına sebebiyet verecek mevzularla alakalıdır.”279 Mesela bu isnad zincirinde

“Vekî’e” ait olan birinci tarikte “an Abdullah ibn Büreyde”, Muaz’a ait olan ikinci tarik ise “an İbn Büreyde” şeklinde geçmektedir. Şayet bu iki lafızdan birisi ile yetinilmiş olsaydı bir kusur ve eksiklik oluşurdu. Çünkü sadece “İbn Büreyde” dersek râvinin bu rivayette geçen Abdullah ibn Büreyde mi yoksa râvinin kardeşi Süleyman ibn Büreyde mi olduğunu bilemeyebiliriz. Eğer Muaz’a ait rivayette geçen

277 Nevevî, el-Minhâc, c.3, s.124. 278 Müslim, İman, 1.

82

İbn Büreyde yerine Abdullah ibn Büreyde dersek Muaz’ın rivayetinde Abdullah olmadığı için râvi kazib konumuna düşer.280

Nevevî, yukarıdaki misal bağlamında yaptığı açıklamada ziyade zannedilen malumatın aslında ne derece ehemmiyet arzettiğini ortaya koymuştur. Nevevî, gereksiz açıklamalar sebebiyle muhtasarlığına halel geldiği şeklinde İmam Müslim’e yapılan itirazın benzerinin kendisinin eserine de isnad edenlerin çıkabileceğini düşünerek şu açıklamada bulunmuştur: “Şerh ile ilgili çalışmalarda bulunan kişilerin mevcut bilgileri mufassal bulmalarından ötürü bıkkınlığa kapılmamaları gerekir. Çünkü şerhimde yapmış olduğum bu izahatlarla maksadım eseri okuyanları usandırmak değil, aksine gerekli görülen konuları okuyanlar için anlaşılır kılmak, esere müracaat eden kişilere yardımcı olmak ve başka eserlere ihtiyaç bırakmayacak şekilde yetkin bir şerh hazırlamaktır. Yapılan açıklamaların uzun bulunması iddia sahibinin ilimdeki vukufiyetten ve kemalden uzak olmasının tezahürüdür.”281 Nevevî, bu durumdaki kişileri davranışlarından ötürü kendi

nefislerini kınamaya ve tevbeye davet etmiş; ayrıca tembellikten, cahillikten ve yılgınlıktan uzak kalmaları önerisinde bulunmuştur. Nevevî, yapılan açıklamaları gereksiz bulup sözü uzatma olarak değerlendirenlerin, aslında karşılaşmaları muhtemel problemleri mufassal olarak kolaylıkla açıklayan izahatları yapan kişiye dua etmeleri ve ardından da buna muvaffak kılan Allah’a hamd etmeleri gerektiğini belirtmiştir.282

Ahmed Davudoğlu ise yukarıdaki hadisin senedi ile ilgili yaptığı izahatta Müslim’in hadis isnadında gözetmiş olduğu bazı hususiyetlere şu ifadelerle dikkat çekmiştir. “İmam Buhârî’nin kitabı Müslim’in kitabından daha muteber ve faydası daha çok ise de Müslim’in de kendine mahsus öyle bir letâifi ve isnad sanatları var ki; bunları hiçbir kitapta bulmak mümkün değildir. Mesela İmam Müslim, “Bana tahdis etti.” ile “Bize tahdis etti.” tabirleri arasında ve yine “Bana haber verdir.” ile “Bize haber verdir.” ifadeleri arasında fark gözetir. Müslim, “Bana tahdis etti.”

280 Nevevî, el-Minhâc, c.1, s.108. 281 Nevevî, el-Minhâc, c.1, s.108 282 Nevevî, el-Minhâc, c.1, s.108

83

tabirini, şeyhinden yalnız kendisi dinlediği zaman kullanır. Şayet hadisi şeyhinden başka bir râvi ile birlikte dinlemişse “Bize tahdis etti.” tabirini kullanır. Şeyhine yalnız kendisinin dinlettiği bir hadis hakkında “Bana haber verdi.” der. Şeyhine bir hadisi Müslim’in yanında başkası okumuşsa “Bize haber verdi.” tabirini kullanır. Hatta “Bana tahdis etti.” ve “Bize tahdis etti.” tabirlerini sadece şeyh, hadisi dinletmek için söylediği zaman kullanır. Dinletmek için söylememişse “Şeyh dedi.”, “Tahdis etti.” veya “Şeyh söylerken işittim.” gibi tabirler kullanır. Bir evleviyet kaidesi olmakla beraber İmam Müslim’in buna pek ziyade riayet etmesi, onun son derece vera’ ve takva sahibi, müdakkik bir âlim olduğuna delil gösterilmektedir. Diğer hadis uleması bu tabirleri çok defa birbirinin yerinde kullanmıştır.”283

Müslim’in rivayet farklılıklarına temas etmedeki hassasiyeti ve en ufak bir farklılık bile olsa bu farklılığa dikkat çekme adına farklı rivayetleri eserinde ayrı ayrı zikretmesi ile öne çıktığı bahsi geçen misallerde görülebilmektedir. Bunun bir diğer misaline Abdulkays heyetinin Hz. Peygambere gelerek yapmaları gereken şeyler hakkındaki sorularının konu edildiği rivayette284 rastlamak mümkündür. Bu hadiste

Müslim, birinci rivayet olarak “سابع نبا تعمس لاق ةرمج يبا نع ديز نب دامح انثدح“ derken, ikinci rivayette “سابع نبا نع ةرمج يبا نع دابع نبا دابع انربخا“ lafızlarını kullanarak hadisi tahvil işareti ile bir yerde vermektedir.

Nevevî, bu ilimde vukufiyeti az olan bazı kişilerin rivayetin bu şekilde sevkedilmesini gereksiz bulacağını ve bu uygulamanın hadis hafızlarının yöntemlerine aykırı bir durum teşkil edeceği iddiasına kapılacağını şerhinde dile getirmiştir. Bu kişilere göre hadisin senedi ayrı ayrı rivayet olarak kaydedileceğine, râvilerin tek bir rivayet içerisinde birleştirilmesi gerekirdi. (an Hammad ve Abbad an Ebî Cemre ve an ibn Abbas) Nevevî, yapılan bu itiraza karşı çıkar ve iddia edildiği şekilde râvilerin bir araya getirilmesi için râvilerin lafızlarının aynı olması

283 Davudoğlu, Sahîh-i Müslim Tercüme ve Şerhi, c.1, s.137. 284 Müslim, İman, 23.

84

gerektiğine dikkat çeker. Fakat burada râvilerin lafızları birinci ve ikinci rivayette farklılık arzetmektedir.285

Nevevî, İmam Müslim’e yapılan bu itirazı yaptığı açıklama ile reddeder ve benzeri inceliklere dikkat edilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Akabinde ise yapmış olduğu bu açıklamaların maksadını şu şekilde ifade etmiştir: “Bu açıklamaları beyan ederken hadis ilmindeki bu gibi incelikleri tanıtmak ve bu sayede ilim talebesinin bu şekilde gelen rivayetler karşısında daha uyanık olmasını sağlamayı gaye edinmekteyim. Ayrıca belli aralıklarla yaptığım bu uyarıları tekrar ederek, herhangi bir açıklamanın gelmediği yerlerde bile bu inceliği fark edebilecek melekenin yerleşmesini hedeflemekteyim. Bunun yanında bu ilimde cahil olanların gereksiz uzatmalar olarak kabul edebileceği bu nevi incelikleri kaydetmekle İmam Müslim’in ilminin kemalini, büyüklüğünü, takvasını, bakışının dikkatini ve maharetini ortaya koymuş oluyorum.”286