• Sonuç bulunamadı

1.3. İMAM NEVEVÎ’NİN ŞERHİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ

1.3.1. Nevevî’nin Şerhini Kendinden Önceki Şerh Faaliyetlerinden Farklı Kılan

1.3.1.3. Muhteva Çeşitliliği

İlk dönemlerde şerh faaliyeti olarak kaydedebileceğimiz çalışmalar genellikle garîbü’l-hadîs, ihtilâfü’l-hadîs, ilelü’l-hadîs gibi müstakil çalışmalar halinde gerçekleşmiştir. Metin tahlili ve mezhebî tartışmaların fazla yer kaplamadığı bu çalışmaların boyutları da sonraki dönemlere göre daha sınırlı idi.

Dücane Cündioğlu, tarihi süreç içerisinde muhtevada görülen bu değişimi tefsir ilmi bağlamında şöyle izah etmektedir: “Eldeki veriler itibariyle tefsir tarihinin ilk dönemlerine, mesela II. asrın ürünlerine atf-ı nazar edilecek olursa, hiçbir surette daha sonraki asırlarda karşılaşılacak olan koca ciltlerden mürekkeb tefsir kitaplarına rastlanmaz. Bunun başlıca iki sebebi bulunmaktadır: Birincisi, ilk dönemde muhatablarla Kur’ân arasındaki mesafe henüz fazla açılmamış olduğundan, ayetlerin tabii bağlamına müracaat etmek veya sözcük ve deyimlerin delâletlerini tayin etmek sonraki asırlara nisbetle kolaydı ve bu bakımdan anlama/yorumlama sorunları sonraki asırlara nisbetle daha dar bir sahaya inhisar ediyordu. İkincisi, mezhebî tartışmalar, itikadî, amelî ve siyasî meseleler henüz tüm yoğunluğu ile tefsir

136

kitaplarına yansımamıştı ve sadece bir takım garib kelimelerin lügavî izahlarını yapmak yeterli oluyordu. Bu sebeple ilk dönem tefsir kitaplarının temel karakteristiğinin dil ağırlıklı olması ve hacimlerinin ise kısa tutulması tesadüfi değildir. Nitekim genç sahabîlerden veya onların talebelerinden, mesela Said b. Cübeyr (ö. 95/713), Mücahid (ö. 103/721), İkrime (ö. 107/725) gibi ilk dönem müfessirlerinden günümüze intikal eden yorumların miktar ve keyfiyeti, bu hakikati açıkça teyid etmektedir.”489

Tefsir alanında yapılan bu değerlendirmelerin hadis şerhleri için de geçerli olduğunu söylemek mümkündür. İlk dönemlerde lügata dair bahsi geçen çalışmalar yer alırken, IV. asırla birlikte şerhler daha sistemli ve muhteva olarak daha kapsamlı bir hale kavuşmuştur.490 Ancak her ne kadar önceki dönemlere göre bir değişim

kaydedilse de erken dönemde yazılan bu şerhlerde fıkhî yönün ayırıcı bir vasıf olarak öne çıktığı tespiti yapılmıştır.491

Gerek dönemin ihtiyaçlarının, gerekse üzerine şerh yapılan eserin etkisinin de yadsınamayacağı bu durum, kimi zaman şârihlerin mukaddimelerinde açıkça ifade bulmuştur. Mesela, Ebû Dâvûd’un eserine yazdığı Meâlimü’s-Sünen şerhinin mukaddimesinde Hattâbî, dönemindeki ashab’ül-hadîs ile ehl-i fıkhın arasının açıldığını ve buna binaen birbirlerine asılsız ithamlarda bulunduklarını belirtmiştir. Hattabî devamında aslında her iki grubun da birbirine ihtiyaç duyduğunu, hakikatte birinin diğeri olmadan ayakta kalmasının imkânsızlığını ve her iki grubun diğerinin üstün yönlerinden istifade ile eksiğini tamamlaması gerektiğini belirtir.492

Mukaddime bölümünden hareketle ifade etmeye çalıştığımız bu bölüme göre Hattâbî’nin hadisçilerle fıkıhçıların arasını te’lîf493 etmeye çalıştığı

anlaşılmaktadır. Şerh edilen eserin sünen olmasının da etkisi ile Hattâbî’nin eserinde

489 Cündioğlu, Sözlü Kültürden Yazılı Kültür’e Anlam’ın Tarihi, s.91, 92

490 Bkz. Türcan, Hadis Şerh Geleneği –Doğuşu, Gelişimi ve Dönüşümü, s.17-58. Canlı, Hicri İlk

Dört Asırda Hadis Şerhçiliği, s.204, 205.

491 Bkz. Türcan, Hadis Şerh Geleneği –Doğuşu, Gelişimi ve Dönüşümü, s.61 492 Hattâbî, Meâlimü’s-Sünen, c.1, s.4. (Mukaddime)

493 Değerlendirme için bkz. Çakan, Hadis Edebiyatı, s.187; Türcan, Hadis Şerh Geleneği –Doğuşu,

137

fıkhî yön ağırlık kazanmıştır. Yine Muvatta şârihi İbn Arabî (ö. 543/1148), kendisinden önce aynı esere şerh yazan Bâcî’nin (ö. 474/1081), fıkhî konulara yoğunlaştığını ancak hadis ilimleri hususunda eksik kaldığını belirterek Bâcî’yi tenkit etmiştir.494 Aynı şekilde ilk şârihleri arasında sayılan İbn Battâl hakkında yapılan “O, şerhinde fıkhî konulara çok geniş olarak yer verdiği için bazen okuyucu kendisini bir fıkıh kitabı okuduğu zannına kaptırabilir.”495 şeklinde yapılan

değerlendirme, dönemin şerh metodunu göstermesi açısından belirleyici sayılabilir. Şerhler hakkında bazı tespitlerde bulunan İbn Haldûn ise Müslim’in ilk şârihi olarak kabul edilen Mâzerî’nin şerhini, “Hadis ilminden ve fıkıh fenlerinden özlü ve önemli maddeler ihtiva etmektedir.”496 şeklinde tavsif ederek eserin yine

fıkhî yönüne dikkat çekmiştir. Aynı şekilde Mâzerî’nin şerhini tahkik eden bazı alimler de yaptıkları açıklamalarda eserin bu yönüne atıfta bulunmuşlardır.497

Hattâbî’nin ve Bâcî’nin şerhinde fıkhî yoğunluğun olmasında şerh edilen eserin etkisi olduğu bir hakikat olmakla birlikte; aynı durumu Mâzerî’nin ve İbn Battâl’ın eserinde de şahit olmamız, eserin türünün yanında dönemin şerh algısının ve ihtiyaçların da bu yönde olduğunu göstermektedir. Nitekim bu dönem hakkında yazılan şerhler ile alakalı bir tespitte bu durum açıkça görülmektedir: “Hadis şerhleri genel eğilimleri bakımından değerlendirildiğinde, onların -kabaca- Nevevî’ye kadar yazılanların pek çoğunun fıkıh ağırlıklı oldukları görülür. Nevevî’nin Müslim’in

Sahîh’ine yazdığı el-Minhâc adlı şerhte ve ondan sonra kaleme alınan şerhlerde fıkıh

temel bir yaklaşım olarak varlığını korumuşsa da bu şerhlerin, zengin içerikli diye vasıflandırılmaları daha uygundur. Zira bu eserlerde fıkhî olmayan yahut fıkhî bir amaca hizmet etmeyen pek çok değerlendirmenin bulunduğunu görmekteyiz. Fıkhî

494 İbn Arabî, Kitâbü’l-Kabes fi Şerhi Muvatta’ı Malik b. Enes, Muhammed Abdullah Velîd Kerim

(Tah.), Dâr’ü Garbi’l-İslâmi, Beyrut 1992, c.1, s.71.

495 Sancaklı, “İbn Battâl ve Buhârî Şerhi”, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, s.80; Salih

Özer, konu hakkında yaptığı değerlendirmede İbn Battâl’ın fakih yönünün öne çıktığını ve bunun da şerhlerine yansımasının doğal olduğunu belirtmiştir. Ayrıca Özer, İbn Battâl’ın tercemesini yazan müelliflerin de mezkur şerhin fıkıh ağırlıklı olduğu konusunda hem fikir olduklarına temas etmiştir. Bkz. Özer, Endülüslü İbn Battâl ve Buhârî Şerhi, s.79.

496 İbn Haldûn, Mukaddime, c.2, s.799.

497 Bkz. Mâzerî, el-Mu’lim bi-Fevâidi Müslim, c.1, s.78. Ayrıca Mâzerî’nin eserinde fıkhî yönünün

ağır bastığına dair başka bir tespit için bkz. Çimen, Mâzerî Hayatı, Eserleri ve “el-Mu’lim”

138

olarak vasıflandırılan şerhlerde bu türden değerlendirmeler ikinci derecede bir öneme sahip olup genellikle de fıkhî amaca hizmet etmektedir.”498

Yapılan değerlendirmeler çerçevesinde Nevevî’nin şerhine baktığımızda ise konuların tek bir alana teksif edilmeyip farklı alanları da kapsayacak şekilde muhteva çeşitliliğine sahip olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin Sahîh-i Müslim’in “iman” bölümünün şerhinde Nevevî, Kaderiye ve Mutezile arasındaki imanî tartışmalardan, büyük günah meselesine, kabir hayatından, ahiret hayatına, ru’yetullahtan, peygamberlerin şefaat hakkına kadar birçok kelamî meselelere değinmiştir.499 Yine farklı bölümler altında ilim âdâbı, soru sorma ve fetva âdâbı gibi

âdâb-ı muâşeret500 konularından, ahlakî prensiplere, fezâil’ül-a’mâl konularından,

ibadetlerin hikmetlerine kadar farklı alanlarda görüş beyan etmiştir. Bunların yanında fıkıh, tefsir, hadis, tarih, siyer gibi farklı alanlarda malumatlar aktaran Nevevî, belâgat ilmi çerçevesinde metin tahlillerinde bulunmuştur. Bu tespitler neticesinde Nevevî’nin, içerdiği muhteva çeşitliliği bağlamında sistematik şerhçilikte olgunlaşma döneminin başlangıcını temsil ettiği söylenebilir.

Burada Nevevî’nin muhteva çeşitliliği bakımından olgunlaşma dönemi olarak da nitelendirebileceğimiz yeni bir dönemin başlangıcını temsil ettiği ifadesini bilinçli olarak kullandığımızı belirtmekte fayda mülahaza etmekteyiz. Çünkü bazı eserlerde501 görülen tasniflerde bu dönem “zengin içerikli şerhler” adı altında değerlendirilirken, bu dönemin önde gelen temsilcileri arasında İbn Hacer’in (ö. 852/1449), Aynî’nin (ö. 855/1451), Kirmanî’nin (ö. 786/1384) ve Kastalânî’nin (ö. 923/1517) Buhârî şerhleri ile Nevevî’nin Müslim şerhi sayılmaktadır. Ancak bu şerhler arasında biçimsel olarak pek çok ortak nokta olmakla beraber hadis metninin izahında kullanılan malumatın kemiyeti esas alındığında Nevevî’nin adı geçen Buhârî şerhleri ile aynı kategoride değerlendirilmesinin yeterince isabetli olmadığı kanaatini taşımaktayız.

498 Türcan, Hadis Şerh Geleneği –Doğuşu, Gelişimi ve Dönüşümü, s.197 499 Nevevî, el-Minhâc, c.2, s.258, 265, 312; c.3, s.8, 22, 52 vb.

500 Nevevî, el-Minhâc, c.1, s.9, 14, 31 (Müslim Mukaddimesi); c.1, s.113; c.2, s.286; c.3, s.205 vb. 501 Bkz. Türcan, Hadis Şerh Geleneği –Doğuşu, Gelişimi ve Dönüşümü, s.197.

139

Bu bağlamda İmam Nevevî’nin şerhinde her ne kadar Mâzerî, Hattâbî ve İbn Battâl’a nisbetle muhteva çeşitliliği ve muhtevanın niceliliği itibariyle bir artış502

görülse de bu durum İbn Hacer, Aynî ve zikredilen diğer Buhârî şârihlerinin eserlerindeki düzeyde olmamıştır.503 Dolayısıyla İmam Nevevî’nin şerhi muhteva

itibariyle Mâzerî, Hattâbî ve İbn Battâl gibi ilk dönem şârihlerine kıyasla bir dönüm noktası vasfında olsa da, bu şerhin muhtevasının İbn Hacer, Aynî ve Kastalânî gibi daha sonraki yüzyıllarda yaşamış şârihlerin eserleri ile aynı kategoride mukayese etmemenin daha uygun olacağını düşünmekteyiz. Aşağıda zikredeceğimiz hadisin şerhler arasında mukayeseli olarak incelenmesinin kanaatimizin isabeti noktasında önemli birer veri sunacağını düşünmekteyiz.

“Kitâbü’ş-şiir” bölümünde nakledilen bir rivayette Allah Rasulü, yanındaki arkadaşına Ümeyye b. Ebi’s-Salt’ın şiirinden hatırında olup olmadığını sorarak, ona ait beyitleri dinlemek istediğini ifade etmiştir.504 Nevevî, bu hadisin

şerhinde rivayet içerisinde geçen bazı lafızların tahlilini yapmış, şiir hakkında bazı genel bilgiler vermiş, ayrıca şiir söylemenin ve dinlemenin hükmüne dair bazı malumatlarda bulunmuştur. Buna mukabil Nevevî metinde ismi zikredilen Ümeyye b. Ebi’s-Salt’a ait herhangi bir bilgi vermemiştir. Bu bölümün bir sonraki hadisinde ise Allah Rasulü, o dönemin meşhur şairi Lebid’in söylediği bir sözü, “bir şairin söyleyebileceği en doğru söz” olarak nitelendirmiştir.505 Burada da Nevevî, hadis

502 Mesela Mâzerî’de Müslim Mukaddime’si 7 sayfa yer kaplarken, aynı metin Nevevî’nin şerhinde

100 sayfayı bulmaktadır. Yine Mâzerî’nin şerhinde “Kitâbü’l-İman” bölümü yaklaşık 70 sayfa yer kaplarken, aynı bölüm Nevevî’nin şerhinde 400 sayfayı bulabilmektedir.

503 Serkan Demir,“Rivayet kitaplarında Esbâbü'l-hadîs” isimli doktora çalışmasında esbâb-ı vürûdi’l-

hadise dair bilgilerin hadis eserlerinde kullanımına dair tarihi gelişimine temas etmiştir. Bu bağlamda müellif, hadis şerhlerinde bu bilgilerin kullanım sıklığını dönemler arasında seçmiş olduğu bazı eserleri mukayese ederek ortaya koymaya çalışmıştır. Bu kapsamda yapılan mukayese de şu tespitlere yer verilmiştir: “Hattâbî’nin eserlerinden hareketle ilk yazılan şerhlerde hadislerin söyleniş ortamıyla ilgili bilgilerin daha sonra yazılan şerhlere nazaran daha az yer tuttuğu görülmektedir. Özellikle ibn Hacer ve Aynî gibi müelliflerin şerhlerine bakıldığında sebeb-i vürûd bilgisinin daha fazla yer tuttuğu fark edilecektir. Aslında bu durum hadislerde muhteva genişlemesi ve hadislerin farklı tariklerini bir araya getirme gayreti ile de doğrudan ilgilidir. Nitekim İbn Hacer’in şerhi Hattâbî’nin şerhi ile kıyaslandığında eserin muhtevasının genişlemesiyle doğru orantılı olarak sebeb-i vürûd bilgilerinde de bir artış olduğu fark edilecektir.” Serkan Demir, Rivayet Kitaplarında Esbâbü'l-Hadîs, (Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2006), s.83-84.

504Bkz. Müslim, Şiir, 1. 505 Bkz. Müslim, Şiir, 3.

140

metninde geçen bazı lafızlara ait malumatlarda bulunmuş, akabinde ise hadiste geçen Lebid’in, Lebid b. Rabîa isimli bir sahâbî olduğunu beyan etmiştir. Bunun yanında Nevevî, şiirin hükmüne dair bazı bilgiler verse de gerek bahsi geçen şairler hakkında, gerekse o dönemin şiir algısına dair tafsilatlı bir malumatta bulunmamıştır.506

Lebid hakkında zikredilen bu rivayet Buhârî’nin “Şiir, recez ve nağmeden caiz olanı ile kerih olanı” bâbı507 içerisinde zikredilmiştir. İbn Hacer bu bâb

kapsamında şiire dair pek çok konuda detaylı malumatta bulunmuştur.508 Ancak

burada İbn Hacer, Ümeyye b. Ebi’s-Salt ve Lebid hakkında detaylı bir bilgi vermeyip sadece Eyyâmü’l-cahilliye bâbında kaydedilmiş olan bilgilere atıfta bulunmuştur. Aynı hadise atıfta bulunulan “Eyyâmü’l-cahiliyyeti”509bâbındaki

şerhine baktığımızda ise İbn Hacer’in her iki şair hakkında gayet geniş bir malumat verdiği görülmektedir.510 Burada Nevevî’nin ve İbn Hacer’in hadis bağlamında gerek

o dönemdeki şiir olgusuna dair gerekse mezkur şairlere ait verilen bilgileri karşılaştırdığımızda Nevevî’deki malumatların İbn Hacer’e göre daha az olduğu müşahede edilmektedir.

Bu hususta Nevevî’yi Aynî’nin şerhindeki muhteva ile mukayese ettiğimizde yine benzeri sonucun çıkacağı muhtemeldir. Mesela “Hz. Peygamber’e tabi olmanın vücûbu” bâbında rivayet edildiğine göre, Ensar’dan bir kişi Zübeyr b. Avvam ile hurma sulama meselesinden dolayı tartışırlar ve neticede Hz. Peygamber’e giderler. Hz. Peygamber her ikisini dinledikten sonra kararını Zübeyr’in lehine verince karşıdaki adam bu hükmü kabul etmez. Üstelik Allah Rasulü’nü akrabasını kayırmakla itham eder. Hadisin sonunda râvi, “Vallahi ben şu ayetin bu hususta indiğini sanırım: Hayır! Rabbine yemin olsun ki, aralarında çıkan

506 Bkz. Nevevî, el-Minhâc, c.15, s.14-18. 507 Bkz. Buhârî, Edeb, 90.

508 Bkz. İbn Hacer, Fethu’l-Bâri Şerhu Sahîh-i Buhârî, Dârü İhyâü’t-Türâsü’l-Arabiyye, Beyrut

1406, c.10, s.442.

509 Bkz. Buhârî, Menâkib, 86.

141

kavgada seni hakem yapıncaya kadar inanmazlar, sonra nefislerinde bir şüphe ve darlık da bulunmaz.”511 diyerek hadisi rivayet etmiştir.

Nevevî bu hadisi şerh ederken, metinde geçen garib kelimelere dair bazı açıklamalarda bulunur. Ardından metnin mahiyeti hakkında bazı izahat yapar. Son olarak da hadiste geçen ayetin sebebi nüzûlüne ait kısa bir açıklamada bulunmuştur. Aynı hadisi Buhârî, “musâkât” kitabında, “Nehirleri Kapatmak” bâbı içerisinde zikretmiştir. Bu hadisin şerhine Aynî’nin Umdetü’l-Kârî adlı eserinden baktığımızda ise verilen malumatın ve atıfta bulunulan eserlerin adedinin bir hayli arttığını müşahede etmekteyiz. Haliyle Aynî başta Nevevî olmak üzere kendi dönemine kadar yazılmış birçok şerhin malumatına atıfta bulununca mezkur hadisin şerhi de o nisbette zenginlik kazanmıştır. Buna binaen Nevevî’de Hz. Zübeyr ile tartışan kişinin ismi hakkında herhangi bir tartışma yer almazken, Aynî şahsın ismi konusunda alimlerin farklı kanaatlerini serdetmiştir. Yine o şahsın intisab ettiği kabile ve itikadî yönüne dair her ne kadar Nevevî’de belli bir tartışma yer alsa da bu malumat Aynî de daha da artmıştır. Ayetin sebeb-i nüzûlüne dair Nevevî’de yer alan bilginin Aynî‘de daha da zenginleşmiş olması da yine mukayese adına dile getirilebilir.

Netice olarak Nevevî’nin şerhi muhteva çeşitliliği itibariyle kendisinden önceki şerhlere nisbetle bir dönemin başlangıcını oluşturduğunu söylemek mümkündür. Buna bağlı olarak muhtevanın kemiyeti de belli bir oranda artış kaydetmiştir. Ancak bu malumatların boyutunun Nevevî sonraki dönemde yazılan İbn Hacer, Aynî gibi Buhârî şerhleri nisbetinde olmadığını söylemek mümkündür.512