• Sonuç bulunamadı

IV. KONU İLE İLGİLİ YAPILAN ÇALIŞMALAR

1.3. ŞER‘Î HÜKÜMLER KARŞISINDA DEVLETİN KONUMU

2.1.1. Bireyin Devlete İtaati

2.1.3.1. Zalim Devlet Başkanına İtaat

Seyit Bey İmam Şâfiî’nin adaletten sapmayı görevden düşme sebebi olarak gördüğünü aktarmaktadır.701

Konuyla alakalı İmam’ın ifadelerine rastlamadık. Ancak sonraki dönemde zekatın zalim devlet başkanına verilip verilmeyeceği tartışmasından konuya dair yaklaşımlarını tespit edebiliriz. Mâverdî, zalim devlet başkanına zekâtın verilip verilmemesi tartışmasında, helâk olması durumunda verilen zekâtın geçersiz olduğunu ve kişinin tekrar zekâtı vermesi gerektiğini belirtmektedir. Ebû Hanîfe’ye dayandırdığı görüşe göre ise birey ister zorla ister kendi rızasıyla zekâtını böyle bir devlet başkanına (imama) vermekle sorumluluktan kurtulmuştur.702

İmam Malik’e göre ise böyle bir devlet başkanının zorla zekâtı alması durumunda bireyin sorumluluğu kalmaz.703

Mâverdî’nin aktardığına göre bu konuda bireyin sorumluluğunun kalktığını savunanlar Hz. Peygamber’in “…Sultan adil olursa

kendisine ve size ecir vardır. Eğer yoldan çıkarsa kendisine günah var, size de sabır gerekir.”704 hadisine dayandırmaktadırlar. Buna karşın Mâverdî ise Hz. Peygamber’in “Allah’a itaat ettiğim konularda bana itaat ediniz. Allah’a isyan

ettiğimde bana itaat etmeniz gerekmez.”705

hadisini mezhebin görüşüne dayanak olarak ileri sürmektedir. Bu delile göre devlet başkanına (imam) itaat, ondan masiyetin sadır olmamasına bağlanmıştır. Ona göre devlet başkanından masiyet

701

Seyit Bey, Şeriat Açısından Halifeliğin İç Yüzü, s.15.

702 Hanefi fakih Serahsî zalim devlet başkanına verilen zekâtın hükmü hakkında İmam Muhammed’in

eserlerinde rastlamadığını ancak Belh alimlerinin çoğunun meseleyi birey ile Allah arasındaki mesele olarak görüp zekâtın tekrardan ödenmesi gerektiği sonucuna vardıklarını aktarır. O, Ebû Bekir el-‘Emaş’in zekât ile harac arasında bir ayırım yaparak haracın tekrardan ödenmesine gerek görmeyip zekâtın tekrarına hükmettiğini aktarır. Serahsî böylesi bir devlet başkanının zekât veya başka bir vergi alımı olsun bireyin ödeme esnasında niyetini getirmesinin yükümlü olmaktan kurtarmasını esah olduğunu ifade eder. (el-Mebsût, Dârü’l-Marife, Beyrut t.y, II, s.180). Ayrıca bk. Mevsılî, el-İhtiyâr li-Ta‘lîli’l-Muhtâr, I, s.154.

703 Malikî’lerin görüşü için bk. Muhammed b. Yusuf b. Ebî’l-Kasım b. Yusuf el-‘Abderî el-Gırnâtî el-

Malikî, et-Tâcü ve’l-İklîl li Muhtasari Halîl, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Birinci Baskı, y.y 1994, III, s.108.

704 Hadisin farklı varyantı için bk. Ebû’l-Fadl Ubeydullah b. Abdurrahman b. Muhammed b. Abîdillah

b. Sa‘d b. İbrahim b. Abdurrahman el-Bağdadî, Hadîsi’z-Zührî, tahk. Hasan b. Muhammed b. Ali Şebâle el-Belûtî, Edvâü’s-Selef, Riyâd 1998, s.352.

705 Mâverdî’nin Hz. Peygambere nispet ettiği bu hadisi Ma‘mer Hz. Ebû Bekir’e nispet etmektedir.

150

anlamında bir şeyin sadır olması durumunda ona itaat edilmez.706

Aynı şekilde Mâverdî, el-Ahkâmu’s-Sultaniyye adlı eserinde devlet başkanına ümmetin itaat etme ve ona yardımcı olma sorumluluklarından bahsederken bu itaati, görevi devraldıktan sonra değişmemesine bağlamaktadır.707

Dolayısıyla bu görüşe göre devlet başkanının göreve geldikten sonra adalet şartında meydana gelen değişim, ümmetin devlet başkanına yönelik yerine getirmeleri gereken sorumluluğu da kaldırmaktadır.

Mâverdî’nin düşünce sisteminde zalim devlet başkanı emanet vasfını kaybederek zekat verilen kesimlerin naibi olma özelliğini yitirmiştir. Şartlı olarak böyle bir devlet başkanına zekâtın verilmesine cevaz vermiştir. Söz konusu şart, zekâtın verilmesi gereken yerlere ulaştırıldığından emin olup takibini yapmaktır. Zekâtın zalim devlet başkanındayken helâk olması veya devlet başkanın kendisinin malı helâk etmesi vb. durumlarda malı ister zorla ister rıza ile teslim etmesi arasında fark konulmaksızın birey sorumluluktan kurtulamayacaktır. Diğer bir deyişle zekât vermiş sayılmayacaktır.708

Gazzalî de zalim devlet başkanı ya görevden düşmüştür veya azli gerekir dedikten sonra onun hakiki anlamda devlet başkanı olmadığını belirtmektedir.709

Nevevî, zalim devlet başkanına (imam) zekâtı vermeyerek bireyin kendisinin zekâtını ayırmasının daha iyi/efdal olduğuna dair görüşü mezhebin esah görüşü olarak aktarır.710

Ancak zekâtın bireyin kendisi tarafından verilmesinin daha iyi olarak görülmesi zalim devlet başkanına da verilebileceğine delalet eder. Nitekim Nevevî, zalim devlet başkanına zekâtın verilmeyeceği şeklinde mezhepte aktarılan görüşü zayıf olarak niteler.711

Onun, devlet başkanının adil veya zalim olduğuna bakılmaksızın hukuka uygun emir ve nehiylerine itaati vacip görmesinden712

de anlaşılacağı üzere zulüm sıfatı ile devlet başkanının göreve devam edeceği fikrinde

706 Mâverdî, el-Hâvi’l-Kebîr, VIII, s.473. 707

Mâverdî, el-Ahkâmü’s-Sultâniyye, s.42.

708 Mâverdî, el-Hâvi’l-Kebîr, VIII, s.473. 709 Gazzâlî, İhya, s.140.

710 Nevevî, Ravda, II, s.62. 711 Nevevî, Ravda, II, s.62. 712

151

olduğu anlaşılmaktadır. Şirbînî de zulmün zahir malları713

toplamaya engel olmayacağını belirtir. Ona göre devlet başkanı “zahir malları devlete vereceksiniz dediğinde” zalim bile olsa birey devlete itaat etme zorunluluğundan ötürü zekâtını devlete vermek zorundadır. Aksi takdirde ben kendim ödeyeceğim dese bile devlet kendisiyle savaşabilir.714

Bu bağlamda Şirbînî zalim devlet başkanına itaat ile adil devlet başkanına itaat arasında fark gözetmez.715Ancak söz konusu itaat sınırsız

değildir. Şirbînî, devlet başkanına itaatin zalim veya adil fark etmeksizin şeriatın cevaz verdiği emirler ile nehiylerle sınırlı olduğunu belirtmektedir.716

Nevevî ve Şirbînî’nin belirtiklerinden anlaşıldığına göre zalim devlet başkanının hükmü (görev ve yetkisi) geçerliliğini koruduğundan kendisine itaat gereği olarak malların zekâtı devlete verilmelidir.717 Seyit Bey başta İmam Şâfiî olmak üzere mezhebin önde gelenlerin göre zulüm veya adalet vasfını yitirme devlet başkanını kendiliğinden görevden düşürdüğünü aktarır.718

Seyit Bey’in kast ettiği önde gelen fakihler Maverdî ile Gazzâlî olsa gerektir. Sonraki dönem fakihlerin görüşlerinin Nevevî ve Şirbinî de görüldüğü üzere farklılaşmaktadır.

Mâverdî, Nevevî ve Şirbînî’nin görüşlerinin ortak noktası bireyin zekâtını zalim devlet başkanına verebileceğidir. Ancak özellikle Mâverdî ile Şirbînî’nin görüşleri irdelendiğinde konunun özünde farklılık görülmektedir. Şirbînî, zulmün devlet başkanının (imamın) hükmünü geçersiz kıldığı görüşüne katılmamaktadır. Zulüm, tek başına devlet başkanını makamından eden bir unsur değildir. Diğer bir deyişle zulümle devlet başkanı kendiliğinden bu görevden düşmez. Halbukî Mâverdî’nin ifadelerinden anladığımıza göre o, zulmü itaate engel görerek devlet başkanının hükmünü bu fiil ile geçersiz kılmaktadır. Nitekim zulüm ile adalet vasfını yitiren devlet başkanın niyabetini yitirmesinin anlamı devlet başkanın yetkisizliği

713 Zahiri mallar; hayvan, ziraat ve madenler gibi göz önünde bulunan mallardır. Bk. Mâverdî, el-

Hâvi’l-Kebîr, VIII, s.471; Nevevî, Ravda, II, s.61.

714 Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, I, s.607. 715 Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, I, s.607. 716 Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, IV, s.171.

717 Nevevî, Ravda, II, s.62; Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, I, s.607. 718

152

olarak anlaşılmalıdır. Yine Mâverdî’ye göre azil ve hal’ ile nasıl ki imamet iptal oluyorsa aynı şekilde zulüm ile de imamet iptal olmaktadır.719

Bu görüş ayrılıkları incelendiğinde zulmün varlığının devlet başkanını görevden düşürmeye yeterli olup olmadığı hususundaki ihtilafa dayandığı görülmektedir. Mâverdî’de zulmün ortaya çıkmasıyla devlet başkanının görevden düşeceği fikri hâkimken Şirbînî’de ise bunun ortaya çıkmasıyla devlet başkanının görevden düşmeyeceği düşüncesi hâkimdir. Ancak Şirbînî bu düşüncesiyle zulme onay vermemiştir. Zulüm ile görevden düşmemek bu sebeple görevden düşürülememek anlamında değerlendirilmemelidir. Dolayısıyla farklılığın kaynağı zulmün tek başına görevden düşüren bir etken olup olmadığı sorusuna verilen yanıtlardır. Bu görüş ayrılığı zalim devlet başkanına itaati ve bireylerin yaklaşımını da doğrudan etkilemektedir. Mâverdî’ye göre devlet başkanına itaat yükümlülüğü zulmün kendisinden sadır olması anından itibaren ortadan kalkerken Şirbînî’ye göre ise zulmün kendisinden sadır olmasına rağmen görevinin devam etmesinden ötürü itaat yükümlülüğü devam etmektedir. Hanefilerde ise adaletin yokluğu devlet başkanını kendiliğin görevden düşürmez ancak görevden alınma sebebidir.720