• Sonuç bulunamadı

Şer’î Hükümlerin İfasında Devletin Konumu

IV. KONU İLE İLGİLİ YAPILAN ÇALIŞMALAR

1.3. ŞER‘Î HÜKÜMLER KARŞISINDA DEVLETİN KONUMU

1.3.2. Şer’î Hükümlerin İfasında Devletin Konumu

Bu başlık altında hükümlere muhatap olma açısından devletin konumu ile devlet-hüküm-birey üçlüsü çerçevesinde hükmün muhatabı olan bireyler üzerindeki yetkilerini genel olarak inceleyeceğiz. Yani devlet yetkilileri bulundukları makamdan ötürü hükümlerin ifasında farklı bir konumda olup olmadıklarını ve hükümlerin muhatabı olan bireylerin üzerinde hükümlerin ifası açısından ne gibi yetkilere sahip olduklarını izah etmeye çalışacağız.

520 Şâfiî, el-Ümm, VI, s.267-269. 521 Şâfiî, el-Ümm, VI, s.268. 522 Ensârî, Esne’l-Metâlib, IV, s.37. 523

115

Hükümlerin ifası konusunda devlet başkanı ve hükümette yer alan diğer görevliler, tüm mükellef bireyler gibi hükmün muhatabı olmaları itibariyle eşit seviyededirler. Bir mükellefin yerine getirmesi gereken emirleri yerine getirmeli, kaçınması gereken nehiylerden kaçınmalıdırlar. Devlet yönetiminde olmak kişiyi hükmün muhatabı olmaktan çıkarmamaktadır. Ancak bazı hükümlerin ifasında normal bireylerden farklılaşan hususlar bulunmaktadır. Bu kapsamda konuyla alakalı tespit edebildiğimiz üç örneği zikredebiliriz.

Örnek 1. İmam Şâfiî bir işi yapmaya yemin edenin işi bizzat kendisinin yapıp yapmaması hakkında şu ifadeleri zikretmektedir: “Kendi işini kendi eliyle yapabilen birisi kölesine kendi eliyle vuracağını söylediğinde kendi eliyle vurmadığı müddetçe sözünde durmuş olmaz. Ama vali vb. gibi kendi işini başkasına yaptıranların böyle söz vermesi durumunda başkasına kölesini dövdürse sözünde durmuş olur.”524

Bu ifadelerde devlet yönetiminde yer alanların yeminlerini ifa ederken normal bireylere tanınmayan bir hakkın tanındığını görüyoruz.

Örnek 2. Toplumda fesat çıkaranların yapıp ettiklerinin devlet yönetimince

dinlenilmesi gıybet kapsamında değerlendirilmemektedir. Bunu ifade etmek üzere İbn Hacer toplumun huzurunu bozucu eylemleri olanlar ile ilgili haberlerin ulu’l- emre ulaştırılmasının haram olan gıybet ve nemime kapsamında olmadığını belirtmektedir.525 İnsanları çekiştirmek normal bir birey için dedikodu kapsamında iken devlet başkanının toplumun düzen ve huzurunu bozanlarla alakalı bilgileri dinlemek bu kapsam dışında tutulmuştur.

Örnek 3. Normal bir bireyin hac farizasını yerine getirebilmesi için bir

tehlikenin olmaması gerekmektedir. Cüveynî, bireyin hac farizasını yerine getirmek için yola çıkmasından ötürü kendine bağlı olan insanların zarar göreceği zann-ı galibinin kendisinde oluşması durumunda gidişi ertelemesi gerektiğiyle alakalı icma olduğunu aktarmaktadır. Böyle bir durumda kişinin hac için yola çıkması caiz değildir.526

Normal bireyler için var olan böyle bir hüküm kamunun işlerini yüklenen için evleviyetle geçerli olur. Nitekim eski zamanlarda uzun süren yolculuklar da göz

524 Şâfiî, el-Ümm, VIII, s.177. 525 Askalânî, Fethü’l-Bârî, XII, s.154. 526

116

önüne alındığında dünyevi anlamda en önemli makamda bulunan birisinin orayı bırakmasından doğacak zararlar göz önünde tutularak devlet başkanının hac için yola çıkmasına cevaz verilmemiştir. Kamu ve toplumsal düzenin bozulmaması adına devlet başkanı bu görevi şartların olgunlaştığı bir zamana kadar ertelemelidir. Devlet başkanının hac yapabilmesi, tam anlamda bir güven ve huzurun yanında yolculuk için tüm tedbirlerin alınmasından sonra mümkün olabilmektedir.527

Bu üç örnek dikkatlice incelendiğinde devlet başkanının aslında hükümlerin muhatabı olmasına etki eden bir hususun olmadığı görülecektir. Örneğin ikinci ve üçüncü örnekte hükmün muhatabı oldukları ama belirli gerekçelerden ötürü (toplumun maslahatı veya toplumun mefsedetine engel olma) geçici bir durum oluştuğu görülmektedir. Dedikodunun haram olması devlet başkanını da kapsamaktadır. Ancak toplumsal düzeni koruma adına kendisine gelen bilgileri dinlemesi kapsam dışında tutulmuştur. Aynı şekilde hac farizasına muhatap olma hükmünün aslına yönelik bir değişiklik oluşmamakta ancak harici bir sebep olan kamu maslahatı gereği bu fariza ertelenmektedir. Yine birinci örnekte yeminin yerine getirilmesi sorumluluğu ortadan kalkmamakta amir konumunda olmasından ötürü ifa için normal bir bireyden farklı bir hüküm benimsenmektedir. Dolayısıyla harici unsurlardan kaynaklanan sebepler olmasına rağmen devlet başkanının muhatap olduğu hükümleri ifa etme sorumluluğu devam etmektedir.

İbn Hacer el-Askalânî, Hz. Ömer’in hutbe esnasında camiye gelen muhacire geç kalma sebebini sorduğuna dair rivayet aktarır. O, bu rivayetten devlet başkanının raiyyesini kontrol etme, onların dinî maslahatlarına yönelik emirlerde bulunma ve fazileti ihlal edeni bundan men etme yetkisinin anlaşıldığını ifade eder.528

Devlet- birey-hüküm üçlüsü çerçevesinde devlet bireyler üzerinde kontrol, uyarı ve cezalandırma yetkisine sahiptir. Şâri’nin muhatapları bireyler olunca hitaba konu olan hükümler bireyler tarafından yerine getirilmekle anlam kazanır. Devlet de varoluş gerekçesine uygun olarak bu anlamı gerçekleştirmek üzere sahip olduğu maddi güç (cebir) ile katkıda bulunur. Emirleri uygulanır kılmak (uygulanabilir şartlar oluşturmak) ve uygulanırlığını kontrol etmek ile nehiylerin işlenmesine engel

527 Geniş bilgi için bk. Cüveynî, el-Ğiyâsî, s.452-458. 528

117

olup işlenmesi durumunda gerekli cezai müeyyideyi uygulamak devletin bu anlamdaki görevlerindendir. Mâverdî’nin de dediği gibi devlet, ülke sınırları içerisinde münkere engel olma yetkisiyle529 mekruh ve haramların işlenmesine engel olur. Devletin yargı ve yargı kararlarını infaz eden organlarının en somut biçimde kendisini gösterdiği alan mekruh ve haramın da içinde yer aldığı münker alandır. Diğer bir deyişle devletin maddi somut gücü olan cezalandırmanın hissedildiği alan münker alandır. Bu yetki ile devlet zimmîlerin bile alenen Müslümanların inançlarına aykırı davranmalarına engel olabilmektedir. Onların Hz. İsa ve Hz. Üzeyir’in Allah’ın oğlu olduğuna dair inançlarını açıktan açığa dile getirmelerine, Müslümanlara duyurmalarına530, içkinin açıktan açığa satımına engel olabilmektedir.

Yine devlet, Müslümanlara ait içkiyi dökebildiği gibi onların da açıktan açığa sattıkları içkiyi dökebilmektedir.531

Toplumsal yaşamda kadın erkek ilişkilerinde şüphe uyandırıcı hareketler hoş karşılanmamıştır. Bundan ötürü ıssız ve tenha bir yerde yabancı erkek ile kadının yalnız ve başbaşa bulunmaları durumunda devlet onlara nasihatte bulunur ve gerekirse cezalandırır.532

Devlet, ekonomik hayata dair yasaklara uyulmasını sağlayıp bu yasaklara uymayanları cezalandırır. Örneğin satım konusu olan malların sağlamı ile çürüğünün beraber satılması veya malın bedelinde hile yapılmasının tespit edilmesi durumunda devlet buna engel olmak adına yapanları cezalandırabilir.533

Münker alan, nehiylere uyulmamayı kapsadığı gibi dinî emirlerin yerine getirilmemesini de kapsamaktadır.534 Dolayısıyla dini emirlerin yerine getirilmemesi durumunda da devlet aynı şekilde münkeri engellemek adına cezalandırabilme yetkisine sahiptir. Nitekim İmam Şâfiî emirlerin yerine getirilmemesi veya ihmalkâr davranılması durumunda devletin (sultanın) haddi aşmaksızın cezalandırma yetkisine sahip olduğunu belirtmektedir.535

Müslüman ölüye yönelik hakların yerine

529 Mâverdî, el-Hâvi’l-Kebîr, XIII, s.327-328. 530 Nevevî, Minhâc, IV, s.323.

531 Mâverdî, el-Ahkâmü’s-Sultâniyye, s.364. 532

Mâverdî, el-Ahkâmü’s-Sultâniyye, s.363.

533 Mâverdî, el-Ahkâmü’s-Sultâniyye, s.367-368.

534 Nitekim Mâverdî muhtesibin görev alanını belirlerken münkere engel olma veAllah haklarına

ilişen münkeri engellenmesi bahsinde ibadetlerin ya ifa edilmemesi ya da usulüne göre eda edilmemesini işler. el-Ahkâmu’s-Sultâniyye, s.360-362.

535

118

getirilmemesini örnek olarak verebiliriz. İmam Şâfiî, ölünün yıkanması, namazının kılınması ile defnedilmesinin insanların yerine getirmesi gereken bir görev olduğunu ve cihad gibi birilerin yerine getirmesinin yeterli olduğunu ancak genelin bunu terk edemeyeceğini ifade eder.536

Cüveyn’i de bu konuda ölüyü yıkama evleviyetine değinirken, evleviyet sahiplerinin yıkamaması durumunda insanların genelini ilgilendiren kifayi bir farz hükmü taşıdığından sorumluluğun yabancılara (ölünün velisi olmayan diğer Müslümanlara) geçeceğini belirtir.537

Mâverdî de ölünün yıkanmasında hem Allah hakkının hem de kul hakkının bulunduğunu belirtmiştir.538

Allah’ın bunu farz-ı kifaye biçiminde emretmesi Allah hakkı, ölünün temizlenme, namazının kılınıp defnedilmesi ise Müslümanın diğer Müslümanlar üzerindeki hakkıdır. Dolayısıyla devlet, namazı kılınmadan defnedilen bir müslümanın içinde yaşadığı toplumu hem Allah’ın emrine uymadıkları veya Mâverdî’nin ifadesiyle karşı çıktıkları, hem de kardeşlerine karşı olan görevlerini yerine getirmediklerinden ötürü cezalandırabilmektedir.539

Hükmün uygulanması için veya hakların (Allah, kul ve karma haklar) edası için kurulan yargı teşkilatı içerisinde farklı işlevselliklerde mezalim, normal mahkeme ile hisbe teşkilatı şeklinde üç ayrı kurum teşekkül etmiştir. Bu üç kurumun benzer ve farklılaşan yetki ve görevleri olmakla540

beraber ortak amaçları hükümlerin ifasını sağlamaktır. Örneğin hisbe, terk edildiğinde marufu emretmek, işlendiğinde nehye engel olmak üzere kurulmuştur.541

Hisbe teşkilatı kendi yetki sınırları içerisinde Allah, kul ve karma haklara yönelik emir ve nehiyleri uygulatabilmekte, uygulanırlılığını kontrol edebilmekte ve aksi davrananları cezalandırabilmektedir. Yukarıda nehiylere engel olma ve emirleri uygulamaya dair verdiğimiz örneklerden

536 Şâfiî, el-Ümm, II, s.623. Serahsî de ölünün yıkanmasının müslümanın Müslüman üzerindeki

Peygamber’in buyurduğu altı haktan biri olup farz olduğunu belirtir. Bir grubun yerine getirmesiyle amaç hâsıl olduğundan dolayı diğerlerinden sorumluluk düşer. el-Mebsût, II, s.58.

537

Cüveynî, Nihâyetü’l-Matlab, III, s.15.

538 Mâverdî, el-Hâvi’l-Kebîr, III, s.6. 539 Mâverdî, el-Hâvi’l-Kebîr, III, s.6.

540 Hisbenin normal mahkeme ve mezalimle benzerlik ve farklılıkları için bk. Mâverdî, el-Ahkâmü’s-

Sultâniyye, s.352-354.

541

119

de anlaşılacağı üzere bu teşkilat, bireyin başta ibadet olmak üzere hayatının diğer tüm alanlarında (aile, sosyal, ekonomik) yetki sahibidir.542

Ancak yukarıda kısmen değindiğimiz üzere devletin müdahalelerinin bir sınırı ve kaydı bulunmaktadır. Mâverdî muhtesibin haram ve şüpheli şeyleri engelleme yetkisinden bahsederken muhtesibin işin görünen kısımlarıyla yetinip gizlenen hususları araştırmaması gerektiğini belirtikten sonra kendi görüşünü teyit amaçlı Hz. Ömer’den bir anektot aktarır. Hz. Ömer bir gün sokakta dolaşırken kulübe tarzı bir evin içinde ateş yakıldığına ve içki içildiğine rast gelir. Hz. Ömer onlara sazlıkta ateş yakılmasına dair yasağı ile içkinin haramlığını kendilerine haber verince onlar da “Allah sana araştırmayı, tecessüsü yasaklamasına rağmen sen neden tecessüs ediyor ve eve izinsiz giriyorsun” şeklinde karşılık verirler. Hz. Ömer kendisine yöneltilen bu eleştiriyi haklı bulup oradakilere karışmadan ayrılır. Bu anektodu aktaran Mâverdî bir evin içerisindeki topluluktan hoş olmayan sözler evin dışından duyulur olması halinde eve girilmeden ev ahalisinin sadece dışarıdan uyarılacağını belirtir. Ona göre münker zahir olandır ve münkerin gizlenen kısmını deşmek muhtesibin görevi değildir.543

Bu bakış açısında bireyin özel yaşamı olan evdeki hayatı korunmuş olmaktadır. Ancak dışarıdan eve yapılan sözlü uyarının sebebi münkerin zahir kısmı olan dışarıya yansıyan kısımla alakalıdır. Dışarıdan yapılan bu müdahale dışarıya yansıyan kısım ile sınırlı olup ev ahalisinin kendi mülklerindeki özel hayatına müdahale anlamından ziyade kamuya yansıyan münkeri engelleme olarak anlaşılmalıdır.

Aynı şekilde Mâverdî, Allah haklarından ibadetlere ilişen münkere engel olmayı işlerken muhtesibin zan ve töhmetle hareket etmemesi gerektiğini belirtir. Yanlış uygulama yapan bir muhtesibin hikâyesine544

yer verdikten sonra böyle davrananın hisbe ahkâmını aşan (çiğneyen) cahil biri olduğunu belirtir.545

“Hisbe

ahkâmını aşmak” ifadesi devletin yetki aşımını ifade etmesi açısından önem arz

542

Hisbenin görev alanları ve örnekleri için bk. Mâverdî, el-Ahkâmü’s-Sultâniyye, s.349-373.

543 Bk. Mâverdî, el-Ahkâmü’s-Sultâniyye, s.366.

544 Bir muhtesip, nalınlarıyla mescide giren birisine “Bunlarla abdesthaneye de girermisin?” şeklinde

soru sorar. Adamın inkâr etmesi üzerine ona yemin ettirmek ister. Mâverdî, el-Ahkâmü’s-

Sultâniyye, s.360.

545

120

etmektedir. Mâverdî’ye göre muhtesib, cünüp olduğundan, namaz ve oruç gibi ibadetleri yerine getirmediğinden şüphelendiği bir adamı töhmet altında bırakamaz ve onun ifadesini inkâr edecek bir harekette bulunamaz. Eğer kişi hakkında hala şüphe taşıyorsa vaaz ve nasihatte bulunur.546

Allah hakkına ilişen hükümler olmasından ötürü muhtesibin bireyin ifadesiyle yetinmesinin yeterli görülmesi onun haysiyet ve onurunun zedelenmesine engel olma amacını taşıdığı söylenebilir. Burada kişinin ifadesi yeterli görülmüş muhtesibin konuyu deşmesi engellenmek istenmiştir. “Münker zahir olandır ve onun dışında gizli olan deşilmez.” şeklinde Mâverdî’nin yukarıda Hz. Ömer’den aktarılan rivayetten ulaştığı genel ilke547

, daha önce belirttiğimiz Allah haklarında tövbe alternatifi ile asıl olanın ikrarda bulunmamak olduğu548

şeklindeki ilkelerle de uyumluluk arz etmektedir.