• Sonuç bulunamadı

IV. KONU İLE İLGİLİ YAPILAN ÇALIŞMALAR

1.2. DEVLET İDARESİNİN OLUŞUM VE MEŞRUİYYETİNDE BİREY

1.2.3. Devlet Başkanının Niyabeti ve Niyabet Kaynağı Olarak Birey

1.2.4.1. Allah’a Niyabet

Şirbînî, imamın “halife”, “Resul’ün halifesi” ve “emiri’l-müminin” olarak adlandırılabileceğini belirttikten sonra Bağavî’nin, “Allah’ın halifesi” şeklindeki isimlendirmenin caiz olmadığı görüşünde olduğunu aktarmaktadır. Şirbînî’nin naklettiğine göre Bağavî, halife bırakma işinin ölümlüler için geçerli olduğu ve Allah için bu durumun söz konusu olmadığı görüşündedir.286 Şirbînî, Hz. Ebû Bekir’e Allah’ın halifesi şekilde hitap edildiğinde O’nun “ben Allah’ın değil Resul’ün

halifesiyim.” dediğini de aktarır.287 Allah’ın halifesi olarak isimlendirilmesine karşı çıkılmasının altında inançsal kaygının yattığını görüyoruz. Halef-selef ilişkisinde temsiliyet söz konusu olmasından ötürü ölen bir canlının, bunlardan münezzeh olan Allah’ın halefi olması inanç itibariyle problem teşkil etmektedir.288

“Sizi yeryüzüne halife kılan odur.”289

ayeti gerekçe gösterilerek insanın, hakların ifası hususunda Allah’ın halifesi olduğu şeklindeki görüş, Şâfiî mezhebi içerisinde zayıf görüş290

olarak nakledilmektedir.291 Allah’ın halifesi olarak ayetlerde kendilerine bu şekilde hitap edilmesinden ötürü Hz. Âdem (el-Bakara 1/30) ve Hz. Davut (Sad 38/26) dışında başkasının bu şekilde çağrılması veya isimlendirilmesi uygun görülmemiştir.292

Şahısların bu şekilde isimlendirilmesinin uygun görülmemesi devlet başkanlarının bu şekilde isimlendirilmemesini evleviyetle gerektirir. Devlet başkanı gibi elinde maddi güç bulunduran bir makamın ilahla ilişkilendirilmesi hem inanç açısından hem de devlet birey ilişkisi açısından sakıncalıdır. İtikadî anlamda bunun sakıncalı oluşunu Ensarî devlet başkanlığı makamının niyabet özelliğine değinerek ölümlü birinin Allah’ı temsil edemeyeceği şeklindeki ifadesiyle açıklamaktadır.293

Devlet birey ilişkisi çerçevesinde ise elinde maddi güç bulunduran bu makamın ilahla ilişkilendirilmesi bireyi, devlet karşısında güçsüzleştirecektir.

286 Şirbînî, Muğnî’l-Muhtac, IV, s.172. 287 Şirbînî, Muğnî’l-Muhtac, IV, s.172. 288 Ensarî, Esne’l-Metâlib, IV, s.111. 289

Fatır 35/39.

290 Bu görüş sahibi Gazzâlî olabilir. Çünkü o Allah’ın Halifesi ile halkı ıslah etme anlamına geldiğini

ifade eder. Fedâihü’l-Batınniye, s.198.

291 Bk. Ensarî, Esne’l-Metâlib, IV, s.111. 292 Bk. Ensarî, Esne’l-Metâlib, IV, s.111. 293

67

Ancak Razî, Mefâtîhü’l-Ğayb adlı eserinde insanı ve devlet başkanını Allah’ın naibi ve halifesi olarak nitelemektedir.294

Teftâzânî’nin aktardığına göre; Şia, devlet başkanının ümmet veya ehlü’l-hal ve’l-‘akd (ümmet içinde devlet başkanını seçebilen ve görevden alabilen kesim) tarafından seçilmesine, onun “Allah’ın ve Resul’ünün halifesi” olarak isimlendirilebilmesine engel olduğu için karşı çıkmaktadır. Şia’ya göre devlet başkanı ümmet tarafından seçilince ümmete naib olacağından Allah ve Resulüne nispet edilemeyecektir. Teftâzânî ise bu gerekçeyi çürütmek adına müftünün fetvasının veya kâdının kararının kendilerinin değil Allah’ın hükmü oluşundan hareket ederek devlet başkanının ümmetin naibi oluşunun Allah’ın naibi oluşuna engel olmadığını belirtir.295

Teftâzânî’nin, Şia’nın iddiasını geçersiz kılmak için ileri sürdüğü gerekçeye bakıldığında onun; devlet başkanının Allah’ın naibi oluşuna itiraz etmediği gibi Allah’ın naibi oluşunu da teyit ettiği görülmektedir. Gazzâlî de yukarıda geçtiği gibi et-Tibrü’l-Mesbûk fî Nasîhati’l-

Mülûk adlı eserinde Allah’ın kulları içinde iki grubu seçtiğini belirtmektedir. Bu

gruplardan biri Allah’a kulluğun delilini bir şekilde açıklamaları, Allah bilgisine götüren yolu izah etmeleri için nebilerdir. Diğeri ise insanlar arasında birbirlerine yönelik düşmanlıklarını engelleyecek ve hikmetiyle kulların maslahatına göre davranacak olan meliklerdir.296 Gazzâlî Allah’ın kudretiyle melikleri en şerefli makama yerleştirdiğini ve “sultan yeryüzünde Allah’ın gölgesidir.” haberinin de gereği olarak Allah’ın kendisinin gölgesi olarak yeryüzüne melik kıldığı kimsenin insanlar tarafından sevilmesi, itaat edilmesi gerekip isyandan kaçınılması gerektiğini belirtmektedir.297 Aynı şekilde Gazzâlî, Fedâihü’l-Batiniyye adlı eserinde zamanın Abbasi halifesi Mustazhir Billah’ın (öl. 1118) imametinden bahsederken “O,

insanlar üzerinde Allah’ın halifesidir ve tüm insanların ona itaat etmesi farzdır.”298

şeklindeki ifadesi ile açıkça Abbasi halifesini insanlar üzerinde Allah’ın halifesi olarak nitelendirir.

294 Ebu Abdillah Muhammed b. Ömer b. Hasan b. Hasan Fahruddin er-Razî, Mefâtîhü’l-Ğayb, Dâru

İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, üçüncü baskı, Beyrut h. 1420, II, s.392; s.389; ayrıca bk. Munîr Hamîd el- Beyâtî, en-Nizâmü’s-Siyâsiyye el-İslâmiyye Mukârenen bi’d-Devleti’l-Kânûniyye, Dârü’l- Beşir, Amman/Ürdün 1994, s.230. 295 Teftâzânî, Şerhü’l-Makâsıd, V, s.256. 296 Gazzâlî, et-Tebrü’l-Mesbûk, s.43. 297 Gazzâlî, et-Tebrü’l-Mesbûk, s.43. 298 Gazzâlî, Fedâihü’l-Batıniyye, 169.

68

Beyâtî devlet başkanının Allah’ın naibi oluşu şeklindeki görüşü “Allah’ın

hükümlerini uygulama hususunda onun naibi olmak” şeklinde yorumlanması

gerektiğini belirtir. Ona göre Razî’nin konuyla alakalı ifadelerini hüküm verme makamında olanların kararlarını heva ve heveslerine göre değil Allah’ın şeriatına göre verdikleri şeklinde anlaşılmalıdır.299 Teftâzânî’nin konuyla alakalı görüşlerini de cedel mantığı içinde değerlendirmek gerekmektedir. O, aslında Şia’nın iddiasının altında yatan “insanlarla ilişkilendirilen bir hususun Allah’la ilişkilendirilemeyeceği” şeklindeki görüşü çürütmek istemektedir.300

Gazzâlî’nin konuyla alakalı görüşlerinin değerlendirmesine devletin unsurları başlığında yer verdik. Burada üzerinde durulması gereken husus “sultanın Allah’ın gölgesi” olmasının anlamıdır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla Şâfiî fıkıh kaynakları içinde bu rivayete sadece Kemalüddin ed-Demirî (öl.808/1405) yer vermiştir. Demirî gölge kelimesinin burada izzet ve menfaat anlamında olduğunu, ancak korumak/setretmek anlamına da muhtemel olduğunu belirtmektedir. Gölgenin güneşin sıcaklığından koruması gibi sultan da insanları zararlardan korumaktadır.301

Sultanın Allah’la ilişkilendirilmesi yerine getirdiği görev itibariyledir. Öyleki Gazzâlî de Allah’ın halifesi ile kast edilenin halkı ıslah etmek anlamında olduğunu ifade eder.302

Allah’la niyabeti andıran bir anlam anlaşılmamaktadır. Dolayısıyla Sünnî ulemadan aktarılan bu minvaldeki söylemlerinin değerlendirilmesinde temkinli olmak gerekmektedir.

Allah’a niyabeti, fıkhî temsiliyet formatları olan vekâlet, velâyet ve vesâyet çerçevesinde de değerlendirebiliriz. “Şahsın yetkisi dâhilindeki niyabete kabil bir işi

hayatta iken yapması hususunda başkasının yetkili kılınması” şeklinde tarif edilen

299 Beyâtî, en-Nizâmü’s-Siyâsî, s.235-236. 300

Benzer yaklaşımı Râzî’de de görüyoruz. O da Şia’nın bu konudaki görüşünü çürütmek adına “el-

Ümmetin imam seçminin Allah’ın naibi olanı ortaya çıkarması niçin caiz değildir” şeklinde

Allah’a niyabeti onaylayan bir soru yöneltir. el-Erba‘în, II, s.270. Teftâzânî için yaptığımız değerlendirmeRâzî için de geçerlidir.

301

Ebü’l-Bekâ Kemâlüddîn Muhammed b. Mûsâ b. Îsâ ed-Demîrî el-Kahirî eş-Şâfiî, en-Necmü’l-

Vehhâc fi Şerhi’l-Minhâc, Dârü’l-Minhâc, Birinci Baskı, 2004, IX, s.59. Benzer değerlendirme

için bk. Ebu Zekeriya Muhyiddin Yahya b. Şeref en-Nevevî, el-Minhâc Şerhu Sahîhi Müslim, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut, h. 1392, XVI, s.123. Özçelik de hükümdarın İslam telakkisine göre Tanrının yeryüzündeki gölgesi olduğunu belirttikten sonra bunu güneşin yakıcılığından gölgeye sığınmaya işaretle mazlum ve zayıfların zulüm ve haksızlıktan hükümdara sığındığını veya hükümdarın böyleleri için sığınak olduğu şeklinde yorumlamaktadır. (“İslam Hukukuna Göre Ferd Devlet Münasebetleri”, Ord. Prof. Samim Gönensay'a armağan, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Matbaası, İstanbul, 1955, s.8)

302

69

vekâletin taraflar (vekil-müvekkil), siğa ve vekâletin konusu olmak üzere rükünleri bulunmaktadır.303

Hukukî sözleşme olan vekâletin bir tarafı olarak Allah’ı (müvekkil) kabul etmek itikadî anlamda daha önce Ensarî’den yaptığımız aktarıma göre doğru olmaz. Vekâlet akdinde vekil ile müvekkil hukukî tasarruf itibariyle aynı derecede olmalıdır. Örneğin tasarruf yetkisine sahip biri, mecnun veya çocuk olan birini vekil tayin edemez. Aynı şekilde mecnun ve çocuğun da vekil tayin edebilmeleri söz konusu değildir. Bunlar aslen tasarufta bulunma yetkisine sahip olmadıklarından başkalarını yetkili kılmaları evleviyetle caiz olmaz.304

Vekâlet sisteminde tasaruf konusunda tarafların aynı derecede olmaları gerektiği hususu devlet başkanının Allah’ın naibi olarak onunla aynı derecede olduğu sonucuna bizi götürür ki bu, Allah’ın sıfatları ile çelişen bir sonuçtur.

Diğer temsiliyet biçimleri olan velâyet ve vesâyet305

kapsamında da devlet başkanının Allah’ın naibi oluşunun değerlendirilmesine söz konusu çeşitlerin temsiliyet mantığı engel olmaktadır. Birinin kâdının kararı sonrası oluşması diğerinin akrabalıktan veya devlet görevlisi olmaktan (velisi olmayanın velisi sultandır) kaynaklanan yetki çeşidi olmaları, devlet başkanı ile Allah arasında bu yetkiyi devreden başka üstün bir gücün olduğunun, aralarında bir akrabalık bağının veya reaya ile teba’a ilişkisi olduğunun kabul edilmesini gerektirir. Bunlar da inanç sistemi içerisinde kabul edilebilecek hususlar değillerdir.