• Sonuç bulunamadı

IV. KONU İLE İLGİLİ YAPILAN ÇALIŞMALAR

1.2. DEVLET İDARESİNİN OLUŞUM VE MEŞRUİYYETİNDE BİREY

1.2.1. Devlet İdaresinin Mahiyeti

Devletin idaresini hükümet ile tabir edebiliriz. “Hükümet” Arapça kelime türü itibariyle isimdir. Kök itibariyle bağlandığı “h-k-m” filinin mastarı olan “hüküm” kelimesi, fıkıh, ilim, adaletle karar verme ve mani olma anlamlarına gelmektedir. İsim olarak kullanılan hükümet ise sözlükte “şahsı zulümden

döndürme” anlamındadır.129 Fakihlere göre, miktarı belirlenmemiş müessir fiiller

128 Devlet başkanının belirlenmesi mevzusunda Sünnî kelamcıların karşı çıktıkları bir husus ta devlet

başkanın Allah tarafından belirlendiği inancıdır. Şia tarafından dile getirilen bu düşünceye elde somut şer‘î bir delilin olmadığı belirtilerek karşı çıkılmıştır. Sünnîlere göre Allah veya Peygamber tarafından belirlenme ancak nass ile bilinecek bir husustur. Ne Allah’tan ne de Peygamber’den kimin devlet başkanı olacağına dair bir nass bulunmamaktadır. Konu hakkında Sünnî düşünce için bk. Gazzâlî, el-İktisâd, s.130; Râzî, el-‘Erba‘în, II, s.257-263.

35

için hâkim veya kâdının araştırma sonucu belirlediği diyet anlamındadır.130

Modern dönemde hükümet kelimesi sözlük anlamıyla ilişkili olarak siyasî-idarî yapıyı tanımlayacak şekilde “devletin yönetim biçimi ve yönetim organı”131

olarak tarif edilmektedir. Devlet ve devlet organlarının kastedildiği hükümet biri geniş diğeri dar olmak izere iki anlamı bulunmaktadır. Geniş anlamda hükümet devlet organlarının tümünü ifade ederken dar anlamda hükümet ise sadece yürütme organını anlamında kullanılmaktadır.132

Bunun yanında hükümetin “hükümet etmek” anlamda devlet kudretini kullanma yetkisi anlamına da gelmektedir.133

Türcan hükümetin ifade ettiği bu iki anlamı uzlaştırma anlamında hükümeti şu şekilde tanımlamaktadır: “devlet kudretini doğrudan millet adına kullanma salahiyetine (siyasî iktidar) sahip kişi ya da kurullar (devlet organları) dan ibarettir.134

Aydın’a göre hükümetin modern dönemde kazandığı bu siyasî-idarî anlam özellikle Selçuklu ve Osmanlı devletlerinde hem merkezin hem de eyaletlerin yönetimini ve yönetim örgütünü ifade edecek şekilde kullanılırken; Arap ülkelerinde bu kelimenin siyasî bir terim olarak kullanılması daha sonraki dönemlere rastlamaktadır.135

Hükümetin kazandığı modern anlam olan devletin yönetim biçimi ve organı, fıkıh kaynaklarımızda imâmü’l-‘uzmâ, halife136, emiri’l-müminin,

sultan137, veliyyü’l-emr gibi kavramlarda karşılık bulur ve genelde imamet veya

130

Bk. Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, IV, s.101; İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, XII, s.145.

131 Tanım için bk. Mehmet Âkif Aydın, “Hükümet”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1998, XVIII,

s.468.

132 Türcan, Devletin Egemenlik Unsuru, s.210. 133 Türcan, Devletin Egemenlik Unsuru, s.211. 134

Türcan, Devletin Egemenlik Unsuru, s.211.

135 Aydın, “Hükümet”, XVIII, s.468.

136 Halife olarak adlandırılması dinin korunması dünya işlerinin yürütülmesinde Resul’ün halefi olarak

görülmesinden kaynaklanmaktadır.

137

Sultan, kelime anlamı ile yetki, nüfuz ve kudret anlamında olup Kur’an’da da kullanılmıştır. Sultan kelimesinin ifade ettiği anlamların (yetki, nüfuz vs.) sahibi, kullanıcısı anlamında kullanılması sonraki dönemde oluşan bir gelişmedir. Mübarek’e göre ise devlet başkanı anlamındaki sultan İslamî bir kavram değildir (Mübarek, Nizâmü’l-İslâm, s.59). Mübarek’in İslamî’lik kriterinin ne olduğunu bilmiyoruz ancak bu kavram, Şâfiî’nin el-El-Ümm adlı eserde hem sözlük anlamında hem de devlet başkanı manasında kullanılmıştır. Ayrıca bu kavram halife, imam, veliyü’l-emr gibi lüğat manasıyla Kur’an’da kullanılması itibariyle onlarla ortak bir özelliğe sahiptir.(İsrâ17/33, 65). Ayrıca hadislerde de devlet başkanı anlamında da kullanılmıştır “Velisi olmayanın velisi

sultandır.” (Ebû Dâvûd Süleymân b. el-Eş‘as b. İshâk es-Sicistânî, Sünenü Ebî Davud,

Müessesetü’l-Mü’temen, Riyad t.y, 12 Nikâh, 18-19; Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ b. Sevre et- Tirmizî, Matbaatu Mustafâ el-Bâbî, Mısır 1968, 9 Nikâh, 14). Tarihte de ilk olarak Abbasi halifesi Harun Reşid’in veziri Ca‘fer b. Yahyâ el-Bermekî’ye ünvan olarak verildiği kaydedilmiştir.(Osman Gazi Özgüdenli, “Sultan”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 2009,

36

imâmetü’l-‘uzmâ başlığı altında incelenir. Bu kavramların tümü tek mana olan en

üstün yönetim yetkisi138 ve organına işaret etmektedir. Biz, hükümet kavramıyla bir bütün olarak yargı, yasama, yürütme görevlerinin tümünü kapsayan yani geniş anlamda hükümeti kastediyoruz. Dolayısıyla hükümet dediğimizde askeri, yargı, idari ve diğer tüm alanlarda devlet başkanının görevlendirmesiyle ve onun naibi olarak olarak görev yapan tüm görevlilerin anlaşılması kavram karmaşasının önüne geçecektir.

Şâfiî mezhebinin kamu hukuku alanında yazılan eserlerinde139

ve mezhebin klasik fıkıh kaynaklarında140 devlet başkanlığı için “imamet” kavramı tercih edilmiştir. Kelam kitaplarında tercih edilen başlık da yine bu kavramdır.141

Devlet başkanına imam denilmesi kelimenin içerdiği sözlük anlamı olan “kendisine tabi

olunan kişi”142

anlamına uygun düşmektedir. Ayrıca devlet başkanının namaz kıldırma önceliğinin olması da dini görev olan namaz kıldırma anlamındaki imamlıkla da görev zemininde birleşmektedir.143

Bunların yanında seçen ve seçileni olmak üzere iki tarafı olan imamet akdinin bir tarafını oluşturan ümmet ile imam, kök itibariyle aynı kelimeden türemeleri açısından aralarında semantik olarak da bir uyumluluk bulunmaktadır.

XXXVII, s.496). Özgüdenli’nin tespitine göre Gazneli Mahmud (998-1030) için devrin kaynaklarında yaygın biçimde kullanılmıştır. Ancak İslam dünyasında siyasî bir ünvan olarak kullanılması Selçuklu’lular zamanında olmuştur ve ilk defa Selçuklu devletinin kurucusu Tuğrul Bey adına bastırılan sikkelerde “es-sultânü’l-muazzam” şeklinde yazılmıştır. (Özgüdenli, “Sultan”, XXXVII, s.496). Bu tespitlere göre devlet başkanı anlamında siyasi ünvan olarak Arap olmayan hükümdarlar tarafından ilk olarak kullanılması Mübarek’in tespitinde etkili olmuş olabilir.

138

Ferhan, es-Siyasetü’ş-Şer‘iyye, s.73.

139 Örneğin bk. Mâverdî, el-Ahkâmü’s-Sultâniyye, s.15.

140 Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, IV, s.168; Heytemî, Tuhfetü’l-Muhtâc, IX, s.74; Ensarî, Esne’l-

Metâlib, IV, s.109.

141

Bk. Ebu Mansur Abdü’l-kâhir b. Tâhir et-Temîmî el-Bağdâdî, Usûlü’d-Dîn, Matba‘atü’t-devle, İstanbul 1928, s.270; Gazzâlî, el-İktisâd, s.127; Râzî, el-‘Erba‘în, II, s.255.

142 İbnü Manzur, Lisânü’l-‘Arab, XII, s.25.

143 Hz. Ebû Bekir’in hilâfetine Peygamber’in hastalığı zamanında namaz kıldırma görevinin

Peygamber tarafından kendisine verilmesi delil olarak gösterilmektedir. Bk. Râzî, el-‘Erba‘în, II, s.292.

37

İbn Nedim, Devlet başkanlığı hakkında ilmî olarak ilk eser yazanların Şia olduğunu belirtmektedir.144

Şianın meseleyi kelam problematiği içinde ve imamet başlığı altında işlemesi kendilerinin dışındaki Haricî, Mutezilî ve Sünnî’leri bu çerçevede etkilemiştir. Şia dışındaki diğer mezhepler Şia’nın iddialarına cevap vermek durumunda kaldıklarından ötürü Şia’nın konuyu tartıştığı kavram ve zeminde tartışmışlardır.145

Dolayısıyla devlet başkanlığının “imamet” başlığı altında incelenmesinin tarihsel sebebi olarak Şia’yı göstermek mümkündür.

Devletin yönetim yapısı anlamındaki hükümetin mahiyetinin anlaşılabilmesi için fakihlerin hükümetin karşılığı olarak kullandıkları imametin tanımının analiz edilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda imamet, kısmi farklılıklarla beraber bir birine yakın manalarda tarif edilmiştir. Mâverdî, imameti, “dinin muhafazası ve dünya

işinin güdülmesi hususunda nübüvete halef olarak konulmuş bir müessese” ( ُةَماَمِ ْلْا

ِة َّوُبُّنلا ِةَف َلا ِخِل ٌةَعوُض ْوَم

اَيْنُّدلا ِةَساَيِس َو ِنيِّدلا ِةَسا َر ِح يِف )146 şeklinde tanımlamaktadır. Söz konusu tanımda iki husus göze çaprmaktadır. İlki devlet başkanlığının din ve dünya şeklinde görev alanları belirtilmiştir. İkincisi ise bu makamın peygamberle ilişkilendirilerek devlet başkanın Peygamber’in halefi olduğu ifade edilmiştir.147

Cüveynî ise imameti şu şekilde tanımlamaktadır: “İmamet, genelin (kamunun) ve özelin (bireyin) din ve dünya işlerine ilişen tam bir riyaset ve umumî

bir liderliktir.” (اَيْنُّدلا َو ِنيِّدلا ِتاَّمِهُم يِف ،ِةَّماَعْلا َو ِةَّصاَخْلاِب ُقَّلَعَتَت ،ٌةَّماَع ٌةَماَع َز َو ،ٌةَّما َت ٌةَساَي ِر ُةَماَمِ ْلْا)148. Bu tanımda Cüveynî’nin devlet başkanının görev alanlarını belirtmesi Mâverdî ile ortak yönünü oluştururken imametin mahiyetine dair bilgiyi tanımda zikretmesi onu Mâverdî’den farklılaştırmaktadır. Bu bilgi, devlet başkanlığı yetkisinin umumî ve tam bir yetkiyi içeriyor olmasıdır. Remlî (öl. 957/1550), umumî kaydının yetkileri daha özel ve sınırlı olan kâdı gibi görevlileri tanım dışı bıraktığını belirtmektedir.149

144

Bk. Ebü’l-Ferec Muhammed b. Ebî Ya‘kub İshâk b. Muhammed b. İshâk Bağdadî İbn Nedim, el-

Fihrist, tahk. İbrahim Ramazan, Dârü’l-Ma‘rife, Beyrut 1997, 217; ayrıca bk. Osman, Riyâsetü’d-Devle, s.18.

145 Tanımın tahlili için bk. Osman, Riyâsetü’d-Devle, s.17-18. 146

Mâverdî, el-Ahkâmü’s-Sultâniyye, s.15. Bu tanım aynı şekilde Şirbînî ve Heytemî tarafından kullanılmıştır: Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, IV, s.167-168; Heytemî, Tuhfetü’l-Muhtâc, IX, s.75.

147 Osman, Riyâsetü’d-Devle, s.49. 148 Cüveynî, el-Ğiyâsî, s.217.

149 Ebü’l-Abbâs Şihâbüddîn Ahmed b. Ahmed b. Hamza er-Remlî el-Menûfî el-Ensârî, Hâşiyetü

38

Bu tanımların dışında Şâfiî kaynaklarda imametle ilgili farklı tanımlar mevcuttur. Bu tanımlardan bir tanesi Zekeriya el-Ensârî’ye aittir. Ensârî, imameti “dini ikame eden,

sünnete yardım eden, mazluma insaf gösteren ve hakkı gözetip onu yerine ulaştıran imam” (اَهَع ِضا َوَم اَهُعَضَي َو َقوُقُحْلا يِف ْوَتْسَي َو َنيِموُلْظَمْلا ُف ِصْنُي َو َةَّنُّسلا ُرُصْنَي َو َنيِّدلا ُميِقُي)150 şeklinde de tarif etmiştir.

Bu tariflerde belirtilen ortak husus, devlet başkanının din ve dünya işlerine yönelik görev alanlarının bulunmasıdır. Mâverdî ile Cüveynî’nin tanımları ise ayrıca devlet başkanlığının üstün bir yetkiye sahip olduğunu içermektedirler. Mâverdî, devlet başkanlığı makamının sahip olduğu bu yetkiyi Peygamber ile aralarında haleflik ilişkisi kurarak açıklamaktadır. Cüveynî ise bunu herhangi bir meşruiyet dayanağına referansta bulunmaksızın “tam ve umumî” lafızlarıyla açıklamaktadır. Görüldüğü gibi Cüveynî’nin tarifinde öne çıkan husus, devlet başkanlığının resul ile ilişkilendirilmemiş olmasıdır. Buradan onun dinî ile siyasî otoriteyi bir birinden ayırdığı sonucu çıkarılmamalıdır.

Cüveynî, imamet şartlarını zikrederken elde edilebilen şartlar kısmında zikrettiği içtihadı imamet için gerekli görmektedir. Ona göre genel ve tam bir liderlik olan riaset makamı din ve dünya işlerinde başkalarına bağımlı olmaktan uzak yani bağımsız olmalıdır. Başkalarına bağımlılık imamet makamı ve liderlik mertebesi ile çelişmektedir.151

Bu anlayışı ile devlet başkanının bireylerin din ve dünya işleri üzerinde tam yetkili olduğunu ve bunun da ancak içtihad ile sağlanabileceğini belirterek dinî ile siyasî otoriteyi bir yerde toplamaktadır.

Bununla beraber Cüveynî’nin, konuyla alakalı bizi farklı değerlendirmeye sevk edecek ifadeleri bulunmaktadır. Ğiyâsî adlı eserinin başka bir bölümünde Resul’ün gerçek varisleri, ümmetin öncüleri ve milletin büyükleri olarak âlimleri göstermektedir. O, ulema ile Peygamber arasında benzerlik kurar. Cüveynî’ye göre peygamberler ile ulema arasındaki benzerliğe nesih teorisi üzerinden ulaşılabilmektedir. Peygamberlerin zamanında, ahkâmın nesih ile değişmesi imkânı

İslamî y.y t.y, IV, s.108. Benzer görüş için bk. Mes‘ud b. Ömer b. Abdillah et-Teftâzânî, Şerhü’l-

Makâsıd, tahk. Abdurrahman Umeyre, ‘Alemü’l-Kütüb, Beyrut 1998, V, s.234.

150 Ensarî, Esne’l-Metâlib, IV, s.108. 151

39

bulunmaktaydı. Nesihle değişen ahkâm, ümmet hakkında Allah’ın hükmünün değişmesi anlamına gelmekteydi. Aynı şekilde âlimlerin içtihatlarının değişmesi de fetva isteyenler hakkında Allah’ın hükmünün değişmesi itibariyle nesihle değişen Allah emirlerine benzemektedir.152 Dolayısıyla eğer sultan müçtehit ise bu makama – Peygamber’in varisi olarak- oturabilir. Bunun dışında sultan, ulemanın karşısında nebinin emir ve nehiylerine uymak zorunda olan melik durumundadır.153 İmamet için içtihadı ısrarla savunanan Cüveynî’nin içtihad ehliyetinden yoksun olması durumunda nebi-melik benzetmesi üzerinden ulemaya danışması gerektiğini belirtmesi çelişkili görünebilir. Aslında o şart koştuğu içtihadın imam veya halife için söz konusu olduğunu ikinci açıklamalarının ise Selçuklular gibi belli bölgelerde fiili egemenliği elinde bulunduran iktidar sahipleri için ifade ettiğini söyleyebiliriz. Nitekim ikinci açıklamada iktidar sahibi için seçtiği “sultan” “sahibü’l-emr” kavramları ile bu ifadeleri Nizamü’l-Mülk’ün görevleri başlığında ele alması bu tespitimizi güçlendirmektedir. Böylelikle o, belli bölgelerde fiili egemenliği elinde bulunduranların hukuksuz veya başına buyruk davranmasının önüne geçmek için nebi-melik benzetmesine gitmiş olabilir.154 Nihayetinde o imamet için içtihad şartını gerekli görerek hem bu makamın siyasî otorite ile dinî otoritenin aynı yerde kalmasının devamını sağlamıştır.

Gazzâlî, devlet başkanlığı yönetimi ile Peygamberlerin yönetimi arasında bireylerin zahirî ve batınî yaşamlarına hükmetme açısından fark koymaktadır. Bireylerin din ve dünyalarına yönelik siyaseti dört grupta işleyen Gazzâlî, Peygamberlerin yönetimini havassın ve avamın zahir ve batın yaşamlarına yönelik hükümranlığı olduğunu, halifelerin ise (melikler, sultanlar) havasın ve avamın sadece zahiri yaşamlarına yönelik hükümranlığa sahip olduğunu belirtir. Havasın batınî yaşamına ulemanın, avamın batınî yaşamına ise vaizlerin siyaset alanı içerisinde olduğunu ifade eder.155

Gazzâlî’nin ilk etapta H.z Peygamber’in görevini daha

152 Cüveynî, el-Ğiyâsî, s.463. 153 Cüveynî, el-Ğiyâsî, s.462. 154

Gazzâlî döneminde Türklerin halife’nin emir vayasaklarına aykırı davranışta bulundurklarını, sınırlarını aştıklarını Gazzâlî’nin hayalî muarızının ifadelerinden anlıyoruz. Bk. Gazzâlî,

Fedâihü’l-Bâtıniyye, s.182-183.

155 Antony Black, Siyasal İslam Düşüncesi Tarihi, Çev. Sevda Çalışkan-Hamit Çalışkan, Dost

Kitabevi Yayınları, Ankara 2010, s.157; bk. Gazzâlî, İhyâu ‘Ulumi’d-din, Darü’l-Marife, t.y Beyrut, I, s.13.

40

sonrakiler açısından siyasî ve dinî bir ayrıştırmaya tabi tuttuğu izlenimi vermektedir. Ancak Gazzâlî’nin burada yapmak istediği şey Peygamber otoritesinin kimler tarafından temsil edildiğini haber vermek değildir. Onun yapmaya çalıştığı şey bireylerin ıslahının veya yaşamları üzerinde etkili olan otoriteleri tasnif etmektir. Bu tasnife göre tüm insanların hem zahiri hem de batınî yaşamlarına hükmedenin Peygamberler olduğunu belirtmektedir. Siyasî otorite ise (halife, melik, sultan) yine tüm insanların ancak zahiri yaşamlarına hükmedebilmektedir. Zahiri anlamda hükmedebilmek bağlayıcı kararlar alabilmek anlamındadır. Tüm insanların batınî yaşamlarının ıslahı ise ulemaya ve vaizlere düşmektedir. Onlar, bireyler üzerinde engel olma ve yaptırım anlamında bir güce sahip değillerdir.156

Gazzâlî’ye göre bunlar içerisinde en üstün olanı Peygamber ve sonrasında eğitim yoluyla yapılan ıslah gelir. Peygamber otoritesini en üstün olarak nitelemesinden anlaşılanın diğerlerinin ancak birlikte zahir ve batın yaşama hükmetmeleri ile başarılı olabilecekleri anlaşılmaktadır. Diğer yandan Gazzâlî ulemayı Peygamberin varisleri olarak vasıflandırmaktadır.157

Ancak tüm bunlar ile siyasî ve dinî otoritenin ayrıştığı anlamı çıkarılmamalıdır. Black, din ile siyasî otoritenin Gazzâlî’nin düşüncesinde ayrılmaz bir biçimde birleştiğini ifade eder. Bu sonuca da sultanın dindar ulemanın ve mistiklerin tavsiyelerini dinlemesi gerektiği şeklindeki Gazzâlî’nin ifadelerinden ulaşır.158

Gerçekten de Gazzâlî Fedâihü’l- Batiniyye’de devlet başkanının fetva verebilecek ve içtihad edebilecek dereceye ulaşmasının devlet başkanlığı makamı için zaruret derecesinde gerekli görmez. O, bu konuda devlet başkanında olmazsa olmaz olarak saydığı vera sıfatını yeterli görür. Ona göre bu sıfatının gereği olarak devlet başkanı ilim ehline müracaat eder.159

Bununla yetinmeyen Gazzâli içtihad ehliyetine sahip olmayan devlet başkanının ilim tahsilinde bulunması ve şer‘î ilimlerde müstakil karar verebilmesi için çalışması gerektiğini belirtir.160

156 Gazzâlî, İhyâ, I, s.13. 157 Gazzâlî, İhyâ, I, s.13.

158 Black, Siyasal İslam Düşüncesi, s.157. 159 Gazzâlî, Fedâihü’l-Bâtıniyye, s.191-192. 160

41

Gazzâlî, hocası Cüveynî’nin imamet bahsini ele aldığı kat’îlik ve zannîlik yöntemini161 şer‘îlik-aklîlik şeklinde ele alır. Ona göre imametin şartları hakkında delil bulunmalıdır. Bu delil ya nass ya da maslahatın gerektirdiği aklî çıkarımlardır. Gazzâlîye göre neseb dışındaki diğer şartların hiç biri hakkında nass bulunmamaktadır. Diğer şartlar da imametten hâsıl olan maksadın gerçekleşmesine göre değişebilir. Bu bağlamda vera dışındaki güç ve içtihad gibi şartlar yardımcı desteklerle sağlanabilir.162

Dolaysısıyla kendinden öncekilerin içtihad hakkındaki yaklaşımlarını biraz daha yumaşatarak imamet için zaruret derecesinde gerekli görmez. Ancak bu, yukarıda ifade ettiğimiz üzere devlet başkanlığı makamının dinî ve siyâsi otoritesini ayrıştırmaya veya dinî otoritesini ulemaya devretmek istediği anlamına gelmez.

Devlet başkanlığının tanımlarında ön plana çıkan husus onun hem dini hem de dünyevi alanda üstün bir yetkiye sahip olmasıdır. Dünyevi alana yönelik olarak bu yetki, ümmetin dünyaya ilişkin işlerinin maslahatlarına uygun olarak idare edilmesinde kullanılır. Bunu ifade etmek için “ايندلا ةسايس”163

tabiri seçilmiştir. “ ةسارح نيدلا”164

tabiri ile ifade edilen ise dinin muhafaza edilmesidir. Dini korumaktan kastedilen dini uygulanabilir ve yaşanabilir kılmak ile ona yöneltilen maddi ve manevi tehditleri bertaraf etmektir.165 Böylelikle dinin korunması ile ifade edilen görevin, dine yönelik maddi ve manevi saldırıların bertaraf edilmesi ve gelişen olaylar karşısında donuklaşmasını engelleyip dinamik kalmasını sağlamak olduğu anlaşılmaktadır. Bu görevler ile devlet başkanlığı Peygamberlik makamının halefi olarak görülerek peygambere yüklenen dini misyonlardan sadece dinin koruyuculuğunu üstlenen makam olarak görülmektedir. Bu anlayışta devlet başkanı makamı, koruyucu166 ve tebliğci167 özelikleri ile sınırlandırılmıştır. Devlet başkanının ilahtan vahiy alan korunmuş ve emirleri tartışılmaz anlamında dini bir otorite olduğu

161 Bu yöntem ve kullanımı için bk. Cüveynî, el-İrşâd, s.425. Ayrıca bk. Özgür Kavak, “Cüveynî’nin

el-Ğıyâsî’sinde Kat‘iyyat-Zanniyyât Ayrımı ve Modern Yorumları”, Dîvân Disinlinlerarası

Çalışmalar Dergisi, c. 14, s. 27, İstanbul 2009, 21-55.

162 Gazzâlî, Fedâihü’l-Bâtıniyye, s.191-192. 163 Mâverdî, el-Ahkâmü’s-Sultâniyye, s.15. 164 Mâverdî, el-Ahkâmü’s-Sultâniyye, s.15. 165 Cüveynî, el-Ğiyâsî, s.462-463. 166 Mâverdî, el-Ahkâmü’s-Sultâniyye, s.15. 167 Cüveynî, el-Ğiyâsî, s.462.

42

anlayışı bulunmamaktadır. O, dini emirleri uygulayan, dinin yasakladıklarını engellemeye çalışan ve içtihad ehliyetine sahip olması durumunda yeni vakıalar karşısında müçtehit gibi içtihat edebilen biridir. İlahla irtibatlı, kararları tartışılmaz, masum, ruhani biri değildir.

Devlet başkanlığının dinin korunmasını sağlama görevinin iki yönü olduğu anlaşılmaktadır. Biri dini korumak, gözetmek ve uygulanabilirliğini kontrol etmektir. Diğeri ise yeni toplumsal olaylar karşısında dinin dinamik kalmasını sağlamak adına içtihat mekanizmasını çalıştırmaktır. Gazâlî öncesi fakihler içtihadı devlet başkanı makamı için elzem görürken Gazzâlî içtihadı devlet başkanlığı için zarurî bir şart görmeyerek müçtehit olmayanların imametini onaylamaya kapı aralamıştır. Ancak bu, devlet başkanın bireylerin dinî yaşamları üzerindeki yetki ve tasarrufunu ondan ayırdığı anlamı taşımamaktadır. Sadece var olan reel durumu (müçtehit olmayan halifenin hilafetini) meşrulaştırmak istemektedir. Sonuç olarak devlet başkanının bireyin din ve dünya işlerine ilişen tam ve üstün bir yetkiye sahip olduğu anlaşılmaktadır. Hükümetin bu anlamdaki mahiyetinin tam olarak anlaşılması için sahip olduğu yetki ve özelliklerinin izah edilmesi gerekmektedir.