• Sonuç bulunamadı

5. ŞİA DÜŞÜNCESİNDE HADİSİN YERİ VE ÖNEMİ

1.2. ŞİA'DA TEVHÎD İNANCI

2.1.4. Rü'yetullâh

Ehl-i Sünnet'in hadis kaynaklarında Allah'ın âhirette niteliği belli olmayacak bir şekilde gözle görüleceğini tasdik eden sahih rivâyetler bulunmaktadır. Bu sebeple de Ehl-i Sünnet, Şia ve Mutezile'den farklı olarak rü'yetullâhın, keyfiyeti meçhul olan gayb konularından biri olduğu görüşündedir. Ayrıca, sünnî ulemanın cumhuru Kur'ân âyetleri ve hadislerden hareketle rü'yetin dünyada değil, âhirette gerçekeleceği görüşünü kabul etmişlerdir. Ehl-i Sünnet'in hadis kaynaklarında rü'yetullâh ile ilgili geçen hadislerden biri şöyledir:

ِرْدَبلا َةَلْ يَل َرَمَقلا َنْوَرَ ت اَمَك ْمُكَّبَر َنْوَرَ تَس ْمُكَّنِإ

"Siz Rabbinizi dolunay gecesinde gördüğünüz gibi rahatlıkla

göreceksiniz...."287 Hadisin zahirî anlamından ayın herkes tarafından görülmesi gibi Allah'ın da âhirette o şekilde mümin olan herkesce açık bir şekilde görüleceği

anlaşılmaktadır.288

Başka bir hadisde ise Hz. Peygamber'in âhiret gününde kendisine şefaat için gelen kimselere yardımcı olmak için Rabbinin huzuruna gideceği ve

Allah'ı görünce de secdeye kapanacağından bahsedilmektedir.289

Bu anlamda Allah'ın âhiret gününde görüleceğine dair Ehl-i Sünnet'in hadis kaynaklarında başka

286

Tûsî, Tehzîbu'l-ahkâm, III, 6.

287 Buhârî, Mevâkît, 17; Tevhîd, 24; Tirmizî, Cennet, 17. 288 İbn Hacer, Fethü'l-bârî, XIII, 427.

hadisler de bulunmaktadır. Bu hadislerden hareketle Şia'nın bazı âlimleri Ehl-i

Sünnet'i tekfir edecek kadar ileri gitmişlerdir.290 Zira rü'yetullâhın gözle mümkün

olmadığı konusunda Şia ile Mutezile görüş birliği içerisindedir. Şia'ya göre, Ehl-i Sünnet'in rü'yetle ilgili hadisleri Allah'a mekân ve cism izafe etmek anlamına gelir

ki, bu Allah hakkında mümkün değildir.291 Küleynî, bununla ilgili; "Allah'ı Görme

İddiasının Batıl Oluşu" ismiyle özel bir bab başlığı açmış ve orada şöyle bir rivâyete yer vermiştir:

"Gören ile görülen arasında görmenin aştığı bir hava boşluğu olmadığı sürece görme eylemi gerçekleşemez. Gören ile görülen arasında bu boşluk ortadan kalktı mı görme gerçekleşemez. Bu da gören ile görülen arasında bir benzerliğin olduğu anlamına gelir. Çünkü gören, aralarındaki gerektirici sebep açısından görülenle eşit olduğu zaman bu, benzeşmeyi kaçınılmaz kılar. Bu da teşbihin ta kendisidir. Çünkü sebeplerle müsebbipler arasında kaçınılmaz bir bağlantı vardır.292

Görüldüğü üzere rivâyette onuncu imam Ali b. Muhammed el-Hâdî'nin açıklaması rü'yet anlayışının aklî gerekçelerle mümkün olmadığına işaret etmekte ve bunun teşbîh anlayışının ta kendisi olduğuna dikkat çekilmektedir. Hür el-Amilî de, bu konuyu özel bir başlıkta inceleyerek Hz. Peygamber de dâhil hiç kimsenin dünya ve

âhirette Allah'ı gözle görmeyeceği görüşüne dair rivâyetleri serdetmiştir.293 Bu

rivâyetlerin birinde, Hz. Peygamber'in Allah'ı cismani gözle değil, kalbine doğmak sûretiyle gördüğüne işaret edilmiş, başka bir rivâyette ise, Hz. Ali'nin: "Ben

görmediğim Allah'a ibadet etmem.... Gözler onu görmez lakin hakiki iman ile O görülür" sözü kaydedilmiştir.294

Âmilî'nin eserinden aktarılan bu rivâyetten de anlaşıldığı üzere Şia aslında rü'yetin tamamını değil, gözle görmek anlamında olanını inkâr etmektedir. Yani Şia'ya göre rü'yet Allah'ı gözle değil, iman ile hissedip duymaktır. Nitekim beşinci imam Muhammed el-Bâkır'ın açıklaması bunu doğrulamaktadır:

290

İbrahim el-Musevî ez-Zencânî, Akâidu'l-İmâmiyye el-İsnaâşeriyye, yy. 1982, I, 25-26.

291 Şibbir, Abdullah, Hakku'l-yakîn fî ma'rifeti usûlu'd-dîn, Beyrût, 1997, I, 62. Eş'arî rü'yetullâhın

Allah'a teşbîh ve tecsîm atfetmek anlamına gelmediğine dair el-Lümâ isimli eserinde genişçe açıklamada bulunmuştur. Bkz: Eş'arî, el-Luma', s. 61-62.

292

Küleynî, el-Kâfî, I, 151.

293 Muhammed b. Hasan Hurr el-Amilî, el-Fusûlu'l-mühimme fî usûli'l-eimme, (thk. Muhammed b.

Muhammed el-Hasan), yy. 1379, I, 177.

O'nu çıplak gözle görmek mümkün değildir; fakat kalpler O’nu iman hakikatleriyle görür. Mukayeseyle bilinmez, duyularla algılanmaz, insanlara benzemez. Âyetlerle vasfedilir, alâmetlerle bilinir.295

Şia bu konuda Ehl-i Sünnet'i eleştirirken, başta En'am sûresinin 103. ve Nisâ sûresinin 153. âyetleri olmakla birçok âyete istinat etmektedir. Hadis kaynaklarından delil olarak çok sayıda istidlalleri vardır. Örnek olması bakımından Ca'fer es-Sâdık'ın hadisi kaydedilebilir. Ca'fer es-Sâdık şöyle diyor: "Güneş, kürsünün nurunun yetmiş

cüzünden bir cüzdür.... Eğer doğru söylüyorlarsa, bulutsuz bir günde çıplak gözle güneşe baksınlar da görelim."296

Şia bu konuda aklî delil olarak, görmenin gerçekleşmesi için görülenin bir cisim ve sûretten ibaret olması ve belli bir mekânda

bulunması lazım geldiğini ileri sürmüştür.297

Rü'yetullâh'ın mümkün olmadığını savunarak âyet, hadis ve aklî delillerden yararlanan Şia, bu konuda Mutezile ile aynı yolu takip etmektedir. Bu konuda Şia'nın görüşlerinin temellerini Şeyh Sadûk'un (ö. 381/991) oluşturduğunu söylemek mümkündür. Ondan sonra gelen Şeyh Müfîd (ö. 413/1022) rü'yet konusunda farklı bir değerlendirme yapmamıştır. O, rü'yetullâh konusunda fakihlerin ve kelamcıların çoğunun ittifak ettiğini söylese de, altıncı imam

Ca'fer es-Sâdık'ın yakın arkadaşı olduğu söylenen Hişâm b. Hakem'den298 bunun

aksini ifade eden bir rivâyetin nakledildiğini söylemiştir.299 Şeyh Müfîd'den sonra

Şerîf Murtazâ (ö. 436/1044) bu konuyu ele alarak geniş bir şekilde açıklamıştır. Onun da kendisinden önceki imamlar gibi kullandığı en önemli delili; "Gözler O'nu

idrak etmez, O ise gözleri idrak eder"300 âyetidir. Konuyu kendisinden önceki

âlimlerin değerlendirmeleri istikametinde yürüten Şeyh Tûsî (ö. 460/1067),

yukarıdaki âyet ile "O gün birtakım yüzler aydındır. Rablerine bakarlar"301

âyeti arasında bir çelişki görmemiş ve âyetteki (ة َرِظاَن) kelimesini "Rablerinin sevabını

beklerler" şeklinde izah etmiştir. Görüldüğü üzere Tûsi de rü'yetullâh konusunda

kendinden önceki âlimlerin yolunu takip etmiştir.302

Tûsî'nin bu açıklamasına itiraz eden Ehl-i Sünnet arapça kuralları bakımından âyete böyle bir anlam vermenin doğru

295

Küleynî, el-Kâfî, I, 151.

296 Küleynî, el-Kâfî, I, 152. 297 Şibbir, Hakku'l-yakîn, I, 62.

298 Şerîf el-Murtazâ, eş-Şâfî fi'l-İmâme, (thk. Abduzzehrâ el-Hüseynî), Tahran, 2006, I, 84-85. 299

Müfîd, el-Hikâyât, (thk. Muhammed Rıza el-Hüseynî), Kum, 1413, s. 85.

300 Enam, 6/103. 301 Kıyamet, 75/22-23.

olmadığını söylemiştir.303

Rü'yet konusuna geniş yer ayıran İbnü'l-Mutahhar el- Hıllî'ye (ö. 726/1325) gelince, o, rü'yetin gerçekleşmesini sekiz şarta bağlamış ve hepsini açıklamıştır. O rü'yet konusunda Eşârileri eleştirerek onların anladığı

anlamdaki rü'yetin safsatadan ibaret olduğunu söylemiştir.304 Öyle anlaşılıyor ki,

Şia'nın rü'yetullâh konusundaki görüşleri Mutezile'nin de etkisi altında tarihi süreç içerisinde gelişmiştir.

Şia'nın rü'yetullâh konusundaki bu katı tutumuna rağmen hadis kaynakları tarandığında şöyle bir hadisle karşılaşmaktayız. Ebû Ca'fer'den nakledildiğine göre, Hz. Peygamber namazını bitirdiği zaman şöyle dua ederdi: ".... Allahım! Sana şevkle

kovuşmayı, cemaline bakma lezzetini isterim."305

Bu rivâyette geçen "bakma" ifadesi Ehl-i Sünnet'in rü'yetullâh konusundaki görüşünün aynısını ifade etmektedir. Şia âlimleri bu hadisteki görmeyi "ilim" kelimesiyle tevil etse de, bazıları tevil

yapmadan hadisin zayıf olduğunu ileri sürmüşlerdir.306

Rü'yetullâh ile ilgili Ca'fer es- Sâdık ve Ebû Basîr arasında geçen bir konuşma da dikkat çekmektedir. Rivâyet şöyledir:

Ebû Basîr, Ca'fer es-Sâdık'a: "Ey imam müminler kıyamet günü Allah'ı görecekler mi?" sormuş, o da: "Evet" cevabını vermiştir. Sonra imam şöyle devam etmiştir: "Müminler kıyametten önce de Allah'ı görmüşlerdir." Ebu Basîr: "Ne zaman?" sorunca, imam: "Allah onlara 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim?' buyurduğu zaman" cevabını vermiştir. Sonra imam bir süre sustuktan sonra şöyle devam etmiştir: "Müminler O'nu kıyametten önce mutlaka görürler. Sen bu zamanında O'nu görmedin mi?" Ebû Basîr bunun üzerine şöyle dediğini naklediyor: "Sana kurban olayım, bunu senden nakledeyim mi?" diye sordum. İmam: "Hayır" dedi ve şöyle devam etti: "Eğer sen bunu nakledersen cahiller senin dediğin anlamı inkâr eder ve bunun teşbîh olduğunu söyleyerek küfre düşerler. Zira kalple görmekle gözle görmek aynı değildir. Allah müşebbihelerin ve mülhidlerin vasfettiğinden yücedir."307

Bu rivâyet Şia'nın hadis kaynaklarından aktardığımız diğer rivâyetlerden farklılık arz etmektedir. Zira burada Ca'fer es-Sâdık Allah'ın tek kıyamette değil,

kıyametten önce de görüldüğünü vurgulamaktadır. Rivâyetin sonunda imamın "Kalple

görmekle gözle görmek aynı değildir" sözünden buradaki rü'yetle baş gözü ile değil, kalp

303 Nedâf, Mesâilu'l-i'tikâd, I, 515. Şia'nın bu âyetle ilgili farklı açıklamaları için bkz: Sübhânî, Advâ

alâ akâidi'i-Şîati'l-İmâmiyye, Dâru ma'şer, Tahran, 1421, s. 660-664.

304 Hasan b. Yusuf Mutahhâr el-Hillî, Nehcü'l-hakk ve keşfü's-sıdk, Beyrût, ty. s. 41-42. 305

Küleynî, el-Kâfî, II, 548. Hadisin yukarıda kaydettiğimiz kısmı Ehl-i Sünnet kaynaklarında da geçmektedir. Bkz; Müsned, XXX, 265; Nesâî, Sehiv, 61.

306 Nedâf, Mesâilu'l-i'tikâd, I, 514. 307 Sadûk, et-Tevhîd, s. 117.

gözü ile Allah'ı görmeyi kastettiği anlaşılmaktadır. Yani o, hem dünyada hem de âhirette Allah'ın kalp gözüyle görüleceğini ifade etmiştir. Bu da Şia'nın rü'yetullâh konusundaki görüşüne yakın bir anlam taşımaktadır.

Sonuç olarak, Ehl-i Sünnet'in rü'yetullâhın âhiret'te keyfiyeti meçhul bir şekilde gözle olacağını ifade etmesine karşılık Şia görmekten maksadın kalp ile

görmek, bilmek olduğunu ileri sürmüştür.308

Rü'yetullâh konusunda Şia'nın büyük ölçüde Mutezile'nin etkisi altında kaldığı söylenebilir. Şia bazı rivâyetlerde geçen rü'yet kelimesini bilmek anlamında tevil etmiştir. Ehl-i Sünnet'in bu konudaki bakışının yanlış olduğunu savunan Şia, bazı kaynaklarda Ehl-i Sünnet'i tekfir bile etmiştir. Hâlbuki Ehl-i Sünnet rü'yetullâhın gayb konusu olduğunu söyleyerek o yüzden görmenin keyfiyetini açıklamamıştır. Diğer taraftan Ehl-i Sünnet rü'yetullâh konusunu kendi hadis kaynaklarında geçen ve muhaddisler tarafından sahih olduğu belirtilen çok sayıda merfû' hadise istinaden kabul etmektedir. Yani rü'yet konusu Ehl-i Sünnet'in hadis kaynaklarına göre sahabe nesli tarafından Hz. Peygamber'den tartışmasız olarak nakledilen bir konudur. Fakat Şia hadis kaynaklarına bakıldığında Ehl-i Sünnet'ten farklı olarak bu konunun imamlar tarafından ele alındığı ve kelâmî bir konu olarak genişçe tartışıldığı dikkat çekmektedir. Şia kaynaklarında, Ehl-i

Sünnet kaynaklarında geçtiği şekliyle rü'yetullâhla ilgili rivâyetlere

rastlanmamaktadır. Bu konu Şia kaynaklarında genellikle Ehl-i Sünnet kaynaklarındaki hadislere cevap şeklinde tartışılmıştır. Ehl-i Sünnet'in hadis kaynaklarında bu hadislerin imamlar kanalıyla değil, sahabe nesli tarafından nakledilmesi Şia'nın hadis usûlü kaidelerine göre, hadisin sıhhat derecesini düşürdüğü için hadislerin kabul edilmemesinin en önemli sebebi olarak görülmektedir. Zira Şia'nın genel kabulüne göre sahabe nesli âdil değildir. Netice itibariyle denilebilir ki, rü'yetullâh konusunda iki mezhep arasındaki farklılığın temeli iki mezhebin hadis anlayışından kaynaklanmaktadır.