• Sonuç bulunamadı

5. ŞİA DÜŞÜNCESİNDE HADİSİN YERİ VE ÖNEMİ

5.2. SAHÂBEDEN NAKLEDİLEN HABERLERİN BİLGİ DEĞERİ

5.2.2. Şia'ya göre Sahâbenin Adâleti

Şia'da sahâbe yerine Ehl-i Beyt bilinci gelişmiştir. Ehl-i Beyt'in Şia

nezdindeki itibarı, sahâbenin Ehl-i Sünnet nezdindeki itibarından kat kat yüksektir.134

Buna göre de, Şia'nın sahâbenin adâleti konusundaki yaklaşımı, Ehl-i Sünnet'in yaklaşımından farklılık arzetmektedir. Zaten Şia tarafından sahâbenin adâletine yönelik tenkitler bu iki mezhep arasındaki en önemli farklılıklardan birini teşkil etmektedir. Şia, Kur'ân'da sahâbenin arasında münafıklar bulunduğundan bahseden

âyetler135 ve bazı hadislerde sahâbenin Hz. Peygamber'den sonra irtidat ettiklerine

dair bilgiler ve bunları destekleyen tarihi veriler bulunduğundan hareketle, sahâbenin

hepsinin aynı seviyede olmadıklarını söylemektedir.136

Şia'ya göre, mücerret olarak

Hz. Peygamber'in ashabından olmak, sahâbenin adâletli olmasını gerektirmez.137

Bilakis Hz. Peygamber daha hayattayken sahabîlerin çoğunun fasık olduğu, bir kısmının da O (s.a.s) vefat ettikten sonra irtidat ettiği, Kur'ân âyetleri, Rasûlullâh'ın

131

Şehîd-i Sânî, el-Bidâye, s. 65; Seyyid Hasan Sadr, Nihâyetü'd-dirâye, s. 341; Sübhânî, Usûlü'l- hadîs, s. 125.

132 Murtazâ el-Askerî, Meâlimu'l-medreseteyn, I, 119. 133 Âmilî, Vusûlu'l-ahyâr, s. 63-68.

134

Demir, Hadis ve İdeoloji, s. 53.

135 Ali-İmran, 3/144; Tevbe, 9/25; Cuma, 62/11. 136 Murtazâ el-Askerî, Meâlimu'l-medreseteyn, I, 102. 137 Mâmekânî, Tenkîhu'l-makâl, II, s. 321.

hadisleri ve sahâbeden bazılarının şahitliği ile sabit olan tarihi bir gerçektir.138 Şia'nın irtidat etmediğini söylediği sahâbe sayısı İbn Kesir'e göre on yediyi

geçmemektedir.139 Bu bakımdan Şia, Ebû Zerr el-Gifârî, Mikdâd b. el-Esved, Selmân

el-Fârisî, Ammâr b. Yâsir ve Huzeyfe gibi çokaz sayıda sahabîlerin âdil olduğu

kanaatindedir.140 Bu sebeple de Şia, Ehl-i Sünnet'in sahâbenin tamamının adâletli

olduğu görüşünü eleştirerek hatta Hz. Ali ile savaşanları bile Ehl-i Sünnet'in âdil

kabul etmesini inatlaşma olarak yorumlamaktadır.141

Şia anlayışında sahâbenin adâletini tayin eden en önemli kıstas Hz. Ali'ye olan bağlılıktır. Hz. Ali'ye karşı savaşan veya imamlardan her hangi birine düşmanlık besleyen bir kişi ister sahâbe olsun, ister başkası olsun muteber bir ravi olarak kabul

edilmez.142 Klasik Şia kaynaklarından sayılan ve Hz. Ali'nin ashabından olan Süleym

b. Kays'ın (ö. 76/695) Kitab'ında Hz. Ali'den naklen, dört kişi hariç Rasûlullâh'tan

sonra tüm insanların irtidat ettiği kaydedilmiştir.143 Bu da sahâbe algısının Şia

nezdinde ta eskiden beri farklı bir mecrada geliştiğini göstermektedir. Şia algısına göre Hz. Peygamberin sağlığında saf ve temiz olan birçok sahâbe O'nun ölümünden

sonra bu hallerini koruyamamıştır.144 Şu da bir gerçektir ki, sahâbe içerisinde

münafıkların olduğu bilinmekteydi ve bu münafıkların varlığı da sahâbeye meçhul

değildi. Ancak Şia'nın iddia ettiği gibi çoğunun münafık olması mümkün değildir.145

Buraya kadar anlattıklarımızdan, Şia'nın sahâbeyi adâlet açısından bir tasnife tabi tuttuğu ve bir kısmının âdil, büyük bir kısmının da âdil olmadığı görüşünü benimsediği anlaşılmaktadır. Bu bakımdan sahabîlerin üç başlık altında değerlendirilmesi gerekir:

138 Âmilî, Vusûlu'l-ahyâr, s. 63.

139 İbn Kesîr, el-Bâisü'l-hasîs ilâ ihtisâri Ulûmi'l-Hadîs, Dâru'l-kütübi'l-ilmiyye, Beyrût, s. 482. 140

Meclisî, Bihâr, XXII, 454-480; Özpınar, Şiâ Hadis Tarihinin Teşekkül Dönemi, s. 164-165; Çayıroğlu, Yüksel, "Ehl-i Sünnet ile Şia Arasındaki Temel İhtilaf Noktaları", DÜİFD, XV, Sayı 1, 2013, s. 214-215.

141 Mâmekânî, Mikbâsu'l-hidâye, III, 306.

142 Özpınar, Şiâ Hadis Tarihinin Teşekkül Dönemi, s. 164. 143

Süleym b. Kays el-Hilâlî, Kitâbu Süleym, Metbeatu'l-Hâdî, Kum, 1420, s. 162.

144 Sofuoğlu, "Şîa-i İmamiyye'nin Hadis Anlayışı", s. 262.

145 Demirel, Harun Reşit, Mütefekkir, "Adâlet Kavramı ve Şia'da Sahâbenin Adâleti Meselesi",

1. Sahâbenin tamamını âdil olarak kabul edenler. Bu Ehl-i Sünnet'in görüşüdür.

2. Sahâbeyi de diğer insanlar gibi görenler yani bir kısmı âdil, bir kısmı âdil değildir diyenler.

3. Sahâbenin tamamını küfürle itham edenler. Esed Haydar'a göre Şia bu üç

görüşten en mutedil ve doğru olan ikinci görüşü savunur.146

Sonuç olarak Ehl-i Sünnet ile Şia'nın sahâbeye bakışı iki farklı uç noktada durmaktadır. Ehl-i Sünnet sahâbenin tamamını âdil kabul ederken, Şia çok az sayıda

sahâbeyi ta'dil etmiş ve ekseriyetini fısk, irtidat ve küfr ile itham etmiştir.147 Aynı

zamanda Şia, Ehl-i Sünnet'in sahâbenin adâletine dair Kur'ân'dan ve hadislerden getirdiği delilleri eleştirmiş buna karşılık farklı delillerle ortaya çıkmıştır. Sahâbelerin de insan olduklarını ve 'Allah'ın onlardan razı kalmasının' âyetin nazil olduğu ortam için geçerli olduğunu, daha sonra sahabîlerin yine günaha düştüklerini

savunmuşlardır.148

Bu sebeple de Şia, sahâbenin çoğunluğu tarafından rivâyet edilen hadislerin zayıf olduğu görüşündedir. Hatta o kadar ki, birçok hadisin sahabîler

tarafından uydurulduğu da dile getirilmiştir.149

Lakin Şia bu konuda Ehl-i Sünnet'i eleştirirken sanki Ehl-i Sünnet'in sahâbeyi günahsız bir nesil olarak gördüğünü öne çıkarmaktadır. Hâlbuki Ehl-i Sünnet ismet sıfatını sadece peygamberlere has bir sıfat

olarak değerlendirmiştir.150

Buraya kadar anlattığımız konular ileriki bölümlerde Ehl-i Sünnet ile Şia arasındaki farklılıkların genel olarak hangi sebeplerden kaynaklandığını anlamak için özetle kaydedilmiştir. Aktarılan bu bilgilerden ardından, bundan sonraki bölümde iki mezhep arasındaki ortak inanç esasları üzerinde rivâyetlerin etkisi anlatılacaktır.

146 Esed Haydar, el-İmam es-Sâdık ve'l-mezâhibü'l-erbaâ, Dâru'l-kitâbi'l-İslâmî, 2004, I, 618;

Sofuoğlu, "Tarihte ve Günümüzde Şiîlik", s. 263.

147

Mâmekânî, Tenkîhu'l-makâl, II, 322.

148 Hâşim Maruf, el-Mevdûât, s. 33-34. 149 Mâmekânî, Tenkîhu'l-makâl, II, 331.

BİRİNCİ BÖLÜM

RİVÂYETLERİN EHL-İ SÜNNET VE ŞİA ARASINDA ORTAK İNANÇ ESASLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Ehl-i Sünnet'in inanç olarak benimsediği esaslar öncelikle Kur'ân-ı Kerîm üzerine inşa edilse de, hadislerde de inanç konusu geniş yer almıştır. Şöyle ki, Kütüb-

i Sitte'den Sahîh-i Buhârî ile Sahîh-i Müslim'de, Tirmizî'nin el-Câmiu's-sahih ve

Nesâî'nin es-Sünen'inde "İman" adıyla özel bir bölüm açılmıştır. Müslim'in es-

Sahîh'inde İman başlığı altında 380 hadis rivâyet edilmiştir. Farklı başlıklar altında

da inanç konusuyla ilgili rivâyetlere yer verilmiştir.151

Kur'ân-ı Kerîm'in çeşitli yerlerinde inanç esaslarına dair âyetler yer almaktadır. Bu âyetlere binâen İslam mezhepleri kendi akîdelerini oluşturmuştur. Kur'ân'da Allah'a, peygamberlerine ve âhiret gününe inananların, salih amel

işleyenlerin kurtuluşa ereceği anlatılmakta152

ve müminlerin hepsinin Allah'a, Onun

meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine inandıkları vurgulanmaktadır.153

Kaydedilen âyetlerde Ehl-i Sünnet'in inanç esası olarak benimsediği şartlardan beşi yer almaktadır. Kaza ve kader inancına dair de Kur'ân'ın çeşitli âyetleri delil olarak

gösterilmiştir.154

İman esaslarının hepsini bir arada Cibril hadisi ismiyle meşhur olan

hadisin bazı tariklerinde görmemiz mümkündür.155

Ehl-i Sünnet'in kabulüne göre, iman kalbin eylemidir. Kur'ân-ı Kerîm'de: "....

İşte Allah onların kalplerine imanı yazmıştır"156

buyrularak imanın kalp ile bağlantılı bir eylem olduğuna işaret edilmiştir. Hz. Peygamber de: "Dikkat edin!

Bedende bir et parçası vardır. Eğer o sağlam olursa, bütün beden sağlam olur, eğer o hasta olursa, bütün beden hasta olur"157 buyurarak kalbine işaret etmiş ve kalbin sağlam ve hastalıklı olmasını, imanlı olup olmadığına bağlamıştır.

151 Mustafa Sinanoğlu, "İman", DİA, XXII, 213. 152 Bakara, 2/2-5.

153 Bakara, 2/285. 154

Kader konusuyla ilgili âyetler için bkz: Yusuf Şevki Yavuz, "Kader", DİA, XXIV, 58.

155 Müslim, İmân, 10 (7); Tirmizî, İmân, 4; İbn Mâce, Sünnet, 9. 156 Mucadele, 58/22.

İnanç başlığı altında yer alan konulardan biri de iman ile amel arasındaki ilişkidir. Hâricî, Mutezile ve Şia imanın amelden bir cüz olduğunu söyledikleri halde, Ehl-i Sünnet iman ile ameli birbirinden ayırmıştır. Onlara göre, birçok âyette tekrarlanan "iman edenler ve salih amel işleyenler" ifadesi, imanla amel arasında sıkı bir ilişkinin varlığını hissettirmekle beraber bu ilişkinin atıf edatıyla kurulması ve gramer açısından iki tarafın bir-birinden ayrı şeyler olması hasebiyle amel

olmaksızın imanın teşekkül etmesi mümkündür.158

Bu başlık altında eskiden beri tartışılan konulardan bir diğeri de, imanın artıp eksilmesi konusudur. Hadisçilerin genel kabulüne göre, iman artmakta ve eksilmektedir. Buhârî, es-Sahîh'in kitabu'l-imân bölümünün ilk bab başlığında

imanın artıp eksildiğine dikkat çekmiştir.159

Şia'nın inanç esaslarına gelince, onların inanç esasları beş temel noktada toplanmaktadır. Bunlar Tevhîd, Adâlet, Nübüvvet, İmamet ve Meâd'dır. Şia'nın bu

beş inanç esasını Mutezile'den etkilenerek kabul ettiği görüşü yaygın olsa da,160

başta Sübhânî olmak üzere son devir Şia âlimleri buna itiraz ederek tam aksini ileri

sürmüşlerdir.161

Sübhânî'nin Şia ile Mutezile arasındaki bu etkileşimi inkâr etmesine bakmayarak, belli dönemlerde Şia'nın îtikadî anlamda Mutezile'den etkilendiği bir gerçektir. Çünkü son devir âlimlerinden olan Ali en-Neşşâr'ın da dediği gibi, kendilerini on iki imama nispet eden Şia kendi içinde inanç esaslarında müttefik

değildir ve her asırda inanç esaslarının içinde belli değişimlere rastlanmaktadır.162

İslam ve imanın müteradif iki isim olduğunu söyleyen Kâşifu'l-Ğitâ, imanın üç asıl rüknü ihtiva ettiğini kabul etmektedir. Bunlar; Tevhîd, Nübüvvet ve Mead'dır.

Bu üç asıldan her hangi birini inkâr eden kimse Müslüman ve mümin olmaz.163

O, adâletin aslında tevhîd başlığı altında değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürerek

158 Mustafa Sinanoğlu, "İman", DİA, XXII, 213. 159

Buhârî, İman, 1.

160

Avni İlhan, "Şîa'da Usulü'd-Din", Şiîlik Sempozyumu, s. 409. Mutezile ve Şia arasındaki etkileşimler hakkında geniş bilgi için bkz; Niyazi Kahveci, Mutezile ile Şi'a Arasında Siyasal Tartışma, Araştırma Yayınları, Ankara, 2006, s. 23-30.

161 Sübhânî, Akâidu'ş-şîati'l-İmâmiyye, Tahrân, 1421, s. 377; Ayrıca bkz; Muhammed b. Abdullah el-

Umerî, el-Küleynî ve takrîruhu, Arapça Basılmış Yüksek Lisans Tezi, Ümmü'l-Kura Üniversitesi, s. 604-605.

162 Ali Sâmî en-Neşşâr, Neş'etü'l-fikri'l-felsefî fi'l-İslâm, Dâru'l-meârif, Kâhire, 1968, II, 218-219. 163 Kâşifu'l-Ğitâ, Muhammed el-Huseyin, Aslu'ş-şîa ve usûlihâ, Dâru'l-advâ, Beyrût, 1990, s. 133-134

dördüncü rükün olarak ameli eklemektedir.164 Kâşifu'l-Ğitâ'nın müteradif olduğunu söylediği İman ve İslam kavramları Küleynî'nin el-Kâfî'sinde farklı anlamlarda kullanılmıştır. Orada geçen rivâyetlere göre, iman, ikrâr ve amelden ibaret iken,

islam amelsiz ikrârın adıdır.165 Buradan da anlaşılmaktadır ki, Ehl-i Sünnet'te olduğu

gibi Şia'da da İman ve İslam terimlerinin izahında farklı değerlendirmeler yapılmıştır.

Hem Ehl-i Sünnet hem de Şia tevhîd, nübüvvet ve mead'ı inanç esası olarak benimserken, Şia, imâmet ve adâleti bu üç inanç esasına ekleyerek Ehl-i Sünnet'ten ayrılmıştır. İmâmet'in bir iman esası olarak kabul edilmesinin müslümanların büyük bir çoğunluğunu iman sınırları dışında tutmak gibi bir netice ortaya çıkardığını gören son dönem Şia âlimleri ise usûlü'd-dîn ve usûlü'l-mezheb ayırımına giderek tevhîd, nübüvvet ve meâd'ın usûlü'd-dîn'i, adâlet ile imâmet'in ise usûlü'l-mezhebi teşkil

ettiğini belirtmişlerdir.166

Bu bakımdan, Şia'nın inanç esasları dikkatle incelendiğinde Ehl-i Sünnet'te olduğu gibi bu esasları belirlerken belli bir âyete veya hadis rivâyetine dayanmadıkları görülecektir. Yani Şia kaynaklarında bu beş aslın bir arada inanç esası olarak geçtiği hiç bir hadis rivâyeti bulunmamaktadır. Bu durumu şöyle ifade etmek mümkündür; Şia'nın inanç esasları tarihi süreç içerisinde gelişen olaylar karşısında nassların yorumlanması sûretiyle oluşmuştur.

Şia'nın hadis kaynaklarında özellikle de Kütüb-i Erbaa'nın ilk kitabı olan Küleynî'nin Usûl-i Kafî'sinde îtikâdî konularla ilgili çok sayıda hadis rivâyeti yer almaktadır. İlgili yerlerde bu inanç esasları incelenirken başta Kütüb-i Erbaa olmak üzere Şia'nın önemli hadis kaynakları incelenecektir.

1. TEVHÎD İNANCI

Sözlükte "bir ve tek" anlamındaki "vahd" kökünden türeyen "tevhîd", terim olarak Allah'ın tekliğine inanıp, O'nun hiç bir ortağının olmadığını kabul etmek

demektir.167 Allah'a iman, inanç esaslarının en önemlisidir. Çünkü Allah'a iman

164

Kâşifu'l-Ğitâ, Aslu'ş-şîa ve usûlihâ, s. 134, 153.

165 Küleynî, el-Kâfî, II, 24.

166 İlyas Üzüm, "İsnâaşeriyye", DİA, XXIII, 148. 167 İbn Manzûr, Lisânu'l-arab, III, 450.

olmadan diğer inanç esaslarının hiç bir anlamı kalmaz. Yani diğer inanç esaslarının

menşei aslında tevhîd inancıdır.168