2. EHL-İ SÜNNET'İN İNANÇ ESASLARI ARASINDA GEÇMEYEN HUSUSLAR
2.1. ADÂLET İNANCI
Adâlet konusu Şia'nın inanç esasları arasında özel olarak vurgulansa da, Ehl-i Sünnet'in inanç esasları arasında ayrı bir başlık olarak yer almamaktadır. Konunun içeriğine bakıldığında iki mezhep arasında bu konuda ciddi bir farklılığın olduğu söylenemez.
2.1.1. Şia'nın Adâlet İnancı
Adâlet, Şia'nın Ehl-i Sünnet'ten farklı olarak benimsediği bir inanç esasıdır. Lakin Şia'dan önce adâlet konusu Mutezile tarafından gündeme getirilerek tartışılmıştır. Şia'dan bazı âlimler adâleti müstakil bir inanç esası olarak görmemişlerdir. Nitekim Kâşifu'l-Ğita adâletin müstakil bir inanç esası olmayıp
tevhîdin içerisinde yer aldığını ifade etmektedir.775 Lakin Şia'nın geneli tarafından
adâlet inancının, tevhîd bahsinde Allah'ın sıfatları ile değil de bunlardan ayrı olarak bir inanç esası gibi ele alınmasının sebebi, bu aslın onlara göre, Eş'arîliğin bu husustaki görüşlerine reddiye olduğundandır. Hâlbuki İmam Eş'arî kendi eserlerinde Şia ile değil, Mutezile ile tartışmaktadır. Bu da Şia'nın anılan konularda benimsediği
görüşlerini aslında Mutezileden aldığını gösteriyor.776
Bu asılda temel hedef, Allah'ın
775 Kâşifu'l-Ğitâ, Aslu'ş-şîa ve usûluhâ, s. 153. 776 Halife Keskin, Şia İnanç Esasları, s. 99-100.
çirkin (kabîh) filleri yapmaktan tenzih edilmesidir. Onlara göre, bir şeyin güzel veya çirkinliği kendi zatındandır ve akılla bilinir. Buradan hareketle Şia, kulların kendi fillerini, ihtiyarları ile kendilerinin yaptıkları neticesine varırlar. Yani insan fillerinde
tam bir irade hürriyetine sahiptir.777 Onlar Ehl-i Sünnet'i adâlet sıfatını bir inanç
olarak benimsemedikleri için eleştirmişlerdir. Hatta İbnü'l Mutahhar el-Hıllî, Ehl-i Sünnet'i adâlet konusunda katı bir dille tenkit ederek, onların Allah'a kötü ve zararlı
filleri, abes ve zulmü nispet ettiklerini ileri sürmüştür.778
Lakin gerçek şu ki, Ehl-i Sünnet Allah'ın adâletini inkâr etmemektedir. Çünkü Allah'ın adâlet sıfatı hem
Kur'ân hem de hadislerle sabit olmuş bir konudur.779 Ehl-i Sünnet, Allah'ın adâleti
konusunu Allah'ın bir ismi olarak tevhîd konusunun içinde ele almaktadır. Şia'nın önde gelen âlimlerinden Kâşifu'l-Ğita'ya göre, eşârîler (Ehl-i Sünnet) adâleti inkâr etmemektedirler. Ehl-i Sünnet'in adâletten kastı, Allah'ın yaptıklarının hepsinin güzel olduğunu kabul etmeleridir. Onların Mutezile ve Şia'dan farklı olarak inkâr ettikleri husus, aklın Allah'ın yaptıklarını husun ve kubuh olarak ayırt etmesinin mümkün
olmamasıdır.780
Şia adâlet inancını temellendirmek için Kur'ân'dan âyetler ve imamlardan hadisler zikretmiştir. Hz. Ali'nin: "Tevhîd, Allah hakkında vehme (teşbîh ve tecsîm)
kapılmamandır; adâlet ise, Allah'ı (sana kötü fiiller yaptırmakla) itham etmemendir"781 sözünü adâlet inancı için delil olarak zikreden Şia, Ca'fer es-Sâdık'ın da: "Dinin aslı, tevhîd ve adâlettir... Adâlete gelince, Allah'ın, seni kınadığı şeyleri
Rabbine nispet etmemendir"782 dediğini nakletmiştir.
Sonuç olarak, adâlet hem Ehl-i Sünnet'te hem de Şia'da inanç konuları arasında yer almaktadır. Bu konuda iki mezhep arasındaki fark, Ehl-i Sünnet'in adâleti Allah'ın isimlerinden biri olarak kabul edip, Allah'ın yaptıklarının iyi ve kötü olduğunu akıl ile tespit etmenin mümkün olmadığını ileri sürmesi; Şia'nın ise akıl ile fillerin iyi ve kötü olduğunu tespit etmenin mümkün olduğunu söylemesidir. Yani Ehl-i Sünnet ile Şia arasındaki farklılık, konunun kendisinde değil, yorumundadır.
777 Avni İlhan, "Şîa'da Usulü'd-Din", Şiîlik Sempozyumu, s. 412-413.
778 Ali el-Hüseynî el-Meylânî, Şerhu Minhâcu'l-kerâme fî marifeti'l-imâme, Kum, 1428, I, 12. 779
Nisâ, 4/40; Nahl, 16/90.
780 Kâşifu'l-Ğitâ, Aslu'ş-şîa ve usûluhâ, s. 154. 781 Sadûk, et-Tevhîd, s. 96.
Şia'nın adâlet inancını temellendirmek için Hz. Ali ve Ca'fer es-Sâdık'tan naklettikleri hadisler de Şia'nın farklılaşmasına yol açmıştır. Çünkü âyetlerde adâlet hakkında Şia'nın yorumuna ışık tutacak açık bir delil yok iken, nakledilen hadisler Şia'nın adâlet anlayışını desteklemektedir.
2.1.2. Ehl-i Sünnet'in Adâlet Anlayışı
Şia'nın bir inanç ilkesi olarak benimsediği adâleti Ehl-i Sünnet tevhîd inancı altında Allah'ın bir sıfatı olarak ele almaktadır. Bu sebeple de adâletle ilgili Ehl-i Sünnet'in kelam ve akâit kitaplarında özel bir başlığa rastlanmaz. Ehl-i Sünnet bu konuya genellikle Şia'nın iddialarına cevap sadedinde yer vermiş ve Allah'ın âdil olduğu konusunda hiç bir tereddüdün bulunmadığını açıklamıştır. Sözgelimi
Minhâcu'l-kerâme'nin müellifi İbnü'l-Mutahhâr el-Hıllî, Ehl-i Sünnet'in, Allah'ın
fiillerinde adâletli olmadığını söylediğini iddia etmiş,783 İbn Teymiye de onun bu
iddiasının yalan ve iftiradan başka bir şey olmadığını söylemiştir.784
Adâlet konusunun genellikle kader inancı ile bağlantılı olarak incelendiği görülmektedir. Bunun sebebi, Müslümanların çoğunluğu tarafından adâlet ve zulmün kader konusuyla bağlantılı olarak tartışılması olmuştur. Bu konudaki tartışmaları şöyle özetlemek mümkündür.
Birinci grup görüş sahiplerine göre, zulüm Allah için imkânsızdır. Zira Allah'ın zatında iki zıddın (adâlet ve zülüm) bir arada bulunması muhaldir. Mümkün olan her bir şey takdirdir, zulüm değildir. Eğer Allah itaat edene azap, isyan edene nimet verirse bununla O zulüm etmiş sayılmaz. Çünkü zulüm Allah'ın tasarrufu
değildir. Her bir şey Allah'ındır. O zulmü hiç bir zaman emretmez.785
İkinci grup görüş sahiplerine göre ise Allah'ın da zulüm etmesi mümkündür fakat Allah Teâlâ adâleti gereği zulüm yapmaz. Zira Kur'ân-ı Kerîm'in birçok
âyetinde Allah'ın insanlara zulüm etmeyeceğine işaret edilmiştir.786 Bu âyetler,
783 Meylânî, Şerhu Minhâci'l-kerâme, I, 124. Hillî'nin kitabını şerh eden Meylânî burada Ehl-i Sünnet
ile Eş'arilerin kastedildiğini söylemiştir.
784 İbn Teymiye, Minhâcu's-sünne, I, 134. 785 İbn Teymiye, Minhâcu's-sünne, I, 134-135.
Allah'ın zulmü yapabilmeye muktedir olduğuna fakat yapmadığına işaret eden açık delillerdir.787
Ehl-i Sünnet'in hadis kaynaklarında Allah'ın adâletli olup kimseye zulüm etmeyeceğine dair çok sayıda rivâyetler bulunmaktadır. Örneğin kudsî bir hadiste şöyle buyrulmaktadır: "Ben zulmü kendime haram kılmışımdır. Onu sizin aranızda
da haram kıldım. Buna göre de, birbirinize zulmetmeyin!"788
Başka bir hadiste de: "Allah mahlûkatı yarattığı zaman kendi yanında Arş'ın üstünde olan kitabında
'Rahmetim öfkeme galib olmuştur' diye yazdı" buyrulmaktadır.789
Ehl-i Sünnet âlimleri bu ve benzeri hadislerden, Allah'ın zulüm yapmaya muktedir olduğu halde bunu yapmadığı sonucunu çıkarmışlardır.
Sonuç olarak, tarihi seyir içerisinde bu konu incelendiğinde iki mezhep arasındaki tartışmaların âyetler ve hadislerden hareketle değil, âlimlerin yaptıkları farklı yorumlardan kaynaklandığı görülecektir. Şia bu konuda özellikle Ebu'l-Hasan el-Eşâri'yi hedef almaktadır. Zira o, kulların iyi ve kötü fillerinin tamamının Allah'ın
kudretiyle gerçekleştiğini ileri sürmüştür.790
Fakat Şia bu konuda Ehl-i Sünnet'i eleştirirken çoğu zaman aşırıya giderek Ehl-i Sünnet'in benimsemediği görüşleri bile onların görüşleri gibi telkin etmiş ve adâlet inancına sahip oldukları hasebiyle diğer
mezheplerden ayrıldıklarını övgüyle dile getirmişlerdir.791 Fakat gerçek şu ki, adâlet
konusu tüm İslam mezhepleri arasında kabul edilen müşterek bir konudur.