• Sonuç bulunamadı

3. ÂHİRET İNANCI

1.3. KAZÂ VE KADER İNANCI

1.3.1. Ehl-i Sünnet'e Göre Kazâ ve Kader

Sözlükte, gücü yetmek, bir şeyin şeklini ve hacmini belirlemek, bir şeyi başka bir şeyle kıyaslamak ise, bir nesneyi biçimlendirmek gibi anlamlara gelen kader kelimesi terim olarak, Yüce Allah'ın bütün nesne ve olaylarıyla kâinatı ezelde planlamasıdır. Sözlükte, yerine getirmek, emretmek, hükmetmek gibi manalara gelen kaza kelimesi ise, söz konusu nesne ve hâdiseleri ezeldeki plana uygun olarak yerine

getirmektir.738 Kaza ile kader arasında farkın bulunup bulunmadığı konusunda

muhtelif görüşler serdedilmiştir. Bazı âlimler kaza ile kaderin müteradif kelimeler olduğunu söylerken bazıları da bu iki kelimenin mânâ ve mahiyet olarak farklı

olduğunu savunmuşlardır.739

Kur'ân'da kader konusu doğrudan doğruya iman esasları

arasında zikredilmemektedir.740

Ancak hadis kaynaklarında kader, iman esasları arasında zikredilmiştir. Cibril hadisi diye meşhur olan hadiste Hz. Peygamber iman

esaslarını sayarken en sonda kadere inanmak gerektiğini de haber verir.741

Cabir b.

738 İsfehânî, el-Müfredât, s. 657-660; İbn Hacer, Fethü'l-bârî, I, 118; Topaloğlu ve dğ, İslam'da İman

Esasları, s. 491.

739 Abdurrahman b. Sâlih, el-Kadâ ve'l-kader, Dâru'l-vatan, Riyad, 1997, s. 40-44. 740 Bakara, 2/177; Nisâ, 4/136.

Abdullah'tan nakledilen bir rivâyette ise Hz. Peygamber kaderin mahiyetine şöyle bir

açıklık getirmiştir. "Bir kul hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna iman etmedikçe; hatta

başına gelen bir şeyin kendisinden şaşırıp başka bir tarafa gitmeyeceğine, kendisini atlayan bir şeyin de kendisine dönüp gelmesine imkân olmadığına kesinlikle

inanmadıkça gerçek imana erişmiş olamaz."742 Kur'ân'da kader ile ilgili geçen

âyetler743 ve özellikle de hadis külliyatında yer alan rivâyetlerden hareketle Ehl-i

Sünnet, kader inancını iman esaslarından biri olarak kabul etmiştir.744 Bu yüzden

kaderi inkâr etmek Ehl-i Sünnet'e göre küfür sebebidir.

Kader, Allah'ın sıfatlarından ilim, kudret ve irade ile bağlantılı bir konudur. Bu yüzden de kaza ve kadere iman dört mertebede gerçekleşir. Bunların tamamı olmadan kadere iman gerçekleşmiş olmaz. Bunlar; yaratılmadan önce eşyaların Allah'ın ezeli ilmi ile bilinmesi, yaratmadan önce takdir etmesi, yaratmak istemesi ve

yaratmasıdır.745

Bir hadiste, daha dünyadayken cennetlikler ile cehennemliklerin ayırt edilip edilmediklerine dair bir soru soran sahâbeye Hz. Peygamber'in, ayırt edildiğini bildirmesi ve: "herkes niçin yaratılmışsa onun için çalışır" buyurması

bunu desteklemektedir.746 Bundan başka Rasûlullâh'ın küçük iken ölen müşrik

çocukları hakkında; "Allah onların ne yapacaklarını en iyi bilendir" buyurması da her şeyin Allah'ın ezeli ilmi dâhilinde olduğunu tasdik ediyor. Hatta bir rivâyette insan da dâhil olmakla her şeyin kaderinin yerler ve gökyüzü yaratılmadan önce

yazıldığı belirtilmiştir.747

Bununla ilgili çok sayıda rivâyet örneği bulunmaktadır. Daha dünyaya gelmeden anne karnında insanın kaderinin yazılmış olduğuna dair

rivâyet de câlib-i dikkattir.748 Bu konu ile ilgili rivâyetler anlam itibariyle Kur'ân'la

çelişkili gözükmektedir. Şöyle ki; Kur'ân'da insanın mecburiyet altında bulunmayıp

seçim hürriyetine sahip olduğu hususuna vurgu yapılırken,749

bu rivâyetler insanın

742 Tirmizî, Kader, 10. Bu hadis hakkında Tirmizî'nin açıklaması şöyledir: "Bu konuda Ubade, Câbir,

Abdullah b. Amr'dan da hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadis garib olup sadece Abdullah b. Meymun’un rivâyetiyle bilmekteyiz. Abdullah b. Meymun ise münker hadisler aktaran birisidir."

743

Kamer, 54/49; Enfâl, 8/42; A'la, 87/1-3.

744 Ömer Süleyman el-Aşkar, el-Kadâ ve'l-kader, Dâru'n-nefâis, Urdun, 1995, s. 15.

745 Beyhakî, Ebû Bekir Ahmed b. Hüseyin, el-Kadâ ve'l-kader, (thk. Muhammed b. Abdullah),

Mektebetü'l-abîkân, Riyad, 2000, s. 21-22.

746

Buhârî, Kader, 1.

747 Müslim, Kader, 4; Tirmizî, Kader, 18.

748 Buhârî, Kader, 1; Müslim, Kader, 1 (2645).

iradesini ortadan kaldırır gibi bir izlenim vermektedir. Bu nedenle de tarih boyunca bu konu hep tartışılagelmiş ve kader konusundan hareketle üç farklı akım oluşmuştur. Bunlardan ilki Cebriyye'dir ki, onlar Allah'ın ilim, kudret ve irade sıfatlarına noksanlık nispet etme korkusuyla insanın fiillerini tamamen Allah'a nispet ederek kula hiç bir rol biçmemişlerdir. İkinci grup Kaderiyye ve Mutezile'dir ki, onlar insanın fiillerinin meydana gelişinde ilahi bir müdahalenin bulunmadığını ileri sürmüşlerdir. Ehl-i Sünnet'in de içinde bulunduğu üçüncü grup ise, kaderle ilgili olarak Kur'ân'daki âyetlerin bağlamını, kişinin yetenek ve davranışlarını göz önünde

bulundurarak terkip metodunu (birleştirici bir yöntem) izlemeye gayret etmişlerdir.750

Hadislerde insanın kaderinin önceden yazıldığı kaydedilse de, bir rivâyette

duanın kaderi değiştirebileceği vurgulanmıştır.751

Bu rivâyette, insanın kaderinde kötü olarak yazılmış bir şeyin dua vasıtasıyla hayırlı bir şeye dönüşeceğine işaret vardır. Çünkü her bir şey bir sebebe bağlıdır. Sebepsiz hiç bir şey olmaz. Buna göre de kaderde kötü olarak yazılmış bir şeyin sebebi ortaya çıkmadan dua yapılırsa, o kötülük insana faydalı olan bir şeye dönüşür. Bu hadis bu şekilde yorumlansa da, kaderin ezelden yazıldığı ilkesiyle yine çelişkili gözükmektedir. Çünkü Allah'ın ezelden yazdığı bir şeyin değişmemesi gerekir. Eğer değişirse burada kulun kaderi üzerinde bir tasarrufunun olduğu tartışması ortaya çıkar. Ayrıca, Allahın ezeli ilmiyle yazdığı kaderin değişmesi söz konusu olduğu için Allah'ın ilmi dışında bir durumun vuku bulması gibi bir durumla karşı karşıya kalınır.

Hadis kaynaklarında, daha Hz. Peygamber hayatta iken kader konusunda tartışmaların yapıldığı, lakin Hz. Peygamber'in buna kızarak kader ile ilgili

tartışmalar yapılmasını yasakladığı görülür.752

Hatta Kamer sûresinin 48-49. âyetlerinin Rasûlullâh'ın yanına gelerek kader konusunda onunla tartışmak isteyen

müşrikleri yermek için indiği nakledilir.753

Dört halife döneminde kader konusunda bazı tartışmalar olsa da bu tartışmaların yaygın olmadığı dikkat çekmektedir. Hz. Ömer, veba salgını yüzünden Şam'a girmeyip geri dönmesini kaderden kaçış olarak

750 Bu konu ile ilgili geniş bilgi için bkz; Topaloğlu, Kelâm İlmine Giriş, Damla Yayınevi, İstanbul,

2013, s. 283-293.

751

Tirmizî, Kader, 6; İbn Mâce, Mukaddime, 10. İbn Mâce'nin Sünen'inin muhakkiki bu hadisin hasen li-gayrihî derecesinde olduğunu belirtmiştir.

752 Tirmizî, Kader, 1.

değerlendirenlere, hiçbir fiilin kaderin dışında kalmadığını ve hastalığın olduğu beldeye girmemenin de bir kader olduğunu söylemekle Hz. Peygamber'in kader

hakkındaki açıklamasına benzer bir açıklama yapmıştır.754

Sonuç olarak, Ehl-i Sünnet'in başlıca hadis kaynaklarından kabul edilen

Kütüb-i sitte'deki eserlerin tamamında kaza ve kader konusuyla ilgili rivâyetlerin

bulunduğu ve bu konunun ta Hz. Peygamber zamanından bu yana farklı şekillerde tartışıldığı görülmektedir. Kaza ve kader konusunda yapılan bu tartışmalar aradan uzun zaman geçmesine rağmen bügün de aktüelliğini korumakta ve bu konuya kesin ve net izahlar hala getirilememektedir. Bu sebeple de Ehl-i Sünnet'in genel kabulüne göre, bu konunun tartışmaya açılmaması gerekir. Çünkü kaynaklarda, yukarıda kaydedilen rivâyete ek olarak Hz. Peygamber'in kader konusunda tartışmalar yapan

Kaderiyye ve Mürcie mensuplarını tan ettiğine dair rivâyetler bulunmaktadır.755