• Sonuç bulunamadı

5. ŞİA DÜŞÜNCESİNDE HADİSİN YERİ VE ÖNEMİ

1.2. ŞİA'DA TEVHÎD İNANCI

2.1.3. Allah'ın Nüzûlü Meselesi

Malum olduğu üzere, Ehl-i Sünnet'in hadis kaynaklarında Yüce Allah'ın gecenin üçte birinde dünya semasına indiğine dair bir hadis bulunmaktadır. Söz konusu hadis şöyledir:

َِّللَّا ِدْبَع ِبَِأَو ،َةَمَلَس ِبَِأ ْنَع ،ٍّباَهِش ِنْبا ِنَع ،ٍّكِلاَم ْنَع ،َةَمَلْسَم ُنْب َِّللَّا ُدْبَع اَنَ ثَّدَح

ُهْنَع َُّللَّا َيِضَر َةَرْ يَرُه ِبَِأ ْنَع ،ِ رَغَلأا

:

ِهْيَلَع ُالله ىَّلَص َِّللَّا َلوُسَر َّنَأ

َلاَق َمَّلَسَو

:

اَنُّ بَر ُلِزْنَ ي

َلَاَعَ تَو َكَراَبَ ت

ُلوُقَ ي ُرِخلآا ِلْيَّللا ُثُلُ ث ىَقْ بَ ي َينِح اَيْ نُّدلا ِءاَمَّسلا َلَِإ ٍّةَلْ يَل َّلُك

:

ْنَم ُهَل َبيِجَتْسَأَف ، ِنِوُعْدَي ْنَم

ُهَل َرِفْغَأَف ِنُِرِفْغَ تْسَي ْنَم ،ُهَيِطْعُأَف ِنُِلَأْسَي

Ebû Hüreyre'den rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullâh (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Gecenin son üçte biri kalınca Rabbimiz dünya semasına iner ve şöyle der: 'Bana duâ eden var mı duâsını kabul edeyim. Benden isteyen var mı? Kendisini bağışlayayım."274

Ehl-i Sünnet Allah'ın mekândan münezzeh olduğuna dikkat çekmek şartıyla

bu tarz rivâyetlerin sahih olduğunu kabul etmektedir.275 Fakat Şia'nın önde gelen

birçok âlimi bu konuda Ehl-i Sünnet'i hedef alarak Allah'a mekân nispet etmekle itham etmişlerdir. Örneğin Şia'nın önde gelen âlimlerinden addedilen İbnü'l- Mutahhar el-Hıllî (ö. 726/1325) özellikle hanbelîleri ve Dâvud ez-Zâhirî'yi (ö. 270/884) hedef alarak onların Allah'ın her cuma gecesi eşeğin belinde (yeryüzüne)

273 Küleynî, el-Kâfî, I, 158; Sadûk, et-Tevhîd, s. 97. 274 Buhârî, Teheccüt, 14.

275

indiğini ve sabaha kadar: "Tevbe eden yok mu, istiğfar eden yok mu?" buyurduğunu

naklettiklerini ileri sürmüştür.276 Ne tuhaftır ki, Hıllî gibi hem Ehl-i Sünnet hem de

Şia kaynaklarına hâkim bir âlim277

bu konuda uydurma bir rivâyeti ortaya atarak Ahmed b. Hanbel gibi Ehl-i Sünnet'in önde gelen bir âlimini haksız yere zann altında bırakmıştır. Zira Ehl-i Sünnet'in hiç bir hadis kaynağında böyle bir rivâyete

rastlanmamaktadır.278

Hatta Şia âlimlerinden bazıları Ehl-i Sünnet'i Allah'a mekân, hareket, dönüşme, gelişme gibi sıfatlar atfettiklerini ileri sürerek katı bir dille

eleştirmektedirler.279

Bunun asıl sebebi Şia kaynaklarında geçen bazı rivâyetlerin Ehl-i Sünnet'in nüzûl ile ilgili rivâyetlerini hedef alarak böyle bir şeyin imkânsız olduğuna işaret etmesidir. Bu anlamdaki rivâyetlerden biri şöyledir.

Bir takım insanlar, İmam'ın (Ebû İbrahim Mûsa b. Ca'fer) huzurunda Allah'ın dünya semâsına indiğini iddia ettiler. Bunun üzerine İmam şöyle buyurdu: "Allah inmez ve inmeye ihtiyaç duymaz. Varlıklara bakışı açısından yakınlık ve uzaklık fark etmez. Yakın O'ndan uzaklaşmaz, uzak da O'na yakın olmaz. Hiçbir şeye ihtiyaç duymaz. Tersine, her şey O'na muhtaçtır. O, bahşedicidir. Ondan başka ilâh yoktur, üstün iradelidir, hikmet sahibidir. Allah'ı, inen biri olarak vasfedenlere gelince bu nitelendirmeyi; ancak O'nu eksiklik ve artma olgularıyla nitelendirenler yaparlar. Her hareket eden varlık, kendisini hareket ettiren birine veya hareket etmesini sağlayan bir şeye muhtaçtır. Allah hakkında mesnetsiz zanlarda bulunanlar helak olurlar. Allah'ı vasfederken, O'nu eksiklik veya fazlalık nitelikleriyle sınırlandıracak şekilde veya hareket eden ya da hareket ettirilen biri olarak vasfetmekten sakının. Allah için zeval veya iniş tasavvur etmeyin. Bir yerden kalkma veya oturma eylemlerini düşünmeyin. Allah, kendisini bu şekilde vasfedenlerin vasfından, nitelendirenlerin niteliğinden ve vehmedenlerin vehminden münezzehtir, yücedir. Seni kıyam ederken ve secde edenlerle birlikte hareket ederken gören üstün iradeli ve merhamet sahibi Allah'a tevekkül et."280

Görüldüğü üzere bu rivâyette Allah'ın mekândan münezzeh olduğu geniş bir şekilde açıklanmış ve yedinci imam Mûsâ b. Ca'fer'in (ö. 128/745) huzurunda Ehl-i Sünnet'in hadis kaynaklarında da geçen Allah'ın gecenin üçte birinde dünya semasına indiğine dair hadisin anlamına yakın bir soru sorulmuş ve imam bunun kesin bir dille mümkün olmadığını dile getirmiştir. Fakat yukarıda kaydettiğimiz rivâyetten bir kaç rivâyet sonra onuncu imam Ebu'l-Hasan Ali b. Muhammed'in (ö. 254/868) Allah'ın

276 Hillî, Nehcü'l-hakk, s. 55. 277

Mustafa Öz, "Hillî", DİA, XVIII, 37.

278 Bu rivâyet hakkında geniş değerlendirme için bkz: İbn Teymiye, Minhâcü's-sünne, II, 631-635. 279 Muhammed Takî Misbâh ez-Yezdî, Durûsün fi'l-akîdeti'l-İslâmiyye, Beyrût, 2008, I, 85. 280 Küleynî, el-Kâfî, I, 175-176.

nüzûlü ile ilgili sorulan soruya verdiği cevapta belli noktalarda Ehl-i Sünnet'in görüşüne yakınlık sezilmektedir. Muhammed b. İsa'nın naklettiği o rivâyet şöyledir:

Ebu'l-Hasan Ali b. Muhammed'e şu ifadeleri içeren bir mektup yazdım: "Allah beni sana feda etsin ey efendim. Bize şöyle rivâyet ediliyor: "Allah, arşın belli bir yerindedir ve diğer bir yerinde olmadan istiva etmiştir. Her gecenin son yarısında dünya semasına iner." Yine rivâyet edilen sözlerden biri de şudur: "Allah arefe gecesi iner, sonra yerine geri döner." Senin dostlarından bazıları bu hususta şöyle diyorlar: "Bir yerde olmayıp bir başka yerde ise bu demektir ki hava O'nunla karşılaşıyor ve kuşatıyor. Hava ise ince bir varlıktır ve her şeyi kapasitesi oranınca kuşatır. Hava bu şekilde Allah'ı kuşatabilir mi?" İmam bana şu cevabı yazdı: "Bu hususla ilgili bilgi Allah katındadır. O, bunu en güzel şekilde takdir eder. Şunu bil ki Allah, dünya göğünde olduğu zaman arşın üzerinde gibidir. Bütün varlıklar O'nun bilgisi, kudreti, mülkü ve kuşatıcılığı karşısında eşit konumdadır."281

Yukarıda kaydedilen iki rivâyet arasında bazı farklılıkların olduğu görülür. Yedinci imam ile onuncu imamın arasındaki zaman farkı dikkate alındığında aradan geçen zaman zarfında nüzûl ile ilgili imamlar ve onların çevresinde olanlarda Ehl-i Sünnet'in nüzûl ile ilgili naklettiği hadise uygun bir görüşe doğru yönelimin olduğu

görülür. Özellikle onuncu imamın: "Şunu bil ki Allah, dünya göğünde olduğu zaman

arşın üzerinde gibidir" sözü Ehl-i Sünnet kaynaklarındaki hadisle aynı anlam ifade etmektedir. Her ne kadar Şia'dan bazıları Ehl-i Sünnet'i bu rivâyetten hareketle Allah'a mekân nispetinden dolayı eleştirmiş olsalar da aslında Ehl-i Sünnet bu gibi rivâyetleri Allah'ı mekândan tenzih etmek şartıyla kabul etmiştir.

Şia'nın temel hadis kaynakları tarandığında nüzûl hadisini destekleyecek birçok rivâyetin olduğu görülür. Örneğin, Şia'nın en klasik hadis kaynaklarından addedilen el-Usûl sitte aşer'de Cabir'den nakledilen şöyle bir rivâyetle karşılaşmaktayız:

ايندلا ءاسَ لَإ ليللا نم يقابلا ثلثلا فِ لزني لَاعتو كرابت الله نا لوقي هتعسَ لاق رباج

ىدانيف

هل رفغاف رفغتسي رفغتسم نم له وأ هيلع بوتاف بوتي بئات نم له

Allah Teâlâ gecenin son üçte birinde dünya semasına inerek: "Tevbe eden yok mu tevbesini kabul edeyim? İstiğfar eden yok mu istiğfarını kabul edeyim...?" buyurur.282

281 Küleynî, el-Kâfî, I, 177. 282 el-Usûl sitte aşer, s. 69.

Görüldüğü gibi bu hadis yukarıda kaydettiğimiz Ehl-i Sünnet hadis kaynaklarında geçen hadisle yakın anlamlıdır. Özellikle bu rivâyetin Şia'nın ilk hadis kaynağında geçmesi ayrıca önem taşımaktadır. Şöyle ki, Şia'nın günümüze kadar ulaşan bu ilk hadis kaynağı Şia'nın diğer önemli hadis eserlerinin de kaynağı mesabesindedir. Ayrıca bu, hadisin Hz. Peygamber zamanına yakın dönemde Ehl-i Sünnet kaynaklarında geçtiği şekilde Şia hadis kaynaklarında da yer aldığına fakat sonradan Şia'nın Mutezile'nin de etkisi altında kalarak bu hadise karşı tavrını değiştirdiğine işaret etmektedir. Bihâru'l-envâr'da bu konudaki rivâyet daha açıktır. Birisi Ebû Abdullah Ca'fer es-Sâdık'tan: "Sen Allah'ın dünya semasına indiğini mi

diyorsun?" diye sorunca, Ca'fer es-Sâdık: "Evet öyle diyorum. Çünkü bu konudaki rivâyetler ve haberler gâyet sahihtir" cevabını vermiştir.283 Yukarıda kaydedilen rivâyetlerden anlaşılmaktadır ki, Şia hadis kaynaklarında bu konuda bir karmaşa bulunmaktadır. Belki bu sebepledir ki, Meclisî bu hadisi şerh ederken hadiste geçen "inmek (لزني)" kelimesinin "tefîl" babından olmasının muhtemel olduğunu ve böylece

inmekten maksadın Allah'ın değil, meleklerin inmesi olduğunu ileri sürmüştür.284

O bu görüşünü desteklemek mahiyetinde Şeyh Sadûk'un eserinden şöyle bir rivâyet aktarmaktadır:

İbrahim b. Ebu Muhammed, İmam Rıza'ya (a.s) şöyle bir soru sorduğunu nakletmektedir: "Ey Rasulullah'ın oğlu! İnsanların Rasulullah'tan naklettikleri Allah'ın her Cuma gecesi dünya semasına indiğine dair hadis hakkında ne diyorsun?" diye sordum. O (a.s) şöyle cevap verdi: "Allah kelimeleri yerinden kaydırarak tahrif edenlere lanet eylesin! Allah'a yemin olsun ki, Rasulullah böyle bir şey dememiştir. Rasulullah'ın buyurduğu, Allah'ın dünya semasına her gecenin son üçte birinde ve cuma gecesi gecenin ilk yarısında melek indirmesidir. Allah o meleğe emreder ve melek: İsteyen yok mu vereyim? Tevde eden yok mu tevbesini kabul edeyim...? diye seslenir."285

Şeyh Sadûk'un naklettiği bu rivâyet Şia'nın nüzûl konusunda içinde oldukları karmaşadan çıkmaları için bir çözüm gibi gözükse de, tek başına yeterli değildir. Zira Şia kaynaklarında bu hadis genellikle Ehl-i Sünnet'in hadis kaynaklarında geçtiği şekliyle yer almaktadır. Hatta hadis konusunda kendisinden öncekilere göre biraz daha titizliği ile tanınan Tûsî bile kendi eserinde bu hadisi Ehl-i Sünnet

283 Meclisî, Bihâr, III, 243.

284 Meclisî, Mirâtu'l-ukûl, XV, 341. 285 Sadûk, Men lâ yahduruhu'l-fakîh, I, 421.

kaynaklarında geçtiği şekliyle nakletmiştir.286

Bu da hadisin önceden her iki mezhebe göre aynı muhtevada olduğuna işaret etmektedir. Muhtemeldir ki, Allah hakkında tecsîm, teşbîh tartışmalarının yapıldığı dönemde Şia, Mutezile'nin etkisi altında kalarak bu hadisi izah etmekde zorlanmış ve bu sebeple de, hadisin asıl anlamını inkâr etmiştir. Fakat şu da bir gerçek ki, Şia'nın içerisinde genel görüş nüzûl hadisinin inkârı yönünde olsa da, bazı Şia âlimleri bu hadisi inkâr etmemiş ve hadisi kendi görüşlerine uygun olarak yorumlamışlardır.

Sonuç olarak, nüzûl konusunda iki mezhep arasındaki farklılaşma aynı hadisin farklı yorumlanması sonucunda ortaya çıkmıştır. Her ne kadar Şia bu hadise kendi yorumunu katmak sûretiyle farklı bir anlama büründürmüşse de Şia âlimlerinin tamamının bu konuda aynı çizgide durmadığı gözlemlenmektedir.