• Sonuç bulunamadı

Yetişkinlere Mahsus Oyunlar

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3. GELENEKSEL HALK BİLGİSİ

3.4. Oyunlar ve Oyuncaklar

3.4.1. Yetişkinlere Mahsus Oyunlar

Halk bilimi çalışmalarında geleneksel halk tiyatrosu başlığı altında incelenen oyunlar, daha çok köy çevrelerinde, yılın belli başlı dönemlerinde, düğünlerde, eğlencelerde ve çeşitli toplantılarda oynanır. Pertev Naili Boratav, oyunların oynanış zamanı ile ilgili şu değerlendirmeyi yapar: Seyirlik köylü oyunlarının bazılarının, yılın mevsim değişmelerini belirleyen günlerinde, aşağı yukarı hep aynı tarihlerde yapılan törenlere bağlılığı dikkati çeken bir olgudur. Bunları, bir çeşit resmiliğini yitirmiş olmakla beraber gelecek olarak hala bayram sayılan günlerin kutlanması diye adlandırmak yerinde olur. Bu oyunların yanı sıra tören dışı nitelikte olan “farce” denilen oyunlar da vardır. Örnek olarak Yozgat’taki Elekçioğlu oyununu ve Eskişehir’deki Tülbentçi oyununu vermek mümkündür (Boratav, 1978: 221).

Metin And, oyunlar hakkında kırsal bölgelerde, köylerde görülen, daha çok tarih öncesine uzanan bolluk (tarım ve çobanlık), eriştirme, canlandırıcılık, atalara tapınım gibi işlevsel kut törenlere bağlı bir tiyatro geleneğinin var olduğu bilgisini vermektedir (1985: 43). Şükrü Elçin ise köylülerin uzun kış aylarında ve hususiyetle düğünlerde, bayramlarda eğlenmek ve vakit geçirmek için düzenleyip oynadıkları dram karakterli temsiller tanımlamasını yapmaktadır (1991: IX). Nebi Özdemir, köylerde oynanan oyunlar hakkında, kentlerin dışındaki yerleşim birimlerinde yaratılan ve yaşatılan bir tiyatro geleneği olduğu ve köylülerce düğün, kına gecesi, yılbaşı, nevruz, yaren toplantıları, bayramlar vb. eğlence ortamlarında oynanan oyunlardan meydana geldikleri bilgisini vermektedir (2003: 5). Bu oyunlar, az çok bir “tiyatro eseri kuralına uyarak basit de olsa bir eylemi canlı aktörlerle yürütürler” (Boratav, 1978: 218). Oyuncular, amatör kişilerdir. Bu oyunlar büyük ölçüde doğaçlama oynanır. Sadece oyunun ana çizgileri ve olayların sırası bellidir. Yer yer seyircilerin de katıldığı köy seyirlik oyunlarında takma sakal, yüz boyama vb. yöntemlerle kılık değiştirilir.

Seyirlik köylü oyunlarının özel bir adı yoktur. Oyun çıkartmak deyimiyle nitelenir. Her oyun, adıyla anılır. Örneğin; Arab oyunu… Oyunlarda amaç, basit bir eylemi canlı aktörlerle basitçe yürütmedir. Oyunların çoğu erkeklerin yaratmalarıdır. Bu oyunların bazıları söyleşmelidir. Bazılarında da söze çok az yer verilip mimik ve hareketler ön plana çıkarılır. Büyük bir kısmında çalgı grubu vardır. Kadınların oynadığı oyunlarda dans da vardır. Bu oyunları oynayan oyuncuların hiçbiri bu oyunları ve oyunculuğu meslek edinmiş kişiler değildir. Herkes toplumdaki hiyerarşik yapı doğrultusunda bu oyunlara katılabilir. Oyunlarda yer yer seyirci de aktif olarak oyuna katılır.

148

Oyunlarda genellikle hayvan kılığına girmiş oyuncular rol alır. Ancak kılık değiştirmeler son derece basit ve sınırlıdır. Müzik, dans ve taklit oyunlardaki vazgeçilmez unsurlardır ancak müzik icrası bazen boş bir teneke, bazen bir güğüm dibiyle ya da bağlama, kemençe vb. ile yapılmaktadır. Bu oyunlarda önceden hazırlanmış herhangi bir kurgu, metin yoktur. Oyunlar yaratıldıkları kültür ortamına bağlı olup ihtiyaç ve zevkler doğrultusunda farklılıklar gösterebilmektedir (Özdemir, 2003: 8-12).

Seyirlik köy oyunları, işledikleri konular bakımından çeşitli sınıflamalara tâbi tutulmaktadır. Şükrü Elçin bu oyunları iki gruba ayırır (37-61):

Ritüel Oyunlar: Dinsel-büyüsel (ritüel), yılın değişmesini konu edinen (Köse-Gelin oyunu), hayvan (Saya gezme oyunu, koç katımı oyunu), bitki (Cemalcik oyunu)

Profan Mahiyetindeki Oyunlar (Din Dışı Oyunlar): Günlük hayat (Tarla sınırı oyunu), masallar (Keloğlan oyunu), destanlar, âşıkların hayatları (Göçebe oyunu), tarihi olaylar (İstiklal Savaşı oyunu), hayvan taklitleri (Kartal oyunu), dilsiz taklitleri (Yaş oyunu, berber oyunu). Metin And’ın tasnifinde ise seyirlik köylü oyunları yedi gruba ayrılmıştır (1985: 74-174):

Kuttören ve söylence kaynaklı oyunlar-gerçekçi oyunlar (Kalaycı oyunu, Demircinin Körüğü oyunu, Köroğlu oyun, vd.)

Ölüp dirilme ve kız kaçırma (Arap oyunu, Deve oyunu, Kalkağan oyunu)

Yılbaşı ve yıl sonu oyunları (Dede oyunu, Karakancilo oyunu, Köse oyunu, Muharrem ayı törenleri vd.)

Tarımsal oyunlar-çoban oyunları (Sığır Gütme oyunu, Tohum Ekimi oyunu, Ekin Kurtarma oyunu, Tekecik oyunu vd.)

Hayvan benzetmeleri (Tülü Kabak oyunu, Deve Düzme oyunu, Deveci oyunu vd.) Dilsiz oyunları-kukla-şaka oyunları (Arap oyunu, Hortlak oyunu, İdam oyunu, Şıh oyunu, Gemi oyunu, Araba kuklası vd.)

Tek ve çift izlekli oyunlar-dizi oyunları (Deveci oyunu, Saya Gezme, Hacı Baba oyunu, Ali Fattik oyunu, vd.).

3.4.1.1. Kılık Değiştirme / Kına Oyunu

Kına geceleri geçmişte yalnızca kadınlara yönelik düzenlendiğinden erkeklerin bu organizasyona katılmaları yasaktır. Ancak ailelerdeki genç kızlar muziplik amaçlı erkek kılığına girip kına gecelerine gelirler. Bunun için erkek kıyafetleri giyilir, mısır püskülü vb. şeylerden sakal ve bıyık yapılarak takılır. Oyunu tertip edenler dışında kimin erkek kılığına girdiği kimse tarafından bilinmez. Kına gecesine gelen erkek ailedeki büyük yengelere, komşu kadınlara sarılıp onları öper; diğer genç kızları dansa kaldırır, horon teper. Bazen de kadınlara sarkıntılık ediyormuş gibi yapar.

149

Bu durumlarda erkek kılığına giren kişiyi tanıyamayan kadınlardan ona vurmaya çalışanlar, bağırıp kaçanlar olmaktadır. Sonunda bu kişilerin kadın oldukları ortaya çıkar ve gülüp eğlenilir. Oyun barındırdığı kılık değiştirme motifi itibarıyla Türk halk edebiyatı anlatılarının en güzel örneklerini sergileyen Dede Korkut metinlerindeki Bamsı Beyrek’in kılık değiştirip nişanlısı Banı Çiçek’in düğününü basma hadisesiyle doğrudan ilişkilidir (Ergin, 2006: 76-86).

3.4.1.2. Kırbaç Oyunu

Kırbaç oyunu mısır meçisinin yapıldığı gecelerde oynanan bir oyundur. Oyun, ebenin mısırların içine oturmasıyla ve halkanın mısır etrafına kurulmasıyla; ebeye fark ettirmeden elden ele dolaştırılan mısırdan yapılan ipin ebeye vurulmasıyla ve bu esnada “zimi zimi/sivi sivi” şeklinde bağırılmasıyla da oynanmaktadır. Oyun bu sebepten ötürü “zimi zimi/sivi sivi” olarak da bilinmektedir.33 Eğer ebe ona kimin gizlice vurmaya çalıştığını fark ederse vurmaya çalışırken yakalanan kişi ebe olur ve oyun böylece devam etmektedir.

3.4.1.3. Kuskustera / Kuckucura

Yaz aylarında, özellikle temmuz ayı başında bölge çok fazla yağış alır. Yağışın uzun süre devam etmesi üzerine bölgedeki yaşlılar orak ayı olarak nitelendirdikleri temmuz ayında ekinlerin biçilmesi işini yetiştirebilmek için havaların açmasını dilerler. Bunun için köyün gençlerinden güneş duasına çıkmaları istenir. Köyün gençleri törenin yapılacağı günden önceki gece belli bir yerde toplanarak iş bölümü yapar. Aydınlatma için kullanılacak fener veya çıraların kimler tarafından tutulacağı, evlerden toplanacak olan yiyeceklerin kimler tarafından alınacağı ve hangi kaplara konacağı, türküleri kimlerin söyleyeceği ve hangi ekibin oyun oynayacağı önceden belirlenir. Ertesi günün akşamı olduğunda kuçkuçura ekibi köyü dolaşmaya ve köydeki tüm haneleri gezmeye başlar. Herkesin kapısı çalınarak evin içine kadar horon eşliğinde girilir ve ezgi eşliğinde ev sahibinden yiyecek istenir. Böylece bütün köy dolaşılır ve hanelerden toplanan kaymak, tereyağı, süt, peynir ve undan çeşitli yemekler hazırlanır. Bu yemeklerden en meşhur olan kaymak, tereyağı ve undan yapılan hoşmeli adlı yiyecektir. Yiyecek maddelerini taşıyan ekip yemek hazır oluncaya kadar kimseyle konuşmaz. Bu esnada ortaya çakılan bir kazığın etrafında dönülür ve tekerlemeler, türküler söylenir. Yemek pişirilip yendikten sonra ise boş kazan veya kap taşıyan kişinin kafasına geçirilir ve çalınır. Böylece tören bitmiş olur ve ertesi gün havanın açacağına inanılır (Canalioğlu, 2001: 84-86; Durmuş, 2010: 33-35).

33 İleride bahsedileceği üzere mısır meçisinin yapıldığı ekim – kasım zamanında oynanan bu mevsimsel oyun, aynı zamanda çocuklara mahsus bir oyunla aynı isimle bilinmektedir. Aralarındaki en büyük fark ise yetişkinlerin oynadığı kırbaç oyununun oyun düzeninin cezalandırma sistemine dayalı olmasıdır. Çocukların oynadığı oyunda ise oyun düzeni yakalamaca/kovalamaca şeklindedir.

150

“Eskiden ehtiyarlarumuz, yaşlilarumuzun oyle şeyleri var idi. Havalar bozuk gideyiler, ekinleri biçemeyiler. Boğda biçerdiler, çayir zamanlari çayirlari biçemeyiruk, yağayi yağayi. Yaşlilar kençlere derdile bu akşam bi kuskustera yapun bakalum hava açar mi? Toplanuyi gençler, delikanlilar çalgi aluyiler akşamdan, herkes uyuyi, gideyi kabilara orda çalgi çalayiler, orda türki söyleyiler; Layistera kuskustera Ne istersun? yağ isterum. Allahtan güneş isterum. E yenge kalo yenge. Teknelerun şen olsun. Bizi rezil eylema. Yağ kileğun tez dolsun.” (K. K. Güller Öztürk, Barışlı)

“İşte ondan sora dolanurdiler işte o yağları toplardiler. Peynir veren da olurdi. Başka bişe toplamazdiler, yağ isterdiler işte kimisi verurdi kimisi vermezdi işte. Türkisini da atardiler olara. Geludiler gene bi yaşli ehtiyar yahut kocakarinun evine onlar orda bi hoşmeri yapardiler, kuymak, yağ istindeyana göllerdi. Oni yeduktan sora herkes kün alurdi. Kaç arkadaşduler, artuk alti yedi işte ne isa, felân gün senun felân gün benum böyle ama kimun güni eyi olursa bak uğurli o olacak arkadaş böyle da söylerdiler. Artuk bi gün güneş almazdi, iki gün, uçinci gün yahut dördinci güni güneş alurdi tamam işte ondan sora havalar biraz düzeturdiler. İşte bak bi daha ayam bozarsa gene kuskustera yapacağuk. Hava açtı deyine hepsi sevinurdi.

Gece geldum kapinuza Selam verdum yapinuza Selamumi almazsanuz Daha gelmem kapinuza

Kuskusura ne istersun? Yağ isterum bal isterum Allah’tan güneş isterum

Hatunlardan yağ isterum Verursanuz ver gidelum

Vermezsanuz kov gidelum” (K.K Fadime Eraydın, Akçaabat)

Bütün haneler gezildikten sonra yaylanın bir evinde toplanılır. Elde edilen yağ, kaymakla hoşmeriler yapılır ve yenir. Yemekten sonra yine kemençe, kaval eşliğinde türküler söylenir, eğlenilir.

3.4.1.4. Momoyira / Momoyer

Kalandar ayının en karlı günlerinde yapılan Momoyira şenliği, kalabalık şahıs kadrosu ve belli başlı kurallarıyla bölgeye ait geleneksel tiyatro örneğinin en dikkate değer örneklerindendir. Köyün gençleri, köyün boş bir evinde toplanırlar ve kendi aralarında iş bölümü yaparlar. Bu iş bölümünde

151

herkes kendine uygun rolü bulur ve ona göre hazırlıklara başlar. Momoyira oyunundaki şahıs kadrosu şu şekildedir:

- Başkan (Kizir): Eli kırbaçlı, beli kuşaklı, amir durumundaki tam söz sahibi kişidir.

- İhtiyar (Momoyiris): Beli kambur, paltolu, sakallı, şapkalı ve bastonlu bir kıyafet içindedir. Güldürücü, komik ve eğlencenin merkezindeki kişidir.

- Gelin (Nife): Genç bir gelin kıyafetine bürünmüş erkektir.

- Doktor: Eğlence süresince ihtiyar Momoyiris’i tedavi etme rolündedir. Omzuna astığı çantasında tedavi amaçlı aletler taşır.

- Çavuş: Asker elbiseli, askerlerin komutanı rolündeki kişidir.

- Jandarmalar: Beş, altı kişiden oluşurlar. Gelini ve diğer topluluğu koruma rolünü üstlenirler. Asker elbiseli, tabanca veya tüfeklidirler.

- Kemençeci: Eğlence süresince kemençe çalmakla görevlidir.

- Heybeciler: Hane sahiplerinin vereceği mısır, fasulye, para vb. değerli eşyaları toplayıp korumakla görevlidirler.

Hazırlıklar tamamlandıktan sonra sabahleyin topluluk kemençe ve türküler eşliğinde yola çıkar. Köyde bulunan tüm hanelerin kapılarını sırayla çalarlar. Ev sahipleri bir müddet sonra kapılarını açar ve grubu içeri alırlar. Ev içine giren kalabalık horon ve türkülere devam ederler. Eğlence devam ederken ihtiyar Momoyiris hastalanır ve bayılır. Doktor Momoyiris’i iyileştirmek amacıyla ona ilaçlar verir ve iğne yapar. Bu sırada topluluk dışından bir delikanlı gelini kaçırmaya çalışır. Çavuş ve jandarmalar gelini arayıp bulmaya çalışırlar. Gelin bulunduğunda ortaya getirilir. İhtiyar Momoyiris’in hastalanmasından ve gelinin kaçırılmasından ev sahibi sorumlu tutulur. Ceza olarak da topluluğa mısır, fasulye, para vb. değerli nesneler verir. Ayrıca gelini kaçıran delikanlı da para cezasına çarptırılır. Toplanan yiyecek ve para heybeciler tarafından yüklenilir (Canalioğlu, 2001: 83).

Köydeki hane sayısına göre yaklaşık üç gün sürebilecek bu oyun, eğlence havası içinde üç güne yakın sürebilmektedir. Eğlencenin sonunda toplanan yiyecekler satılarak paraya çevrilir ve toplanan diğer parayla birlikte toplulukta görev alanlar arasında paylaştırılır.

3.4.1.5. Tura Oyunu

Tura oyunu, genellikle düğün akşamları oynanır. Oyun düzeni itibarıyla kırbaç oyunuyla benzerlik gösterir. Bir eşarp iki ucundan tutularak kıvrılır. Daha sonra kıvrılan bu uçlar bir araya getirilerek bağlanır. Böylelikle “gumbuz” adı verilen sert bir ufak topuz elde edilir. Oyunculardan biri ebe olarak seçilir. Kalan oyuncular yan yana dair formunda oturur ve tura ebenin göremeyeceği şekilde oyuncuların elleri arasında arkadan dolaştırılır. Ebe turanın kimde olduğunu bulabilmek için oyuncuların kollarının arasından ellerini sokarak oyuncuları yoklar. Bu esnada turayı tutan oyuncu

152

ebeye görünmeden turayla vurur ve turayı hemen bir başka oyuncuya aktarır. Oyun ebeye yakalanmadan bu şekilde devam eder. Ebe turayı tutan kişiyi yakaladığında yakalanan kişi ebe olur ve oyun böyle devam eder.

3.4.1.6. Yüzük Oyunu

Yüzük oyunu, kırbaç ve tura oyununa benzer şekilde oynanır. Oyuncular oyuna başlamadan önce ortaya ödül niteliğinde meyve ve kuruyemiş koyarlar. Sayışmaca sonucu bir ebe seçilir. Oyuncular yan yana dizilir ve ebeye göstermeden bir oyuncunun avcunun içine bir yüzük konur. Daha sonra yüzük elden ele dolaştırılır. Ebe, dur komutu verdiğinde herkes ellerini yumruk şeklinde yapar ve ebeye doğru kapalı biçimde uzatır. Ebe, yüzüğün kimde olduğunu tek seferde bulmak zorundadır. Yüzük bulunursa yüzüğü tutan kişi yeni ebe olur ve ebe ortadaki hediyeleri kazanır. Ancak yüzüğü tutan kişiyi değil de bir başkasını seçerse ebeye ceza verilir. Ebeye verilecek cezayı yüzüğü tutan kişi belirler. Ceza olarak ebenin eline bir ile beş defa aralığında vurulur. Cezalandırma bitince oyun yeniden başlar. Ebe yüzüğün kimde olduğunu bulana kadar değişmez.