• Sonuç bulunamadı

Geçiş Törenleriyle İlgili Halk İnanışları 1. Doğumla İlgili Halk İnanışları

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3. GELENEKSEL HALK BİLGİSİ

3.2. Halk İnanışları

3.2.1. Geçiş Törenleriyle İlgili Halk İnanışları 1. Doğumla İlgili Halk İnanışları

3.2.1.1.1. Hamilelikle İlgili Halk İnanışları

Sacayağının üzerine oturan kadının kız doğuracağına inanılır.

Hamile kadın ve kocası yılan öldürmez. Çünkü yılan ölürken dilini dışarı atar; yılanın dili çocuğun ya ağzına ya da gözüne değip de çocuk sakat olur inancı vardır.

Hamile kadın çeşmelerden su içmez, içerse çocuğun ağzı akar. Yine aynı inanış gereği, çocuğun ağzının akmaması için hamile kadın sakız çiğnemez. Hamilelikte sakız çiğnenmesi ile ilgili

56

Trabzon/Merkez-Faroz’da “sakız çiğnemez çocuk kakalı olur” şeklinde bir inanış da görülmektedir. Benzeri bir inanış Şalpazarı Simenli Köyü’nde yaşamaktadır. Ayrıca karısı hamile olanlar hayvan kesmez, keserlerse çocuğun sakat olacağı inancı bulunmaktadır. Hamile kadın Hıdrellez günü kapı kilitlemez, kilitlerse anahtarın resminin çocuğun burnunda çıkacağı inancı vardır. Hamile kadın Hıdrellez günü dikiş dikmez, dikerse çocuğun ikizinin çocuğa yapışacağına inanılır (Balıkçı, 2004a: 17-18).

Çocuk anne karnında çabalamaya başlayıncaya kadar kadın beline anahtar, gül vb. şeyler takmaz; takarsa bunların çocuğun bir yerinde çıkacağına inanılır.

Trabzon ilçesinde hamilelik döneminde yüzü çillenen kadının çillerini geçirmek için, doğum yaptığı zaman yüzü kırmızı hırkayla silinir (Balıkçı, 2004a: 38).

İnsan vücudunda bulunan benlerin, bebek anne karnındayken annenin belindeki kuşağın altına mısır ekmeği koyması sonucu oluşan siyah lekelerden kaldığına inanılır.

Aşeren kadının yılana bakması uğursuzluk getirir. Eğer hamileyken anne, yılana bakarsa doğan çocuğun dilini yılan gibi dışarı atacağına inanılmaktadır (Gedikoğlu, 2016: 440).

- Anne, çocuğunun güzel olmasını ya da beğendiği kişi gibi güzel olmasını istiyorsa hamileliği boyunca sürekli o kişiye bakar. Böylece doğacak çocuk ona benzer.

- Anne hamileyken ayva yerse çocuk hem bebekken hem de büyüyünce çok güzel olur. Aynı zamanda gamzeli de olur.

- Anne hamilelik sırasında nar yiyip ellerini yıkamadan vücudunun herhangi bir bölgesini kaşır ya da ellerse bebeğinin aynı kaşıdığı yerinde nar renginde lekesi olur. Bazen narın rengi doğacak çocuğun yüzünde lekeye sebep olabilir.

- Anne hamileyken zeytin yiyip vücudunun herhangi bir yerine dokunursa tıpkı zeytin gibi bir şekil dokunduğu yerde bebeğinde de olur.

- Hamile kadın bebeğinin güzel olması için doğum yapana kadar aya bakar. Eğer kadın hamileliği boyunca çıkan her aya bakarsa bebeği çok güzel olur.

- Anne hamileyken şeftali gibi tüylü meyvelerden yerse doğacak çocuğun vücudu kıllı olur. - Kadın bebeğini doğurduktan yedi gün sonra bebeğinin ne kadar saçı varsa ondan alıp ağırlığı kadar altın yaptırıp dağıtırsa bebeğin güzel ve çok zeki olacağına inanılır.

- Hamile kadın yemek tabağında az kalmış bir yemeği sıyırırsa doğacak çocuğu güzel olur. - Anne karnındaki bebek sağ tarafta duruyorsa ve bu dışardan belli oluyorsa erkek, sol tarafta duruyorsa kız olacağına inanılır. Hamile kadının karnı büyükse doğacak olan bebek kız, küçükse erkek olacağına inanılır. Hamile kadının gerisi yani kalçası büyük olursa kadının kız doğuracağına, küçük olursa erkek doğuracağına inanılır. Anne karnındaki bebek geç çabalarsa kız, erken çabalarsa erkek olacağına inanılır.

57

- Minderlerden birinin altına makas diğerinin altına koyunun alt çenesinin bir kemiği koyulur. Bu kemik daha çok çatala benzer. Eğer hamile kadın, farkında olmadan makas olan mindere oturursa bebeği kız, kemik olan minderin üstüne oturursa erkek olacağına inanılır. Bir başka uygulamada hamile kadın yuvarlak bir masaya oturtulur ve bıçak çevirttirilir. Eğer bıçağın keskin tarafı anneye doğru gelirse bebeği erkek, hiçbir tarafı gelmez ya da sapı gelirse kız olacağına inanılmaktadır. Hamile kadının bebeğinin cinsiyetini anlamak için sohbet sırasında yere bir süpürge koyulur. Eğer hamile kadın farkına varmadan o süpürgenin üstüne oturursa bebeğinin kız olacağına inanılır (Kolot, 2017: 21-26).

3.2.1.1.2. Doğum Sonrası Yapılan Uygulamalarla ve Bebekle İlgili Halk İnanışları

Şalpazarı Çepnilerinde plasenta meyve ağacının dibine gömülür. Ayrıca üç sene içinde çocuk olmasın diye üzerine üç taş bırakılır (Çelik 1999: 405).

Şalpazarı Çepnilerinde göbek bağı ile ilgili çok sayıda inanış mevcuttur. Bunlardan bazıları şöyledir: Göbek bağı Kur’an üzerinde kesilir, çocuk âlim olsun diye; paranın üstünde kesilir paracı olsun diye, keserin üzerinde kesilir, zanaatkar olsun diye; bıçağın üstünde kesilir, keskin ve çabuk olsun diye. Ayrıca kesilen göbeğin aldığı biçime göre de bazı yorumlar yapılmaktadır. Göbek bağı kesildikten sona bağlanan göbek aşağıya çevrilmiş olursa çocuğun ishal olacağına, eğer yukarı doğru çevrilirse kusacağına inanılır (Aça, 2008: 27).

Yeni doğmuş bebeğin babası gece rüyasında karısıyla birlikte olduğunu görürse ve sabah kalkıp çocuğuna bakarsa babanın rufiası bebeğe geçer. Bebeğin başındaki rufia kırk gün gitmezse bebekte özür kalır. Babadan geçen rufia gitsin diye, bebek babanın külotuyla yıkanır (Bebeğin yıkandığı suyun içerisine babanın külotu koyulur.) Ayrıca muayyen gününde bebeğe bakan kadın da bebeğe rufia geçirir. Bu durumda hiç evlenmemiş bir kızın adet bezi alınır ve yine bebeğin yıkandığı suyun içine atılarak bebek bu şekilde yıkanır, kundaklanır. Aradan yirmi dört saat geçince bebek tekrar yıkanır. Bebek bu şekildeyken sabunla yıkanmaz. Sabunun hastalığı daha da arttıracağına inanılır (Balıkçı, 2004a: 31)

Trabzon ilçesindeki bir başka inanış gereği bebeklerin saç ve tırnakları bebek bir yaşına gelinceye kadar kesilmez, bunların melekler tarafından kesildiklerine inanılır. Bebek bir yaşını doldurduğunda kesilen saç ve tırnaklar saklanmaz, atılır (Balıkçı, 2004a: 38).

Çocuğun üzerinden geçilirse büyümesi durur. Buna boy almak adı verilir. Boyu alınan çocuğun boyunun kısa kalmaması için tekrar üzerinden geçilmesi gerektiğine inanılır. Çocuğa sarılık olmaması için sarı kıyafetler giydirilir.

58

Adetli bir kadının kırklanmamış bebeğe bakmaması gerekir. Eğer bakarsa bebek rufiya olur ve bebeğin başında çeşitli yaralar çıkacağına inanılır.

Bebeğin saçları dik ve sıksa büyüdüğü zaman çok inatçı olacağına inanılır. Bebeğin dişleri tırtıklı çıkarsa zengin olur. Bu inanış bebeğin yalnızca çıkan ilk dişleriyle ilgili değildir. İnsan ömrünün tamamında görülen bir inanıştır. Eğer insanın dişi tırtıklı ise onun zengin olacağına inanılır. Bebeğin dişleri seyrek çıkarsa büyüdüğünde yalancı olacağına inanılır. Yeni yürümeye başlayan bebek, poposunu kapıya doğru dönüp bacaklarının arasından bakarsa eve misafir geleceğine inanılır (Kolot, 2017: 44).

Kırkı çıkmamış bir bebeğin başına bir tutam mısır unu serpilirse evin bereketinin artacağına inanılır. Kırklanmamış bebekler bir araya gelirse birbirlerini basacaklarına inanılır. Ayrıca yine kırklanmamış bir bebeğin cenaze bulunan ortamda naaştan daha yüksek bir yerde bulunması gerekir; yoksa ölünün bebeği basacağına inanılır. Kırklanmamış bebeğin bulunduğu evde et kesilmez, eve silah sokulmaz yoksa bebeğin basılacağına inanılır. Yalancı memeyi fazla emen çocukların dişleri çarpık olacağına inanılır. Yeni doğmuş bebek ayaklarından kuşakla iyice bağlandıktan sonra kundak yapılır ve uzunca yatırılır. Bu sayede bebeğin uzun boylu olacağına ve hareketsiz kaldığı için de ilerde sakin biri olacağına inanılır (Kolot, 2017: 45).

3.2.1.1.3. Lohusalıkla İlgili Halk İnanışları

Şalpazarı Çepnileri arasında doğumdan sonraki kırk günlük süre için "mezarın kapısı açıktır" denilerek lohusa ve çocuk bakımında bu dönemin kritik ve tehlikeli olduğu anlatılmaya çalışılmaktadır. Lohusa kırk gün boyunca yalnız bırakılmaz. Bu süre zarfında lohusa ve bebeğe şer ruhların musallat olacağı inancı vardır. Lohusanın bulunduğu ortama tabanca, tüfek gibi ateşli silahlar veya kantar, terazi gibi aletler sokulmaz. Bu kırk günlük sürede anne ve bebek bölgede basukluk olarak nitelendirilen al basmasından etkilenmesin diye baş uçlarında bıçak, demir, Kur’an bulundurulur (Çelik, 1999: 304).

Lohusa kadın evde yalnız bırakılmaz. İlla ki bırakılması gerekiyorsa al basmasına engel olmak için bebeğin beşiğine süpürge yaslanır veya bebeğin babasının gömleği beşiğin üzerine atılır. Ayrıca beşiğe ekmek, Kur’an veya nazar boncuğu da konmaktadır (Balıkçı, 2004a: 31).

Lohusa kadının bulunduğu odaya çiğ et, balık sokulmaz; al basmasına neden olacağı düşünülür.

Lohusa, evinden giden misafirlere güle güle diyemez. Eğer güle güle derse sütü onlarla birlikte gider. Sütü kesilen lohusa da sıkıntı çeker, bebeğini doyuramaz

59

Cenazenin lohusa kadını ve bebeği basacağı düşünülür. Bunun için lohusa kadın ve bebek cenaze bulunan ortamlara sokulmaz, cenaze evin önünden geçiyorsa anne ve bebek evin dışında yüksek bir yere götürülür.

Lohusa kadının ikindi vaktinde sonra sokakta dolaşmasının iyi olmadığı, al basmasına neden olacağı düşünülür. Ayrıca iki lohusa kadının yolda birbirleriyle karşılaşmaları da birbirlerini basacakları düşüncesiyle hoş karşılanmaz. Birbirlerini basmalarına engel olabilmek için bir kaseye, tepsiye vb. su konur ve evin kapısının önüne bırakılır. İki kadın da biri içerinden, diğeri de dışarıdan olmak üzere suyu birbirlerine uzatırlar ve her ikisi de sudan üçer yudum alırlar.

Kırklanmamış kadın basılmasın diye bir çıkına tuz ve kömür koyulup sıkıca sarılır. Kadın bunu beline bağlar ve kırk gün boyunca belinde dolaşır. Bunu yapan kadın basılmaz. Basılan bir bebek çimen olan yere götürülür. Ancak her yerin çimen olması gerekir. Bebek, çimenin üstüne yatırılır ve kazmayla etrafı daire şeklinde çizilir. Böylece diğer çimenlik alandan ayrılmış olur. Sonra bebek yerden kaldırılır, çizilen kısım ters çevrilir ve çimen altta kalır. Altta kalmış olan çimen kuruduğu zaman bebek basılmadan da kurtulmuş olur (Kolot, 2017: 53).

Doğumdan sonraki günlerde annenin sancısı olur. Sancı genellikle ikinci ve sonraki çocuklarda görüldüğünden, sancının kesilmesi için ilk doğan çocuk sabah erken saatlerde çeşmeye gider ve üç kez İhlas suresi okuyarak çeşmenin suyunu keser. Suyu keserken de sancının kesilmesini istediğini söyler. Böylece sancının kesildiğine inanılır.

Lohusa kadın vefat ederse doğrudan cennete gideceğine inanılır.

3.2.1.2. Evlilikle İlgili Halk İnanışları

Eve gelin geldikten kısa bir süre sonra o evde hastalanan biri olursa gelinin ayağının uğursuzluk getirdiğine inanılır.

“Gelin postun üzerinde durur, damat gelinin duvağının üzerinde Allah rızası için iki rekat namaz kılar. Çoluğuna çocuğuna uğurlu gelmesi için ille kılması gerekmektedir” (Balıkçı, 2004b: 74).

Yörede damadın bağlanmasıyla ilgili çeşitli inanışlar bulunmaktadır.

“Bağlanma oğlanın evleneceği akşam ya nikahta olur ya da hoca bağlıyor derler. Böyle durumlarda ya aynı hocayı bulup bağı çözdürmek gerekiyor ya da başka bir hocaya bağı çözdürmek gerekiyor. Burada birisi bağlandı hoca, hoca yarım kilo incir ve üzüm kurusu alarak eve gitti evde kız ve oğlandan başka kimse yoktu onları her ikisine de yedirdi, bağ bozulmadı. Bunu üzerine hoca

60

oğlana dedi ki canlı bir balık alacaksın deniz kenarına gidip balığın ağzına işeyerek denize atacaksın, hiç kimseyle konuşmadan gelip karınla yatacaksın. Bu şekilde bağ bozuldu” (Balıkçı, 2004b: 75-76).

Evlenip yeni eve gelen gelin geldiği ilk gün iş yaparsa ömrü boyunca iş yapacağına inanılır (Gedikoğlu, 2016: 440).

Trabzon’da gelinin eve girdiği sırada evde bulunan biri ocağın sönmemesi, sürekli yanması için ocağın külünü karıştırır (Kırcı, 1998: 405-406). Damadı güçlendirmek için ayak tabanına kül sürülür (Tanyu, 1976: 293-304).

3.2.1.3. Ölümle İlgili Halk İnanışları

Trabzon’da ölüme işaret eden pek çok halk inanışı bulunmaktadır. Bunların bir kısmı kargalar üzerinedir. Araklı Kestanelik Köyü’nde karga ötmesi iyiye yorulmaz, Trabzon Merkez Faroz Mahallesi’nde karga öttüğü zaman “hayırlı bağır, hayırlıysan bir daha bağır, hayırsızsan kalk geç git” denir (Balıkçı, 2004c: 80-81).

Ölmek üzere olan hastanın geçirdiği bedensel değişiklikler üzerine inanışlar bulunmaktadır. Trabzon Merkez Faroz Mahallesi’nde hastanın burnunun uzamaya başlaması, hastanın çevresindekilerden sık sık kendisini yatırması, kaldırması gibi isteklerde bulunması, hastanın gözlerini tavana dikmesi vb. durumlar, hastanın öleceğine işarette bulunmaktadır. Durumu ağırlaşan hastanın rahat can vermesi için Kur’an okunmakta, ailesi, yakınları beklemektedir. Araklı Kestanelik Köyü’nde hastanın rahat can vermesi için, ayak ucunda oturanlar, Trabzon Merkez Faroz Mahallesi’nde ise hastanın yanında oturanlar kaldırılmaktadır (Balıkçı, 2004c: 82-83).

Ölümden sonra Trabzon Merkez Faroz Mahallesi’nde ölüyü soymak hoş karşılanmaz, “burada yöre halkı ölüyü soyan da nalet, soduran da nalet derler” (Balıkçı, 2004c: 85). Araklı Kestane Köyü’nde ölmeden önce şahsın yattığı odada, ruhu geleceği düşüncesiyle yedi gün ışıklar yakılır; Trabzon Merkez Faroz Mahallesi’nde ise ışıklar kırk gün yakılı bırakılmaktadır. Ayrıca, “ölünün öldüğü döşeğe ölü döşeği denir, daha sonra ölü döşeği yıkanır ve atılır. Çünkü Azrail hastanın canını alırken boynunu kesmiş her taraf kan olmuş derler bu nedenle odada bulunan her şey yıkanır.” Yine aynı bölgede Trabzon Merkez Faroz Mahallesi’nde benzer bir inanışla hastanın öldüğü yerde yemek yenilmemekte; Çaykara Ulucami Köyü’nde hastanın yatağı yıkanmaktadır (Balıkçı, 2004c: 86). Araklı Kestanelik Köyü’nde ölünün kefeninin alışverişini bir akrabası veya komşusu yapmakta; cenaze sahibi de harcanan parayı, ölünün azap çekmemesi için sonradan ödemektedir. Trabzon Merkez Faroz Mahallesi’nde cenazenin göğsünün üzerinden bir kemer bağlanır. “Ölünün öbür dünyada bu kemerle tutularak tartılacağına inanılmaktadır” (Balıkçı, 2004c: 92-93).

61

“Kadabarlos (çakal) bağurdi mi uzak bi yerde eli olur. Dereden bu tarafa bağurusa karşida eli olur, karşida bağurusa bu yanki mahallede eli olur.” (K.K. Seher Yılmaz, Maçka)

“Hohoro (baykuş) bağurdu mi eli vardur.” (K.K. Seher Yılmaz, Maçka)

“Karga bağurur mi bi yerden haber kelecek, açi bi haber kelecek.” (K.K. Zerrin Kara, Ortahisar)

“Közün oynadi mi o da kene eyi deyi. O da kene bi açi haber, eli da olabilur.” (K.K. Zerrin Kara, Ortahisar)

“Eli canazesi kaktuğu zaman evden oreye bi taş alu kor komşilar, bi tellan baraber bağlarler evi o evde daha eli olmasun.” (K.K. Hatice Yılmaz, Arsin)

Trabzon’da evin reisinin ölmesi durumunda, evin uğurunun mezara gitmemesi için cenaze evden çıkmadan önce ev, ip ile bağlanır (Kalafat, 1996b: 10, 25).