• Sonuç bulunamadı

Düğün Sonrası ve Gerdek

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3. GELENEKSEL HALK BİLGİSİ

3.2. Halk İnanışları

3.3.1. Hayatın Geçiş Törenleri

3.3.1.3.14. Düğün Sonrası ve Gerdek

Türk Medenî Kanunu’na göre bir kadın ve bir erkeğin evli sayılması için aralarında resmî usullere göre bir nikah kıyılması gereklidir. Herhangi bir kanuni geçerliliği olmamasına rağmen, “imam nikâhı” denilen dini nikâh da toplumuzda oldukça yaygındır. Hatta geleneksel kültürün ağır bastığın kimi yörelerde çiftler arasında sadece dini nikah gerçekleşmektedir. Kimi aileler resmî nikâhın yanı sıra dini nikâh yaptırarak evliliği kutsamış olurlar (Artun, 2005: 168).

Resmî/dini nikahın ardından gelinin ve damadın bir araya gelmelerine gerdek denir. Nikâhtan sonra çiftin kalacağı yere “gerdek evi”, “gerdek damı”, “gerdek odası” gibi adlar verilmektedir. Damat, sağdıcı gerdek arkadaşları tarafından neşeli bir şekilde yumruklanarak bu odaya sokulur. Dini vecibelerin ve geleneksel kültürün yoğun yaşandığı bölgelerde damat, şükür namazı kıldıktan sonra gerdek odasına girer. Gelinin yanında gerdek gecesinde bir yenge bulunmaktadır. Yenge, gelin ile güveyi el ele tutuşturup gelini güveye teslim ettikten sonra dışarı çıkar. Bu arada gelin hiç konuşmaz ve güvey, gelini konuşturmak için çeşitli yöntemlere başvurur (Santur, 1996: 194-207). Damat önce, gelinin boynuna “yüz görümlüğü” denilen altın, elmas vb. bir takı takar. Daha sonra gelinin duvağını açar.

Dini vecibelerin yoğun olarak yaşandığı topluluklarda ise gerdekten evvel erkek davetliler ve hoca bir araya gelirler ve güveyin gireceği odanın kapısı önünde merasim yapılır. Bu sırada gelin odanın içinde ve kapının arkasındadır. Hocanın okuduğu duaları güvey tekrar eder. Güveyi içeri girince gelinin yanında bulunan yenge dışarı çıkar. Güvey gireceği sırada sırtından yumruklanır (Erdentuğ, 1977: 79-80).

“Yenge gelinle güveyi içeri alır. Evde kim varsa evden çıkar, o gece komşuda kalırlar, yenge gerdek odasında gelinle güveyin elini birbirine vererek onları merhabalaştırarak dışarı çıkar. Güvey gelin konuşsun diye ya altın ya da bir miktar para uzatır. Gelini şaşırtmaya çalışır. Gelinin o gece aldığı paraya konuşma parası denmektedir. Gelin konuşma parasını aldıktan sonra namaz postunu serer. Gelin postun üzerinde durur, damat gelinin duvağının üzerinde Allah rızası için iki rekât namaz kılar. Çoluğuna çocuğuna uğurlu gelmesi için ille kılması gerekmektedir. Yenge sabah kaynanadan, kaynatadan önce gelerek, gelin kalktı mı ona bakar, gelini kaldırır, güveyle birlik oldular mı geline sorar. Eskiden ilk gece mutlaka birlikte olmak gerekmekteydi. Evlilik nişanını yenge alır yatağı yenge toplar. Sabah güvey evden çıkmadan yatağa para bırakır. Yenge yatağı topladıktan sonra o parayı alır, gelini giydirir. Güveyin bıraktığı paraya yatak parası denmektedir. Yenge kız tarafından ve oğlan tarafından bir kişiye nişanları mutlaka gösterir. Kızlık nişanı yıkansa da çıkmaz onu kız ebedi saklar. Herhangi bir iftiraya uğradığı zaman o nişanla her yere gidebilir.” (K.K. Havva Ata, Düzköy)

123

“Burada gelin düğünden önce komşu veya bir akraba evine götürülüyor ya, o evde karı koca olunacağı gün oğlan evinden birisi kapıda bekler. Karı koca olunduktan sonra oğlan dışarıda bekleyen kadına haber verir. Kadın içeri girerek işareti alır, kızın babasına iletir. Kız bakire çıkmazsa o zaman darluk, kötülük oluyor. O zaman kız geri götürülüyor. Bile bile alındıysa, eğer kız bir belaya düştüyse anlattıysa bile bile alınıyorsa bir şey yok, ama gelir burada bizi aldatırsa onu o gece geri göndeririz.” (K.K. Halime Sarıalioğlu, Arsin)

Günümüzde maddi olanakları el veren çiftler, gerdek gecesini bir otelde veya başka bir kentte geçirmektedirler, buna balayına çıkma da denilmektedir (Artun, 2005: 168).

3.3.1.3.15. Cumalık

Anadolu’da gerdeğin ertesi günü çeşitli adlarla anılır. İstanbul’da ve pek çok yerde “paça günü” adı verilen günde, gelen konuklara paça ikram edilir. Bugünün adı Toroslar bölgesinde “çarşaf”; Mudurnu ve Çivril’de “duvak”, Hatay ve Kerkük’te “suphe”; Isparta’da “gelin ertesi”, Maraş ve Kütahya’da “gerdek ertesi”; Kastamonu ve Sinop’ta “samet, samat, semet”; Kayseri’de “güvey başı”, Yörüklerde “kakül günü”dür. Ondan sonraki günler gelin ve güveyin el öpme gezileri, oğlan evi ile kız evinin karşılıklı ziyafetleri ve hediye alıp verme gelenekleri ile devam eder (Boratav, 1984: 188). Trabzon bölgesinde ise düğünden sonra “cumalık” ve “yedisi” adı verilen günler gelmektedir.

“Ertesi gün sabah olduktan sonra kadın düğünü, cumalık başlardı. Buna sadece kadınlar gelirdi. Güğüm dibi vurulur, horon oynanırdı. Çok uzaktan gelindiyse gelenleri erkek tarafı yedirirdi. Geline yine orta yapılırdı. Gelinin önüne damadın analığı geçerdi. Ortaya konan sandalyeye gelin oturtulurdu. Eskiden bilezik kolay bulunmazdı, herkes ya para takardı ya çember, havlu takardı. Takı işi bittikten sonra gelin odaya alınırdı. Ortayı yapan kişiye bahşiş olarak para, çember veya havlu verilirdi. Oyun havaları çalınır, oynanırdı. Sonra herkes evine giderdi.” (K.K. Münire Uzun, Kirazlık)

“Cumalığa gelenler erkeğin evinde toplanır oynamaya, yemeye başlanırdı. Gelin ve güveyi de bu oyunlara katılırlardı. Özellikle karşılıklı horon oynanırdı. Oyunlar öğlene kadar sürerdi. Sonra gelinle güveyi beraber orta edilirdi. Yenge, sırayla cumalığa gelenleri bağışlarını sunmaları için çağırırdı. Verilen bağışlar en son sayılarak duyurulurdu. Toplanan bağışın tek çıkmasına özen gösterilirdi. Bunun uğur getireceğine inanılırdı. Eğer tek değil de çift sayı çıkarsa cumalığa gelen yakınlardan biri havlu veya çorap vererek bağışların tek olmasını sağlardı.” (K.K. Havva Usta, Tatlısu)

3.3.1.3.16. Yedileme

Güveyi evlendikten bir hafta sonra gelinin baba evine yediye çağırılır. Kızın baba tarafı köy halkını da bu geceye davet eder. Bu geceye “yedileme” adı verilir. Davetliler akşam vakti gelinin

124

babasının evinde toplanır. Güveyi birkaç kişiyle birlikte gelinin babasının huzuruna çıkarılır. Güveyi kaynatanın elini öperek evin bir köşesine oturtulur. Bu arada güveyi kaynana tarafından evin dışına çıkarılmak istenir fakat buna izin verilmez. Kaynana tarafından gelen baklava ile damada izin verilir ve damat evin dışına çıkar. Kaynana ile görüşen damat daha sonra tekrar eve girer ve toplulukla birlikte oturur. Topluluk tekrar kaynanadan baklava ister. Kaynana da eğlenceyi artırmak için daha fazla baklava veremeyeceğini söyler. Nihayet topluluk son çare olarak eniştenin asılmasına karar verir. Eniştenin ayağına bağlanan ip tavandaki çiviye asılır. Bu arada topluluk içindekilerden biri kendine has ezgisi olan şu türküyü icra eder:

“Enişteyi astiler Kaynanasi yok midur? Kaynanasi yok isa Kaynatasi yok midur? Kaynatasi yok isa Kayini da yok midur? Kayini da yok isa Balduzasi yok midur? Balduzasi yok isa Bir baklava yok midur? Baklavasi yok isa Bi kot ceviz yok midur? Bi kot ceviz yok isa Bi kot funduk yok midur? Ha boyle enişteye

Bi baklava çok midur?” (K.K. Şükran Öztürk, Maçka)

Bu sözler üzerine eğlencenin dozu iyice artar. Kaynana tarafından getirilen baklavalar ile topluluk sakinleşir ve damat asıldığı yerden indirilir. Bu gece boyunca damadı mahcup etmek için türlü oyunlar düzenlenir. Damadın ayakkabıları çalınır, ayakkabılarının içine zeytinyağı dökülür, oturduğu sandalye devrilir veya damat oturduğu yerden kalkamasın diye oturacağı sandalyeye çam zifti sürülür. Evin içinde damadı bu durumdan kurtaracak iki kişi de nöbetçi olarak önceden ayarlanır.

Kız tarafının yedinci akşam yedicilere yemek vermesi gerekir. Önce gelen yediciler yedirilir. Sonra ortaya güveyi sinisi kurulur. Güveyi, babalık ve birkaç arkadaşı güveyi sinisine oturur. Yemekler siniye kapalı sahanlar içerisinde gelir. Babalık ve arkadaşları kapalı olan sahanları açmazlar. Açılmadığı söylenir. “Bunun anahtarının nerede?”, “İmam gelmedi.” gibi sözler söylenir. Amaç damat tarafından bir tavuk veya horoz hediye almaktır. Bu arada güveyi hiç ses çıkarmaz. Güveyi sinisinde oturan babalık ve diğer arkadaşlar bu durumu halletmekle görevlidirler. Ev sahipleri de eğlencenin devam etmesi için getirilen tavuk veya horozu ortaya çıkarmazlar. Bu durumda babalık

125

horoz gibi öter. Herkes gülüp eğlenmeye başlarken getirilen tavuk veya horoz ortaya çıkarılır. Babalık “İmam geldi, anahtari buldi.” der ve kapalı sahanlar açılarak yemekler yenmeye başlanır.

Esiroğlu bölgesinde yedide damadın yakınları tarafından sofradan çatal, kaşık vb. şeyler çalındığı belirtilmektedir. Bundan başka damadın ayakkabılarının içine yumurta kırıldığı, tuz döküldüğü, ayakkabılarının altına yapıştırıcı sürüldüğü belirtilmektedir.

“Gelin düğun bittikten sonra üçüncü veya yedinci akşam erkek evinde galır. Üç günden sonra gız tarafı yediye çağırır erkek tarafini, işte buyrun gelin bize yediye. Biz yemek hazırlıycaz sizin için derler. Erkek tarafı hazırlanır, gız tarafi da yemek yapar. İşte çeşit çeşit yemek ederler. Yumurta kırarler. Erkek tarafı da gelini alır; bigaç kişi ailesinden, akrabalarından bigaç kişi alırler. Beş on kişi giderler yediye. Yedi şöyle olur: Giderler yediye, el öpülür, saygı sunulur, otururler, gülerler, eğlenirler… Birbirlerine sıcaklık yaparler. Gaynaşma şeysi yaparler. Gaynaştıktan sonra oturur, gonuşurler, sohbet ederler. Muhabbet ettikten sonra yemek gelir, sofra kurarler. Üç beş tane tabak gorler sofraya. İçine yemek gorler. Bi tanesinin içine yumurta gorler, birine su, birine yemek… Üçünü de kapatırler. Kapaklarlan sahanı kapatırler. Tabi damat çekecek, kaldıracak tabaklari. Kimi yerde damata iletirlerdi ki felan yerde diye. Buldururdiler oni. Buldurmadiler mi sonra damat rezil olurdu ki damat rezil oldu diye. Damat yumurtayı bulursa masaya para bırakırdi. Orda eğer bulamazsa bi gülme, alay etme olurdi. Damat yumurtayi bulamadi diye alay etme olurdi. İşte kimi damata haber verirdiler, o da onu galdırırdi. Tabi damat bulurdi şeyi. Alkışlanırdi o zaman ama demezdiseler işte tesadüf bulamazdise oni, çok üzgün şey yapardiler oni bulamadi diye. Orda üzülürdü damat tabi. Ondan sonra damat sofrasında yemek yenirdi. Ötekiler de başka sofrada yerdi. O akşami gonuşudiler, eğlenidiler. Gece bittikten sonra gelini alırdiler, damat evine giderdiler. Ondan sonra da düğun biterdi. Düğun bittikten sonra da herkes normal hayatına dönerdi.” (K.K. Şükran Öztürk, Maçka)

3.3.1.4. Ölüm

Ölüm, doğum ve evlenmeden sonra insan yaşamındaki geçiş dönemlerinden biridir. Ölüm, insan hayatının sonu ve doğal olarak da geçiş dönemlerinin son aşamasıdır. Doğum ve evlenmede olduğu gibi ölüm olayı etrafında da birçok âdet ve inanma oluşmuştur. Tıbben bedenin sonu olarak görülen fakat pek çok toplumda bir başka hayatın başlangıcını ifade etmesi bakımından bir erginlenme riti olarak görülen ölüm; öteki dünyayla kurulan çeşitli ilişkiler, bu dünyaya çeşitli biçimde dönüşler, toplumsa konum ve mülkiyetin (miras) aktarılması sorunlarının tümüdür (Emiroğlu ve Aydın, 2003: 657-658).

İnsanoğlu var olduğu günden beri yaşam ve ölüm sırlarını öğrenmeye ve anlamaya çalışmış ve insanı yaratan nesneyi nefes, tın, rüzgâr, esinti anlamlarına gelen sözcüklerle ifade etmiştir. Eski Türkler can ve ruh kavramı karşılığında tun (nefes) sözcüğünü kullanmışlardır. Altaylılara göre nefes

126

kavramını karşılayan tın, süne ve kuttan başka insanın yula adı verilen bir de eşi vardır. İnanca göre, insan uyurken yulası her yerde dolaşabilir. Düş, yulanın gördüğü şeylerden ibarettir. Şamanistlere göre can; kanda ya da yürekte bulunur (İnan, 1995: 176).

Ölüm ilk çağdan günümüze kadar her toplumun çaresiz kaldığı bir durumdur. Bu yüzden ölüm olayını doğrudan hatırlatan kelimeler kullanmamaya özen gösterilmiş, can verdi, uçtu, gibi kelimelerle ölüm anlatılmaya çalışılmıştır (Roux, 1999: 21). Ölümü dolaylı yoldan anlatma geleneği Eski Türklerde de görülmektedir. Batı Türklerinde, hatta İslâmiyet’i kabulden sonra öldü yerine, şunkar oldu, yani şahin oldu deyimi kullanılmıştır. Bu inanışa uygun şekilde, Germiyanoğlu Yakut Bey ölen babasının adını söylemeyip ondan “Güldü babam” diye söz etmiştir (Togan 1981: 217– 221).

Ölüm çevresinde kümelenen ve ölüyle toplum üyelerini kuşatan inanmalar, âdetler, işlemler, törenler ve kalıp davranışlar başlıca üç önemli işleve sahiptir. Bunlardan bir grubu ölenin öte dünyaya gidişini kolaylaştırmak; onun gerek geride bıraktıklarının gözünde, gerekse öte dünyada saygın ve mutlu bir kişi olmasını sağlama amacına yöneliktir. Bir başka grupsa; ölenin geri dönüşünü önlemek, yakınlarına ve geride bıraktıklarına zarar vermesini engellemek amacıyla yerine getirilenlerdir. Üçüncü grupta toplananlarsa; ölenin yakınlarının bozulan ruhsal durumlarını sağaltmak, sarsılan toplumsal ilişkilerini düzeltmek ve yeniden topluma katılmalarını sağlamak için uygulanmaktadır. Ölümün herkes için kaçınılmaz bir son oluşu, dünyanın her yerinde ölüm çevresinde toplanan adetlere ve işlemlere evrensel bir karakter kazandırmıştır (Örnek, 1977: 207).

Bireyin ölümü ve insanlığın ölümü, benzer bir şekilde, yeniden doğumları için zorunludur. Hangi biçim olursa olsun, bu şekilde var olması ve sürmesinden ötürü zorunlu olarak canlılığını yitirir ve aşınır; canlılığını yeniden kazanması için, bir an için bile olsa, biçimsizle yeniden birleşmelidir. Kaynaklandığı ilksel birliğe kavuşmalıdır; başka bir deyişle, kozmik düzlemde kaosa, toplumsal düzlemde orjiye, tohumlar için karanlığa, suya vb. dönmelidir (Eliade, 1994: 91).

Joseph Campbell (2010: 198-199) zamanın döngüselliğini ve hayatın hiçbir zaman nihayete eren kesin bir yargısal olgu olmadığını şu şekilde açıklar:

Tanrısal resimlerin dilinde, zamanın dünyası büyükanne rahmidir. Oradaki baba tarafından verilen yaşam annenin karanlığı ve babanın ışığından oluşur. Annenin içinde fakat babadan koparılmış yaşarız. Ölüm – ebediyete doğuş – geldiğinde zamanın rahminden çıktığımızda babanın ellerine düşeriz. Bilgeler bu rahimde babadan gelip ona döndüklerini anlar, çok daha bilgeler ise ikisinin aynı öz olduğunu bilir.

Hayatın geçiş dönemlerinin sonuncusu olan ölüm, yeryüzündeki hemen tüm inanç sistemlerinde bir sondan ziyade bir geçiş olarak nitelendirilmektedir. Bu sebepten tarih boyunca her inanç sistemi ölümden sonraki aşamaya hazırlık yapmıştır. Nüfusunun tamamı Müslüman olan

127

Trabzon’da ölüm ve sonrasındaki cenaze işlemleri geneli itibariyle İslami kaideler çerçevesinde gerçekleşmektedir. Ayrıca ölümle ilgili Trabzon bölgesinde de çeşitli inançlar ve uygulamalar bulunmaktadır.