• Sonuç bulunamadı

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3. GELENEKSEL HALK BİLGİSİ

3.2. Halk İnanışları

3.3.1. Hayatın Geçiş Törenleri

3.3.1.3.1. Evlendirme Biçimleri

Evlilik, insan hayatında iki gencin hayatını birleştirmesiyle oluşan önemli geçiş dönemlerinden biridir. Ailenin temeli evlilik ile atılmaktadır. Bu kurum daha önce gençlerin ailelerinin verdiği kararla kurulmuş ve bu karara karşı gelindiğinde gençler kaçarak evlenmiştir. Günümüzde aileler, çiftlerin kararına saygı duymaktalar. Bundan dolayı kaçarak evlenme azalmıştır. Aileler, bu duruma saygı gösterseler de evlilik kurumunu gereği olarak yaşadığı toplumun gelenek, görenek, töre ve yasalarına uymak zorundadırlar. Toplumuzda farklı biçimlerde evlenmelerle karşılaşılmaktadır. Kültürel değişimlerin etkili olduğu büyük kentlerde doğrudan tanışıp evlenme artarken

103

gelenekselliğin ağır bastığı yerlerde hala görücülük en etkili evlenme biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır (Artun, 2005: 148).

Görücüyle evlenme geleneği, erkeğin aile, akraba ya da komşu gibi yakın çevresinden seçilen birkaç orta yaşlı kadının; çevrelerinden oğulları için önerilen, yakıştırılan bir genç kızın evini ziyarete gitmeleriyle gerçekleşmektedir. Erkek tarafının kadınları, hem genç kızı oğullarına uygunluğu açısından değerlendirirler hem de niyetlerini belli ederler. Buna “kız bakma”, “görücü çıkma”, “dünür gezme” gibi adlar da verilir. Görücülük yoluyla evlenme geleneğinde, evlenecek gençlerden çok, ailelerin girişimi, isteği ve beğenisi rol oynamaktadır (Örnek, 1977: 185-186).

Kız kaçırma veya kızın rızasıyla kaçması ile evlilik, kültürümüzde yaygın olan evlilik geleneklerinden biridir. Evlenmek isteyen gençler çeşitli nedenlerle, en önemlisi de ailelerinin evliliklerine onay vermemeleriyle çareyi kaçmakta bulurlar. Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi günümüzde ailelerin bilinçlenerek evlilik tercihini çocuklarına bırakmalarıyla birlikte kaçarak evlenme geleneği neredeyse son bulmuştur. Ancak bu geleneğe Eski Türklerden beri rastlandığı ve bugün az da olsa varlığını devam ettirdiği için burada yer verme gereği görülmüştür. Eski Türklerin, ataerkil kabile ve aşiret olarak yaşadıkları dönemlerde, evliliklerin kız kaçırma suretiyle olduğu görülmektedir. İlk dönem klan egzogamisi (dıştan evlenme) bir yana bırakılırsa, ataerkil kabile ve aşiret dönemlerinde, evliliklerin kız kaçırma biçiminde olduğu bilinmektedir. Kabile federasyonu (il) aşamasında eski egzogami dairelerinin devam etmesine rağmen, toplumun genişlemesiyle, kabileler arası evlilikler endogamiye dönmüştür. Ataerkil ailenin temelini oluşturan dıştan evlilik ve kız kaçırma geleneği Türklerde uzun süre, hatta bazı yerlerde günümüze kadar devam etmiştir. Bu adetlerin kalktığı yerlerde ise izleri görülür. Türklerde dıştan evlilik daha çok iki boyun birbirlerinden kız alıp vermesi biçiminde olmaktadır; yani iki boy aralarında karşılıklı kızlarını değiştirmektedir. Altay ve Yenisey boylarında dıştan evlilik hala yürürlüktedir. Eski dönemlerde evlilikler kız kaçırma ve yağma yoluyla olmuştur. Yakut ve Altay Türklerinde son zamanlara kadar evlenme, ancak kız kaçırma ile meşru sayılmıştır. Altay Türklerinde, bugün bile, erkek ve kız tarafları arasında anlaşma yapıldığı halde, erkek kendi soyunun yiğitleriyle beraber giderek kız kaçırır (Erkul, 2002: 59).

Bazı bölgelerde kıza ait bir şeyin kaçırılması, kız kaçırmakla eş tutulur. Bu adete göre, kızın başörtüsü (dazmalı) kaçırılır. Başörtüsü kaçırılan kız gerçekten kaçırılmış sayılır ve erkeğin ailesi kızın ailesiyle anlaşmak zorunda kalır. Bu türden eşya kaçırılarak gerçekleştirilen evliliklere “Dazmal Kaçırma Evliliği” adı verilir (Balaman, 2002:58). Birçok Türk boyunda gerçek manasıyla baskın yapılarak “kız kaçırma'” seyrek olaylardandır. Altaylılarda “kız kaçırma” kızın rızası, hatta baba ve anasının onayıyla olur. Kız, razı olduğunun delili olarak delikanlıya “nişan yüzüğü” yerini tutan bir yüzük ve mendil gibi bir şey vermektedir. Kız kaçırıldıktan sonra delikanlının arkadaşları çalı çırpıdan bir otağ yaparlar. Bu otağın kapısı yoktur. Güvey ile gelin bu otağda üç gün kalırlar, ateşlerini çakmak taşıyla kendileri yakarlar. Dışardan ateş ve kibrit verilmez (İnan, 2000: 166). Kız kaçırmaya Kırgızlar, “Al Agacıp” (alıp kaçma) derler. Kaçırılan kız ağlar. Bu durumu anlatan bir

104

halk tekerlemesi vardır. “Kız mutlu olacağı eve ağlayarak girer” denir. Kız kaçırma yöntemi ile evlilik pek makbul sayılmaz. Kız mutsuz olup, yeni yuvasını terk edebilir. Veya bedbaht olarak evliliğe katlanabilir (Kalafat, 1996a: 90). Yakutlarda ise evlenecek genç, kızı kaçırmadan önce şaman tarafından bir ayin yapılır. Şaman, atların çevresine kımız döküp kırk kötü ruhun adlarını sıralar. Ardından bu kötü ruhlara karşı gençleri koruması için Tanrı’ya dua eder.

Doğu Karadeniz Bölgesi geneli itibariyle Trabzon’da evlenecek çiftlerin büyük çoğunluğu 1970’li yıllara kadar birbirlerine kaçma yoluyla evlenmiştir. Evliliğin getireceği maddi yükü kaldıramayacak durumdaki gençler, özellikle de erkek tarafı kaçma ve kaçırma olaylarının baş aktörleridir. Bu olaylar önceleri dargınlık, husumet gibi durumlara neden olup olaylar adli mercilere intikal ettirilse de son yıllarda adli vakaların azaldığı görülmektedir. Bunun nedenleri arasında anne ve babaların çalışma vb. Avrupa’da ve İstanbul, Ankara gibi büyükşehirlerde bulunmaları, genç erkek ve kızların eğitim seviyesinin artmasıyla birlikte daha serbest bir yaşantı sürmeye başlamaları gelmektedir.

“1949 yılunda evlendum. Uymaya uyduk, kaçtuk. O zamanlar para yok ki efendum. Git git herifin gızıni iste de versın oni sana, masrafini yap masrafsız al da geç. Şimdiki zaman oyle değil, gidiysın bi gız istemeye bilezuğumi yap, boğazina zenciri yap, goluna altın bilezik yap, envai çeşit elbise yap. Eskiden bu gada bolluk yok idi. Ben bi yüzuklan evlendım, bi de krepteşepestan, sora hadi doğru al evine…” (K.K. Münire Uzun, Kirazlık)

“Ben Bağışli köyundenım. Ana düzeninden beni gaçurmalarınun nedeni benim görümcemi ağabeyim gaçurdi, bular da inad olarak alıp beni garurmuşlar yoksa ben bulari tanimam. Köyümüze uzak değil ama tanımazdım ki ne taniyayım küçüktum. Bi arkadaşlan gittiydik oraya gezmeye. Orda bi kadın, yengeme söylemiş ama tanımayrım o zaman. Bi sabah kalktuk, kaynum olacak biri de orda okuy da galiy ablasiylan. Bana da ablasi dedi çay gaynat. Ali yiyecek de okula gidecek. Ben da kalktım yaktım sobayi, göydum çayi istine. Gittım yatakta öyle oturdum. Biraz sora kapiya biri bi tekme vurdi ki kapi sanki dersın gırıldi. Kapi gerisın geri açıldi, ben nasi korktum ama. Kapida bi deliganli, bi bayan, peşinde bi de yaşli adam üç kişi girdiler içeri. Meğer o gelenler yengemin kardeşleri, ben bişe bilmiyrım ya orda gördüler beni. Yedi içtiler çıktı gittiler sora. O akşam öyle yattuk. Sabahleyin o yaşlı adam gene geldi. Yaşli dedığım da işte büyük gaynım. Bu adama sordu ki yengem gızın gönli var mi sordun mu? Dedi ki gız istemiy daha ufak ağlay. Dedi olmaz, hazırla onu. Ben başladım tabi ağlamaya, dedim ben daha gidecek yaşta değilim. Dedi yok, ben seni alacam bizim Ahmet’e verecem. Ben ağlayrım tabi ne diyim daha. Hele bi hazırlan da o zaman dedi götüreyim seni köye. Ben ondan sora kalktum hazirlandum ki gideyim köye dedeme. Kimse bişe bilmez ki o zaman, televizyon mu var, insanlar okul mu biliy sanki? Neyse bindik bi taksiya, gece aldi getirdi bizi Trabzon’ya. Ama ben nasi korkayrım, üstü başi pis bi adam; gene o gördüğüm uşağa verseler beni iyi. Neyse beni aldi getirdi bi eve, evde bi gocagari… Gocagari bağırdi ona ki habu kimdır oğlum bunu geturdun buraya. Dedi bu teyzemin gızidir, hastalandi da götürecem oni doktora. Meğer

105

o gaynımın gaynanasi. Ben ağlayrum tabi, gari da öpüy okşay ki beni noldu gızım anlat neyin var diye. Sonra bi zaman geçti, dediler haydi minibüs tuttuler. Gadın yine yalvariy bunlara ki bu gızın perian hali var, diyın bakayım nediysinız siz. Sora anladi tabi dedi Ahmet bu işi garıştırdın. Ahmet dedi çok ağlay bu zavallı, kimsesi yok mi? Ordan aldi geldiler beni karşıki yolda eski bi bakkal vardi kapattı oraya. Ama orda da kimsenin bişe bildiği yok, kaynum bişe demedi olara. Kırdı kilidi girdi kapıdan içeri. Beni göydü bi odaya, kendi de geçti yan odaya. Ortada da var bi uşak, meğer bu gaynımın. Ben de aldım sevdim oni. Ben, bebeğin annesi, bi de rahmetli gaynanamla gaynatam orda oturduk. Gece oldu sora geçtık karşıki eve, serdiler yere yatak yattuk. Ama ben ağladım sabaha kadar uyumadım. Sonra sabah oldu, gaynumu yolladiler karşıki bakkala, meğer işte evleneceğum uşak ordaymiş. Neyse işte öyle üç beş gün galduk ama çıkayrız kapiya bacaya, tabi millet göriy. E bunlar da korkti tabi jandarma geli arayacak sonunda. Sora üstte bi komşu vardı, o bizi gördi yukarda misir dövereken. Dediler işte bi gızcağız kalacak iki üç gün. O yana bu yana kacak dururken bular yine kaçıracak beni kimse görmesin diye. Uşak da gidiy dükana saklanmaya. Dedim daha saklanmaya gerek yok. Gittik hemen Trabzon’ya, yıldırım muamelesi yaptiler. İşte öyle evlenduk, oldu bitti.” (K.K. Birsen Yavuz, Maçka)

Türk kültüründe görülen evlenme biçimlerinden biri de “beşik kertme”sidir. Çocuklar daha beşikte iken aileler büyüdüklerinde çocuklarını birbirleriyle evlendirmek için beşiklere kertik atarak karşılıklı söz vermektedirler. Böylece çocuklar daha çocuk yaşta, kendi istekleri dışında nişanlanmış olurlar. Genellikle ekonomik ilişkilerini daha da pekiştirmek isteyen aileler arasında bu tür evlilikler olmaktadır. Gençler büyüdüklerinde (kız veya erkek) böyle bir evliliğe karşı olabilmekte veya ailelerden biri sözünden dönebilmektedir. Bu durum aileler arasında sürtüşmelere ve gerginliklere yol açmaktadır (Örnek, 1977: 187). Beşik kertme yoluyla evlilik Dede Korkut Hikâyeleri’nde yer almaktadır. Bamsı Beyrek ile Banu Çiçek birbirlerine daha doğmadan beşik kertme ile nişanlanmışlardır. Oğuz beyleri Pay Püre’nin bir oğlu, Pay Biçen’in bir kızı olması için dua ederler. Pay Biçen Bey “Beyler Allah Ta’ala bana bir kız verecek olursa, siz şahit olun, benim kızım Pay Püre Bey’in oğluna beşik kertme yavuklu olsun.” diyerek çocuklar doğmadan onların nişanlarını ilân eder (Ergin, 2006: 58-59). Beşik kertme nişanlı (adaklı) tabiri, Ağrı, Kars, Gaziantep çevrelerinde “beşik kertem”, Tunceli ve Malatya'da “beşik kerti” veya “beşik kertleme” ve Elazığ'da “beşik nişanı” şeklinde de kullanılır ve hepsi aynı inancı ifade eder (Kalafat, 2005:178). Konya’da beşik kertme evliliklerinde beşik tanık yapılır. Bunun için beşiğe üç kertik atılır. Kahramanmaraş’ta beşik nişanı yapılan bebeklerin beşikleri boyanır ve donatılır (Kalafat, 1997a: 266). Afyon'un Çayırbağ Köyü’nde beşik kertmesinin değişik bir türü uygulanmaktadır. Buradaki uygulamada çocuklar doğar doğmaz beşikte iken değil, 8-9 yaşlarından itibaren nişanlanmaktadırlar. Erkek 17, kız 15-16 yaşına gelince evlenme gerçekleşmektedir. Bu geleneğe “yavuklu etmek, nişanlamak” denilmektedir (Tezcan, 1998a: 192).

Trabzon bölgesinde evlilik biçimi olarak kaçma, anlaşarak evlenme ve görücü usulüyle evliliğin dışında genel itibariyle bir evlenme biçimi görülmemektedir. Buna ek olarak Anadolu

106

sahasında farklı evlendirme biçimleri mevcuttur. Bunlardan berdel, başlık sorununu ve yükümlülüğünü ortadan kaldıran hem kız hem oğlu bulunan iki ailenin, karşılıklı olarak kızlarını ve oğullarını evlendirmeleri suretiyle gerçekleştirilen bir evliliktir. Böylece bir aile, diğer bir aileye kızını verir ve oğluna da o ailenin kızını almış olur. Bu evlilik biçimine Hakkâri’de “kapir” denir. (Altun, 2004: 209). Başka bir evlenme biçimi de “taygeldi” evliliktir. Dul kadının, eski kocasından olan çocukları da alarak dul bir erkekle; dul bir erkeğin eski karısından olan çocukları da alarak dul bir kadınla evlenme biçimine taygeldi evlilik denmekte, bu çocuklara da “taygeldi” adı verilmektedir. Bu tip evliliğin temelinde sosyo-ekonomik ve psikolojik etmenler rol oynamaktadır (Örnek, 1977: 189). “Levirat” yani kayınbiraderle evlenme biçiminde dul kadın, ölen kocasının kardeşiyle evlenmektedir. Bu da iki durumda görülmektedir. Birincisi, kayınbiraderin bekâr oluşu, diğeri ise kayınbiraderin evli oluşudur. Çocuklar açısından en iyi biçimde meşru babalığın amca tarafından yapılabileceğinin ve çocuğun ortak mal üzerindeki haklarının bir yabancıya geçmeyip aile içinde korunabileceğinin düşünüldüğü yörelerde bu gelenek uygulanmaktadır. “Sorarat” yani baldızla evlenme biçiminde ise erkeğin karısı öldüğü zaman, karısının bekâr olan kız kardeşi ile evlenebildiği görülmektedir (Tezcan, 1998a: 209).

Türk kültüründe yer alan evlenme şekillerinde; kızın bohçasını alarak erkek evine gidip oturması durumu da vardır. Bu duruma halk arasında “otura kalma” denir (Balaman, 2002:56). Kütahya, Sivas, Kastamonu illerinde “oturakalma” olayına rastlanmakdır. Ailesinin sevdiği kişiyle evlenmesine izin vermemesi veya yoksulluk sebebiyle bu tür evliliğe başvuran kızlar, erkeğin ailesi tarafından genellikle kabul edilmektedir (Örnek, 1977:186).

Türk kültüründe akraba evlilikleri yaygın bir evlenme geleneğidir. Paralel kuzen evliliği; aynı cinsten kardeşlerin çocuklarının evliliğidir. Yani amca oğlu ile amca kızı ya da teyze oğlu ile teyze kızı arasındaki evliliktir. Çapraz kuzen evliliği ise; ayrı cinsten kardeşlerin çocuklarının evliliğidir. Yani dayı oğlu ile hala kızı ya da hala oğlu ile dayı kızı arasındaki evliliktir (Tezcan, 2000: 49-53). En sağlam evlilik olarak “tuhum” yani akrabalarla yapılan evlilik kabul edilmektedir. Çünkü bu tür evlilikle malvarlığının bölünmemesi ve ailede kalması sağlanmaktadır (Yılmaz, 1999:49). Akraba evlilikleri geçmişte sıklıkla başvurulan bir evlenme biçimi olsa da akraba evlilikleri neticesinde ortaya çıkan kalıtsal hastalıkların modern tıpla bilinmesiyle birlikte bu evlilik türü en azından yakın akrabalar arasında neredeyse kalmamıştır.