• Sonuç bulunamadı

Ay ve Günlerle İlgili Halk İnanışları 1. Aylarla İlgili Halk İnanışları

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3. GELENEKSEL HALK BİLGİSİ

3.2. Halk İnanışları

3.2.4. Ay ve Günlerle İlgili Halk İnanışları 1. Aylarla İlgili Halk İnanışları

“Küçük ay dedukleri ayda kocakarilar akşamdan suda misir pişiridiler. Bu ayda akşamdan birinci güninde akşamdan misir bişirurler, sabahtan kalkarler bu bişmiş misirleri tavuklara verurler ve tavuklarun kuyruk kanatlarini kobarurler. Misirleri yerkan tutar tavuğu kuyruk kanadini kobarur ki çabuk yomurtlasun diye.” (K.K. Ali Çolak, Akçaabat)

Mart ayının dert ayı olduğu, sıkıntı ve hastalık getireceği inancı vardır. Bu inanış “Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır” atasözünü doğrular niteliktedir.

Mart ayıyla ilgili bir başka inanışa göre martta göle düşen kurt çıktığında postunu kurutursa o yıl havaların güneşli geçeceğine inanılır. Eğer postunu kurutamazsa yağmurlu geçeceğine inanılır (Topal, 1991: 161).

“Mart ayinda bi hansura dedukleri dava var. Mart dokuzden Nisan'un bilmem kaçine kadar böyle on sekiz günlük bi zaman her iki aydan. Mart dokuzdan sora işte hansura dedukleri zamana hansura demek bu yabanci şeyde, kelimede yane köti, bozuk bi hava çebel bi hava gayet böyle sisli bi hava… Bu Mart ve Nisan ayinun ibdidasina doğri işte bu aradaki günlerde on sekiz günlük bi arada, zamanda bu yağışli ve bozuk havalarda çanavarlarun yani ormanlarda bulunan yabani hayvanlarun köylilerun besleduğu hayvanlara fazla saldurduğu bir mevsim kabul ediluyi. Bu ayda kocakarilar işte bu yabani hayvanlarun ağızlarini bi bez üzerinde tikeyiler, iyne iplükle beraber, yane hayvanlara yaz sezoninda bu hansurali hayvanlar tokanmasun deyi, yabanci hayvanlar.” (K.K. 5)

Geleneksel takvimde Abril/April olarak bilinen Nisan ayının beşinci günü büyük soğukların yaşandığı bir dönemdir. “Korkma martın kışından, kork aprilin beşinden, sarı öküzü ayırır eşinden” şeklinde atasözlerine yerleşecek kadar etkili olan bu günlerde april ayının yedinci gününe gâvur uykusu adı verilmektedir. İnanışa göre april ayının yedinci gününün gecesinde çok fazla içki içen gavurlar ertesi güne bir türlü uyanamazlar. Bu sebepten aprilin sekizinci günü geç uyananlara “Gâvur uykusu mu uyudun, gavurlarla mı birlikteydin?” şeklinde sorular sorulur (Gedikoğlu, 2016: 443).

3.2.4.2. Günlerle İlgili Halk İnanışları

Kalandar günü başkasının evine gidilmez, gelecek olan yeni yıl için uğursuzluk getireceğine inanılır. Birinin evinden bir şey istendiğinde tüm yılın vermekle geçeceğine inanıldığından evden eşyalar verilmez (Çelik, 1998: 35). Kalandar yeni yılın başlangıcı olarak kabul edildiğinden her hane kendisi için ayağının uğurlu olduğuna inandığı birini önceden Kalandar sabahı gelmesi için çağırır. Şayet ayağı uğurlu olarak kabul edilen kimse haneden biriyse o kişi gün doğumunda evin dışına

66

çıkarılarak besmeleyle tekrar eve alınır. Kalandar sabahında kimseye görünmeden kalkıp denize veya ahırdaki sığırlara bakmanın şans getireceğine inanılır. Kalandar günü evin suyu evde uğurlu kabul edilen birine taşıttırılır. Kalandar gecesinde ise evlerin kapılarına atılan çantaların içine gelinlik kızı olan anneler tuzlu çörek koyarlar. Bu çörekleri yiyen delikanlıların gece sevdalanacakları kızları göreceklerine inanılır. Ayrıca Kalandar gecesinde mısır haşlayıp kapılara atılan çantalara haşlanmış mısır veya mısır koçanı koymanın yeni yılın bereketli geçmesini sağlayacağına inanılmaktadır (Gedikoğlu, 2016:442). Şüphesiz Kalandar günü ve gecesinde yapılan uygulamaların pek çoğunu bolluk törenleri ile açıklamak mümkündür.

Gece dikiş dikmenin, tırnak kesmenin günah olduğuna inanılır. Ayrıca yine geceleri aynalara uzun süre bakmanın insana iyi gelmeyeceği, cin çarpacağı inancı bulunmaktadır.

Salı günü yolculuk yapmanın uğursuzluk getireceğine inanılır. Bu günde yaylaya göç edilmez.

“Eskilerumuz Sali günini ters gün bilurdiler, çamaşur yapmazdiler, yolciluk yapmazdiler, orda. Sebebi Fadime Anamuz'dan kalma. Fadime Anamuz doğum yapacayidi, sançi çekerdi hangi komşisina gittisaler ebe bulamadiler, komşilar çamaşur yikardiler. Dedi ki hangi ümmetun Sali güni çamaşur ederse, yolciluk ederse ona şefahat etmeyeceğum.” (K.K. 57)

Salı gününün uğursuz sayılması hakkında farklı inanışlar da mevcuttur. Salı günü doğan çocukların kan dökeceğine, üç hafta boyunca Salı günü çamaşır yıkanan evden ölü çıkacağına dair inanışlar bulunmaktadır. Buna karşın pazartesi ve Perşembe günleri uğurlu olarak sayılmaktadır. Perşembe günleri gelinler için alışverişe çıkılır, giysiler Perşembe gününde dikilir, Perşembe günü tırnak kesenin zengin olacağına inanılır (Gedikoğlu, 2016: 441). Perşembe gününün uğurlu addedilmesi ve türlü hazırlıkların perşembeden yapılması şüphesiz Müslümanlar için kutsal kabul edilen cuma gününe bir hazırlık niteliğindedir.

Cuma günü öğleye kadar yer süpürülmez. Bu gün Müslümanlar için mübarek sayıldığından meleklerin yere ineceği ve bundan rahatsız olacaklarına inanılır. Cuma akşamları soğan yenmez, melekleri kaçırır. Arsin’de Cuma günleri öğleden sonra mezar ziyareti yapılmaz. Ölü defnedildikten sonra mezara sırtını dönerek mezarlıktan uzaklaşmanın ölüye saygısızlık olacağı inancı vardır (Gedikoğlu, 2016: 438).

“Cumağa güni evi sübürür zibilleri dişari atmazler. Evun beyuğune zerari vardur.” (K.K. Neriman Kandaz, Akçaabat)

“Cumağa güni çocuklari yikamazler emirleri kısa olur, geyduğu elbiseler ona yakışmaz.” (K.K. Neriman Kandaz, Akçaabat)

67

“Cuma güni çecuğu elmiş olan bi kadun başini tarayup saçlarini ocağa atmaz. Koku gider çocuğa, çocuk kokunun beşine gelur dalar ocağa ki annem yanayı, yanar çocuk.” (K.K. Zülfiye Nazlı, Maçka)

Cumartesi günü ortalığı toplamanın eve aksilik getireceğine inanılır. Ayrıca bu gün yapılacak mezarlık ziyaretinde kabirde yatanın gelen ziyaretçiyi göreceğine de inanılır (Topal, 1991: 161).

Baharın gelişini müjdeleyen Hıdırellez gününe de ait pek çok inanış belleklerde yer almaktadır. Hıdırellez günü yaş ağaç kesilmez. Kesildiği takdirde uğursuzluk getireceğine inanılır. Hamile kadın Hıdrellez günü uyursa, bebeğinin gözlerinin yapışacağına inanılır. Hıdırellez günlerinde insanlar bazı işleri yapmaktan imtina ederler. Dikiş dikmek, sandık açıp kapatmak, çamaşır yıkamak, yufka açmak vb. ev işleri Hıdırellez gününde yapılmaz. Özellikle hamile kadınlar tarafından tabu olarak nitelendirilen bazı uygulamalar mevcuttur. Buna göre Hıdırellez günü hamile kadınlar kesici, delici, eğip bükücü işler yaparlarsa doğacak çocuklarının da kol ve bacakları bu şekilde eğri büğrü olacaktır. Bu tabu genel olarak Hıdırellez eğrisi olarak adlandırılır. Bu eğrilikten kurtulmak için bahçeye bir kabak tohumu ekip, tohum toprağa gömülürken bütün eğrilerin bu kabağa geçmesi dilenir. Ayrıca suya tuz atılarak eğriliklerin eriyen tuzla birlikte gideceğine inanılır. (Gedikoğlu, 2016: 443). Bu sebepten hamile kadınlara Hıdırellez günü mümkün olduğunda iş yaptırılmaz, üzerlerinde herhangi bir metal eşya tutturulmaz. İnanışa göre Hıdırellez günü üzerinde evin anahtarıyla dolaşan kadının çocuğunda doğum lekesi olarak anahtarın izi kalacaktır. “Trabzon’da çocuk sahibi olamayanların Hıdırellez günü denize girdiklerinde çocuk sahibi olabileceklerine inanılır” (Esirgen, 2014: 145).

Hıdırellez gününde Hızır’ın muhtaç olanlara yarım edeceğine inanıldığından gece boyunca ambarların kapıları açık bırakılır. Hıdırellez sabahında ise yokuş çıkanların ömrünün uzayacağına inanılır. Meyve, sebze, çamaşır gibi yaş şeyler eve ıslak halleriyle sokulmaz. Hıdırellez’de kaynatılan sütün kendiliğinden yoğurda dönüşeceğine inanılır. Sırtı okşanan ineklerin ikiz doğuracağına inanılır. Kuzular Hıdırellez günü akşamına kadar sayılmaz, aksi takdirde sayılan kuzuların öleceğine inanılır (Gedikoğlu, 2016: 444).

Hıdırellez günü yapılan uygulamalardan şüphesiz en yaygın olanı ise ev sahibi olmayan kimselerin bir kâğıda ev çizerek bu kâğıdı gül ağacının veya ulu kabul edilen bir ağacın altına gömülmesidir. Ayrıca gönülden geçirilen her türlü dilek (ev, araba, hayvan vb.) ve istek yine bu kâğıtlara yazılarak ağacın dibine gömülür. Genç kızlar çeyizlerinden bir parçayı ağacın dibine bırakır. Çocuğu olmayan kadınlar bezden yaptıkları bir bebeği yine bu ağacın altına koyarak bebek sahibi olmayı umarlar.

"Sora bi Hidrelez davasi var meselâ Hidrelez bayağı şimdi da bilinen bişe. Fakat buni eski yaşli kocakari kadunlarumuz bu Hidrelez güni herhangi bir bez dikmek bi terziluk işi gibi bişe yapmak, veyahut bir çivi bi yere çakmak, yatu uyumak, veyahut herhangi bi işi yapmak, yane Hidrelez güni

68

övle geçinceye kadar herhangi bir işi yapmak istemezler. Yani bi yere bi çivi çakılırsa inek doğururkan doğuramazmış, kadun doğri dürist doğum yapamazmiş. Bi dikiş bişe yaparsa çoçuğun ağızı dikilmiş doğarmiş veyahut ki buzağın ağızı dikilmiş doğarmiş, herhangi bi meselâ bi çöbi burmak bi ib birbirine burmak bu gibi bi şeyler doğacak olan çocuklarun bacaği buruk olurmiş veya doğacak olan bir kuzunun bir oğlağun veyahut da ki doğuracak olan bi ineğun buzağı bi eğriluk olacak kabilinden herhangi bi iş Hidrelez güni övle geçinceye kadar yapmazlar idi. Kabilari kitlemezler. Bu günlerde işte bu yaşaduğumuz bugünki ortamda bile buni seçenler, arayanlar oluyi. Fakat malesef bunlar zaman zaman varluğuni kayib etmek üzeredur. Bu Hidrelez güni eğri olacak olan herhangi bir işun yok olmasi içun bu yaşli kocakarilar giderle tarla kenarinda kabak çekirdeği dikerler ki büyüyen o kabağun asması eğriluk hep onda olsun da diğer şeylerde olmasun. Kabak asmasına toplar gibi kabul edeyi ve eğrilukleri yok etmiş oluyi.” (K.K. Fatma Yılmaz, Akçaabat)

“Hıdrellez güni toplanurdi köyden bikaç kişi uzak bi yerde su var idi bi tenha bi yerde derman suyu dediler ona hasta olanlar oraya toplanurdiler, muhabbet edenler gençler ederdiler yaşlilar, hastalar o sudan giderdiler sürerdiler istlerine, içerdiler, bi çabut yırtar da bağlardiler oriye.” (K.K. Ali Beytekin, Maçka)

Aladubra, alaturbi adı da verilen 7 Mayıs gününün şifalı olduğu inancı bulunmaktadır. Mayıs 7’si olarak adlandırılan bu gün Doğu Karadeniz kıyı şeridinde Samsun’dan Artvin kıyılarına kadar çeşitli şekillerde kutlanmaktadır ancak yörelere göre tarihlerinde farklılıklar görülmektedir. Akçaabat ve Beşikdüzü civarında Haziran ayının sonunda ayın 29’unda kutlanan alaturbi, Çepniler tarafından 6 Temmuz tarihinde de kutlanmaktadır (Öztürk, 2005a: 51). Bu günün insanlara sağlık ve esenlik getireceğine inanıldığından yüzme bilenler muhakkak denize girer. Yaşlı kadınların denizden aldıkları suyla başlarını yıkadıkları bilinmektedir. Herhangi bir hastalığı bulunanların denizden gelen şifayla iyileşeceği inancı vardır. Hatta çocuğu olmayan ailelerin bile bu sayede çocuk sahibi olacağı inancı bulunmaktadır (Çelik, 1998: 36).